ESOGÜ'de 'Suriye Krizinde Türkiye' Paneli
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Maarif ve Münazara Kulübü tarafından “Suriye Krizinde Türkiye” konulu bir panel düzenlendi.
ORSAM Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan ile Savunma ve Güvenlik Uzmanı Yusuf Alabarda’nın konuşmacı olarak katılımlarıyla ESOGÜ Prof. Dr. Necla Özdemir Konferans Salonu’nda gerçekleşti.
Açılış konuşmasını yapan ESOGÜ Maarif ve Münazara Kulübü Başkanı Alper Dağaşan, ülkemizi farklı boyutlarıyla derinden etkileyen Suriye krizine ilişkin ciddi araştırmalar ve saha çalışmaları yapmış konukların katılımıyla böyle bir panel düzenlemekten duydukları memnuniyeti ifade etti.
Panel moderatörü ESOGÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ramazan Erdağ, Türkiye ve yakın bölgesini doğrudan ilgilendiren Suriye krizi konusunda teorik çalışmalar yapmanın yanı sıra fiili olarak sahada gözlem yapma imkânı da bulmuş olan iki araştırmacının katılımıyla böyle bir panel düzenlenmesinin çok değerli olduğunu belirtirken, panel sonuçlarının ülkemize katkılar sunmasını diledi.
Panelin ilk konuşmacısı ORSAM Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan, Arap Baharı’nın ardından Suriye sorununun krize dönüşmesinin nedenleri, krizin günümüze kadar gelen süreçte geçtiği aşamalar ve Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin kriz öncesinde, sırasında ve şu andaki önceliklerinin neler olduğu konularına değindi. Türkiye’nin Suriye krizinin ilk aşamasındaki politikasını ‘angajman dönemi’ olarak adlandıran Oytun Orhan, Türkiye’nin bu dönemde Suriye’deki demokratik dönüşümün, Batı meseleye dahil olmadan Suriye’nin iç dinamikleri ile siyasi yoldan gerçekleşmesini diplomasiyi kullanarak desteklediğini dile getirdi. Oytun Orhan, Şam yönetiminin beklenen adımları atmaması nedeniyle demokratik dönüşümün mümkün olamayacağının anlaşılması ve sorunun iç savaşa doğru evrilmesinin ardından ise Türkiye’nin ‘baskı ve izolasyon politikası’nı takip ettiğini ve Şam yönetimini ekonomik, diplomatik, siyasi ve askeri baskı altına alarak iktidar alanında Suriye halkının taleplerine uygun bir açılım yapılmasını sağlamaya çalıştığını söyledi.
Üçüncü dönemin ise Türkiye’nin sahada değişen gerçeklere uygun olarak politikasını revize ettiği ‘adaptasyon dönemi’ olduğunu belirten Oytun Orhan, özellikle 2014 yılından itibaren belirginleşen bu dönemin başlıca özelliğinin Suriye’de terör örgütlerinin güçlenmeye başlaması olduğunu kaydetti.
Türkiye’yi Suriye’de oluşan yeni realiteye uygun hareket etmeye iten şeyin Suriye iç savaşının başlangıçtaki ulusal karakterini yitirerek önce bölgesel sonra da küresel güçlerin müdahale alanına dönüşmesinin olduğunu belirten Oytun Orhan, yabancı savaşçıların katılımı ve mülteci boyutu gibi konuların Suriye iç savaşını küresel krize dönüştürdüğünü ifade etti.
Halen içinde olduğumuz üçüncü dönemde sahadaki realiteye göre hareket eden Türkiye’nin terör örgütlerine karşı Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarını gerçekleştirmesinin ardından, gelinen noktada Suriye kaynaklı terör tehdidinin henüz sona ermediğini ve Türkiye’nin uzun vadeli bir terör algısının olduğunu dile getiren Oytun Orhan, Türkiye’nin Kuzey Suriye’de bir terör devletinin kuruluşunu asla tolere etmeyeceğini kaydetti.
Panelin ikinci konuşmacısı Savunma ve Güvenlik Uzmanı Yusuf Alabarda, Türkiye’nin yakın dönemdeki savunma ve güvenlik kaynaklı harekâtlarının arka planını, bu harekâtların uluslararası hukuktaki yerini ve Türkiye’nin şu an Suriye’de oynadığı rolü değerlendirdi. Türkiye’nin Suriye siyasetinin 1980’lerden bugüne terörle verdiği mücadele dışında okunamayacağını vurgulayan Yusuf Alabarda, Türkiye’nin Suriye ile ilgisi ve ilişkilerinin önemli bir kısmını terör ve terör örgütleriyle mücadelenin oluşturduğunu ifade etti.
Yusuf Alabarda, bugün Kuzey Suriye’deki PYD/YPG terör yapılanmasının en modern silahlarla ve aleni bir şekilde silahlandırıldığını ve destekleyen devletlerce Türkiye’nin bu gelişmeye kayıtsız kalmasının beklendiğini ama Türkiye’nin tüm itirazlara rağmen yaptığı harekâtlarla buna cevap verdiğini kaydetti.
Türkiye’nin artık Suriye’de sahaya askeriyle basarak sınırları dışında askeri harekât icra eden ve Suriye Milli Ordusu (eski ismiyle Özgür Suriye Ordusu)’nu vekil olarak kullanabilen bir güç haline geldiğini belirten Yusuf Alabarda, bundan sonra Türkiye’nin bu niteliğini sahada daha ısrarlı bir şekilde sürdürmeye devam edeceğini ancak burada agresif bir sınır dışı harekâttan çok kendi güvenliğini ilgilendiren noktalara yönelik hamlelerden bahsedilebileceğini söyledi.
Gelinen noktada Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları ile Suriye sınırındaki terör kuşağını belirli bölgelerde ortadan kaldıran Türkiye’nin sınırın kalan noktalarının da terörden arındırılması için ısrarlı takibini sürdüreceğini dile getiren Yusuf Alabarda, Türkiye’nin bölge kaynaklı bir terör hareketi kendisini etkileyecek boyuta geldiğinde bu noktalara da tereddütsüz müdahil olacağını kaydetti.
Türkiye’nin kendi coğrafyası üzerindeki bir ameliyata asla izin vermeyeceğini vurgulayan Yusuf Alabarda, bu noktada da Türkiye’nin güvenlik ve beka mücadelesini sıkıntıya sokacak her türlü açıklamaya kulağını tıkayarak ama insan hakları ihlallerine de göz yummadan terörle mücadelesine devam edeceğini ifade etti.
Panel soru-cevap bölümüyle sona erdi.
Kaynak: İHA
Açılış konuşmasını yapan ESOGÜ Maarif ve Münazara Kulübü Başkanı Alper Dağaşan, ülkemizi farklı boyutlarıyla derinden etkileyen Suriye krizine ilişkin ciddi araştırmalar ve saha çalışmaları yapmış konukların katılımıyla böyle bir panel düzenlemekten duydukları memnuniyeti ifade etti.
Panel moderatörü ESOGÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ramazan Erdağ, Türkiye ve yakın bölgesini doğrudan ilgilendiren Suriye krizi konusunda teorik çalışmalar yapmanın yanı sıra fiili olarak sahada gözlem yapma imkânı da bulmuş olan iki araştırmacının katılımıyla böyle bir panel düzenlenmesinin çok değerli olduğunu belirtirken, panel sonuçlarının ülkemize katkılar sunmasını diledi.
Panelin ilk konuşmacısı ORSAM Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan, Arap Baharı’nın ardından Suriye sorununun krize dönüşmesinin nedenleri, krizin günümüze kadar gelen süreçte geçtiği aşamalar ve Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin kriz öncesinde, sırasında ve şu andaki önceliklerinin neler olduğu konularına değindi. Türkiye’nin Suriye krizinin ilk aşamasındaki politikasını ‘angajman dönemi’ olarak adlandıran Oytun Orhan, Türkiye’nin bu dönemde Suriye’deki demokratik dönüşümün, Batı meseleye dahil olmadan Suriye’nin iç dinamikleri ile siyasi yoldan gerçekleşmesini diplomasiyi kullanarak desteklediğini dile getirdi. Oytun Orhan, Şam yönetiminin beklenen adımları atmaması nedeniyle demokratik dönüşümün mümkün olamayacağının anlaşılması ve sorunun iç savaşa doğru evrilmesinin ardından ise Türkiye’nin ‘baskı ve izolasyon politikası’nı takip ettiğini ve Şam yönetimini ekonomik, diplomatik, siyasi ve askeri baskı altına alarak iktidar alanında Suriye halkının taleplerine uygun bir açılım yapılmasını sağlamaya çalıştığını söyledi.
Üçüncü dönemin ise Türkiye’nin sahada değişen gerçeklere uygun olarak politikasını revize ettiği ‘adaptasyon dönemi’ olduğunu belirten Oytun Orhan, özellikle 2014 yılından itibaren belirginleşen bu dönemin başlıca özelliğinin Suriye’de terör örgütlerinin güçlenmeye başlaması olduğunu kaydetti.
Türkiye’yi Suriye’de oluşan yeni realiteye uygun hareket etmeye iten şeyin Suriye iç savaşının başlangıçtaki ulusal karakterini yitirerek önce bölgesel sonra da küresel güçlerin müdahale alanına dönüşmesinin olduğunu belirten Oytun Orhan, yabancı savaşçıların katılımı ve mülteci boyutu gibi konuların Suriye iç savaşını küresel krize dönüştürdüğünü ifade etti.
Halen içinde olduğumuz üçüncü dönemde sahadaki realiteye göre hareket eden Türkiye’nin terör örgütlerine karşı Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarını gerçekleştirmesinin ardından, gelinen noktada Suriye kaynaklı terör tehdidinin henüz sona ermediğini ve Türkiye’nin uzun vadeli bir terör algısının olduğunu dile getiren Oytun Orhan, Türkiye’nin Kuzey Suriye’de bir terör devletinin kuruluşunu asla tolere etmeyeceğini kaydetti.
Panelin ikinci konuşmacısı Savunma ve Güvenlik Uzmanı Yusuf Alabarda, Türkiye’nin yakın dönemdeki savunma ve güvenlik kaynaklı harekâtlarının arka planını, bu harekâtların uluslararası hukuktaki yerini ve Türkiye’nin şu an Suriye’de oynadığı rolü değerlendirdi. Türkiye’nin Suriye siyasetinin 1980’lerden bugüne terörle verdiği mücadele dışında okunamayacağını vurgulayan Yusuf Alabarda, Türkiye’nin Suriye ile ilgisi ve ilişkilerinin önemli bir kısmını terör ve terör örgütleriyle mücadelenin oluşturduğunu ifade etti.
Yusuf Alabarda, bugün Kuzey Suriye’deki PYD/YPG terör yapılanmasının en modern silahlarla ve aleni bir şekilde silahlandırıldığını ve destekleyen devletlerce Türkiye’nin bu gelişmeye kayıtsız kalmasının beklendiğini ama Türkiye’nin tüm itirazlara rağmen yaptığı harekâtlarla buna cevap verdiğini kaydetti.
Türkiye’nin artık Suriye’de sahaya askeriyle basarak sınırları dışında askeri harekât icra eden ve Suriye Milli Ordusu (eski ismiyle Özgür Suriye Ordusu)’nu vekil olarak kullanabilen bir güç haline geldiğini belirten Yusuf Alabarda, bundan sonra Türkiye’nin bu niteliğini sahada daha ısrarlı bir şekilde sürdürmeye devam edeceğini ancak burada agresif bir sınır dışı harekâttan çok kendi güvenliğini ilgilendiren noktalara yönelik hamlelerden bahsedilebileceğini söyledi.
Gelinen noktada Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları ile Suriye sınırındaki terör kuşağını belirli bölgelerde ortadan kaldıran Türkiye’nin sınırın kalan noktalarının da terörden arındırılması için ısrarlı takibini sürdüreceğini dile getiren Yusuf Alabarda, Türkiye’nin bölge kaynaklı bir terör hareketi kendisini etkileyecek boyuta geldiğinde bu noktalara da tereddütsüz müdahil olacağını kaydetti.
Türkiye’nin kendi coğrafyası üzerindeki bir ameliyata asla izin vermeyeceğini vurgulayan Yusuf Alabarda, bu noktada da Türkiye’nin güvenlik ve beka mücadelesini sıkıntıya sokacak her türlü açıklamaya kulağını tıkayarak ama insan hakları ihlallerine de göz yummadan terörle mücadelesine devam edeceğini ifade etti.
Panel soru-cevap bölümüyle sona erdi.