'Balyoz Planı' Davası Savcısı Kaplan'ın FETÖ Davası
FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi sonrası örgüt soruşturması kapsamında tutuklanan ''Balyoz Planı'' davası savcılarından Hüseyin Kaplan'ın, 3 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanmasına devam edildi Savunma yapan Kaplan: '15 Temmuz darbesiyle suçlanmamı anlamış değilim. Darbeyle yönetim bir dini cemaatin hedefi olmamalı. Varsa böyle bir şey, yanlış yapıyorlar demektir. Bu noktada darbeye karşı olduğumu 15 Temmuz'dan sonra her aşamada söyledim''15 Temmuz akşamı FETÖ söylemleri vardı. İnanın şaşırdım. Yaptı mı yapmadı mı, bu dosyaya bakmam gerekiyor. Anlayamadığım gizli noktalar var. Adil Öksüz'ün cemaatle irtibatlı olduğu, darbeye karıştığı da kesin'
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sonrası örgüt soruşturması kapsamında tutuklu yargılanan ''Balyoz Planı'' davası savcılarından Hüseyin Kaplan'ın, savunması alındı.
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada hakim karşısına çıkan Kaplan, ilk kez savunma yaptı.
Hakkındaki iddianamenin duygu, düşünce ve niyet okumayla yazıldığını öne süren Kaplan, hakim ve savcı grubu seçimlerinde bağımsız adayları desteklediği için terörizmle suçlandığını iddia etti.
Kaplan, bu soruşturmalarda suç niteliği oluşturabilecek tek eylemin sınav sorularının çalınması olarak görülebileceğini, bunun da disiplin suçu olduğunu, sınavların iptal edilmesi gerektiğini belirterek, ahlaken doğru olmayan bu duruma göre tüm öğrencilerin şüpheli olarak görülmesi gerektiğini anlattı.
"Benim eşim de öğretmen. Sınava girdi ve kazanamadı. Terör örgütü üyesi olsam, kazanmasını beklersiniz." diyen Kaplan, iddianamede, müşteki olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti kurumlarının yanında İHH'nın yer almasına şaşırdığını söyledi.
Kaplan, "Benimle ilgili iddianamede, Selam-Tevhid soruşturmasında 'İHH'yı İran yanlısı gösterme' suçlaması var ve bunu hazmedemiyorum. Kaldı ki Selam-Tevhid soruşturmasını yapan da ben değilim." diye konuştu.
ABD'de dinleme yapıldığı iddiasının da asılsız olduğunu belirten Kaplan, "İddianamede, 'hakim-savcıların silah olarak kullanılması' denmiş. Bu cümleyi de eleştiriyorum. Bu terör örgütünün silahlı eylemi olmaz o noktada. Eylemler henüz karara bağlanmamış üstelik. Kesinleşmemiş eylemlerin benim iddianamemde işi ne?" ifadesini kullandı.
- "Fikret Seçen, 17-25 Aralık dosyalarını istemedi"
Cezaevinde intihar ettiği söylenen eski savcı Seyfettin Yiğit'in savcılık yaptığı dönemde bir soruşturma kapsamında dinleme kararı aldığı ve dinleme yaptığı soruşturma dosyasının daha sonra 17-25 Aralık'ın başlangıcını teşkil ettiğini aktaran Kaplan, bu savcının FETÖ'yle hiçbir bağlantısının olmadığını ve cezaevine girdikten sonra suçlamalara dayanamayıp intihar ettiğini savundu.
17-25 Aralık dosyalarının verildiği dönemin cumhuriyet başsavcıvekili Fikret Seçen'in, "Benim başımda bir sürü bela var, bu dosyaları gidin kime veriyorsanız verin." dediğini ifade eden Kaplan, "O dosyalar sonra diğer savcı arkadaşlara veriliyor. Sonraki aşamada bu dosya dallanıp budaklanmıştır. Bu dosyayı benim bir faaliyetim olarak gösteremezsiniz. Kaldı ki daha kesinleşmemiş bir dosyadır." diye konuştu.
- "Takip altındayken program indirmem normal"
FETÖ'nün şifreli haberleşme programı "ByLock"u kullandığına dair dosyada iki rapor bulunduğunu ve 14 Mayıs 2017 tarihli emniyet raporunda, "Hüseyin Kaplan'ın telefonunda herhangi bir ByLock kaydına rastlanmadığı"nın yazıldığını iddia eden Kaplan, bu durumu çözemediğini dile getirdi.
Mahkeme heyeti başkanının, "Dosyamızda ByLock kullandığınıza dair tespit var." sözleri üzerine Kaplan, şunları söyledi:
"ByLock'a kesinleşmiş mahkeme kararı gibi bir muamele yapılıyor. Bir emniyet müdürü bana, MİT'in ByLock serverlerini satın aldığını söylemişti. Ben kendim söylüyorum zaten Googleplay'dan indirip kullandığımı. Ben size emniyet raporunu delil olarak soruyorum. Kullandığım halde niye 'kaydına rastlanmamıştır' raporu var?"
Savcı Seyfettin Yiğit ile bir futbolcunun kayınpederini ziyarete gittiklerini anlatan Kaplan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"O zaman Beşiktaş Adliyesi'nde çalışan hakim-savcılar takip altındaydı. Seyfettin'e, 'Yanlış anlaşılabilir, en iyisi seni aramayayım.' dedim. Emniyetli bir program ismi söyledi. Aramalar falan görünmüyormuş. 'Bu programda görüşebiliriz.' dedi. Ben de kurdum bu programı. Biz hedef gösterilmiştik. Atılacak kişiler listesindeydim. Takip altındayken başka bir savcıyla bir programı indirmem normal. Özel hayatımı niye öğrensin herkes? Benim hakkım değil mi bu? Seyfettin savcıyla indirdiğimiz ByLock değil, başka bir programdı, ismini de hatırlamıyorum. Onunla ByLock üzerinden hiç görüşmedik. Sadece bu programı kullandıkları için tutuklanan bir sürü insan var. İtirafçılık kapsamında söyleyeyim de adamlar hakkında soruşturma mı açılsın. Kimin indirdiğini söylemeyeceğim. 600 bin kişinin kullandığı ByLock, terör örgütü üyesi olmak için delil olabilir mi? Ciddi bir şeyler de yazmadım üstelik. Ben ByLock ile kimseden talimat almadım."
- "Darbeyle yönetim, bir dini cemaatin hedefi olmamalı"
15 Temmuz'dan sonra 2 bin 700 hakim-savcıya terörist suçlaması yapıldığını ve bu suçlamaların 15 Temmuz'dan önce neden olmadığını anlayamadığını belirten Hüseyin Kaplan, "Bu 2 bin 700 kişiyi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı nasıl tespit etti? Bunların darbeye katıldığı nasıl anlaşıldı? Nur cemaatleri siyasetten ayrılırlar. Cemaat üyelerinin derdi insanların şahsi imanlarıdır." dedi.
Mahkeme heyeti başkanının, "Cemaatin MİT müsteşarını tutuklatmak istemesi ve 17-25 Aralık soruşturmalarını hiç sorgulamadınız mı? Meşru hükümete yönelik faaliyet yürütüldüğü kanısına varmadınız mı?" sorusuna Kaplan, "Bence AK Parti ile fazla samimi olundu. Darbeyi yaşamış biriyim yaşım itibarıyla.15 Temmuz darbesiyle suçlanmamı anlamış değilim. Darbeyle yönetim, bir dini cemaatin hedefi olmamalı. Varsa böyle bir şey, yanlış yapıyorlar demektir. Bu noktada darbeye karşı olduğumu 15 Temmuz'dan sonra her aşamada söyledim." cevabını verdi.
Başkanın, "15 Temmuz'dan önce karşı olduğunuzu söylediniz mi?" sorusunu yönelttiği Kaplan, MİT ve dersane krizinde de böyle düşündüğünü öne sürerek, "Siyasetin yeri ayrıdır. 17-25 Aralık ve MİT krizinde olayların iki yönlü olduğunu düşündüm. Savcılar bu soruşturmalarda hata yaptılarsa, alırsınız hatalarından dolayı gerekli işlemleri yaparsınız. Uydurma var mı yok mu diye araştırma yapmak için dosyadan alırsınız. Dosyada gerçek delil varsa da işlem yaparsınız." ifadelerini kullandı.
- "Savcı, 'Hakan Fidan gelse tutuklanmayacak' dedi"
Kaplan, "Bu soruşturmaların örgütün talimatıyla yapıldığı kanaati sizde oluşmadı mı?" sorusunu, "Soruşturma savcılarının hepsiyle yakındım. Aynı adliyede çalışıyorduk sonuçta. Balyoz ve benzeri davalara Zaman gazetesi veya Samanyolu TV gibi kurumların destek vermesi doğaldı ama sırf bunların emriyle yapılmadığını biliyorum. MİT dediğimiz olay, telefondan ibaret kaldı. Hakan Fidan adliyeye gelse işlem yapılacak mıydı? Soruşturmayı yürüten savcı Sadrettin Sarıkaya ile görüşmüştüm. Bana, 'MİT Başkanını telefonla ifadeye çağırdık' dedi. 'Ne var, ne olacak?' diye sordum. 'Hakan Fidan zannedersem tutuklanmayacak, diğer şüpheliler tutuklanabilirler' gibi bir şey anladım. Bilgim sadece bu." diye yanıtladı.
Darbe girişimini her aşamada telin ettiğini ve Müslümanların iktidar için adam öldüremeyeceğini anlatan Kaplan, etkin pişmanlıktan yararlandığı hatırlatılarak, "Darbeyi FETÖ'nün yaptığına inanıyor musunuz?" sorusuna karşılık, "15 Temmuz akşamı FETÖ söylemleri vardı. İnanın şaşırdım. Yaptı mı yapmadı mı, bu dosyaya bakmam gerekiyor. Anlayamadığım gizli noktalar var. Adil Öksüz'ün cemaatle irtibatlı olduğu, darbeye karıştığı da kesin." dedi.
15 Temmuz'la ilgili anlamadığı bazı noktalar olduğunu belirten Kaplan, "Ben cemaatin karıştığına inanıyorum ama zihni kurcalayan, bu darbede çok olay var. Yine de lanetliyorum. Bunu yapamaz. Çünkü İslam'da bir kişinin ölümü insanlığın ölümüne denk tutuluyor. Din için Hazreti Ali'nin öldürülmesi neyse, iktidar için düzenlenen 15 Temmuz da odur." değerlendirmesini yaptı.
- Galip Öztürk'e yazdığı mektup
Akrabası olan Galip Öztürk'e 15 Temmuz'dan sonra yazdığı mektubuna da değinen Hüseyin Kaplan, "O halka açık bir mektup değildi aslında, özeldi. Yardım etmesini, darbeyi telin ettiğimi söyledim. O da bu mektubu paylaşmış." dedi.
Kaplan, darbeye yönelik bir duyumunun olmadığını ve 15 Temmuz'dan sonra ismini arananlar listesinde gördüğü için çantasını hazırlayıp kaçtığını öne sürerek, "Şok olmuştum. Bir arkadaşımın yanına gittim. İslam'ın şiddete bulaşmayan yüzünü göstermek için çok çaba sarf eden cemaatin bu olaya karışması ciddi bir sıkıntıdır. Manevi açıdan bunun şokunu yaşadım. Maddi açıdansa, hayatımızdaki tüm kazanımları kaybetme noktasına gelmem ve terörist olarak aranmam şoke olmama neden oldu. Terörist olarak kaçmak durumunda kaldık, çünkü hedefsiniz ve infaz olup olmayacağınızı bilmiyorsunuz." ifadelerini kullandı.
- "Etkin pişmanlıktan faydalanma talebim oldu"
Kaçtığı Samsun'da birkaç gün kaldıktan sonra Giresun'a geçtiğini ve uygun bir evde saklandığını anlatan Kaplan, "Gürcistan'a gidip gitmemeyi düşünüyordum. Akrabam da oradaydı. Süreci de takip ediyordum, kaçtığıma dair haberler vardı. Bu süreçte örgüt bana ulaşmadı. Telefonu kapayıp eşimi bile aramadım. Polis aslında ciddi takip yapmıyormuş, kimse bana ulaşamadı. Bu süreçte itirafçı olmam için mektup yazdığım Galip Öztürk bana ciddi bir baskı yaptı. İstanbul'a geldim. Bir gazeteci geldi yanıma. İtirafçılık değil ama etkin pişmanlıktan faydalanma talebim oldu. İtirafçılık için çok ciddi bir baskı altındaydım, ekonomik olarak da zor durumdaydık." diye konuştu.
Kaplan, 28 Şubat sürecinde de haklarında listeler hazırlandığını ve eşinin başı açık olduğu için görevden alınmadığını söyledi.
- "İstesem bir gaybubet evine gidebilirdim"
Hüseyin Kaplan, 2 yılı aşkın süredir tutuklu olduğunu ve kendi teslim olduğu için tutuklu kalmaması gerektiğini belirterek, "Herhangi bir suça, darbe girişimine karışmadığımın anlaşılması halinde ceza almayacağım. Bari bu pozisyonda tutukluluğumu sonlandırın. Kaçmam. Meriç nehrinin kenarındaydım, iyi yüzme bilirim, kaçmak istesem yüzerek bile Yunanistan'a geçebilirdim. İstesem bir gaybubet evine de gidebilir, 'beni saklayın' diyebilirdim. Bir akrabama mektup yazmazdım. Haberlerde itirafçı savcı olarak geçmenin külfeti çoktur ama ben hala tutukluluk noktasındayım." diye konuştu.
Sanık Hüseyin Kaplan'ın savunmasına bir sonraki duruşmaya kadar ara veren mahkeme heyeti, Kaplan'ın tutukluluğunun devamına hükmederek, duruşmayı erteledi.
- İddianameden
FETÖ/PDY'ye mensup olduğu gerekçesiyle 24 Ağustos 2016'da meslekten ihraç edilen ve 21 Ağustos 2017'de tutuklanan Hüseyin Kaplan hakkında hazırlanan iddianamede, sanığın duruşmalarına girdiği "Balyoz Planı'' davasına ilişkin mütalaasında usulsüzlük yaptığı, kurmay olan veya olmayan şeklinde sanıkları sınıflandırdığı, hatırlamadığını söyleyen tanığın sağlık durumunu sorgulamak gibi haysiyet kırıcı beyan ve davranışlarda bulunduğu belirtiliyor.
İddianamede, sanığın FETÖ davası sanıkları, dönemin emniyet müdürleri Ali Fuat Yılmazer ile Yurt Atayün'ün de aralarında bulunduğu emniyet personeli 11 kişi hakkında, haksız yere takipsizlik kararı verdiği anlatılıyor.
Şüpheli Kaplan'ın 2014'ten beri ByLock kullanıcısı olduğu, ifadesinde örgüte nasıl girdiğini ve örgütün eylemlerini anlattığı kaydedilen iddianamede, sanığın örgütle bağını kopardığı, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediği vurgulanıyor.
İddianamede, Kaplan'ın "anayasal düzeni, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve TBMM'yi ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlarından 3 kez ağırlaştırılmış müebbet, "silahlı terör örgütü üyeliği" suçundan da 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması isteniyor.
Kaynak: AA
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada hakim karşısına çıkan Kaplan, ilk kez savunma yaptı.
Hakkındaki iddianamenin duygu, düşünce ve niyet okumayla yazıldığını öne süren Kaplan, hakim ve savcı grubu seçimlerinde bağımsız adayları desteklediği için terörizmle suçlandığını iddia etti.
Kaplan, bu soruşturmalarda suç niteliği oluşturabilecek tek eylemin sınav sorularının çalınması olarak görülebileceğini, bunun da disiplin suçu olduğunu, sınavların iptal edilmesi gerektiğini belirterek, ahlaken doğru olmayan bu duruma göre tüm öğrencilerin şüpheli olarak görülmesi gerektiğini anlattı.
"Benim eşim de öğretmen. Sınava girdi ve kazanamadı. Terör örgütü üyesi olsam, kazanmasını beklersiniz." diyen Kaplan, iddianamede, müşteki olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti kurumlarının yanında İHH'nın yer almasına şaşırdığını söyledi.
Kaplan, "Benimle ilgili iddianamede, Selam-Tevhid soruşturmasında 'İHH'yı İran yanlısı gösterme' suçlaması var ve bunu hazmedemiyorum. Kaldı ki Selam-Tevhid soruşturmasını yapan da ben değilim." diye konuştu.
ABD'de dinleme yapıldığı iddiasının da asılsız olduğunu belirten Kaplan, "İddianamede, 'hakim-savcıların silah olarak kullanılması' denmiş. Bu cümleyi de eleştiriyorum. Bu terör örgütünün silahlı eylemi olmaz o noktada. Eylemler henüz karara bağlanmamış üstelik. Kesinleşmemiş eylemlerin benim iddianamemde işi ne?" ifadesini kullandı.
- "Fikret Seçen, 17-25 Aralık dosyalarını istemedi"
Cezaevinde intihar ettiği söylenen eski savcı Seyfettin Yiğit'in savcılık yaptığı dönemde bir soruşturma kapsamında dinleme kararı aldığı ve dinleme yaptığı soruşturma dosyasının daha sonra 17-25 Aralık'ın başlangıcını teşkil ettiğini aktaran Kaplan, bu savcının FETÖ'yle hiçbir bağlantısının olmadığını ve cezaevine girdikten sonra suçlamalara dayanamayıp intihar ettiğini savundu.
17-25 Aralık dosyalarının verildiği dönemin cumhuriyet başsavcıvekili Fikret Seçen'in, "Benim başımda bir sürü bela var, bu dosyaları gidin kime veriyorsanız verin." dediğini ifade eden Kaplan, "O dosyalar sonra diğer savcı arkadaşlara veriliyor. Sonraki aşamada bu dosya dallanıp budaklanmıştır. Bu dosyayı benim bir faaliyetim olarak gösteremezsiniz. Kaldı ki daha kesinleşmemiş bir dosyadır." diye konuştu.
- "Takip altındayken program indirmem normal"
FETÖ'nün şifreli haberleşme programı "ByLock"u kullandığına dair dosyada iki rapor bulunduğunu ve 14 Mayıs 2017 tarihli emniyet raporunda, "Hüseyin Kaplan'ın telefonunda herhangi bir ByLock kaydına rastlanmadığı"nın yazıldığını iddia eden Kaplan, bu durumu çözemediğini dile getirdi.
Mahkeme heyeti başkanının, "Dosyamızda ByLock kullandığınıza dair tespit var." sözleri üzerine Kaplan, şunları söyledi:
"ByLock'a kesinleşmiş mahkeme kararı gibi bir muamele yapılıyor. Bir emniyet müdürü bana, MİT'in ByLock serverlerini satın aldığını söylemişti. Ben kendim söylüyorum zaten Googleplay'dan indirip kullandığımı. Ben size emniyet raporunu delil olarak soruyorum. Kullandığım halde niye 'kaydına rastlanmamıştır' raporu var?"
Savcı Seyfettin Yiğit ile bir futbolcunun kayınpederini ziyarete gittiklerini anlatan Kaplan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"O zaman Beşiktaş Adliyesi'nde çalışan hakim-savcılar takip altındaydı. Seyfettin'e, 'Yanlış anlaşılabilir, en iyisi seni aramayayım.' dedim. Emniyetli bir program ismi söyledi. Aramalar falan görünmüyormuş. 'Bu programda görüşebiliriz.' dedi. Ben de kurdum bu programı. Biz hedef gösterilmiştik. Atılacak kişiler listesindeydim. Takip altındayken başka bir savcıyla bir programı indirmem normal. Özel hayatımı niye öğrensin herkes? Benim hakkım değil mi bu? Seyfettin savcıyla indirdiğimiz ByLock değil, başka bir programdı, ismini de hatırlamıyorum. Onunla ByLock üzerinden hiç görüşmedik. Sadece bu programı kullandıkları için tutuklanan bir sürü insan var. İtirafçılık kapsamında söyleyeyim de adamlar hakkında soruşturma mı açılsın. Kimin indirdiğini söylemeyeceğim. 600 bin kişinin kullandığı ByLock, terör örgütü üyesi olmak için delil olabilir mi? Ciddi bir şeyler de yazmadım üstelik. Ben ByLock ile kimseden talimat almadım."
- "Darbeyle yönetim, bir dini cemaatin hedefi olmamalı"
15 Temmuz'dan sonra 2 bin 700 hakim-savcıya terörist suçlaması yapıldığını ve bu suçlamaların 15 Temmuz'dan önce neden olmadığını anlayamadığını belirten Hüseyin Kaplan, "Bu 2 bin 700 kişiyi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı nasıl tespit etti? Bunların darbeye katıldığı nasıl anlaşıldı? Nur cemaatleri siyasetten ayrılırlar. Cemaat üyelerinin derdi insanların şahsi imanlarıdır." dedi.
Mahkeme heyeti başkanının, "Cemaatin MİT müsteşarını tutuklatmak istemesi ve 17-25 Aralık soruşturmalarını hiç sorgulamadınız mı? Meşru hükümete yönelik faaliyet yürütüldüğü kanısına varmadınız mı?" sorusuna Kaplan, "Bence AK Parti ile fazla samimi olundu. Darbeyi yaşamış biriyim yaşım itibarıyla.15 Temmuz darbesiyle suçlanmamı anlamış değilim. Darbeyle yönetim, bir dini cemaatin hedefi olmamalı. Varsa böyle bir şey, yanlış yapıyorlar demektir. Bu noktada darbeye karşı olduğumu 15 Temmuz'dan sonra her aşamada söyledim." cevabını verdi.
Başkanın, "15 Temmuz'dan önce karşı olduğunuzu söylediniz mi?" sorusunu yönelttiği Kaplan, MİT ve dersane krizinde de böyle düşündüğünü öne sürerek, "Siyasetin yeri ayrıdır. 17-25 Aralık ve MİT krizinde olayların iki yönlü olduğunu düşündüm. Savcılar bu soruşturmalarda hata yaptılarsa, alırsınız hatalarından dolayı gerekli işlemleri yaparsınız. Uydurma var mı yok mu diye araştırma yapmak için dosyadan alırsınız. Dosyada gerçek delil varsa da işlem yaparsınız." ifadelerini kullandı.
- "Savcı, 'Hakan Fidan gelse tutuklanmayacak' dedi"
Kaplan, "Bu soruşturmaların örgütün talimatıyla yapıldığı kanaati sizde oluşmadı mı?" sorusunu, "Soruşturma savcılarının hepsiyle yakındım. Aynı adliyede çalışıyorduk sonuçta. Balyoz ve benzeri davalara Zaman gazetesi veya Samanyolu TV gibi kurumların destek vermesi doğaldı ama sırf bunların emriyle yapılmadığını biliyorum. MİT dediğimiz olay, telefondan ibaret kaldı. Hakan Fidan adliyeye gelse işlem yapılacak mıydı? Soruşturmayı yürüten savcı Sadrettin Sarıkaya ile görüşmüştüm. Bana, 'MİT Başkanını telefonla ifadeye çağırdık' dedi. 'Ne var, ne olacak?' diye sordum. 'Hakan Fidan zannedersem tutuklanmayacak, diğer şüpheliler tutuklanabilirler' gibi bir şey anladım. Bilgim sadece bu." diye yanıtladı.
Darbe girişimini her aşamada telin ettiğini ve Müslümanların iktidar için adam öldüremeyeceğini anlatan Kaplan, etkin pişmanlıktan yararlandığı hatırlatılarak, "Darbeyi FETÖ'nün yaptığına inanıyor musunuz?" sorusuna karşılık, "15 Temmuz akşamı FETÖ söylemleri vardı. İnanın şaşırdım. Yaptı mı yapmadı mı, bu dosyaya bakmam gerekiyor. Anlayamadığım gizli noktalar var. Adil Öksüz'ün cemaatle irtibatlı olduğu, darbeye karıştığı da kesin." dedi.
15 Temmuz'la ilgili anlamadığı bazı noktalar olduğunu belirten Kaplan, "Ben cemaatin karıştığına inanıyorum ama zihni kurcalayan, bu darbede çok olay var. Yine de lanetliyorum. Bunu yapamaz. Çünkü İslam'da bir kişinin ölümü insanlığın ölümüne denk tutuluyor. Din için Hazreti Ali'nin öldürülmesi neyse, iktidar için düzenlenen 15 Temmuz da odur." değerlendirmesini yaptı.
- Galip Öztürk'e yazdığı mektup
Akrabası olan Galip Öztürk'e 15 Temmuz'dan sonra yazdığı mektubuna da değinen Hüseyin Kaplan, "O halka açık bir mektup değildi aslında, özeldi. Yardım etmesini, darbeyi telin ettiğimi söyledim. O da bu mektubu paylaşmış." dedi.
Kaplan, darbeye yönelik bir duyumunun olmadığını ve 15 Temmuz'dan sonra ismini arananlar listesinde gördüğü için çantasını hazırlayıp kaçtığını öne sürerek, "Şok olmuştum. Bir arkadaşımın yanına gittim. İslam'ın şiddete bulaşmayan yüzünü göstermek için çok çaba sarf eden cemaatin bu olaya karışması ciddi bir sıkıntıdır. Manevi açıdan bunun şokunu yaşadım. Maddi açıdansa, hayatımızdaki tüm kazanımları kaybetme noktasına gelmem ve terörist olarak aranmam şoke olmama neden oldu. Terörist olarak kaçmak durumunda kaldık, çünkü hedefsiniz ve infaz olup olmayacağınızı bilmiyorsunuz." ifadelerini kullandı.
- "Etkin pişmanlıktan faydalanma talebim oldu"
Kaçtığı Samsun'da birkaç gün kaldıktan sonra Giresun'a geçtiğini ve uygun bir evde saklandığını anlatan Kaplan, "Gürcistan'a gidip gitmemeyi düşünüyordum. Akrabam da oradaydı. Süreci de takip ediyordum, kaçtığıma dair haberler vardı. Bu süreçte örgüt bana ulaşmadı. Telefonu kapayıp eşimi bile aramadım. Polis aslında ciddi takip yapmıyormuş, kimse bana ulaşamadı. Bu süreçte itirafçı olmam için mektup yazdığım Galip Öztürk bana ciddi bir baskı yaptı. İstanbul'a geldim. Bir gazeteci geldi yanıma. İtirafçılık değil ama etkin pişmanlıktan faydalanma talebim oldu. İtirafçılık için çok ciddi bir baskı altındaydım, ekonomik olarak da zor durumdaydık." diye konuştu.
Kaplan, 28 Şubat sürecinde de haklarında listeler hazırlandığını ve eşinin başı açık olduğu için görevden alınmadığını söyledi.
- "İstesem bir gaybubet evine gidebilirdim"
Hüseyin Kaplan, 2 yılı aşkın süredir tutuklu olduğunu ve kendi teslim olduğu için tutuklu kalmaması gerektiğini belirterek, "Herhangi bir suça, darbe girişimine karışmadığımın anlaşılması halinde ceza almayacağım. Bari bu pozisyonda tutukluluğumu sonlandırın. Kaçmam. Meriç nehrinin kenarındaydım, iyi yüzme bilirim, kaçmak istesem yüzerek bile Yunanistan'a geçebilirdim. İstesem bir gaybubet evine de gidebilir, 'beni saklayın' diyebilirdim. Bir akrabama mektup yazmazdım. Haberlerde itirafçı savcı olarak geçmenin külfeti çoktur ama ben hala tutukluluk noktasındayım." diye konuştu.
Sanık Hüseyin Kaplan'ın savunmasına bir sonraki duruşmaya kadar ara veren mahkeme heyeti, Kaplan'ın tutukluluğunun devamına hükmederek, duruşmayı erteledi.
- İddianameden
FETÖ/PDY'ye mensup olduğu gerekçesiyle 24 Ağustos 2016'da meslekten ihraç edilen ve 21 Ağustos 2017'de tutuklanan Hüseyin Kaplan hakkında hazırlanan iddianamede, sanığın duruşmalarına girdiği "Balyoz Planı'' davasına ilişkin mütalaasında usulsüzlük yaptığı, kurmay olan veya olmayan şeklinde sanıkları sınıflandırdığı, hatırlamadığını söyleyen tanığın sağlık durumunu sorgulamak gibi haysiyet kırıcı beyan ve davranışlarda bulunduğu belirtiliyor.
İddianamede, sanığın FETÖ davası sanıkları, dönemin emniyet müdürleri Ali Fuat Yılmazer ile Yurt Atayün'ün de aralarında bulunduğu emniyet personeli 11 kişi hakkında, haksız yere takipsizlik kararı verdiği anlatılıyor.
Şüpheli Kaplan'ın 2014'ten beri ByLock kullanıcısı olduğu, ifadesinde örgüte nasıl girdiğini ve örgütün eylemlerini anlattığı kaydedilen iddianamede, sanığın örgütle bağını kopardığı, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediği vurgulanıyor.
İddianamede, Kaplan'ın "anayasal düzeni, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve TBMM'yi ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlarından 3 kez ağırlaştırılmış müebbet, "silahlı terör örgütü üyeliği" suçundan da 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması isteniyor.