'Uluslararası Göçler Ve Türkiye'deki Suriyeliler' Raporu

Rapordan: 'Suriyelilerin oryantasyon kaybının telafi edilmesi için sivil toplum kuruluşları ve devlet tarafından tedbir alınması gerekiyor, sosyokültürel ve psikolojik ihtiyaçları da önemsenmeli. Vergi kayıplarının ele alınması, gelir getirici faaliyetlerinin daha hassas bir şekilde kayıt altına alınması sağlanmalı. Nitelikli iş gücünün yararlı hale getirilmesi sağlanmalı' '1951 Cenevre Sözleşmesi'nin artık özellikle Suriyeliler bağlamında küçük bir gömlek gibi olduğu, bunun değiştirilerek Türkiye'nin Suriyelilerle ilgili politikalarını, uygulamalarını içeren daha yerel ama uluslararası bir mevzuatın oluşturulması konusunda aktif olunmalı'

Polis Akademisi Göç ve Sınır Güvenliği Araştırma Merkezince düzenlenen 'Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye'deki Suriyeliler' konferansına ilişkin raporda, Suriyelilerin oryantasyon kaybının telafi edilmesi için sivil toplum kuruluşları ve devlet tarafından tedbir alınması, sosyo-kültürel ve psikolojik ihtiyaçlarının önemsenmesi, vergi kayıplarının ele alınması, gelir getirici faaliyetlerin daha hassas bir şekilde kayıt altına alınması ve nitelikli iş gücünün yararlı hale getirilmesi önerildi.

Polis Akademisi Göç ve Sınır Güvenliği Araştırma Merkezi'nce 11-13 Kasım 2016'da Antalya'da yapılan 'Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye'deki Suriyeliler' konferansının ardından hazırlanan rapor, Polis Akademisi Anıttepe Merkezi'nde düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı.

Raporu açıklayan Polis Akademisi Göç ve Sınır Güvenliği Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Coşkun Taştan, yurt içinden ve yurt dışından uzmanların Türkiye'deki kitlesel göç hareketlerini kentsel bağlamda değerlendirdikleri konferansta, Suriyelilerle ilgili eğitim, sağlık, ekonomi, barınma ve kentsel güvenlik konularının ele alındığını ifade etti.

Dünyada, 2016 itibarıyla 65,5 milyon insanın mülteci durumunda olduğunu belirten Taştan, raporda öne çıkan verileri şöyle aktardı:

'Şubat 2017 itibarıyla Türkiye'de toplam geçici koruma altında bulunan Suriyeli sayısı 2 milyon 924 bin 583'tür. Bunların yüzde 10'u geçici barınma merkezlerinde yaşamakta, yüzde 90'lık kısmı ise şehirlerde kendi imkanlarıyla barınıyor. Nüfus projeksiyonuyla ilgili yapılan 4 farklı senaryoya göre, 2025 yılı itibarıyla Türkiye'de bulunacak Suriyeli sayısı 2,4 milyon ile 3,7 milyon arasında değişecektir. Gerçekçi senaryolar, yakın gelecekte bu misafir kitlesinin Türkiye'yi toptan ya da herhangi bir şekilde terk etmeyeceğini gösteriyor. Bunlar artık Türkiye toplumunun bir parçası haline geldiler, dolayısıyla konunun çok boyutlu bir şekilde ele alınmasının önemi ortaya çıkıyor.'

- 'Suriyelilerin yaklaşık 1 milyonu okul çağındaki çocuklar'

'Ekonomik boyut' başlığı altında öne çıkan konular hakkında ise Taştan, 'Raporda, kiralardaki artış, işgücü piyasasında haksız rekabet, emeğin ucuzlaması gibi olumsuz şeyler akla gelse de bunun yanı sıra olumlu etkilerinin de olduğunun altı çizildi. Örneğin insani yardımlar dolayısıyla tekstil ve gıda sektöründe canlanmaya sebep oldu. Emlak piyasasında canlanma olmuştur.' diye konuştu.

Taştan, Suriyelilerin eğitimiyle ilgili de şu bilgileri paylaştı:

'3 milyon civarında olan Suriyelilerin yaklaşık 1 milyonu okul çağındaki çocuklar. Bunlara 4 farklı koldan eğitim verilmekte, Türkiye'ye özgü olan geçici eğitim merkezlerinde Suriye müfredatıyla gerçekleşen bir eğitim. Toplam 325 bin Suriyeliye buralarda eğitim veriliyor. İkinci eğitim kolu, tekli eğitim yapan Türk okullarında, öğleden sonra Suriyelilere eğitim veriliyor. Bir diğeri, ev sahibi toplumun eğitim alan çocuklarıyla belirli oranlarda karma bir şekilde eğitim alan Suriyeliler, bunlar da yaklaşık 509 bin civarında. Akredite sivil toplum kuruluşları tarafından verilen eğitim, bunlar da yaklaşık 30 bin civarında.'

Türkiye'yi kıyasıya eleştiren kimi ülkelerde bile Türkiye'nin geçici barınma merkezleri ve uygulamalarının büyük bir övgü aldığını vurgulayan Taştan, konferansta kentsel güvenlik boyutunun da tartışıldığını söyledi.

- Raporda Suriyelilerle ilgili öneriler de yer aldı

Türkiye'de, kayıt altına alınanların yanı sıra kayıt dışı Suriyelilerin de bulunduğunu dile getiren Taştan, raporda, devlet görevlilerinin kayıt dışı Suriyelilerle karşılaştığında kimlik bilgisi ve parmak izini almaları gerektiğini, o kişi ile yetkililerin bir daha karşılaşıp karşılaşmayacağının bilinemeyeceğine dikkati çekildiğini söyledi.

Doç. Dr. Taştan, raporda, geçici eğitim merkezlerinin yavaş yavaş ortadan kaldırılarak bunun yerine geçici koruma altında bulunan Suriyelilerin, Türk eğitim sisteminin bir parçası olarak düşünülüp, sistemin buna göre düzenlenmesinin önerildiğini anlattı.

Konferansta, 'gerekli zamanlarda devlet otoritelerinin kolaylıkla ulaşabilmesi için Suriyelilerin ülke içi hareketlerine bir süreliğine kısıtlama getirilmesi' fikrinin de gündeme getirildiğini söyleyen Taştan, önerileri şöyle açıkladı:

'Suriyelilerin oryantasyon kaybının telafi edilmesi için sivil toplum kuruluşları ve devlet tarafından tedbir alınması gerekiyor, sosyo-kültürel ve psikolojik ihtiyaçları da önemsenmeli. Vergi kayıplarının ele alınması, gelir getirici faaliyetlerinin daha hassas bir şekilde kayıt altına alınması sağlanmalı. Nitelikli iş gücünün yararlı hale getirilmesi sağlanmalı.

1951 Cenevre Sözleşmesi'nin artık özellikle Suriyeliler bağlamında küçük bir gömlek gibi olduğu, bunun değiştirilerek Türkiye'nin Suriyelilerle ilgili politikalarını, uygulamalarını içeren daha yerel ama uluslararası bir mevzuatın oluşturulması konusunda aktif olunmalı. Suriyelilerin artık toplumun yan unsuru değil, asli unsurlardan bir tanesi olarak görülmesi en azından söylemsel düzeyde yolunun açılması tavsiye edildi.'
Kaynak: AA