Uğur Derman, 'Ömrümün Bereketi'ni Anlattı
Yazar, hat ve ebru sanatçısı Prof. Dr. Uğur Derman: 'Namazgahlardan İstanbul'da 100'ün üzerinde mevcut imiş, biz çok azına tesadüf ettik. Hatta bazen bir mescidin yahut caminin önüne bile ayrıca namazgah yapıldığına rastlıyoruz'
Hat ve kitap sanatları başta olmak üzere gelenekli sanatlarda ülkemizde ve uluslararası sahada önemli çalışmalara imza atan hat ve ebru sanatçısı, yazar Prof. Dr. Uğur Derman, "Namazgahlardan İstanbul'da 100'ün üzerinde mevcut imiş, biz çok azına tesadüf ettik. Hatta bazen bir mescidin yahut caminin önüne bile ayrıca namazgah yapıldığına rastlıyoruz. Çünkü camiye giren kişinin atını, eşyasını dışarıda bıraktığında belki aklı dışarıda kalacak diye öyle bir imkan sağlanmış." dedi.
Derman, Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı tarafından Fatih Çemberlitaş'taki Köprülü Medresesi'nde düzenlenen etkinlikte "Ömrümün Bereketi" başlıklı bir konuşma yaptı.
Yazı hayatına 1961'de başladığını ifade eden Derman, "Çalışma alanımı gelenekli sanatlar üstüne, bir takım her yerde bulunmayan bilgilerin bir araya getirilmesi olarak ifade edebilirim. Bu şekilde bugüne kadar kaleme aldığım makalelerin sayısı 500'ü geçti. Biz de bu yazılar içiresinden seçmeler yaparak ve bugünün şartlarına uyarlayarak kitap haline getirdik. Şimdiye kadar 3 cilt oldu ve bundan sonrada devam edecek inşallah." açıklamasını yaptı.
Derman, pek çok kültürel ve tarihi konu üzerine incelemelerde bulunduğuna dikkati çekerek, bunlardan birisinin de Osmanlı Devleti dönemdeki namazgahlar olduğunu belirtti.
- "İstanbul'da 100'ün üzerinde namazgah vardı"
Namazgahların Osmanlıda insanların namaz ibadetini vaktinde yapabilmeleri için geliştirilen bir yapı olduğunu dile getiren Derman, şöyle devam etti:
"Namazgahlar, çoğunlukla şehirler arası menzil yollarında aşağı yukarı 500 metrede, 1 kilometrede bir sayeban olacak ağacın dibine yerden su çıkartıp çeşmesi kıble taşı olmak üzere yapılırdı. Yolculuk eden insanlar namazlarını kılmak için buraya gelirler. Atını bağlar, namazını kılmak için abdestini alır, kıldıktan sonra şöyle bir ayaklarını uzatıp ağacın gölgesinde dinlecekse dinlenirdi. Bir kaç kişi oturuyorsa onlarla ahbaplık eder ve aynı yola gidiyorlarsa beraber yola çıkarlardı."
Derman, namazgahların sadece şehirler arası yollarda bulunmadığını hatırlatarak, "Bu namazgahlardan İstanbul'da 100'ün üzerinde mevcut imiş, biz çok azına tesadüf ettik. Hatta bazen bir mescidin yahut caminin önüne bile ayrıca namazgah yapıldığına rastlıyoruz. Çünkü camiye giren kişinin atını, eşyasını dışarıda bıraktığında belki aklı dışarıda kalacak diye öyle bir imkan sağlanmış." değerlendirmesinde bulundu.
- Emin Barın'ın hattını aspiratöre benzeten kız
Konuşmasında hayatının çeşitli dönemlerinden bahseden Uğur Derman, daha ziyade gazeteci kimliğiyle tanınan Şevket Rado'nun, 1960'tan sonra hat eserleri toplamaya başlamasıyla Türkiye'deki en geniş hat koleksiyonun sahibi ve 20. asırda bir hat meraklısı olduğunu dile getirdi.
Rado ile 1966'dan itibaren hat dolayısıyla bir yakınlıklarının geliştiğini dile getiren usta yazar, o yıllarda 30'lu yaşlarında bir genç olarak sıkça görüştüğü Rado'nun Cihangir'deki evine bir uğrayışında kendisine anlattığı bir anıyı şöyle paylaştı:
"Şevket beyin evinde hattat Emin Barın tarafından yazılmış daire şeklinde bir yazı, dörtlü bir "La ilahe illallah" yazısı vardı. Ama o harfler içerisinde eğri eğri gözüktüğü için onlar da evlerinin içerideki kapının önüne asmışlar. Bir gün gittiğimde karı koca katıla katıla gülüyorlardı. Hayrola diye sordum. Bir genç kız evlerini ziyarete gelmiş. Kız o yazıya bakmış bakmış, ay ne kadar ilginç bir aspiratörünüz var demiş."
Kubbealtı Neşriyat tarafından yayımlanan "Ömrümün Bereketi" serisinin üçüncü cildini okurla buluşturan Prof. Dr. Uğur Derman, 58 yıllık yazı serüvenini her biri 528 sayfa olacak şekilde derlemeye devam edecek.
Kaynak: AA
Derman, Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı tarafından Fatih Çemberlitaş'taki Köprülü Medresesi'nde düzenlenen etkinlikte "Ömrümün Bereketi" başlıklı bir konuşma yaptı.
Yazı hayatına 1961'de başladığını ifade eden Derman, "Çalışma alanımı gelenekli sanatlar üstüne, bir takım her yerde bulunmayan bilgilerin bir araya getirilmesi olarak ifade edebilirim. Bu şekilde bugüne kadar kaleme aldığım makalelerin sayısı 500'ü geçti. Biz de bu yazılar içiresinden seçmeler yaparak ve bugünün şartlarına uyarlayarak kitap haline getirdik. Şimdiye kadar 3 cilt oldu ve bundan sonrada devam edecek inşallah." açıklamasını yaptı.
Derman, pek çok kültürel ve tarihi konu üzerine incelemelerde bulunduğuna dikkati çekerek, bunlardan birisinin de Osmanlı Devleti dönemdeki namazgahlar olduğunu belirtti.
- "İstanbul'da 100'ün üzerinde namazgah vardı"
Namazgahların Osmanlıda insanların namaz ibadetini vaktinde yapabilmeleri için geliştirilen bir yapı olduğunu dile getiren Derman, şöyle devam etti:
"Namazgahlar, çoğunlukla şehirler arası menzil yollarında aşağı yukarı 500 metrede, 1 kilometrede bir sayeban olacak ağacın dibine yerden su çıkartıp çeşmesi kıble taşı olmak üzere yapılırdı. Yolculuk eden insanlar namazlarını kılmak için buraya gelirler. Atını bağlar, namazını kılmak için abdestini alır, kıldıktan sonra şöyle bir ayaklarını uzatıp ağacın gölgesinde dinlecekse dinlenirdi. Bir kaç kişi oturuyorsa onlarla ahbaplık eder ve aynı yola gidiyorlarsa beraber yola çıkarlardı."
Derman, namazgahların sadece şehirler arası yollarda bulunmadığını hatırlatarak, "Bu namazgahlardan İstanbul'da 100'ün üzerinde mevcut imiş, biz çok azına tesadüf ettik. Hatta bazen bir mescidin yahut caminin önüne bile ayrıca namazgah yapıldığına rastlıyoruz. Çünkü camiye giren kişinin atını, eşyasını dışarıda bıraktığında belki aklı dışarıda kalacak diye öyle bir imkan sağlanmış." değerlendirmesinde bulundu.
- Emin Barın'ın hattını aspiratöre benzeten kız
Konuşmasında hayatının çeşitli dönemlerinden bahseden Uğur Derman, daha ziyade gazeteci kimliğiyle tanınan Şevket Rado'nun, 1960'tan sonra hat eserleri toplamaya başlamasıyla Türkiye'deki en geniş hat koleksiyonun sahibi ve 20. asırda bir hat meraklısı olduğunu dile getirdi.
Rado ile 1966'dan itibaren hat dolayısıyla bir yakınlıklarının geliştiğini dile getiren usta yazar, o yıllarda 30'lu yaşlarında bir genç olarak sıkça görüştüğü Rado'nun Cihangir'deki evine bir uğrayışında kendisine anlattığı bir anıyı şöyle paylaştı:
"Şevket beyin evinde hattat Emin Barın tarafından yazılmış daire şeklinde bir yazı, dörtlü bir "La ilahe illallah" yazısı vardı. Ama o harfler içerisinde eğri eğri gözüktüğü için onlar da evlerinin içerideki kapının önüne asmışlar. Bir gün gittiğimde karı koca katıla katıla gülüyorlardı. Hayrola diye sordum. Bir genç kız evlerini ziyarete gelmiş. Kız o yazıya bakmış bakmış, ay ne kadar ilginç bir aspiratörünüz var demiş."
Kubbealtı Neşriyat tarafından yayımlanan "Ömrümün Bereketi" serisinin üçüncü cildini okurla buluşturan Prof. Dr. Uğur Derman, 58 yıllık yazı serüvenini her biri 528 sayfa olacak şekilde derlemeye devam edecek.