Lohusalık Depresyonuna Dikkat
Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Prof.Dr.Cem Fıçıcıoğlu, lohusalık depresyonuna dikkat çekti.
Prof.Dr.Cem Fıçıcıoğlu, doğumdan sonraki ilk 6 haftaya lohusalık dönemi denildiğini belirterek, “Lohusalık döneminde kadının organları ve sistemleri gebelikten önceki haline dönmeye başlamakta; bunun sonucu olarak lohusalık döneminde, annede fizyolojik ve psikolojik değişiklikler görülebilmektedir. Lohusalık 3 dönemde incelenir. Çok erken lohusalık doğumdan sonraki ilk 24 saattir. Erken lohusalık, doğumdan sonraki ilk 1 haftaya ve geç lohusalık ise sonraki 5 haftalık döneme denmektedir. Bu dönemde yeni anne olan kadınlar dinlenmeli fakat yalnız bırakılmamalı, gerek fiziksel gerek psikolojik olarak desteklenmelidir . Annenin üreme organlarının ve varsa dikişlerinin iyileşmesi de lohusalık dönemi sonuna kadar olan 6 hafta içinde iyileşecektir. Emziren annenin prolaktin hormonu sayesinde adet görme süresi daha da uzayabilirken emzirmeyenlerde ise 6 haftanın sonunda adet görmeye başlayabilir. Ancak 5% emzirme her zaman adet mekanizmasını baskılamaz, meme verdiği halde gebe kalan kadın sayısı göz ardı edilemeyecek kadar fazladır. Bu nedenle lohusa anneye aile planlaması konusunda eğitim ve danışmanlık verilmelidir” diye konuştu.
Doğum sonrasında kadınların duygularında, fiziksel durumunda ve davranışlarında değişikliğe yol açan depresyon durumu olarak tanımlandığını kaydeden Prof.Dr.Cem Fıçıcıoğlu, “Annelik hüznü ya da bebek hüznü olarak da adlandırılan lohusalık depresyonun nedeni olarak; bebeğin doğumuyla birlikte annede kimyasal, sosyal ve duygusal ve psikolojik açıdan meydana gelen değişiklikler gösterilir. Lohusaların %70-80’inde lohusalık üzüntüsü, %10-13’ünde ise lohusalık depresyonu görülmektedir. Genellikle doğumdan sonraki 2-8. haftalar içinde başlar ve en az 2 hafta en çok 1 yıl kadar sürer. Tedavi görmeyen kadınlarda 3 ay-1 yıl arasında kendiliğinden düzelir. Doğum sonrası depresyonun bulguları doğum yapmayan kadınlardaki depresyondan farklı değildir, ancak normal doğum sonrası fizyolojik olan fenomenden (kilo kaybı, uykusuzluk vb.) ya da doğum sonrasındaki ilk günlerde %50-70 sıklıkla görülen annelik hüznünden ayırt edilmesi güç olabilir. Anne olmuş kadınlarda meydana gelen kimyasal değişimler hızlı bir şekilde hormonlar etkili olmaya başlar. Gebelik boyunca artan östrojen ve progesteron hormonları doğum sonrasında keskin bir şekilde düşer. Tam olarak nedeni belli olmasa da hızla değişen hormonlar, bir bebek sahip olmanın getirdiği psikolojik ve sosyal değişimler de lohusalık depresyon riskini artıran diğer önemli faktörler arasında yer alır. Bununla birlikte bazı risk etmenlerini taşıyan kadınlarda doğum sonrası depresyonun daha sık görüldüğü bilinmektedir. Bu risk etmenleri kadının ya da eşinin işsizliği, sosyal desteğin yetersiz olması, evlilikle ilgili sorunlar, beklenmedik yaşamsal olaylar (ölüm, ayrılık vb.), planlanmamış gebelikler, daha önceki gebeliklerde depresyon geçirilmesi, anne sütü ile beslememe, kayıpla sonlanan gebelik ve doğum deneyimleri, erken anne-bebek ayrılığı ve bebeğin bakımı ile ilgili duyulan kaygılardır. Annenin kendisinden çok çevresindeki kişilerin farkettiği bu durum sürekli ağlama, bir şeyler yapmak için enerji bulamama, çok fazla ya da çok az yeme, çok fazla ya da az uyuma, dikkati toplamada ve karar vermede güçlük yaşama, kendini değersiz,yetersiz ve suçlu hissetme, keyif alınan olaylara ilgiyi kaybetme, eşten, aileden, arkadaşlardan hatta bebekten kendini soyutlama gibi davranışlar izlenmektedir.Hatta bu davranış değişikliklerine baş ağrıları, mide problemleri gibi fiziksel şikayetler de eşlik edebilir. "iyi anne olamadıklarını", yetersizlik ve yalnızlık gibi duyguları kontrol edemediklerini, umutlarını yitirdiklerini hissedebilir, kafalarından atamadıkları çeşitli takıntılı düşüncelerinin farkına varabilirler (bebeklerine bir şey olacak korkusu, bebeklerine zarar verme yada dışarıdan zarar gelme korkusu, kötü bir şeyler olacakmış korkusu vs.). Hatta bebeğe zarar gelme ve kendisinin zarar verme düşünceleri annenin makas,bıçak gibi keskin aletleri kullanmasından kaçınma; başkalarından veya ev dışında olanlardan zarar gelme korkusu dışarı çıkamamaya neden olabilir.Lohusa depresyonunda görğlen diğer belirtiler: Çökkün bir ruh hali, çevredeki olaylara ilgisizlik, yaşamdan zevk alamama duygusu,günlük olağan işleri yapmada zorlanma,iştah değişikliği(iştahsızlık yada aşırı yeme), uyku bozuklukları(aşırı uyuma veya uykusuzluk), sıkıntı/ huzursuzluk/yerinde duramama hissi,sürekli yorgunluk, bitkinlik, halsizlik hissetme,değersiz olma duygusu, günlük ve genel aktivitelere ilginin azalması, bebeğin ve kendi bakımında güçlük yaşama, suçluluk hissi, kendine güvende azalma, konsantrasyon güçlüğü, intihar düşünceleridir” diye konuştu.
Prof.Dr.Cem Fıçıcıoğlu, doğum sonrası depresyon sık görülmesine karşın çoğu kez tanı konulamadığını dile getirerek, “Çoğu kadın bu belirtileri depresyon şikayetleri olarak değerelendirmez ve bu konuda destek arayışı içinde değildir. Halbuki depresyon kronik bir hastalıktır ve belirtilerde zaman zaman gerilemeler olsa da tedavi edilmediği sürece kendi kendine geçmesi uzun zaman alabilir ve zamanında profesyonel yardım alınmadığı takdirde ilerleme gösterebilir.
Bu dönemde çevre desteği, özellikle eş desteği çok önemlidir. Lohusanın endişeden kurtulmasının en önemli yolu kendisinin emniyette olduğunun hissettirilmesidir. Bu dönemde annenin bebek emzirme dışında bir işe bakmaması sağlanmalıdır. Bebeğin bakımındaki rutinleri yani altının değiştirilmesi, banyosu, uyutulması gibi emzirme haricindeki diğer işlerde biri yeni anneye dinlenmesi konusunda yardımcı olmalıdır. Bu görevleri yapan kişi ya da kişilerin anne isteği doğrultusunda yardımcı olması annenin hem kendini bebeğinin bakımında yetersiz hissetmesini azaltacak hem de bebeğin bakımını yapanlara karşı güven duygusunu arttırarak daha rahat dinlenmesini sağlayacaktır. Doğumu takip eden haftalarda annenin kendine zaman ayırabilmesi sağlanmalı, küçük yürüyüşler ya da arkadaş toplantıları ile daha sosyal olması sağlanmalıdır. Bu destekler ile düzelmeyen vakalarda ise pofesyonel yardım gerekebilir hatta ilaç tedavisi yanında uzman danışmanlığı ile tedavi edilir. Semptomlar göz ardı edilmeden ve daha da ilerlemeden uzman desteğine başvurmak yararlı olacaktır.” şeklinde konuştu.
Kaynak: İHA
Doğum sonrasında kadınların duygularında, fiziksel durumunda ve davranışlarında değişikliğe yol açan depresyon durumu olarak tanımlandığını kaydeden Prof.Dr.Cem Fıçıcıoğlu, “Annelik hüznü ya da bebek hüznü olarak da adlandırılan lohusalık depresyonun nedeni olarak; bebeğin doğumuyla birlikte annede kimyasal, sosyal ve duygusal ve psikolojik açıdan meydana gelen değişiklikler gösterilir. Lohusaların %70-80’inde lohusalık üzüntüsü, %10-13’ünde ise lohusalık depresyonu görülmektedir. Genellikle doğumdan sonraki 2-8. haftalar içinde başlar ve en az 2 hafta en çok 1 yıl kadar sürer. Tedavi görmeyen kadınlarda 3 ay-1 yıl arasında kendiliğinden düzelir. Doğum sonrası depresyonun bulguları doğum yapmayan kadınlardaki depresyondan farklı değildir, ancak normal doğum sonrası fizyolojik olan fenomenden (kilo kaybı, uykusuzluk vb.) ya da doğum sonrasındaki ilk günlerde %50-70 sıklıkla görülen annelik hüznünden ayırt edilmesi güç olabilir. Anne olmuş kadınlarda meydana gelen kimyasal değişimler hızlı bir şekilde hormonlar etkili olmaya başlar. Gebelik boyunca artan östrojen ve progesteron hormonları doğum sonrasında keskin bir şekilde düşer. Tam olarak nedeni belli olmasa da hızla değişen hormonlar, bir bebek sahip olmanın getirdiği psikolojik ve sosyal değişimler de lohusalık depresyon riskini artıran diğer önemli faktörler arasında yer alır. Bununla birlikte bazı risk etmenlerini taşıyan kadınlarda doğum sonrası depresyonun daha sık görüldüğü bilinmektedir. Bu risk etmenleri kadının ya da eşinin işsizliği, sosyal desteğin yetersiz olması, evlilikle ilgili sorunlar, beklenmedik yaşamsal olaylar (ölüm, ayrılık vb.), planlanmamış gebelikler, daha önceki gebeliklerde depresyon geçirilmesi, anne sütü ile beslememe, kayıpla sonlanan gebelik ve doğum deneyimleri, erken anne-bebek ayrılığı ve bebeğin bakımı ile ilgili duyulan kaygılardır. Annenin kendisinden çok çevresindeki kişilerin farkettiği bu durum sürekli ağlama, bir şeyler yapmak için enerji bulamama, çok fazla ya da çok az yeme, çok fazla ya da az uyuma, dikkati toplamada ve karar vermede güçlük yaşama, kendini değersiz,yetersiz ve suçlu hissetme, keyif alınan olaylara ilgiyi kaybetme, eşten, aileden, arkadaşlardan hatta bebekten kendini soyutlama gibi davranışlar izlenmektedir.Hatta bu davranış değişikliklerine baş ağrıları, mide problemleri gibi fiziksel şikayetler de eşlik edebilir. "iyi anne olamadıklarını", yetersizlik ve yalnızlık gibi duyguları kontrol edemediklerini, umutlarını yitirdiklerini hissedebilir, kafalarından atamadıkları çeşitli takıntılı düşüncelerinin farkına varabilirler (bebeklerine bir şey olacak korkusu, bebeklerine zarar verme yada dışarıdan zarar gelme korkusu, kötü bir şeyler olacakmış korkusu vs.). Hatta bebeğe zarar gelme ve kendisinin zarar verme düşünceleri annenin makas,bıçak gibi keskin aletleri kullanmasından kaçınma; başkalarından veya ev dışında olanlardan zarar gelme korkusu dışarı çıkamamaya neden olabilir.Lohusa depresyonunda görğlen diğer belirtiler: Çökkün bir ruh hali, çevredeki olaylara ilgisizlik, yaşamdan zevk alamama duygusu,günlük olağan işleri yapmada zorlanma,iştah değişikliği(iştahsızlık yada aşırı yeme), uyku bozuklukları(aşırı uyuma veya uykusuzluk), sıkıntı/ huzursuzluk/yerinde duramama hissi,sürekli yorgunluk, bitkinlik, halsizlik hissetme,değersiz olma duygusu, günlük ve genel aktivitelere ilginin azalması, bebeğin ve kendi bakımında güçlük yaşama, suçluluk hissi, kendine güvende azalma, konsantrasyon güçlüğü, intihar düşünceleridir” diye konuştu.
Prof.Dr.Cem Fıçıcıoğlu, doğum sonrası depresyon sık görülmesine karşın çoğu kez tanı konulamadığını dile getirerek, “Çoğu kadın bu belirtileri depresyon şikayetleri olarak değerelendirmez ve bu konuda destek arayışı içinde değildir. Halbuki depresyon kronik bir hastalıktır ve belirtilerde zaman zaman gerilemeler olsa da tedavi edilmediği sürece kendi kendine geçmesi uzun zaman alabilir ve zamanında profesyonel yardım alınmadığı takdirde ilerleme gösterebilir.
Bu dönemde çevre desteği, özellikle eş desteği çok önemlidir. Lohusanın endişeden kurtulmasının en önemli yolu kendisinin emniyette olduğunun hissettirilmesidir. Bu dönemde annenin bebek emzirme dışında bir işe bakmaması sağlanmalıdır. Bebeğin bakımındaki rutinleri yani altının değiştirilmesi, banyosu, uyutulması gibi emzirme haricindeki diğer işlerde biri yeni anneye dinlenmesi konusunda yardımcı olmalıdır. Bu görevleri yapan kişi ya da kişilerin anne isteği doğrultusunda yardımcı olması annenin hem kendini bebeğinin bakımında yetersiz hissetmesini azaltacak hem de bebeğin bakımını yapanlara karşı güven duygusunu arttırarak daha rahat dinlenmesini sağlayacaktır. Doğumu takip eden haftalarda annenin kendine zaman ayırabilmesi sağlanmalı, küçük yürüyüşler ya da arkadaş toplantıları ile daha sosyal olması sağlanmalıdır. Bu destekler ile düzelmeyen vakalarda ise pofesyonel yardım gerekebilir hatta ilaç tedavisi yanında uzman danışmanlığı ile tedavi edilir. Semptomlar göz ardı edilmeden ve daha da ilerlemeden uzman desteğine başvurmak yararlı olacaktır.” şeklinde konuştu.