Uz. Dr. Karahan Açıklaması 'AIDS, El Sıkışma, Kucaklaşma, Deriye Dokunmayla Bulaşmaz'
Özel İçel Yenişehir Hastanesi Dahiliye Uzmanı Uz. Dr. Aras Karahan, AIDS’in bulaşıcı bir hastalık olduğunu, ancak el sıkışma, deriye dokunma, okşama, kucaklama, tükürük, gözyaşı, ter, aksırık, öksürük, idrar, dışkı, yiyecekler, içecekler, çatal, kaşık, bardak, tabak, telefon, tuvalet, duş, musluk, yüzme havuzu, deniz, sauna ve hamamdan HIV enfeksiyonu bulaşmayacağını söyledi.
Yenişehir Hastanesi Dahiliye Uzmanı Uz. Dr. Karahan, 1 Aralık Dünya AIDS Günü dolayısıyla yazılı bir açıklama yaparak, uyarılarda bulundu. AIDS’in, HIV etkeni nedeniyle insanlarda bağışıklık sisteminin çökmesine neden olan bulaşıcı bir hastalık olduğunu belirten Uz. Dr. Karahan, hastalığın kan yolu, cinsel ilişki, anneden bebeğe doğum sırasında veya emzirme yoluyla bulaştığını kaydetti.
HIV virüsünün, vücuda girdiğinde hastalıklara karşı direnç göstermeyi sağlayan bağışıklık sistemini yok ettiğini ifade eden Karahan, “Virüs vücuda girdikten hemen sonra hastalık görülmeyebilir. Ayrıca, bu virüsün vücutta bulunduğunu gösteren herhangi bir şikayet ya da belirtiye rastlanmayabilir. HIV Pozitif olan yani virüsü taşıyan kişi yıllarca sağlıklı olarak yaşayabilir. Hastalık sadece yapılan kan testleri sonucu fark edilir. İlk olarak 1981 yılında ABD’de ortaya çıkan hastalık, ülkemizde 1985 yılından itibaren görülmeye başlanmıştır. Özellikle Afrika’da çok yaygın olup, tüm dünyadaki vakaların yüzde 70’i bu kıtadadır” dedi.
AIDS’in birkaç bulaşma yolu olduğuna işaret eden Karahan, kan ve kan ürünleri, sperm veya diğer cinsel sıvılar üzerinden insandan insana bulaşabildiğini kaydetti.
Ayrıca, plasenta ya da süt yoluyla anneden bebeğine de bulaşabildiğini dile getiren Karahan, “Kanında bu virüsü taşıyan biriyle normal ya da anal ve oral cinsel ilişkiye girilmesi sonucu, özellikle korunmasız bir şekilde cinsel ilişkinin gerçekleşmesiyle HIV virüsü sağlıklı kişiye bulaşabilir. Hamile ve HIV virüsünü taşıyan anneden bebeğe, gebelikte veya doğumda bulaşabilmektedir. AIDS’li ya da HIV virüsüne sahip kişilerin kanlarına temas sonucu, uyuşturucu bağımlılarının ortak kullandıkları şırıngalar ya da organ nakliyle hastalık ya da virüs bulaşabilir” ifadelerini kullandı.
“AIDS’in belirtileri değişkenlik gösterebilir”
AIDS’in belirtilerine ilişkin de bilgi veren Karahan, hastalığın belirtileri ve klinik bulgularının bulaştıktan sonraki belli evrelerde değişkenlik gösterebildiğine dikkat çekti. Akut (kısa süreli) dönemde HIV bulaşmış kişilerin çoğunda bulaştıktan 2-6 hafta sonrasında meydana gelen kısa ve geçici grip ve benzeri gibi ateşli hastalıkların belirtilerinin görülebileceğini vurgulayan Karahan, şu bilgileri verdi: “En sık görülen belirtilerin başında yüksek ateş, boğaz ağrısı, deride kızarıklık ve döküntüler gelmektedir. Yorgunluk, gece terlemeleri, baş ağrısı, eklem ve kas ağrıları, halsizlik, bezeler diğer erken dönem belirtileridir. Geç dönemde (10-12 yıllık dönemde) vücudun bağışıklık sistemini yıkıma uğratır. Vücut direnci zayıflayan hastada, normalde zararsız olan, hafif geçen ya da ender rastlanan bazı hastalıklar belirir. Ayrıca lenf bezlerinde büyümeler, ağız ve deride tekrarlayan uçuk, yara ve lekeler, nedeni bilinmeyen uzun süreli ateş, gece terlemeleri, kilo kaybı, ishal, öksürük görülür. Tüberküloz, pamukçuk, diğer bakteri, mantar ve protozoan hastalıkları fırsatçı enfeksiyonlar ortaya çıkar. Kişide bu belirtilerin ancak birkaç tanesinin bir arada bulunması durumunda AIDS düşünülebilir. Bazı kanser türlerinde (kaposi sarkomu ve lenfoma gibi) görülmesi de AIDS hastalığını akla getirmelidir.”
AIDS tanısının bazı kan testleri ile konduğunu da ifade eden Karahan, vücutta enfeksiyon varsa, virüsün varlığını tespit etmek için en etkili yöntemin ELISA testi olduğunu söyledi.
Bu testle virüs varlığı saptanmışsa başka testler de yapılması gerektiğine dikkat çeken Karahan, “Tek başına yeterli değildir. Kesin tanı için anti-hiv testleri yapılır. Ayrıca ELISA testi negatif çıksa bile 6 ay sona yeniden yapılması gerekir. AIDS hastalığının günümüzde tam bir tedavisi halen yoktur. Bazı antiviral ilaçlar mevcut olup, bunlar hastalığı tedavi etmez, ancak AIDS hastasının vücudundaki HIV virüsünün çoğalmasını kontrol altında tutmaya yarar. Dolayısıyla vücut direncinin düşmesiyle ortaya çıkması beklenen birçok rahatsızlık uzun bir süre engellenmiş olur” diye konuştu.
“Kontrolsüz cinsel ilişkiye girmeyin”
AIDS’ten korunmak için öncelikle korunmasız cinsel ilişkiye uyarısında bulunan Uz. Dr. Karahan, diğer korunma yöntemlerini de şöyle sıraladı: “Kan nakli sırasında, AIDS testi yapılmamış kontrolsüz kan kesinlikle kullanılmamalıdır. Kullanılmış ve dezenfekte edilmemiş şırınga, iğne, cerrahi aletler, jilet, makas, diş hekimliği aletleri, akupunktur iğneleri kesinlikle kullanılmamalıdır. Tek kullanımlık araç-gereçler yeniden kullanılmamalı, kullanılan aletler kesinlikle dezenfekte ya da sterilize edilmelidir. HIV pozitif kişi, test sonucunu öğrendikten sonra kesinlikle kan bağışlamamalıdır. HIV bulunduran sperm sıvısı, genital sıvı ya da kanın yaralı bir dokuya teması engellenmelidir. HIV/AIDS gündelik temaslarla, aynı odada bulunma, aynı okulda okuma, aynı havayı soluma gibi yollarla bulaşmaz. HIV sağlıklı deriden geçmez. El sıkışma, deriye dokunma, okşama, kucaklama, tükürük, gözyaşı, ter, aksırık, öksürük, idrar, dışkı, yiyecekler, içecekler, çatal, kaşık, bardak, tabak, telefon, tuvalet, duş, musluk, yüzme havuzu, deniz, sauna ve hamamdan HIV enfeksiyonu bulaşmaz.”
Kaynak: İHA
HIV virüsünün, vücuda girdiğinde hastalıklara karşı direnç göstermeyi sağlayan bağışıklık sistemini yok ettiğini ifade eden Karahan, “Virüs vücuda girdikten hemen sonra hastalık görülmeyebilir. Ayrıca, bu virüsün vücutta bulunduğunu gösteren herhangi bir şikayet ya da belirtiye rastlanmayabilir. HIV Pozitif olan yani virüsü taşıyan kişi yıllarca sağlıklı olarak yaşayabilir. Hastalık sadece yapılan kan testleri sonucu fark edilir. İlk olarak 1981 yılında ABD’de ortaya çıkan hastalık, ülkemizde 1985 yılından itibaren görülmeye başlanmıştır. Özellikle Afrika’da çok yaygın olup, tüm dünyadaki vakaların yüzde 70’i bu kıtadadır” dedi.
AIDS’in birkaç bulaşma yolu olduğuna işaret eden Karahan, kan ve kan ürünleri, sperm veya diğer cinsel sıvılar üzerinden insandan insana bulaşabildiğini kaydetti.
Ayrıca, plasenta ya da süt yoluyla anneden bebeğine de bulaşabildiğini dile getiren Karahan, “Kanında bu virüsü taşıyan biriyle normal ya da anal ve oral cinsel ilişkiye girilmesi sonucu, özellikle korunmasız bir şekilde cinsel ilişkinin gerçekleşmesiyle HIV virüsü sağlıklı kişiye bulaşabilir. Hamile ve HIV virüsünü taşıyan anneden bebeğe, gebelikte veya doğumda bulaşabilmektedir. AIDS’li ya da HIV virüsüne sahip kişilerin kanlarına temas sonucu, uyuşturucu bağımlılarının ortak kullandıkları şırıngalar ya da organ nakliyle hastalık ya da virüs bulaşabilir” ifadelerini kullandı.
“AIDS’in belirtileri değişkenlik gösterebilir”
AIDS’in belirtilerine ilişkin de bilgi veren Karahan, hastalığın belirtileri ve klinik bulgularının bulaştıktan sonraki belli evrelerde değişkenlik gösterebildiğine dikkat çekti. Akut (kısa süreli) dönemde HIV bulaşmış kişilerin çoğunda bulaştıktan 2-6 hafta sonrasında meydana gelen kısa ve geçici grip ve benzeri gibi ateşli hastalıkların belirtilerinin görülebileceğini vurgulayan Karahan, şu bilgileri verdi: “En sık görülen belirtilerin başında yüksek ateş, boğaz ağrısı, deride kızarıklık ve döküntüler gelmektedir. Yorgunluk, gece terlemeleri, baş ağrısı, eklem ve kas ağrıları, halsizlik, bezeler diğer erken dönem belirtileridir. Geç dönemde (10-12 yıllık dönemde) vücudun bağışıklık sistemini yıkıma uğratır. Vücut direnci zayıflayan hastada, normalde zararsız olan, hafif geçen ya da ender rastlanan bazı hastalıklar belirir. Ayrıca lenf bezlerinde büyümeler, ağız ve deride tekrarlayan uçuk, yara ve lekeler, nedeni bilinmeyen uzun süreli ateş, gece terlemeleri, kilo kaybı, ishal, öksürük görülür. Tüberküloz, pamukçuk, diğer bakteri, mantar ve protozoan hastalıkları fırsatçı enfeksiyonlar ortaya çıkar. Kişide bu belirtilerin ancak birkaç tanesinin bir arada bulunması durumunda AIDS düşünülebilir. Bazı kanser türlerinde (kaposi sarkomu ve lenfoma gibi) görülmesi de AIDS hastalığını akla getirmelidir.”
AIDS tanısının bazı kan testleri ile konduğunu da ifade eden Karahan, vücutta enfeksiyon varsa, virüsün varlığını tespit etmek için en etkili yöntemin ELISA testi olduğunu söyledi.
Bu testle virüs varlığı saptanmışsa başka testler de yapılması gerektiğine dikkat çeken Karahan, “Tek başına yeterli değildir. Kesin tanı için anti-hiv testleri yapılır. Ayrıca ELISA testi negatif çıksa bile 6 ay sona yeniden yapılması gerekir. AIDS hastalığının günümüzde tam bir tedavisi halen yoktur. Bazı antiviral ilaçlar mevcut olup, bunlar hastalığı tedavi etmez, ancak AIDS hastasının vücudundaki HIV virüsünün çoğalmasını kontrol altında tutmaya yarar. Dolayısıyla vücut direncinin düşmesiyle ortaya çıkması beklenen birçok rahatsızlık uzun bir süre engellenmiş olur” diye konuştu.
“Kontrolsüz cinsel ilişkiye girmeyin”
AIDS’ten korunmak için öncelikle korunmasız cinsel ilişkiye uyarısında bulunan Uz. Dr. Karahan, diğer korunma yöntemlerini de şöyle sıraladı: “Kan nakli sırasında, AIDS testi yapılmamış kontrolsüz kan kesinlikle kullanılmamalıdır. Kullanılmış ve dezenfekte edilmemiş şırınga, iğne, cerrahi aletler, jilet, makas, diş hekimliği aletleri, akupunktur iğneleri kesinlikle kullanılmamalıdır. Tek kullanımlık araç-gereçler yeniden kullanılmamalı, kullanılan aletler kesinlikle dezenfekte ya da sterilize edilmelidir. HIV pozitif kişi, test sonucunu öğrendikten sonra kesinlikle kan bağışlamamalıdır. HIV bulunduran sperm sıvısı, genital sıvı ya da kanın yaralı bir dokuya teması engellenmelidir. HIV/AIDS gündelik temaslarla, aynı odada bulunma, aynı okulda okuma, aynı havayı soluma gibi yollarla bulaşmaz. HIV sağlıklı deriden geçmez. El sıkışma, deriye dokunma, okşama, kucaklama, tükürük, gözyaşı, ter, aksırık, öksürük, idrar, dışkı, yiyecekler, içecekler, çatal, kaşık, bardak, tabak, telefon, tuvalet, duş, musluk, yüzme havuzu, deniz, sauna ve hamamdan HIV enfeksiyonu bulaşmaz.”