Yönetmen Mesut Uçakan Açıklaması 'Onur Duymamak Mümkün Değil'
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri'ne "sinema" alanında ödüle layık görülen yönetmen Mesut Uçakan, "Ülkenin en yüksek makamından ve makam adına, son derece kariyerli, seviyeli ve güçlü, entelektüel bir ekipten ödül geldiği zaman onur duymamak mümkün değil." dedi.
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulunca, "Türk sinemasının milli ve yerli kimliği için ömür boyu süren çabaları ve bu uğurda ürettiği özgün sinema eserleri dolayısıyla" ödüle layık görülen Uçakan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu tarz ödüllerin sanatçılar için değerli olduğunu fakat ödül için çalışılmaması gerektiğini vurguladı.
Usta yönetmen, kariyeri boyunca sinemada yaşadıklarına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Biz Türk sinemasında ilk çıktığımız yıllarda çok itildik, kakıldık, ötelendik, dışlandık, hırpalandık, adamdan sayılmadık, mürteci, yobaz sayıldık. Hep toplumun dışında tutulduk. Daha sonra 28 Şubat süreci yaşandı. Orada kendi dava arkadaşlarımızın çarpıldıklarını, yamulduklarını, sekülerleştiklerini gördük. Bir de onların taş atmaları çıktı karşımıza. Bu yüzden ödül mekanizmasına çok inanmadım, çok da (ödül) bekler halde olmadım."
Sanatçının önce yaratıcının vereceği ödüle talip olması gerektiğini dile getiren Uçakan, bir noktaya ulaşmanın bazen kolay olabileceğini ancak o noktada durabilmenin önemli olduğunu dile getirdi.
Mesut Uçakan, ödüllerin beşeri planda değerli olduğunun altını çizerek, "Ülkenin en yüksek makamından ve makam adına, son derece kariyerli, seviyeli ve güçlü, entelektüel bir ekipten ödül geldiği zaman onur duymamak mümkün değil." değerlendirmesini yaptı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu üyelerine teşekkür eden yönetmen Uçakan, "Onur duydum, hepsine saygılarımı sunuyorum." diye konuştu.
Sinemaya 1977'de adım atan ve 1978'de senaryosunu da yazdığı "Lanet" adlı filmi sinemaseverlerle buluşturan usta yönetmen, "Reis Bey", "İskilipli Atıf Hoca / Kelebekler Sonsuza Uçar", "Kavanozdaki Adam", "Yalnız Değilsiniz", "Ölümsüz Karanfiller" ve "Anka Kuşu" adlı filmleriyle tanınıyor.
Yönetmen, yapımcı ve senarist Yücel Çakmaklı ile "Milli Sinema"nın öncü isimleri arasında yer alan Mesut Uçakan, izleyiciyle buluşmayı bekleyen "Suveyda" adlı son filminde 11 yaşında Hadim'in hafız olma çabalarını ve Anadolu'nun bir köyünde 1930 ve 1940'lı yıllarda yaşananları ele alıyor.
Kaynak: AA
Usta yönetmen, kariyeri boyunca sinemada yaşadıklarına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Biz Türk sinemasında ilk çıktığımız yıllarda çok itildik, kakıldık, ötelendik, dışlandık, hırpalandık, adamdan sayılmadık, mürteci, yobaz sayıldık. Hep toplumun dışında tutulduk. Daha sonra 28 Şubat süreci yaşandı. Orada kendi dava arkadaşlarımızın çarpıldıklarını, yamulduklarını, sekülerleştiklerini gördük. Bir de onların taş atmaları çıktı karşımıza. Bu yüzden ödül mekanizmasına çok inanmadım, çok da (ödül) bekler halde olmadım."
Sanatçının önce yaratıcının vereceği ödüle talip olması gerektiğini dile getiren Uçakan, bir noktaya ulaşmanın bazen kolay olabileceğini ancak o noktada durabilmenin önemli olduğunu dile getirdi.
Mesut Uçakan, ödüllerin beşeri planda değerli olduğunun altını çizerek, "Ülkenin en yüksek makamından ve makam adına, son derece kariyerli, seviyeli ve güçlü, entelektüel bir ekipten ödül geldiği zaman onur duymamak mümkün değil." değerlendirmesini yaptı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu üyelerine teşekkür eden yönetmen Uçakan, "Onur duydum, hepsine saygılarımı sunuyorum." diye konuştu.
Sinemaya 1977'de adım atan ve 1978'de senaryosunu da yazdığı "Lanet" adlı filmi sinemaseverlerle buluşturan usta yönetmen, "Reis Bey", "İskilipli Atıf Hoca / Kelebekler Sonsuza Uçar", "Kavanozdaki Adam", "Yalnız Değilsiniz", "Ölümsüz Karanfiller" ve "Anka Kuşu" adlı filmleriyle tanınıyor.
Yönetmen, yapımcı ve senarist Yücel Çakmaklı ile "Milli Sinema"nın öncü isimleri arasında yer alan Mesut Uçakan, izleyiciyle buluşmayı bekleyen "Suveyda" adlı son filminde 11 yaşında Hadim'in hafız olma çabalarını ve Anadolu'nun bir köyünde 1930 ve 1940'lı yıllarda yaşananları ele alıyor.