Mine Sultan Ünver'in Melun Canlar Adlı Romanı Kitapçılarda Yerini Aldı
Yazar Mine Sultan Ünver’in, Melun Canlar isimli romanı, kitapseverlerle buluştu. Yazar, 294 sayfadan oluşan romanında, dedesinden kalan günlüğün peşinden İstanbul’a gelen ve geçmişinin izini süren bir Amerikalının hikayesini anlatıyor.
Mona Kitap’tan çıkan romanı hakkında İHA’ya açıklamalarda bulunan Mine Sultan Ünver, “Endülüs’ü anlattığım romanım “Hilalin İki Ucu”nu yazarken 711 yılında İspanya’yı fetheden Tarık bin Ziyad’ın ordusunda Türklerin olduğunu öğrenmişken, bu kez de Amerika’ya ilk yerleşenler arasında Türklerin olduğunu öğreniyordum. Hikayelerini yazmaya mecburdum” dedi.
Yazar Mine Sultan Ünver, yatılı okuduğu lise yıllarından bu yana bir yandan hayatını kazanmak için çalıştığını, bir yandan da eğitimimi tamamladığını söyledi.
Yer yüzünün şanslı insanlarından biri olduğunu ifade eden Ünver, “Eğitimini aldığım ve sevdiğim bir işi yapıyorum. Medya sektöründe metin yazarı olarak çalışıyorum. Bir dönem minyatür sanatı ile uğraştım, bu alanda Türkiye genelinde iki ödül aldım ve Avrupa ile ABD şehirlerinde sergiler açtım. Yine bir çeşit anlatı sanatı olan minyatürden yazıya geçerek toplamda 11 kitap yazdım. Melun-Canlar ise yedinci romanım“ dedi.
“Çocukluğum kitaplarla arkadaşlık ederek geçti”
Ünver, yazmanın yaradanın bir lütfu olduğunu ifade ederek, yazarlığa giden yolda yaşadıklarını şöyle anlattı:
“İstidat dediğimiz, yaradanın lütfu ve aynı zamanda imtihanı olan yetenekler, doğduğumuzda varlığımıza kodlanmış durumdadır. Onları zaman içinde, ömrümüzün herhangi bir noktasında keşfeder ve değerlendirirsek ne âlâ. Nitekim çocukluğumda babamın daktilosunda küçük hikayeler yazardım ve onları resimlerdim. Babam bunları zımbalayarak mini kitaplar haline getirirdi. Annem ve babam uzun yıllar köy öğretmenliği yaptığı için çocukluğum kitaplarla arkadaşlık ederek geçti. Kardeşimle, defalarca okuduğumuz güzel bir kütüphanemiz vardı. Eğitimim boyunca metin yazma üzerine türlü ödüller aldım fakat asıl yazmaya başladığım yaş 30 oldu. İnsanın hayattan vazgeçmek istediği dehşet dönüm noktaları olur. Böyle bir olay başıma geldiğinde yaşama tutunmaya çalışırken, o zamana kadar okuduklarım zihnimde fısıltılara dönüştü ve ben onları kağıtlara döktüm. İlk romanım ülkemin önde gelen bir yayınevi tarafından kabul gördü ve serüven benim için böyle başladı.
”
“Tarih bilmek inanılmaz ufuk açıcıdır”
Okuduğu kitapların genel olarak tarihe yönelik olduğunu aktaran Ünver, tarihi romanlar yazmasının nedenini, “İstedim ki okurlarım da benle birlikte tarih koridorlarında, sırlar, bilinmezler içinde dolaşsınlar ve bugünü anlamak adına dünü öğrensinler. Tarih bilmek inanılmaz ufuk açıcıdır, yargılamadan, mahkum etmeden düşünmeyi öğretir insana. Mutlak doğru olmadığını anlarsınız. Nitekim kahramanlardan ziyade tarihin tozlu sayfalarında kalmış insan ve dönem hikayelerini anlatmam da bu yüzden; bilinmeyeni bilmek ve tarihimizdeki başarılardan güç alarak, kimi zaman da hatalarımızı görerek şuurlanmak için tarih alanında yazıyorum” şeklinde açıkladı.
“Melun Canlar’ın hikayelerini yazmaya mecburdum”
Yazar Mine Sultan Ünver, Amerika’nın büyük bölümünü gezme fırsatı olduğunu ifade ederek, Kızılderili kültürü nedeniyle en çok Arizona’dan etkilendiğini söyledi.
Ünver, “Kızılderili kültürü araştırırken Meluncan denilen insanlarla karşılaştım. Meluncanların hikayesinin asırlar evveline dayandığını gördüm. Doğrusu olağanüstü bir hikayeydi, tam bir insanlık trajedisi. Endülüs’ü anlattığım romanım “Hilalin İki Ucu”nu yazarken 711 yılında İspanya’yı fetheden Tarık bin Ziyad’ın ordusunda Türklerin olduğunu öğrenmişken, bu kez de Amerika’ya ilk yerleşenler arasında Türklerin olduğunu öğreniyordum. Meluncanların hikayelerini yazmaya mecburdum” diye konuştu.
“Melun Canların Akdenizli olduğu kesin, Türk olması ise çok büyük ihtimal”
Kitabı yazarken ABD’de faaliyetlerini sürdüren Meluncan Derneğinin kaynaklarına başvurduğunu söyleyen Ünver, ”Meluncan Derneğinin eski zamanlara dair fotoğraf arşivi de çok geniş. Öte yandan, bu konuda genetik, etimolojik araştırmalar da yapılmış. Marmara ve İstanbul Üniversiteleri Tarih Bölümleri ile Osmanlı Devlet Arşivleri, Deniz Müzesi ile temaslar kurularak yapılmış bilimsel araştırmalar bunlar. Pek çok kitap yazılmış, belgeseller hazırlanmış. Meluncanların Akdenizli olduğu kesin, Türk olması ise çok büyük ihtimal. Nitekim romanın kurgusunda, küçük de olsa Türk olmama ihtimallerini de değerlendirdim. Okura kesinlikle Türktüler diyerek sunmadım. Tarihi roman yazmanın sorumluluğu bunu gerektirir zaten” dedi.
“Aralarında Abraham Lincoln, Elvis Presley ve Tom Hanks gibi ünlü isimlerin bulunduğu pek çok Amerikalı Melun Can var”
Ünver, Melun Canlar’ın tarihini araştırırken ilginç detaylarla da karşılaştığını ifade ederek, şunları söyledi:
“1571’deki İnebahtı deniz savaşında Haçlı donanmasından olan Portekizliler, Osmanlı leventlerini esir ederek forsa yapıp Brezilya’ya götürdüler. Hani Cervantes’in bize esir düştüğü ve kolunu kaybettiği savaş. Daha sonra İngiltere Kraliçesi’nin emriyle, Amiral Sir Francis Drake, leventleri Portekizliler’in elinden aldı. Kraliçe, bu sayede Osmanlı hünkarıyla iyi ilişkiler kurmayı amaçlıyordu. Yeni kıta Amerika yakınlarına geldiğinde Drake Osmanlıları, insanların yeni yerleşmeye başladığı Kuzey Amerika kıyılarına bıraktı. Bir süre sonra burada yaşamaya başlayan leventlerden 200 kadarı fidye karşılığı Osmanlı Devletine verildi.
Adada kalan 300 kadar levent ise orada bulunan Kızılderili kabilelerin arasına karıştı ve ortaya Türk kanı olan yeni nesiller çıktı, daha sonra kendilerine Meluncan diyecek olan nesiller. Aralarında Abraham Lincoln, Elvis Presley ve Tom Hanks gibi ünlü isimlerin bulunduğu pek çok Amerikalı var. Konuyu bilimsel olarak ilk defa ortaya koyan ve Melun Canlar’ın lideri, sözcüsü olan kişi Meluncan Vakfı kurucusu Dr. Brent Kennedy. Kennedy ve ekibi Amerikalılardan kimilerinin Türk kanı taşıdığını ileri sürdü, DNA analizleri ile ispatladı. İngiliz tarihçi David Hakluyt ise Türk esirlerin nasıl Amerika’ya geldiğinden ve nasıl bir kısmının iade edilip bir kısmının burada kıldığından ayrıntılı bahsetti.”
“Gizemli bir günlüğün peşinde macera, iktidar savaşı ve aşk kurgusu”
Roman tarihte iki farklı zamanda geçtiğini anlatan Ünver, ”Roman Amerika’nın ilk zamanlarıyla Abdülhamit Osmanlısı arasında bağlantı kuran bir macera! Amerikalı Scott Reccardi, 1571 yılında yaşanılanların yazıldığı bir günlükle Sultan Abdülhamit’in İstanbul’una, doğunun gizemli şehrine geliyor. Çünkü dedesinden miras kalan günlüğün büyük bölümü Osmanlıca. Ancak günlüğün şöhretinin kendisinden önce İstanbul’a geldiğini anlıyor. Amerikalı, İngiliz ve Alman casuslar günlüğün peşinde. Osmanlı hafiyeleri de onları adım adım takipte. Çünkü siyasi dengelerin pamuk ipliğine bağlı olduğu bu dönemde günlük tüm hesapları alt üst edebilir. Bütün ülkelerin siyasetini etkileyebilecek güçte sırlar barındırıyor. Dönem, bir Türk’ün Avrupalılar gibi vals edebildiğini ispatlamaya çalıştığı bir dönem. Roman, Batı hayranlığını, dönem olaylarını, misyonerliği de işliyor. Gizemli bir günlüğün peşinde macera, iktidar savaşı ve aşk kurgusu. Kimin dost, kimin düşman olduğu belirsiz. Yaşanan aşk dahi belki de oyunun bir parçası” dedi.
“Allah’ın kendilerini lanetlediğini düşünerek, kendilerine “lanetli” anlamına gelen ‘Melun’ demişler”
Yazar Ünver, Melun isminin nereden geldiğini de araştırdığını ifade ederek, “Esir alınarak hiç bilmedikleri diyarlarda yaşamak mecburiyetinde kalan ve orada unutulan bu insanlar, Allah’nın kendilerini lanetlediğini düşünerek, kendilerine “lanetli” anlamına gelen “Melun” demişler ve kendilerini “Meluncan” olarak adlandırmışlar. Zaman içinde tıpkı zenciler gibi dışlanıp aşağılanmışlar. Toprakları ellerinden alınmış, evleri okulları yakılıp yıkılmış. İş bulamamışlar, kendi işlerini kuramamışlar, oy hakları olmamış. Sonraları bu tam beyaz olmayan insanların genel adı Meluncan olmuş” diye konuştu.
“Melun Canların dokudukları kilim ve battaniyelerin desenleriyle Türk motifleri arasında büyük benzerlikler var”
Melun Canların tıbbi, etnolojik, arkeolojik ve sosyolojik olarak varlıklarına dair konuşan Ünver, “Dr. Kennedy, ağır bir hastalığa yakalanarak hastaneye kaldırılır. Yapılan tetkiklerde, kendisinde Akdeniz anemisi, Akdeniz ateşi gibi yalnız Akdeniz havzasında yaşayan insanlarda genetik olarak bulunan hastalıklar çıkar. Çok şaşırır ve atalarının köklerini araştırmak ihtiyacını duyar. 200 Melun Can’da yapılan genetik araştırmaların hepsinde Doğu Akdeniz ve Türk genleri ortaya çıkar. Kızılderililer, Melun Canlar ve Türkler sosyo-kültürel açıdan da birbirine çok benziyor. Romanda bu benzerlikleri sıklıkla kullanmaya çalıştım. Örneğin, şimdi Hristiyan olsalar da eski Melun Canlar güneye dönerek, günde beş vakit yere çömelip kalkarak bazı hareketler yaparlarmış. Öte yandan Melun Canların dokudukları kilim ve battaniyelerin desenleriyle Türk motifleri arasında büyük benzerlikler var. Amerika’da bilinmeyen ve yenilmeyen bulgurun çeşitli yemeklerini yapıyorlar ve bulgura ‘bulcur’ diyorlar. ‘Sus’ karşılığı olarak ‘şuş” diyorlar. Üzülünce dertlerini dağıtmak için ‘ne gam’ yerine ‘ne gami’ diyorlar. Hayır yerine bizdeki gibi ‘cık’ sesi çıkarıyorlar. Amerika’da pek tercih edilmeyen kuzu ve koyun eti yiyorlar. Yemekleri bizimkiler gibi soğanlı salçalı ve baharatlı pişiriyorlar. Nazardan korunmak için tahtaya vurup kulak çekiyorlar. Sünnet oluyorlar. Siftah yapınca parayı sakallarına sürüyorlar. Birbirlerini kucaklayıp elle sırtlarına vuruyorlar, erkekler birbirini öpüyor. Halk oyunları benziyor. Kanun ve kemençe benzeri sazları var. Aile bağları bizdeki gibi kuvvetli. Eskiden sarık takarlarmış. Fiziksel özellikleri de Türklere çok benziyor” şeklinde açıklamada bulundu.
“Aidiyet hissi yaratılışımızda var, insan ait olmak istiyor”
Ünver, Amerika da, Virginia Üniversitesi rektör yardımcısı Prof. Dr. Brent Kennedy tarafından yazılan yazılarak 1994 yılında yayınlanan “Melun Canlar, Gururlu Bir Milletin Dirilişi ve Amerika’da Etnik Bir Soyun Söylenmemiş Hikâyesi” adlı kitapla ilgili düşüncelerini, “İnsan tabiatı gereği; kim olduğu, niçin bu dünyada olduğu gibi pek çok soru sorar kendine. Aidiyet hissi yaratılışımızda var, insan ait olmak istiyor. Bu his iyi bir şey mi, yoksa bizi bölen savaşlara neden olan bir şey mi tartışılır. Fakat soy ağacı son günlerde oldukça popüler. E-devlet üzerinden hepimiz geçmişimizi soruşturuyor, kimliğimizi sorguluyoruz. Dr. Brent Kennedy de benzer bir içgüdüyle yola çıkmış ve bir bilim adamı olduğu için de hassasiyetle ve azimle araştırmış. Saygı duyuyorum” ifadeleriyle aktardı.
Melun Canların, varlıklarını duyurmaya ve iddialarını kanıtlamak için yoğun çabalar harcadıklarının da altını çizen Yazar Ünver, “Kennedy vefat ettikten sonra da Melun Canlar varlıklarını duyurmaya ve iddialarını kanıtlamak için çalışmaya devam ettiler. Devlet Bahçeli’nin Türk kurultayına ya da Amerika’da düzenlenen Türk günlerine katıldılar. Böyle bir konu insanların ilgisini çeken, merak uyandıran bir konu. Elbette taraftarı da karşı duranı da olacaktır her iddia gibi. En doğrusunu her şeyde olduğu gibi Yaradan biliyor” açıklamasında bulundu.
Kaynak: İHA
Yazar Mine Sultan Ünver, yatılı okuduğu lise yıllarından bu yana bir yandan hayatını kazanmak için çalıştığını, bir yandan da eğitimimi tamamladığını söyledi.
Yer yüzünün şanslı insanlarından biri olduğunu ifade eden Ünver, “Eğitimini aldığım ve sevdiğim bir işi yapıyorum. Medya sektöründe metin yazarı olarak çalışıyorum. Bir dönem minyatür sanatı ile uğraştım, bu alanda Türkiye genelinde iki ödül aldım ve Avrupa ile ABD şehirlerinde sergiler açtım. Yine bir çeşit anlatı sanatı olan minyatürden yazıya geçerek toplamda 11 kitap yazdım. Melun-Canlar ise yedinci romanım“ dedi.
“Çocukluğum kitaplarla arkadaşlık ederek geçti”
Ünver, yazmanın yaradanın bir lütfu olduğunu ifade ederek, yazarlığa giden yolda yaşadıklarını şöyle anlattı:
“İstidat dediğimiz, yaradanın lütfu ve aynı zamanda imtihanı olan yetenekler, doğduğumuzda varlığımıza kodlanmış durumdadır. Onları zaman içinde, ömrümüzün herhangi bir noktasında keşfeder ve değerlendirirsek ne âlâ. Nitekim çocukluğumda babamın daktilosunda küçük hikayeler yazardım ve onları resimlerdim. Babam bunları zımbalayarak mini kitaplar haline getirirdi. Annem ve babam uzun yıllar köy öğretmenliği yaptığı için çocukluğum kitaplarla arkadaşlık ederek geçti. Kardeşimle, defalarca okuduğumuz güzel bir kütüphanemiz vardı. Eğitimim boyunca metin yazma üzerine türlü ödüller aldım fakat asıl yazmaya başladığım yaş 30 oldu. İnsanın hayattan vazgeçmek istediği dehşet dönüm noktaları olur. Böyle bir olay başıma geldiğinde yaşama tutunmaya çalışırken, o zamana kadar okuduklarım zihnimde fısıltılara dönüştü ve ben onları kağıtlara döktüm. İlk romanım ülkemin önde gelen bir yayınevi tarafından kabul gördü ve serüven benim için böyle başladı.
”
“Tarih bilmek inanılmaz ufuk açıcıdır”
Okuduğu kitapların genel olarak tarihe yönelik olduğunu aktaran Ünver, tarihi romanlar yazmasının nedenini, “İstedim ki okurlarım da benle birlikte tarih koridorlarında, sırlar, bilinmezler içinde dolaşsınlar ve bugünü anlamak adına dünü öğrensinler. Tarih bilmek inanılmaz ufuk açıcıdır, yargılamadan, mahkum etmeden düşünmeyi öğretir insana. Mutlak doğru olmadığını anlarsınız. Nitekim kahramanlardan ziyade tarihin tozlu sayfalarında kalmış insan ve dönem hikayelerini anlatmam da bu yüzden; bilinmeyeni bilmek ve tarihimizdeki başarılardan güç alarak, kimi zaman da hatalarımızı görerek şuurlanmak için tarih alanında yazıyorum” şeklinde açıkladı.
“Melun Canlar’ın hikayelerini yazmaya mecburdum”
Yazar Mine Sultan Ünver, Amerika’nın büyük bölümünü gezme fırsatı olduğunu ifade ederek, Kızılderili kültürü nedeniyle en çok Arizona’dan etkilendiğini söyledi.
Ünver, “Kızılderili kültürü araştırırken Meluncan denilen insanlarla karşılaştım. Meluncanların hikayesinin asırlar evveline dayandığını gördüm. Doğrusu olağanüstü bir hikayeydi, tam bir insanlık trajedisi. Endülüs’ü anlattığım romanım “Hilalin İki Ucu”nu yazarken 711 yılında İspanya’yı fetheden Tarık bin Ziyad’ın ordusunda Türklerin olduğunu öğrenmişken, bu kez de Amerika’ya ilk yerleşenler arasında Türklerin olduğunu öğreniyordum. Meluncanların hikayelerini yazmaya mecburdum” diye konuştu.
“Melun Canların Akdenizli olduğu kesin, Türk olması ise çok büyük ihtimal”
Kitabı yazarken ABD’de faaliyetlerini sürdüren Meluncan Derneğinin kaynaklarına başvurduğunu söyleyen Ünver, ”Meluncan Derneğinin eski zamanlara dair fotoğraf arşivi de çok geniş. Öte yandan, bu konuda genetik, etimolojik araştırmalar da yapılmış. Marmara ve İstanbul Üniversiteleri Tarih Bölümleri ile Osmanlı Devlet Arşivleri, Deniz Müzesi ile temaslar kurularak yapılmış bilimsel araştırmalar bunlar. Pek çok kitap yazılmış, belgeseller hazırlanmış. Meluncanların Akdenizli olduğu kesin, Türk olması ise çok büyük ihtimal. Nitekim romanın kurgusunda, küçük de olsa Türk olmama ihtimallerini de değerlendirdim. Okura kesinlikle Türktüler diyerek sunmadım. Tarihi roman yazmanın sorumluluğu bunu gerektirir zaten” dedi.
“Aralarında Abraham Lincoln, Elvis Presley ve Tom Hanks gibi ünlü isimlerin bulunduğu pek çok Amerikalı Melun Can var”
Ünver, Melun Canlar’ın tarihini araştırırken ilginç detaylarla da karşılaştığını ifade ederek, şunları söyledi:
“1571’deki İnebahtı deniz savaşında Haçlı donanmasından olan Portekizliler, Osmanlı leventlerini esir ederek forsa yapıp Brezilya’ya götürdüler. Hani Cervantes’in bize esir düştüğü ve kolunu kaybettiği savaş. Daha sonra İngiltere Kraliçesi’nin emriyle, Amiral Sir Francis Drake, leventleri Portekizliler’in elinden aldı. Kraliçe, bu sayede Osmanlı hünkarıyla iyi ilişkiler kurmayı amaçlıyordu. Yeni kıta Amerika yakınlarına geldiğinde Drake Osmanlıları, insanların yeni yerleşmeye başladığı Kuzey Amerika kıyılarına bıraktı. Bir süre sonra burada yaşamaya başlayan leventlerden 200 kadarı fidye karşılığı Osmanlı Devletine verildi.
Adada kalan 300 kadar levent ise orada bulunan Kızılderili kabilelerin arasına karıştı ve ortaya Türk kanı olan yeni nesiller çıktı, daha sonra kendilerine Meluncan diyecek olan nesiller. Aralarında Abraham Lincoln, Elvis Presley ve Tom Hanks gibi ünlü isimlerin bulunduğu pek çok Amerikalı var. Konuyu bilimsel olarak ilk defa ortaya koyan ve Melun Canlar’ın lideri, sözcüsü olan kişi Meluncan Vakfı kurucusu Dr. Brent Kennedy. Kennedy ve ekibi Amerikalılardan kimilerinin Türk kanı taşıdığını ileri sürdü, DNA analizleri ile ispatladı. İngiliz tarihçi David Hakluyt ise Türk esirlerin nasıl Amerika’ya geldiğinden ve nasıl bir kısmının iade edilip bir kısmının burada kıldığından ayrıntılı bahsetti.”
“Gizemli bir günlüğün peşinde macera, iktidar savaşı ve aşk kurgusu”
Roman tarihte iki farklı zamanda geçtiğini anlatan Ünver, ”Roman Amerika’nın ilk zamanlarıyla Abdülhamit Osmanlısı arasında bağlantı kuran bir macera! Amerikalı Scott Reccardi, 1571 yılında yaşanılanların yazıldığı bir günlükle Sultan Abdülhamit’in İstanbul’una, doğunun gizemli şehrine geliyor. Çünkü dedesinden miras kalan günlüğün büyük bölümü Osmanlıca. Ancak günlüğün şöhretinin kendisinden önce İstanbul’a geldiğini anlıyor. Amerikalı, İngiliz ve Alman casuslar günlüğün peşinde. Osmanlı hafiyeleri de onları adım adım takipte. Çünkü siyasi dengelerin pamuk ipliğine bağlı olduğu bu dönemde günlük tüm hesapları alt üst edebilir. Bütün ülkelerin siyasetini etkileyebilecek güçte sırlar barındırıyor. Dönem, bir Türk’ün Avrupalılar gibi vals edebildiğini ispatlamaya çalıştığı bir dönem. Roman, Batı hayranlığını, dönem olaylarını, misyonerliği de işliyor. Gizemli bir günlüğün peşinde macera, iktidar savaşı ve aşk kurgusu. Kimin dost, kimin düşman olduğu belirsiz. Yaşanan aşk dahi belki de oyunun bir parçası” dedi.
“Allah’ın kendilerini lanetlediğini düşünerek, kendilerine “lanetli” anlamına gelen ‘Melun’ demişler”
Yazar Ünver, Melun isminin nereden geldiğini de araştırdığını ifade ederek, “Esir alınarak hiç bilmedikleri diyarlarda yaşamak mecburiyetinde kalan ve orada unutulan bu insanlar, Allah’nın kendilerini lanetlediğini düşünerek, kendilerine “lanetli” anlamına gelen “Melun” demişler ve kendilerini “Meluncan” olarak adlandırmışlar. Zaman içinde tıpkı zenciler gibi dışlanıp aşağılanmışlar. Toprakları ellerinden alınmış, evleri okulları yakılıp yıkılmış. İş bulamamışlar, kendi işlerini kuramamışlar, oy hakları olmamış. Sonraları bu tam beyaz olmayan insanların genel adı Meluncan olmuş” diye konuştu.
“Melun Canların dokudukları kilim ve battaniyelerin desenleriyle Türk motifleri arasında büyük benzerlikler var”
Melun Canların tıbbi, etnolojik, arkeolojik ve sosyolojik olarak varlıklarına dair konuşan Ünver, “Dr. Kennedy, ağır bir hastalığa yakalanarak hastaneye kaldırılır. Yapılan tetkiklerde, kendisinde Akdeniz anemisi, Akdeniz ateşi gibi yalnız Akdeniz havzasında yaşayan insanlarda genetik olarak bulunan hastalıklar çıkar. Çok şaşırır ve atalarının köklerini araştırmak ihtiyacını duyar. 200 Melun Can’da yapılan genetik araştırmaların hepsinde Doğu Akdeniz ve Türk genleri ortaya çıkar. Kızılderililer, Melun Canlar ve Türkler sosyo-kültürel açıdan da birbirine çok benziyor. Romanda bu benzerlikleri sıklıkla kullanmaya çalıştım. Örneğin, şimdi Hristiyan olsalar da eski Melun Canlar güneye dönerek, günde beş vakit yere çömelip kalkarak bazı hareketler yaparlarmış. Öte yandan Melun Canların dokudukları kilim ve battaniyelerin desenleriyle Türk motifleri arasında büyük benzerlikler var. Amerika’da bilinmeyen ve yenilmeyen bulgurun çeşitli yemeklerini yapıyorlar ve bulgura ‘bulcur’ diyorlar. ‘Sus’ karşılığı olarak ‘şuş” diyorlar. Üzülünce dertlerini dağıtmak için ‘ne gam’ yerine ‘ne gami’ diyorlar. Hayır yerine bizdeki gibi ‘cık’ sesi çıkarıyorlar. Amerika’da pek tercih edilmeyen kuzu ve koyun eti yiyorlar. Yemekleri bizimkiler gibi soğanlı salçalı ve baharatlı pişiriyorlar. Nazardan korunmak için tahtaya vurup kulak çekiyorlar. Sünnet oluyorlar. Siftah yapınca parayı sakallarına sürüyorlar. Birbirlerini kucaklayıp elle sırtlarına vuruyorlar, erkekler birbirini öpüyor. Halk oyunları benziyor. Kanun ve kemençe benzeri sazları var. Aile bağları bizdeki gibi kuvvetli. Eskiden sarık takarlarmış. Fiziksel özellikleri de Türklere çok benziyor” şeklinde açıklamada bulundu.
“Aidiyet hissi yaratılışımızda var, insan ait olmak istiyor”
Ünver, Amerika da, Virginia Üniversitesi rektör yardımcısı Prof. Dr. Brent Kennedy tarafından yazılan yazılarak 1994 yılında yayınlanan “Melun Canlar, Gururlu Bir Milletin Dirilişi ve Amerika’da Etnik Bir Soyun Söylenmemiş Hikâyesi” adlı kitapla ilgili düşüncelerini, “İnsan tabiatı gereği; kim olduğu, niçin bu dünyada olduğu gibi pek çok soru sorar kendine. Aidiyet hissi yaratılışımızda var, insan ait olmak istiyor. Bu his iyi bir şey mi, yoksa bizi bölen savaşlara neden olan bir şey mi tartışılır. Fakat soy ağacı son günlerde oldukça popüler. E-devlet üzerinden hepimiz geçmişimizi soruşturuyor, kimliğimizi sorguluyoruz. Dr. Brent Kennedy de benzer bir içgüdüyle yola çıkmış ve bir bilim adamı olduğu için de hassasiyetle ve azimle araştırmış. Saygı duyuyorum” ifadeleriyle aktardı.
Melun Canların, varlıklarını duyurmaya ve iddialarını kanıtlamak için yoğun çabalar harcadıklarının da altını çizen Yazar Ünver, “Kennedy vefat ettikten sonra da Melun Canlar varlıklarını duyurmaya ve iddialarını kanıtlamak için çalışmaya devam ettiler. Devlet Bahçeli’nin Türk kurultayına ya da Amerika’da düzenlenen Türk günlerine katıldılar. Böyle bir konu insanların ilgisini çeken, merak uyandıran bir konu. Elbette taraftarı da karşı duranı da olacaktır her iddia gibi. En doğrusunu her şeyde olduğu gibi Yaradan biliyor” açıklamasında bulundu.