'Medyanın Nefret Dili, Mültecilere Yönelik Şiddeti Körüklüyor'
Uluslararası Mülteci Hakları Derneği: 'Medya ve siyasetçilerin kullandığı nefret dili yine mazlum ve çaresiz mültecilere yönelik şiddet eylemlerini körüklüyor'.
Uluslararası Mülteci Hakları Derneği, medya ve siyasetçilerin kullandığı nefret dilinin, mazlum ve çaresiz mültecilere yönelik şiddet eylemlerini körüklediğini bildirdi.
Dernek, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada, küresel bir insani kriz haline gelen mültecilik meselesinin zalim devletler, diktatör rejimler, savaşlar ve doğal afetler nedeniyle son yıllarda büyük artış gösterdiği belirtildi.
Dünya nüfusunun bir bölümünün her gün, her dakika, her saniyede mülteciliği doğuran sebepler arttığı için mülteci konumuna geldiği aktarılan açıklamada, dünyanın bir kısmında özgürlüklerin diğer bir kısmında ise savaşların çoğaldığına işaret edilerek, dünyanın bir kısmı tüketim çılgınlığı ve refah içinde yaşarken, diğer kısmında kıtlığın çoğaldığı ifade edildi.
Suriye, Irak, Filistin, Afganistan, Sudan, Arakan ve daha nice bölgelerde metrekare başına vicdanların kaldıramayacağı ağırlıkta zulüm düştüğüne dikkati çekilen açıklamada, insanların zorla, baskıyla doğup büyüdükleri topraklardan sürgün edildiği ve eşini, çocuğunu, annesini, babasını kaybettiği aktarıldı.
- "Dünyada savaş ve zulüm nedeniyle 68,5 milyon kişi zorla yerinden edildi"
Açıklamada, "Dünyada Birleşmiş Milletler’in verilerine göre savaş, şiddet ve zulüm nedeniyle zorla yerinden edilen kişilerin sayısı 68,5 milyonu aştı. Bu sayının 25,4 milyonunu mülteciler, 43,1 milyonunu ise ülke içinden yerinden edilmiş kişiler oluşturuyor." denildi.
Mülteci konumuna düşenlerin yarısından fazlasının sırasıyla Afganistan, Somali, Suriye, Irak, Sudan'dan geldiği belirtilen açıklamada, bu ülkelerin tamamının yoksul ve savaş altındaki Müslüman ülkeler olmasına işaret edilerek, "Mültecilerin yarıdan fazlasını çocuklar, kalanın çoğunluğunu da kadınlar oluşturmaktadır. Bu ise mülteci krizinin insani boyutunun ne kadar yüksek olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Refakatsiz çocukların kaybolduğu, insanların organ ve fuhuş mafyalarının elinde kurban edildiği bir insanlık dramı, hepimizin gözleri önünde cereyan ediyor. Mülteci sayısı her geçen gün artarken onları istemeyen devletlerin sayısı da aynı oranda artış gösteriyor." ifadeleri kullanıldı.
- "Medyanın da katkısı ile mülteciler istenmeyen kişiler ilan ediliyor"
Türkiye'nin yaklaşık 3,9 milyon kişiyle en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapmayı sürdürdüğüne dikkati çekilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Ancak medya ve siyasetçilerin kullandığı nefret dili yine mazlum ve çaresiz mültecilere yönelik şiddet eylemlerini körüklüyor. Birlikte bir arada yaşama ve toplumsal uyumun sağlanması gerekirken, ırkçılığa varan söylem ve fiillerin cezasız kalması suça meyilli kişileri cesaretlendiriyor. Siyasi çıkarlar uğruna nefret söyleminin körüklendiği bir ortamda, medyanın da katkısı ile mülteciler istenmeyen kişiler ilan ediliyor. Savaştan, insan hakları ihlallerinden kaçan insanların ülkelerine geri dönmeleri talep ediliyor. Tüm bu yaklaşımların geçtiğimiz yıl Sakarya’da 9 aylık hamile Suriyeli Emani ve 1 yaşındaki oğlunun katledilmesine sebep olduğunu acı bir şekilde tecrübe etmiştik. Bu dehşet verici olayın üzerinden bir yıl gibi kısa bir zaman geçmeden yine aynı söylemler Bursa’da 18 yaşındaki Dima'nın 7 aylık bebeğinin yanında öldürülmesine neden oldu. Mültecileri ikinci sınıf insan görme, onlara karşı işlenilen suçların cezasız kalacağı düşüncesi her geçen gün yeni bir trajediye yol açıyor."
Kanun yapıcıların, siyasilerin, bürokratların, sivil toplum kuruluşlarının ve medyanın, Türkiye'nin bir gerçeği haline gelen mültecilerin topluma uyumu için var gücüyle çalışmak durumunda oldukları belirtilen açıklamada, zamanın savaştan, zulümden, insan hakları ihlallerinden kaçan mültecilerle dayanışma zamanı olduğu vurgulandı.
- "Mülteci krizlerini, insani değer olarak gören anlayışlar her zaman kazanır"
Bütün toplumun, tek tek bireylerin, göç ve ilticanın suç olmadığını, mülteciliğin bir zorunluluk olduğunu anlaması gerektiği belirtilen açıklamada, bütün devletlerin mültecilere kapılarını açma, insan onuruna, insan haklarına saygılı politikalar uygulama yükümlülüğü olduğu kaydedildi.
"Unutmamak gerekir ki mülteci krizlerini, insani değer olarak görerek yöneten anlayışlar her zaman kazanır." ifadesine yer verilen açıklamada, devlet, toplum, medya ve bireyin bu durum karşısında duyarsız kalmaması, sorumluluğu başkalarına yüklememesi ve maliyet hesabı yapmaması gerektiği vurgulandı.
Açıklamada, "Türkiye'de ve dünyanın dört bir yanında yerinden yurdundan olmuş tüm mülteci ve muhacirlerin başta hayat hakkı ihlali olmak üzere korunmaları ve onurlu insanca yaşama ortamına kavuşabilmeleri için Türkiye'deki resmi sivil tüm ilgili kişi, kurum ve kuruluşlar ile İslam dünyasının liderlerini, kurumlarını, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) başta olmak üzere uluslararası mekanizmaları görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz." çağrısında bulunuldu.
Kaynak: AA
Dernek, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada, küresel bir insani kriz haline gelen mültecilik meselesinin zalim devletler, diktatör rejimler, savaşlar ve doğal afetler nedeniyle son yıllarda büyük artış gösterdiği belirtildi.
Dünya nüfusunun bir bölümünün her gün, her dakika, her saniyede mülteciliği doğuran sebepler arttığı için mülteci konumuna geldiği aktarılan açıklamada, dünyanın bir kısmında özgürlüklerin diğer bir kısmında ise savaşların çoğaldığına işaret edilerek, dünyanın bir kısmı tüketim çılgınlığı ve refah içinde yaşarken, diğer kısmında kıtlığın çoğaldığı ifade edildi.
Suriye, Irak, Filistin, Afganistan, Sudan, Arakan ve daha nice bölgelerde metrekare başına vicdanların kaldıramayacağı ağırlıkta zulüm düştüğüne dikkati çekilen açıklamada, insanların zorla, baskıyla doğup büyüdükleri topraklardan sürgün edildiği ve eşini, çocuğunu, annesini, babasını kaybettiği aktarıldı.
- "Dünyada savaş ve zulüm nedeniyle 68,5 milyon kişi zorla yerinden edildi"
Açıklamada, "Dünyada Birleşmiş Milletler’in verilerine göre savaş, şiddet ve zulüm nedeniyle zorla yerinden edilen kişilerin sayısı 68,5 milyonu aştı. Bu sayının 25,4 milyonunu mülteciler, 43,1 milyonunu ise ülke içinden yerinden edilmiş kişiler oluşturuyor." denildi.
Mülteci konumuna düşenlerin yarısından fazlasının sırasıyla Afganistan, Somali, Suriye, Irak, Sudan'dan geldiği belirtilen açıklamada, bu ülkelerin tamamının yoksul ve savaş altındaki Müslüman ülkeler olmasına işaret edilerek, "Mültecilerin yarıdan fazlasını çocuklar, kalanın çoğunluğunu da kadınlar oluşturmaktadır. Bu ise mülteci krizinin insani boyutunun ne kadar yüksek olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Refakatsiz çocukların kaybolduğu, insanların organ ve fuhuş mafyalarının elinde kurban edildiği bir insanlık dramı, hepimizin gözleri önünde cereyan ediyor. Mülteci sayısı her geçen gün artarken onları istemeyen devletlerin sayısı da aynı oranda artış gösteriyor." ifadeleri kullanıldı.
- "Medyanın da katkısı ile mülteciler istenmeyen kişiler ilan ediliyor"
Türkiye'nin yaklaşık 3,9 milyon kişiyle en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapmayı sürdürdüğüne dikkati çekilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Ancak medya ve siyasetçilerin kullandığı nefret dili yine mazlum ve çaresiz mültecilere yönelik şiddet eylemlerini körüklüyor. Birlikte bir arada yaşama ve toplumsal uyumun sağlanması gerekirken, ırkçılığa varan söylem ve fiillerin cezasız kalması suça meyilli kişileri cesaretlendiriyor. Siyasi çıkarlar uğruna nefret söyleminin körüklendiği bir ortamda, medyanın da katkısı ile mülteciler istenmeyen kişiler ilan ediliyor. Savaştan, insan hakları ihlallerinden kaçan insanların ülkelerine geri dönmeleri talep ediliyor. Tüm bu yaklaşımların geçtiğimiz yıl Sakarya’da 9 aylık hamile Suriyeli Emani ve 1 yaşındaki oğlunun katledilmesine sebep olduğunu acı bir şekilde tecrübe etmiştik. Bu dehşet verici olayın üzerinden bir yıl gibi kısa bir zaman geçmeden yine aynı söylemler Bursa’da 18 yaşındaki Dima'nın 7 aylık bebeğinin yanında öldürülmesine neden oldu. Mültecileri ikinci sınıf insan görme, onlara karşı işlenilen suçların cezasız kalacağı düşüncesi her geçen gün yeni bir trajediye yol açıyor."
Kanun yapıcıların, siyasilerin, bürokratların, sivil toplum kuruluşlarının ve medyanın, Türkiye'nin bir gerçeği haline gelen mültecilerin topluma uyumu için var gücüyle çalışmak durumunda oldukları belirtilen açıklamada, zamanın savaştan, zulümden, insan hakları ihlallerinden kaçan mültecilerle dayanışma zamanı olduğu vurgulandı.
- "Mülteci krizlerini, insani değer olarak gören anlayışlar her zaman kazanır"
Bütün toplumun, tek tek bireylerin, göç ve ilticanın suç olmadığını, mülteciliğin bir zorunluluk olduğunu anlaması gerektiği belirtilen açıklamada, bütün devletlerin mültecilere kapılarını açma, insan onuruna, insan haklarına saygılı politikalar uygulama yükümlülüğü olduğu kaydedildi.
"Unutmamak gerekir ki mülteci krizlerini, insani değer olarak görerek yöneten anlayışlar her zaman kazanır." ifadesine yer verilen açıklamada, devlet, toplum, medya ve bireyin bu durum karşısında duyarsız kalmaması, sorumluluğu başkalarına yüklememesi ve maliyet hesabı yapmaması gerektiği vurgulandı.
Açıklamada, "Türkiye'de ve dünyanın dört bir yanında yerinden yurdundan olmuş tüm mülteci ve muhacirlerin başta hayat hakkı ihlali olmak üzere korunmaları ve onurlu insanca yaşama ortamına kavuşabilmeleri için Türkiye'deki resmi sivil tüm ilgili kişi, kurum ve kuruluşlar ile İslam dünyasının liderlerini, kurumlarını, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) başta olmak üzere uluslararası mekanizmaları görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz." çağrısında bulunuldu.