Kuru Açıklaması 'Meme Kanseri Kadınlarda En Sık Rastlanan Kanser Türü'

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Kuru, meme kanserinin kadınlarda en sık rastlanan kanser türü olduğunu söyledi.

Kuru Açıklaması 'Meme Kanseri Kadınlarda En Sık Rastlanan Kanser Türü'
OMÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Kuru, meme kanserinde risk hesaplanması, tanı, tedavi ve takip hakkında önemli bilgiler verdi. Prof. Dr. Bekir Kuru yaptığı açıklamada, “Meme kanseri kadınlarda en sık rastlanan kanser türüdür. 80 yaşına dek her 10 kadından birinde meme kanserinin görüleceği bilinmektedir. Kadınlarda en sık 40’lı yaşların sonundan itibaren rastlanır. Meme kanseri nadiren erkeklerde de rastlanabilir ancak 100-150 kadına karşılık bir erkekte görülür. Meme kanserini artıran risk faktörler şunlardır: Kadın olmak, daha önceden memeden kitle çıkarılma öyküsü, karşı memede kanser olması, aile öyküsü olması (1. derece veya 2. derece yakınlarında meme kanseri olması), hiç gebe kalmamak, ilk gebelik yaşının 30’dan büyük olması, hiç emzirmemek veya çok kısa süre emzirmek, çocuk sahibi olmamak, erken adet görme, geç adetten kesilme, uzun süre doğum kontrol veya menopozdan sonra hormon yerine koyma hapı kullanmak, şişmanlık, hareketsiz yaşam, sigara içmek ve aşırı alkol almaktır. Düzenli egzersiz ve fiziksel aktivite, uzun süre emzirmek, yağlı besinlerden kaçınmak, alkol tüketimini kısıtlamak, sigara içmemek ve normal kiloyu korumak meme kanseri riskini düşürür” dedi.



Meme kanserinde önemli olan erken tanı

Meme kanserinde önemli olanın erken tanı ve tedavi olduğunu belirten Dr. Bekir Kuru, “Erken tanı için önce öykü alınmalı, meme muayenesi yapılmalı, meme kanseri riski hesaplanmalı ve daha sonra mamografi, ultrasonografi gerekirse manyetik rezonans incelemesi (MR) ve diğer incelemeler yapılmalı ve bunlardan sonra da takip gelmelidir. Takip sırasında 20-40 yaşları arasında, herhangi bir meme yakınması olmayan bir kadının 2-3 yılda bir meme muayenesi olması ve gerekirse meme ultrasonografisi çekilmesi önerilirken, 40 yaşından sonra her yıl meme muayenesi olması ve risk durumuna göre her yıl veya 2 yılda bir mamografi ve ultrasonografi çekilmesi gerekmektedir. Adet görenlerde adet kanaması bitmesinden sonraki hafta içinde, adet görmeyen kadınlarda ise her ayın belirli günlerinde kendi kendine meme muayenesi ile memedeki olası kitlelerin veya meme kanseri belirtilerinin saptanmaya çalışılması yararlıdır. Meme MR’ının her hastada çekilmesi gerekmez. Yüksek risklilerde, meme yoğunluğu fazla olanlarda, mamografi ve ultrasonografide şüpheli kitlelerde meme radyolojisi uzmanının önerisi ile çekilir” diye konuştu.



Aile öyküsü pozitif olanlarda

Prof. Dr. Bekir Kuru şöyle devam etti: “Aile öyküsü pozitif olanlarda (anne, baba, kız çocukları gibi 1. derece yakınlarında veya 2. derece yakınlarında meme kanseri ve/veya yumurtalık kanseri olanlarda) meme kanseri yatkınlık genlerinde bozulma olup olmadığının saptanması amacı ile BRCA1-2 testlerinin yapılması uygun olabilir. Bu testler pozitif gelirse yaşam boyu meme kanseri riski çok yüksek olduğundan her iki memenin çıkarılması (mastektomi) ve yumurtalıkların çıkarılması (ooferektomi) ameliyatları ile risk azaltılması doğru bir seçenektir. Meme kanseri riski yüksek bulunmuş ise ilaç ile risk azaltılması (kemoprevansiyon) ve/veya MR görüntüleme de eklenerek daha sıkı takip yapılabilir.”

Memede veya koltuk altında şişlik

Memede veya koltuk altındaki şişliğe dikkat çeken Kuru, “Memede veya koltuk altında şişlik, kitle, meme derisinde çekinti, kızarıklık, ısı artışı, yara, portakal kabuğu görünümü, meme başında ve çevresinde kaşıntı, pullanma, sulanma, tahriş, meme başından kendiliğinden akıntı gelmesi durumunda meme kanserinin dışlanması için meme muayenesi ve gerekirse meme görüntülemesi yapılmalıdır. Meme muayenesi ve meme görüntülemesinden sonra meme kanseri şüphesi olanlarda kesici iğne biyopsisi ile kesin tanı konulur. Kesici iğne biyopsisi yapılarak kesin tanı konulmadan meme kanseri şüphesi ile kitlenin çıkarılmasından şu nedenlerle kaçınılmalıdır: Memede kanser dokusu bırakılmasına yol açabilmesi, memenin korunmasını güçleştirmesi, meme estetiğinin korunması amacı ile onkoplastik meme cerrahi uygulamasını güçleştirmesine neden olabilmesi ve koltuk altı bekçi lenf düğümü biyopsisini engellemesi” şeklinde konuştu.



Kesin tanı ve tedavi

Prof. Dr. Bekir Kuru, tanı ve tedavi hakkında şu bilgileri verdi: “Kesin tanı konulmasından sonra yapılacak cerrahi tedavi; meme koruyucu cerrahi veya mastektomi ve koltuk altı bekçi lenf düğümü biyopsisini (BLDP) ve gerektiğinde koltuk altı lenf dokularının çıkarılmasını içerir. Meme koruyucu cerrahi sonrası meme estetiğinin korunması için onkoplastik cerrahisi tekniklerinden yararlanılır. BLDP için mavi boya ve gama prob yardımlı radyoaktif madde uygulaması yapılmaktadır. Mastektomi sonrasında silikon dolgular ile veya hastanın karın veya sırt deri-kas dokuları kullanılarak yapılan meme rekonstrüksiyonu uygulamaları ile memenin yeniden yapılandırılması sağlanabilmektedir. Cerrahi tedavi sonrası adjuvan (destek) tedavileri olan kemoterapi ve/veya hormonoterapi, hedefe yönelik tedaviler ve radyoterapi (memenin ve lenfatik alanların ışınlanması) uygulamaları meme cerrahisinden sonra endikasyona (gerekirlilik) göre uygulanmalıdır. Cerrahi ve adjuvan tedavilerden sonra ilk 5 yılda 6 ayda bir, sonra yıllık meme muayenesi, mamografi/ultrasonografi çekilmesi ve diğer gerekli görülen radyolojik görüntülemelerle takip yapılmalıdır. Meme kanserinden ve meme kanseri sonrası yinelemeden kaçınmak için yapılması gerekenler de şöyle sıralanabilir: Sigara ve aşırı alkolden uzak durmak, egzersiz yapmak (yürüyüş vb), fazla kilo almamak ve bir amaca bağlanarak yaşamak. Meme kanserinde risk hesaplanması, erken tanı, tedavi ve takip üniversitemiz tıp fakültesinde başarı ile yapılmaktadır.”
Kaynak: İHA