İngiltere'nin AB'deki Geleceği
İngiltere Başbakanı Cameron:'AB’den ayrılmamızı isteyebileceğini düşündüğüm tek kişi Vladimir Putin’dir. Suriye'de olsun, yaptırımlar konusunda olsun veya Rusya'nın diğer alanlardaki davranışları hakkında olsun Putin Batı'yı birlikten uzak görmek ister'
İngiltere Başbakanı David Cameron, İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çıkmasını isteyen tek liderin Vladmir Putin olabileceğini belirterek, 'Putin Batı’yı birlik halinde görmek istemez' dedi.
Cameron, İngiltere’nin AB ile üyelik koşullarındaki değişiklikler konusunda vardığı anlaşmayı parlamentoya sunarak referandum sürecini resmen başlattı.
İngiltere Parlamentosu'nun alt kanadı Avam Kamarası'nda milletvekillerinin AB ile varılan anlaşma konusundaki sorularını yanıtlayan Cameron, 23 Haziran'da yapılacak referandumla ilgili olarak, 'Bu, ülkemizin geleceği için hayati bir karar ve bunun aynı zamanda nihayi karar olduğu konusunda net olmalıyız' diye konuştu.
İngiltere'ye dost bütün ülkelerin İngiltere'nin AB içinde kalmasından yana olduğunu anlatan Cameron, 'AB’den ayrılmamızı isteyebileceğini düşündüğüm tek kişi Vladimir Putin’dir. Suriye'de olsun, yaptırımlar konusunda olsun veya Rusya'nın diğer alanlardaki davranışları hakkında olsun Putin Batı'yı birlikten uzak görmek ister' ifadelerini kullandı. Cameron, İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılmasının Batı'nın sergilediği birlik tablosuna zarar vereceğini söyledi.
Referandumdan İngiltere'nin AB'den ayrılması yönünde bir sonuç çıkması halinde yaşanacaklarla ilgili olarak da parlamentoyu bilgilendiren Cameron, böyle bir durumda AB'nin temel anlaşmasının 50. maddesinin uygulanacağını hatırlattı.
- Ayrılık süreci nasıl işleyecek?
Cameron bu maddeye göre İngiltere'nin AB'den çıkış koşullarının müzakere edileceği 2 yıllık bir sürecin başlayacağını belirterek, 'Bu sürecin sonucunda eğer bir anlaşmaya varılmamış ise ayrılık otomatiktir. Diğer 27 üye ülke görüş birliği etmedikçe bir erteleme de olmaz. Ortak pazara erişimimiz ortadan kalkar. Dünya çapında 53 ülke ile mevcut ticaret anlaşmamız sona erer. Bunu ancak belirsizlik ve karanlığa atılmış bir adım diye nitelendirebiliriz. Bu, teorik bir sorun değil, insanların hayatları ile ilgili gerçek bir karar' diye konuştu.
Referandumdan çıkacak bir AB’den ayrılma kararının uygulanmamasının mümkün olmadığını belirten Cameron, ikinci bir müzakerenin söz konusu da olmayacağını kaydetti.
'AB’den ayrılmak kısa bir süre için kendimizi daha fazla egemen hissetmemize yol açabilir' diyen Cameron, gerçekte ise AB dışında kalan bir İngiltere'nin ne daha güçlü, ne de daha fazla nüfuz sahibi olabileceğini vurguladı.
- Muhalefetten 'tiyatro' iddiası
Ana muhalefetteki İşçi Partisi'nin lideri Jeremy Corbyn ise Cameron'ın AB ile yürüttüğü müzakereleri 'tiyatro' diye nitelendirerek, 'AB'de gerçek bir reforma ihtiyacımız var, o da demokratikleşme, işçilere daha fazla hak sağlanması, zorla özelleştirmelere ve kemer sıkma politikalarına son verilmesi' dedi.
Corbyn, Cameron'a yönelttiği 'AB ile varılan anlaşma, göçmenleri sömürerek İngiliz işçilerin ücretini düşüren ajansları durdurma konusunda ne getirecek?' şeklindeki sorunun yanıtsız kaldığını da vurguladı.
Parlamentodaki oturumda, dün yaptığı açıklama ile referandumda İngiltere'nin AB'den ayrılması yönünde oy vereceğini açıklayan Londra Belediye Başkanı Boris Johnson da Cameron'a soru yöneltti.
- Müzakereler 9 ay sürdü
Cameron geçen yıl mayıs ayında yapılan genel seçimle tek başına iktidara gelmesiyle, ülkenin AB üyeliğini referanduma götürme sözü verdi.
Cameron’ın, ülkesinin üyelik koşullarını değiştirmeye yönelik AB üyesi ülkeler ve Brüksel ile 9 ay boyunca yürüttüğü müzakereler geçen hafta yapılan AB Liderler Zirvesi'nde varılan anlaşma ile tamamlandı.
AB içinde serbest dolaşıma izin veren Schengen Anlaşması’nın dışında bulunan ve birliğin resmi para birimi avro yerine kendi para birimi Sterlin’i kullanan İngiltere, halihazırda bir tür “özel statü”ye sahip.
Yeni anlaşma ile İngiltere, bu ayrıcalıklarını sürdürme, ulusal egemenliğini pekiştirme ve AB içi göçmenlerin sosyal güvenlik sistemi üzerinde oluşturduğu yükü hafifletecek düzenlemeleri yapma sözünü aldı.
- Referandum sorusu
İngiltere’de, 23 Haziran’da yapılacak referandumda halka 'Birleşik Krallık AB'nin üyesi olarak kalmalı mı, yoksa AB'den ayrılmalı mı?' sorusu yöneltilecek.
AB karşıtları, Cameron’ın elde ettiğini öne sürdüğü imtiyazları yeterli bulmuyor ve bu statünün Avrupa Parlamentosu ve üye ülke parlamentolarının onayını gerektirdiğini savunuyor.
AB karşıtları, sağlanan anlaşmayı 'İngiltere’nin AB ile temel ilişkisini değiştirmeyen bir kağıt parçası” olarak nitelendiriyor.
- İngiltere’nin AB macerası
Kendisini Avrupa kıtası ile sınırlı kalamayacak küresel bir güç olarak tanımlayan İngiltere, 1957 yılında Roma Anlaşması ile temeli Avrupa Ekonomi Topluluğu (AET) olarak atılan AB'yi başlangıçta küçümsedi. Ancak 1963'te birliğe katılmaya karar verdiğinde Fransa'nın vetosuyla karşılaştı.
'İngiltere'nin Avrupa'nın bütünleşmesi fikrine düşman olduğu' görüşündeki dönemin Fransa Devlet Başkanı Charles de Gaulle, ülkenin 1967'de yinelediği başvurusunu da veto etti. De Gaulle'ün 1968'de siyaset dışı kalmasının ardından İngiltere AET'ye ancak 1973'te üye olabildi.
İngiliz İşçi Partisi 1974 genel seçimindeki bildirgesinde ülkenin AET üyeliğini referanduma götürme sözü verdi. Harold Wilson liderliğindeki parti hükümete gelince önce üyelik koşullarını yeniden müzakere edeceğini, ardından da referanduma gidileceğini açıkladı.
İngiliz halkının yüzde 67'si, 1975'te yapılan referandumda üyeliğin devamı yönünde oy kullandı.
Kaynak: AA
Cameron, İngiltere’nin AB ile üyelik koşullarındaki değişiklikler konusunda vardığı anlaşmayı parlamentoya sunarak referandum sürecini resmen başlattı.
İngiltere Parlamentosu'nun alt kanadı Avam Kamarası'nda milletvekillerinin AB ile varılan anlaşma konusundaki sorularını yanıtlayan Cameron, 23 Haziran'da yapılacak referandumla ilgili olarak, 'Bu, ülkemizin geleceği için hayati bir karar ve bunun aynı zamanda nihayi karar olduğu konusunda net olmalıyız' diye konuştu.
İngiltere'ye dost bütün ülkelerin İngiltere'nin AB içinde kalmasından yana olduğunu anlatan Cameron, 'AB’den ayrılmamızı isteyebileceğini düşündüğüm tek kişi Vladimir Putin’dir. Suriye'de olsun, yaptırımlar konusunda olsun veya Rusya'nın diğer alanlardaki davranışları hakkında olsun Putin Batı'yı birlikten uzak görmek ister' ifadelerini kullandı. Cameron, İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılmasının Batı'nın sergilediği birlik tablosuna zarar vereceğini söyledi.
Referandumdan İngiltere'nin AB'den ayrılması yönünde bir sonuç çıkması halinde yaşanacaklarla ilgili olarak da parlamentoyu bilgilendiren Cameron, böyle bir durumda AB'nin temel anlaşmasının 50. maddesinin uygulanacağını hatırlattı.
- Ayrılık süreci nasıl işleyecek?
Cameron bu maddeye göre İngiltere'nin AB'den çıkış koşullarının müzakere edileceği 2 yıllık bir sürecin başlayacağını belirterek, 'Bu sürecin sonucunda eğer bir anlaşmaya varılmamış ise ayrılık otomatiktir. Diğer 27 üye ülke görüş birliği etmedikçe bir erteleme de olmaz. Ortak pazara erişimimiz ortadan kalkar. Dünya çapında 53 ülke ile mevcut ticaret anlaşmamız sona erer. Bunu ancak belirsizlik ve karanlığa atılmış bir adım diye nitelendirebiliriz. Bu, teorik bir sorun değil, insanların hayatları ile ilgili gerçek bir karar' diye konuştu.
Referandumdan çıkacak bir AB’den ayrılma kararının uygulanmamasının mümkün olmadığını belirten Cameron, ikinci bir müzakerenin söz konusu da olmayacağını kaydetti.
'AB’den ayrılmak kısa bir süre için kendimizi daha fazla egemen hissetmemize yol açabilir' diyen Cameron, gerçekte ise AB dışında kalan bir İngiltere'nin ne daha güçlü, ne de daha fazla nüfuz sahibi olabileceğini vurguladı.
- Muhalefetten 'tiyatro' iddiası
Ana muhalefetteki İşçi Partisi'nin lideri Jeremy Corbyn ise Cameron'ın AB ile yürüttüğü müzakereleri 'tiyatro' diye nitelendirerek, 'AB'de gerçek bir reforma ihtiyacımız var, o da demokratikleşme, işçilere daha fazla hak sağlanması, zorla özelleştirmelere ve kemer sıkma politikalarına son verilmesi' dedi.
Corbyn, Cameron'a yönelttiği 'AB ile varılan anlaşma, göçmenleri sömürerek İngiliz işçilerin ücretini düşüren ajansları durdurma konusunda ne getirecek?' şeklindeki sorunun yanıtsız kaldığını da vurguladı.
Parlamentodaki oturumda, dün yaptığı açıklama ile referandumda İngiltere'nin AB'den ayrılması yönünde oy vereceğini açıklayan Londra Belediye Başkanı Boris Johnson da Cameron'a soru yöneltti.
- Müzakereler 9 ay sürdü
Cameron geçen yıl mayıs ayında yapılan genel seçimle tek başına iktidara gelmesiyle, ülkenin AB üyeliğini referanduma götürme sözü verdi.
Cameron’ın, ülkesinin üyelik koşullarını değiştirmeye yönelik AB üyesi ülkeler ve Brüksel ile 9 ay boyunca yürüttüğü müzakereler geçen hafta yapılan AB Liderler Zirvesi'nde varılan anlaşma ile tamamlandı.
AB içinde serbest dolaşıma izin veren Schengen Anlaşması’nın dışında bulunan ve birliğin resmi para birimi avro yerine kendi para birimi Sterlin’i kullanan İngiltere, halihazırda bir tür “özel statü”ye sahip.
Yeni anlaşma ile İngiltere, bu ayrıcalıklarını sürdürme, ulusal egemenliğini pekiştirme ve AB içi göçmenlerin sosyal güvenlik sistemi üzerinde oluşturduğu yükü hafifletecek düzenlemeleri yapma sözünü aldı.
- Referandum sorusu
İngiltere’de, 23 Haziran’da yapılacak referandumda halka 'Birleşik Krallık AB'nin üyesi olarak kalmalı mı, yoksa AB'den ayrılmalı mı?' sorusu yöneltilecek.
AB karşıtları, Cameron’ın elde ettiğini öne sürdüğü imtiyazları yeterli bulmuyor ve bu statünün Avrupa Parlamentosu ve üye ülke parlamentolarının onayını gerektirdiğini savunuyor.
AB karşıtları, sağlanan anlaşmayı 'İngiltere’nin AB ile temel ilişkisini değiştirmeyen bir kağıt parçası” olarak nitelendiriyor.
- İngiltere’nin AB macerası
Kendisini Avrupa kıtası ile sınırlı kalamayacak küresel bir güç olarak tanımlayan İngiltere, 1957 yılında Roma Anlaşması ile temeli Avrupa Ekonomi Topluluğu (AET) olarak atılan AB'yi başlangıçta küçümsedi. Ancak 1963'te birliğe katılmaya karar verdiğinde Fransa'nın vetosuyla karşılaştı.
'İngiltere'nin Avrupa'nın bütünleşmesi fikrine düşman olduğu' görüşündeki dönemin Fransa Devlet Başkanı Charles de Gaulle, ülkenin 1967'de yinelediği başvurusunu da veto etti. De Gaulle'ün 1968'de siyaset dışı kalmasının ardından İngiltere AET'ye ancak 1973'te üye olabildi.
İngiliz İşçi Partisi 1974 genel seçimindeki bildirgesinde ülkenin AET üyeliğini referanduma götürme sözü verdi. Harold Wilson liderliğindeki parti hükümete gelince önce üyelik koşullarını yeniden müzakere edeceğini, ardından da referanduma gidileceğini açıkladı.
İngiliz halkının yüzde 67'si, 1975'te yapılan referandumda üyeliğin devamı yönünde oy kullandı.