AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ve Parti Sözcüsü Çelik Açıklaması (1)
'(Avrupa Parlamentosunda kabul edilen 2015 Türkiye İlerleme Raporu) Rapor, Juncker'in açıklamalarını bile inkar eden bir yaklaşımla adeta TürkiyeAvrupa Birliği ilişkilerinin yeni bir ivmeyle ve iyi bir doğrultuda gitmesini istemeyen kesimlerin ideolojik bir beyanı olarak ortaya çıkmış gibi gözüküyor. Dolayısıyla bizim açımızdan rapor, sağlıklı, rasyonel, maddi bilgilere dayanan ve gerçekçi bir rapor olmadığı için iade edilme kararı en doğru karar olarak ortaya çıkmış bulunuyor'
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Avrupa Parlamentosunda (AP) kabul edilen 2015 Türkiye İlerleme Raporu ile ilgili 'Rapor, Juncker'in (Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker) açıklamalarını bile inkar eden bir yaklaşımla adeta Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin yeni bir ivmeyle ve iyi bir doğrultuda gitmesini istemeyen kesimlerin ideolojik bir beyanı olarak ortaya çıkmış gibi gözüküyor. Dolayısıyla bizim açımızdan rapor, sağlıklı, rasyonel, maddi bilgilere dayanan ve gerçekçi bir rapor olmadığı için iade edilme kararı en doğru karar olarak ortaya çıkmış bulunuyor' dedi.
Çelik, parti genel merkezinden ayrılırken gazetecilerin sorularını yanıtladı. AP'de kabul edilen Türkiye İlerleme Raporu ile ilgili soru üzerine Çelik, raporun Türkiye AB ilişkilerini 'teşvik' edici bir yaklaşımdan ziyade 'tıkayıcı' bir yaklaşımla yazıldığının altını çizdi.
Raporda ifade özgürlüğü ve diğer alanlarla ilgili eleştirilerin öne çıktığını belirten Çelik, ifade özgürlüğü ile diğer konuların her demokraside sonsuz alanlar olduğunu söyledi.
Bunların geliştirilmesiyle ilgili Türkiye-Avrupa ilişkilerinde işbirliğinin, teşvik edici yaklaşımların her zaman dikkate alınacağını vurgulayan Çelik, 'Fakat onun yerine Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsını da odağına alan, Türkiye'deki demokratik gelişmeleri yok sayan ve daha çok teşvik edici, ilişkileri geliştirici bir tutumdan ziyade, tıkayıcı bir dille yazılmış' dedi.
Rapordaki en önemli hususlardan bir tanesinin, 'katılım süreci' ifadesinin 'müzakere süreci'yle yer değiştirmesi olduğuna işaret eden Çelik, 'Bu da şunu gösteriyor ki bir bakıma Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelik perspektifini dışlayıcı bir yaklaşım olarak ortaya koymuşlar' değerlendirmesinde bulundu.
- 'Çifte standart diyebileceğimiz yaklaşımlar var'
Türkiye'nin iç siyaseti ve güvenliği ile ilgili bazı meselelerde 'çifte standart' diyebilecekleri yaklaşımlar olduğuna dikkati çeken Çelik, şöyle devam etti:
'Mülteci konusunda Türkiye'nin tutumunu övüyorlar ama bu mülteci krizini doğuran Suriye politikasında, yanlış Suriye politikalarında Avrupa’nın da bir katkısı var daha önce Türkiye Esad rejimine karşı fiili bir tutum alınması gerektiğini, bu mültecilerin ülkelerinden kaçmaları karşısında can güvenlikleri için bir uçuşa yasak bölge oluşturulması gerektiğini, Suriye topraklarının içerisinde bir güvenli bölge oluşturulması gerektiğini söylediğinde bunları kimse dikkate almadı. Şimdi bu Türkiye’yi de aşan, Akdeniz’i aşarak Avrupa’ya ulaşan bir problem olduğunda aynı zamanda bir güvenlik problemi de yaratmaya başladığında yeni yaklaşımlar üretiyorlar. Halbuki Türkiye’nin ilk baştaki yaklaşımlarını dikkate almış olsalardı o zaman hiç kimse bu krizi yaşamayacaktı, bu kadar insan Akdeniz’de ölmeyecekti, Avrupa açısından Türkiye açısından bir mülteci krizi olmayacaktı, onunla birlikte bu tablonun getirdiği güvenlik krizleri de daha yönetilebilir durumda olacaktı.'
Türkiye’nin mülteci krizindeki tutumunu övüp daha sonra Türkiye’nin Suriye’ye dönük olarak kendi güvenliğiyle ilgili aldığı tedbirleri eleştirmenin çok yanlış olduğunu vurgulayan Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:
'Nasıl bir eleştiri getiriyorlar? Türkiye Suriye’de kendi ulusal güvenliğini tehdit eden PYD terör örgütüne karşı gerekli güvenlik tedbirlerini alıyor. Nasıl ki PKK bir terör örgütüyse PYD de bir terör örgütü. PKK’nın terör örgütü olduğunu vurguluyor rapor ama PYD’nin terör örgütü olduğu konusunda bir ifade kullanmaksızın ‘Türkiye Suriye’deki Kürtleri bombalıyor’ gibi bir ifade kullanıyor, bu baştan aşağı yalan ve yanlış bir değerlendirme.
Türkiye açısından Suriye’deki Türkmenler, Kürtler, Araplar kardeş topluluklardır. Türkiye’nin Suriye’deki Kürtleri bombalamak gibi bir politikası yoktur, bunu söyleyen bu değerlendirmeyi yapan bir rapor yanlış ve yalan bir değerlendirmedir. Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından çatışma içerisinde olduğu ve ulusal güvenliğiyle ilgili tedbir aldığı husus PYD terör örgütüdür, DEAŞ terör örgütüdür. Şimdi bunlar şöyle bir ifade kullanıyorlar orada ‘DEAŞ terör örgütüne karşı mücadeleyi zayıflatan şekilde Suriye’deki Kürtlerin bombalanması’ diye. Böyle bir şey yok. Çok kere söyledik, PYD’yi ‘Suriye Kürtleri’ diye geniş bir tablonun içerisine yerleştirmek doğru değil. En son görüldüğü gibi PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde özerk bölge ilan etmesinden sonra PYD’nin içinde olduğu Suriye Demokratik Güçlerinin başkanı bile o görevinden ayrıldı. PYD ile arasındaki mesafeyi açtı. Bu değerlendirmeleri yapmaksızın ‘Suriye’deki Kürtleri bombalıyor’ gibisinden bir ifade kullanmak, dediğim gibi yalan ve yanlış bir değerlendirmedir, bütün bu tabloyu hiçbir şekilde anlamamaktır.'
Ömer Çelik, raporda, Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapılmamasından başka AB'yi ilgilendirmeyen birçok konuya kadar çeşitli değerlendirmelerde bulunulduğunu söyledi.
'Sözde Ermeni Soykırımıyla ilgili açık bir tutum sergiliyoruz' ifadesini kullanan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Buradaki politikamızın tarihselliğine bakıldığı zaman, tarihi sürece bakıldığı zaman bütün arşivlerimizi açtık, bütün arşivleri diğer ülkelerin de açmasını teklif ettik ve dedik ki ‘otursun tarihçiler karar versin.’ Parlamentoların bu işin içine girmesi Türkiye-Ermenistan ilişkileri arasındaki normalleşmenin önünün tıkanması anlamına gelmektedir. Arkasından Türkiye ile Ermenistan bir protokole imza attılar, eş zamanlı olarak bazı politikalar hayata geçirilecekti. O protokolleri engelleyen Ermenistan Anayasa Mahkemesi oldu ve bunun Ermenistan Anayasasına aykırı olduğunu söyleyerek o protokolleri askıya aldı ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme süreci Ermenistan Anayasa Mahkemesi tarafından tıkandı.
Şimdi bir de bölgede kardeş Azerbaycan'la Ermenistan arasındaki çatışmalarda bölgedeki tansiyon yükselmişken, tutup tekrardan sözde soykırım meselesini gündeme getiren bir raporda ifadeye yer verilmesi kuşkusuz Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine dönük bütün adımları ya da bölge barışının sağlanmasına dönük bütün adımları sabote edici bir yaklaşımdır. Avrupa Parlamentosu'nun uzmanlık alanı bu değil. Avrupa Parlamentosu'nun bu konu hakkında hüküm verecek bir birikimi yok ki hiçbir parlamentonun yok, bu tarihçilerin bileceği bir iştir.'
- 'Önyargılı ve ideolojik bir rapor'
Mülteci meselesinde, Türkiye'nin AB'nin yükünü alan tutumunu 'iyi' olarak değerlendirilen raporda, bunun dışında katılım perspektifi ve Türkiye'nin diğer alanlardaki ilerlemesini teşvik etmek yerine tıkayıcı bir yaklaşım sergilendiğini vurgulayan Çelik, 'Dolayısıyla biz bu raporun önyargılı ve ideolojik bir rapor olduğunu düşünüyoruz' dedi.
Tutuklu gazetecilerle ilgili meselenin AB yetkililerine defalarca anlattıklarını söyleyen Çelik, şunları kaydetti:
'Onların verdiği listedekilerin hiçbiri gazeteci değil, yargılandıkları ve hüküm giydikleri konular gazetecilikle ilgisi olmayan, terörden gasba kadar geniş yelpazedeki konular. Bütün bunlarla ilgili maddi bilgiler ortadayken bu maddi bilgi ve belgeleri hiçbir şekilde dikkate almaksızın böyle bir değerlendirme yapılması kuşkusuz insanın aklına şunu getiriyor, son gelişmelerle birlikte, Türkiye ve AB arasında ortaya çıkan son zirvelerle birlikte Türkiye-AB ilişkileri yeni bir ivme kazandı. Bu yeni ivme çerçevesinde, yeni fasılların açılması, yeni bir aşamaya geçilmesi şeklinde pozitif bir ajanda var. Rapor Juncker'in açıklamalarını bile inkar eden bir yaklaşımla adeta Türkiye-AB ilişkilerinin yeni bir ivme ile ve iyi bir doğrultuda gitmesini istemeyen kesimlerin ideolojik bir beyanı olarak ortaya çıkmış gibi gözüküyor. Dolayısıyla bizim açımızdan rapor, sağlıklı, rasyonel, maddi bilgilere dayanan ve gerçekçi bir rapor olmadığı için iade edilme kararı en doğru karar olarak ortaya çıkmış bulunuyor.'
(Sürecek)
Kaynak: AA
Çelik, parti genel merkezinden ayrılırken gazetecilerin sorularını yanıtladı. AP'de kabul edilen Türkiye İlerleme Raporu ile ilgili soru üzerine Çelik, raporun Türkiye AB ilişkilerini 'teşvik' edici bir yaklaşımdan ziyade 'tıkayıcı' bir yaklaşımla yazıldığının altını çizdi.
Raporda ifade özgürlüğü ve diğer alanlarla ilgili eleştirilerin öne çıktığını belirten Çelik, ifade özgürlüğü ile diğer konuların her demokraside sonsuz alanlar olduğunu söyledi.
Bunların geliştirilmesiyle ilgili Türkiye-Avrupa ilişkilerinde işbirliğinin, teşvik edici yaklaşımların her zaman dikkate alınacağını vurgulayan Çelik, 'Fakat onun yerine Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsını da odağına alan, Türkiye'deki demokratik gelişmeleri yok sayan ve daha çok teşvik edici, ilişkileri geliştirici bir tutumdan ziyade, tıkayıcı bir dille yazılmış' dedi.
Rapordaki en önemli hususlardan bir tanesinin, 'katılım süreci' ifadesinin 'müzakere süreci'yle yer değiştirmesi olduğuna işaret eden Çelik, 'Bu da şunu gösteriyor ki bir bakıma Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelik perspektifini dışlayıcı bir yaklaşım olarak ortaya koymuşlar' değerlendirmesinde bulundu.
- 'Çifte standart diyebileceğimiz yaklaşımlar var'
Türkiye'nin iç siyaseti ve güvenliği ile ilgili bazı meselelerde 'çifte standart' diyebilecekleri yaklaşımlar olduğuna dikkati çeken Çelik, şöyle devam etti:
'Mülteci konusunda Türkiye'nin tutumunu övüyorlar ama bu mülteci krizini doğuran Suriye politikasında, yanlış Suriye politikalarında Avrupa’nın da bir katkısı var daha önce Türkiye Esad rejimine karşı fiili bir tutum alınması gerektiğini, bu mültecilerin ülkelerinden kaçmaları karşısında can güvenlikleri için bir uçuşa yasak bölge oluşturulması gerektiğini, Suriye topraklarının içerisinde bir güvenli bölge oluşturulması gerektiğini söylediğinde bunları kimse dikkate almadı. Şimdi bu Türkiye’yi de aşan, Akdeniz’i aşarak Avrupa’ya ulaşan bir problem olduğunda aynı zamanda bir güvenlik problemi de yaratmaya başladığında yeni yaklaşımlar üretiyorlar. Halbuki Türkiye’nin ilk baştaki yaklaşımlarını dikkate almış olsalardı o zaman hiç kimse bu krizi yaşamayacaktı, bu kadar insan Akdeniz’de ölmeyecekti, Avrupa açısından Türkiye açısından bir mülteci krizi olmayacaktı, onunla birlikte bu tablonun getirdiği güvenlik krizleri de daha yönetilebilir durumda olacaktı.'
Türkiye’nin mülteci krizindeki tutumunu övüp daha sonra Türkiye’nin Suriye’ye dönük olarak kendi güvenliğiyle ilgili aldığı tedbirleri eleştirmenin çok yanlış olduğunu vurgulayan Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:
'Nasıl bir eleştiri getiriyorlar? Türkiye Suriye’de kendi ulusal güvenliğini tehdit eden PYD terör örgütüne karşı gerekli güvenlik tedbirlerini alıyor. Nasıl ki PKK bir terör örgütüyse PYD de bir terör örgütü. PKK’nın terör örgütü olduğunu vurguluyor rapor ama PYD’nin terör örgütü olduğu konusunda bir ifade kullanmaksızın ‘Türkiye Suriye’deki Kürtleri bombalıyor’ gibi bir ifade kullanıyor, bu baştan aşağı yalan ve yanlış bir değerlendirme.
Türkiye açısından Suriye’deki Türkmenler, Kürtler, Araplar kardeş topluluklardır. Türkiye’nin Suriye’deki Kürtleri bombalamak gibi bir politikası yoktur, bunu söyleyen bu değerlendirmeyi yapan bir rapor yanlış ve yalan bir değerlendirmedir. Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından çatışma içerisinde olduğu ve ulusal güvenliğiyle ilgili tedbir aldığı husus PYD terör örgütüdür, DEAŞ terör örgütüdür. Şimdi bunlar şöyle bir ifade kullanıyorlar orada ‘DEAŞ terör örgütüne karşı mücadeleyi zayıflatan şekilde Suriye’deki Kürtlerin bombalanması’ diye. Böyle bir şey yok. Çok kere söyledik, PYD’yi ‘Suriye Kürtleri’ diye geniş bir tablonun içerisine yerleştirmek doğru değil. En son görüldüğü gibi PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde özerk bölge ilan etmesinden sonra PYD’nin içinde olduğu Suriye Demokratik Güçlerinin başkanı bile o görevinden ayrıldı. PYD ile arasındaki mesafeyi açtı. Bu değerlendirmeleri yapmaksızın ‘Suriye’deki Kürtleri bombalıyor’ gibisinden bir ifade kullanmak, dediğim gibi yalan ve yanlış bir değerlendirmedir, bütün bu tabloyu hiçbir şekilde anlamamaktır.'
Ömer Çelik, raporda, Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapılmamasından başka AB'yi ilgilendirmeyen birçok konuya kadar çeşitli değerlendirmelerde bulunulduğunu söyledi.
'Sözde Ermeni Soykırımıyla ilgili açık bir tutum sergiliyoruz' ifadesini kullanan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Buradaki politikamızın tarihselliğine bakıldığı zaman, tarihi sürece bakıldığı zaman bütün arşivlerimizi açtık, bütün arşivleri diğer ülkelerin de açmasını teklif ettik ve dedik ki ‘otursun tarihçiler karar versin.’ Parlamentoların bu işin içine girmesi Türkiye-Ermenistan ilişkileri arasındaki normalleşmenin önünün tıkanması anlamına gelmektedir. Arkasından Türkiye ile Ermenistan bir protokole imza attılar, eş zamanlı olarak bazı politikalar hayata geçirilecekti. O protokolleri engelleyen Ermenistan Anayasa Mahkemesi oldu ve bunun Ermenistan Anayasasına aykırı olduğunu söyleyerek o protokolleri askıya aldı ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme süreci Ermenistan Anayasa Mahkemesi tarafından tıkandı.
Şimdi bir de bölgede kardeş Azerbaycan'la Ermenistan arasındaki çatışmalarda bölgedeki tansiyon yükselmişken, tutup tekrardan sözde soykırım meselesini gündeme getiren bir raporda ifadeye yer verilmesi kuşkusuz Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine dönük bütün adımları ya da bölge barışının sağlanmasına dönük bütün adımları sabote edici bir yaklaşımdır. Avrupa Parlamentosu'nun uzmanlık alanı bu değil. Avrupa Parlamentosu'nun bu konu hakkında hüküm verecek bir birikimi yok ki hiçbir parlamentonun yok, bu tarihçilerin bileceği bir iştir.'
- 'Önyargılı ve ideolojik bir rapor'
Mülteci meselesinde, Türkiye'nin AB'nin yükünü alan tutumunu 'iyi' olarak değerlendirilen raporda, bunun dışında katılım perspektifi ve Türkiye'nin diğer alanlardaki ilerlemesini teşvik etmek yerine tıkayıcı bir yaklaşım sergilendiğini vurgulayan Çelik, 'Dolayısıyla biz bu raporun önyargılı ve ideolojik bir rapor olduğunu düşünüyoruz' dedi.
Tutuklu gazetecilerle ilgili meselenin AB yetkililerine defalarca anlattıklarını söyleyen Çelik, şunları kaydetti:
'Onların verdiği listedekilerin hiçbiri gazeteci değil, yargılandıkları ve hüküm giydikleri konular gazetecilikle ilgisi olmayan, terörden gasba kadar geniş yelpazedeki konular. Bütün bunlarla ilgili maddi bilgiler ortadayken bu maddi bilgi ve belgeleri hiçbir şekilde dikkate almaksızın böyle bir değerlendirme yapılması kuşkusuz insanın aklına şunu getiriyor, son gelişmelerle birlikte, Türkiye ve AB arasında ortaya çıkan son zirvelerle birlikte Türkiye-AB ilişkileri yeni bir ivme kazandı. Bu yeni ivme çerçevesinde, yeni fasılların açılması, yeni bir aşamaya geçilmesi şeklinde pozitif bir ajanda var. Rapor Juncker'in açıklamalarını bile inkar eden bir yaklaşımla adeta Türkiye-AB ilişkilerinin yeni bir ivme ile ve iyi bir doğrultuda gitmesini istemeyen kesimlerin ideolojik bir beyanı olarak ortaya çıkmış gibi gözüküyor. Dolayısıyla bizim açımızdan rapor, sağlıklı, rasyonel, maddi bilgilere dayanan ve gerçekçi bir rapor olmadığı için iade edilme kararı en doğru karar olarak ortaya çıkmış bulunuyor.'
(Sürecek)