'Her Mutsuzluk Depresyon Değildir'
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü: 'Her mutsuzluk, depresyon değil. Doğru ve uygun tedavi uygulandığında depresyon, tam düzelmeye giden bir hastalık' 'Depresyonun kadınlarda görülme riski erkeklere göre 2 kat fazla. Yapılan araştırmalar, herhangi bir yılda kadınların yüzde 13'ünün, erkeklerin ise yüzde 8'inin depresyonda olduğunu gösteriyor'
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, her mutsuzluğun depresyon olmadığını belirterek, doğru ve uygun tedavi uygulandığında depresyonun tam düzelmeye giden bir hastalık olduğunu duyurdu.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü'nden yapılan açıklamada, depresyonun; ciddi kişisel, ailevi, sosyal ve toplumsal kayıplara yol açabilen, maliyetinin çok yüksek, buna karşın doğru teşhisle tedavi başarısı yüksek psikiyatrik bir hastalık olduğu belirtildi.
Depresyonun yaşam boyunca görülme oranının yüzde 5 ila 11 arasında değiştiği, kadınlarda görülme riskinin erkeklere göre 2 kat olduğu aktarılan açıklamada, "Yapılan araştırmalar, herhangi bir yılda kadınların yüzde 13'ünün, erkeklerin ise yüzde 8'inin depresyonda olduğunu gösteriyor. Başlangıç yaşının çoğunlukla 20’li ve 40’lı yaşlar arasında olduğunu belirten Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, ailesinde depresyon olanlarda depresyon riskinin 1,5-3 kat daha yüksek olduğuna dikkati çekiyor." ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada, Dünya Sağlık Örgütü'nün ise depresyonun en fazla yeti yitimine yol açan sorunların başında geldiğini, 1990'da ABD'de depresyonun toplumsal maliyetinin 43,7 milyar dolar olduğunu, depresyonun neden olduğu iş gücü kaybının soğuk algınlığı ve pnömoniye bağlı iş gücü kaybına eşit olduğunu vurguladığı belirtilerek, şu değerlendirmelere yer verildi:
"Depresyona giren kişilerde, çökkün duygu durumu, ilgi ve istek kaybı, önceden zevk veren etkinliklerden eskisi kadar zevk alamama ya da hiçbir konuya ilgi duymama, enerji azlığı, halsizlik, hareketlilikte genel bir yavaşlama, dikkat, konsantrasyon ve bellek güçlükleri, kişinin kendisi ve çevresiyle ilgili olumsuz algı gibi şikayetler ortaya çıkıyor. Madde ve alkol kullanımı, kaygı (anksiyete) bozuklukları, kadın olmak, erken ebeveyn kaybı, düşük sosyoekonomik düzey, boşanmalar, işsizlik, daha önce depresyon geçirmiş olma, kişilik yapısı, çocukluk döneminde cinsel veya fiziksel şiddet, bazı ilaçlar, tıbbı hastalıklar ve hormonal değişiklikler depresyon için risk etkenleri arasında yer alıyor.
Klinik depresyonun temelinde hoş olmayan duygu durum, ilgi ve zevk azlığı, umutsuzluk ve karamsarlık bulunurken, olgular derin bir üzüntüyle yaşanıyor, hastalar gelecekleri ve yaşadıkları ile ilgili olarak hep kötümser düşünüyor. Hastada depresif duygu durumu ile birlikte sorumluluklara karşı ilgi kaybı izleniyor ve kişi olağan etkinliklerden zevk almamaya başlıyor. İş, özel zevkler, bireysel ilişkiler, cinsel aktivite de dahil olmak üzere hiçbir şeyden zevk almayan bireyin anksiyete (bunaltı, kaygı) düzeyi artabiliyor ve ajitasyon (huzursuzluk) gösterebiliyor. Genel olarak ilgileri azalan kişiler, umutsuzluk ve çaresizlik duygularını yoğun yaşadıkları için düştükleri bu durumdan hiçbir şekilde kurtulamayacaklarını düşünebilecek duruma gelebiliyor."
- "Depresyonun en önemli belirtilerinden biri intihar düşüncesi"
Açıklamada, depresif hastaların basit günlük aktiviteleri bile yapmakta güçlük çektiği, bu hastaların iş, aile, para ve kendi sağlıkları ile aşırı biçimde kafalarının meşgul olabileceği ve enerji seviyelerinin azalabileceği, bu dönemde umutsuzluk, kötümserlik, benlik saygısında düşme ve suçluluk duyguları, intihar düşüncesi ve eylemlerini daha sık gündeme getirebildiği aktarıldı.
Yoğun anksiyete belirtilerinin depresyonda intihar girişimleri için belirleyici bir etken olduğu belirtilen açıklamada, depresif bozukluğu olan hastaların intihar riskinin yüzde 20 ila 40 arasında olduğu, bununla birlikte iştah ve kilo kaybı, uyku bozukluğu, dalgınlık ve unutkanlığın da yaşanabildiği bildirildi.
Açıklamada, "Çökkün duygu durum, ilgi ve istek kaybı, belirgin kilo kaybı veya iştah artışı, uykusuzluk ya da aşırı uyku, psikomotor ajitasyon ve retardasyon, halsizlik ya da enerji azlığı, değersizlik veya aşırı suçluluk hisleri, yoğunlaşma zorluğu veya kararsızlık, tekrarlayan ölüm düşünceleri gibi belirtilerden 5 veya daha fazlasının iki haftalık süreçte yaşanması durumunda doktora başvurulması gerekiyor. Depresyonun öncül belirtileri arasında çarpıntı, nefes alamama hissi, başta sıkışma hissi, uyuşma ve karıncalanmalar, müphem ağrılar ve konversif tarzda bayılmalar da görülebiliyor. Gürültü ve kalabalığa tahammülsüzlük, küçük şeylere öfkelenme, alınganlık ve öfke patlamaları da depresyonda sık görülen belirtiler arasında bulunuyor." ifadeleri kullanıldı.
- Depresyon tedavisinde doktorun hastayı tanıması şart
Açıklamada, depresyon tedavisi için iyi bir hekim-hasta ilişkisinin öncelikli olduğu vurgulanarak, depresyonda ilaç tedavileri, psikoterapiler ve diğer tedavi yöntemleri (EKT, uyku yoksunluğu tedavisi, ışık tedavisi ve benzeri) olduğu bildirildi.
Doktorun tedavi yöntemini seçmeden önce hastanın genel durumunu, hastalığın şiddetini ve intihar riskini iyi değerlendirmesi gerektiği, tedavide başarıyı yakalayabilmek için depresyonu teşhis edebilme ve ilaçları yeterli doz ve sürede kullanmanın büyük önem taşıdığı kaydedilen açıklamada, şöyle denildi:
"Antidepresan ilaçlar sıklıkla tedaviye başlandıktan sonraki 2 hafta içinde etki etmeye başlıyor ve hekimin ayarladığı dozlara göre kullanılıyor. Depresyon, yineleme riski yüksek bir hastalık olduğundan klinik iyileşmeden sonra dozu azaltmadan tedaviyi en az 6 aya kadar sürdürmek gerekiyor ve tedavinin hekimin kararından sonra kesilmesi gerektiği belirtiliyor. Kişinin geçirdiği depresyon atağı sayısı da tedavi süresi üzerinde etkili olabiliyor. Kişide depresyon sık yaşanıyorsa ve ataklar şiddetli ise ilaç tedavisi yıllar boyu da sürebiliyor. Kişinin ilk ya da ikinci depresyon dönemi hastaneye yatmayı gerekecek kadar şiddetli değil ve intihar girişiminde bulunmamışsa genellikle bir yıl kadar ilaç tedavisi alması yeterli oluyor."
Tedavinin yetersiz kaldığı durumlarda antidepresan tedaviye antipsikotikler, hormonlar ve benzerleri eklenerek belirtilerin üstesinden gelmenin mümkün olabileceği vurgulanan açıklamada, her mutsuzluğun depresyon olmadığı, doğru ve uygun tedavi uygulandığında depresyonun tam düzelmeye giden bir hastalık olduğu belirtildi.
Kaynak: AA
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü'nden yapılan açıklamada, depresyonun; ciddi kişisel, ailevi, sosyal ve toplumsal kayıplara yol açabilen, maliyetinin çok yüksek, buna karşın doğru teşhisle tedavi başarısı yüksek psikiyatrik bir hastalık olduğu belirtildi.
Depresyonun yaşam boyunca görülme oranının yüzde 5 ila 11 arasında değiştiği, kadınlarda görülme riskinin erkeklere göre 2 kat olduğu aktarılan açıklamada, "Yapılan araştırmalar, herhangi bir yılda kadınların yüzde 13'ünün, erkeklerin ise yüzde 8'inin depresyonda olduğunu gösteriyor. Başlangıç yaşının çoğunlukla 20’li ve 40’lı yaşlar arasında olduğunu belirten Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, ailesinde depresyon olanlarda depresyon riskinin 1,5-3 kat daha yüksek olduğuna dikkati çekiyor." ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada, Dünya Sağlık Örgütü'nün ise depresyonun en fazla yeti yitimine yol açan sorunların başında geldiğini, 1990'da ABD'de depresyonun toplumsal maliyetinin 43,7 milyar dolar olduğunu, depresyonun neden olduğu iş gücü kaybının soğuk algınlığı ve pnömoniye bağlı iş gücü kaybına eşit olduğunu vurguladığı belirtilerek, şu değerlendirmelere yer verildi:
"Depresyona giren kişilerde, çökkün duygu durumu, ilgi ve istek kaybı, önceden zevk veren etkinliklerden eskisi kadar zevk alamama ya da hiçbir konuya ilgi duymama, enerji azlığı, halsizlik, hareketlilikte genel bir yavaşlama, dikkat, konsantrasyon ve bellek güçlükleri, kişinin kendisi ve çevresiyle ilgili olumsuz algı gibi şikayetler ortaya çıkıyor. Madde ve alkol kullanımı, kaygı (anksiyete) bozuklukları, kadın olmak, erken ebeveyn kaybı, düşük sosyoekonomik düzey, boşanmalar, işsizlik, daha önce depresyon geçirmiş olma, kişilik yapısı, çocukluk döneminde cinsel veya fiziksel şiddet, bazı ilaçlar, tıbbı hastalıklar ve hormonal değişiklikler depresyon için risk etkenleri arasında yer alıyor.
Klinik depresyonun temelinde hoş olmayan duygu durum, ilgi ve zevk azlığı, umutsuzluk ve karamsarlık bulunurken, olgular derin bir üzüntüyle yaşanıyor, hastalar gelecekleri ve yaşadıkları ile ilgili olarak hep kötümser düşünüyor. Hastada depresif duygu durumu ile birlikte sorumluluklara karşı ilgi kaybı izleniyor ve kişi olağan etkinliklerden zevk almamaya başlıyor. İş, özel zevkler, bireysel ilişkiler, cinsel aktivite de dahil olmak üzere hiçbir şeyden zevk almayan bireyin anksiyete (bunaltı, kaygı) düzeyi artabiliyor ve ajitasyon (huzursuzluk) gösterebiliyor. Genel olarak ilgileri azalan kişiler, umutsuzluk ve çaresizlik duygularını yoğun yaşadıkları için düştükleri bu durumdan hiçbir şekilde kurtulamayacaklarını düşünebilecek duruma gelebiliyor."
- "Depresyonun en önemli belirtilerinden biri intihar düşüncesi"
Açıklamada, depresif hastaların basit günlük aktiviteleri bile yapmakta güçlük çektiği, bu hastaların iş, aile, para ve kendi sağlıkları ile aşırı biçimde kafalarının meşgul olabileceği ve enerji seviyelerinin azalabileceği, bu dönemde umutsuzluk, kötümserlik, benlik saygısında düşme ve suçluluk duyguları, intihar düşüncesi ve eylemlerini daha sık gündeme getirebildiği aktarıldı.
Yoğun anksiyete belirtilerinin depresyonda intihar girişimleri için belirleyici bir etken olduğu belirtilen açıklamada, depresif bozukluğu olan hastaların intihar riskinin yüzde 20 ila 40 arasında olduğu, bununla birlikte iştah ve kilo kaybı, uyku bozukluğu, dalgınlık ve unutkanlığın da yaşanabildiği bildirildi.
Açıklamada, "Çökkün duygu durum, ilgi ve istek kaybı, belirgin kilo kaybı veya iştah artışı, uykusuzluk ya da aşırı uyku, psikomotor ajitasyon ve retardasyon, halsizlik ya da enerji azlığı, değersizlik veya aşırı suçluluk hisleri, yoğunlaşma zorluğu veya kararsızlık, tekrarlayan ölüm düşünceleri gibi belirtilerden 5 veya daha fazlasının iki haftalık süreçte yaşanması durumunda doktora başvurulması gerekiyor. Depresyonun öncül belirtileri arasında çarpıntı, nefes alamama hissi, başta sıkışma hissi, uyuşma ve karıncalanmalar, müphem ağrılar ve konversif tarzda bayılmalar da görülebiliyor. Gürültü ve kalabalığa tahammülsüzlük, küçük şeylere öfkelenme, alınganlık ve öfke patlamaları da depresyonda sık görülen belirtiler arasında bulunuyor." ifadeleri kullanıldı.
- Depresyon tedavisinde doktorun hastayı tanıması şart
Açıklamada, depresyon tedavisi için iyi bir hekim-hasta ilişkisinin öncelikli olduğu vurgulanarak, depresyonda ilaç tedavileri, psikoterapiler ve diğer tedavi yöntemleri (EKT, uyku yoksunluğu tedavisi, ışık tedavisi ve benzeri) olduğu bildirildi.
Doktorun tedavi yöntemini seçmeden önce hastanın genel durumunu, hastalığın şiddetini ve intihar riskini iyi değerlendirmesi gerektiği, tedavide başarıyı yakalayabilmek için depresyonu teşhis edebilme ve ilaçları yeterli doz ve sürede kullanmanın büyük önem taşıdığı kaydedilen açıklamada, şöyle denildi:
"Antidepresan ilaçlar sıklıkla tedaviye başlandıktan sonraki 2 hafta içinde etki etmeye başlıyor ve hekimin ayarladığı dozlara göre kullanılıyor. Depresyon, yineleme riski yüksek bir hastalık olduğundan klinik iyileşmeden sonra dozu azaltmadan tedaviyi en az 6 aya kadar sürdürmek gerekiyor ve tedavinin hekimin kararından sonra kesilmesi gerektiği belirtiliyor. Kişinin geçirdiği depresyon atağı sayısı da tedavi süresi üzerinde etkili olabiliyor. Kişide depresyon sık yaşanıyorsa ve ataklar şiddetli ise ilaç tedavisi yıllar boyu da sürebiliyor. Kişinin ilk ya da ikinci depresyon dönemi hastaneye yatmayı gerekecek kadar şiddetli değil ve intihar girişiminde bulunmamışsa genellikle bir yıl kadar ilaç tedavisi alması yeterli oluyor."
Tedavinin yetersiz kaldığı durumlarda antidepresan tedaviye antipsikotikler, hormonlar ve benzerleri eklenerek belirtilerin üstesinden gelmenin mümkün olabileceği vurgulanan açıklamada, her mutsuzluğun depresyon olmadığı, doğru ve uygun tedavi uygulandığında depresyonun tam düzelmeye giden bir hastalık olduğu belirtildi.