Yayını Durdurulan Radyonun Bireysel Başvurusu

Anayasa Mahkemesi, ara vermesinin ardından yeniden yayına başlayan radyonun, RTÜK tarafından "izinsiz yayına geçtiği" gerekçesiyle kapatılmasını "ifade özgürlüğünün ihlali" saydı.

Resmi Gazetede yayımlanan karara göre, ulusal karasal yayın lisansı bulunan bir radyo istasyonu, yayınlarının Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından durdurulması nedeniyle, "ifade özgürlüğünün ihlal edildiği" gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.

Başvuruda, radyo istasyonunun, 2000-2002 yılları arasında yayına ara verdiğini RTÜK'e bildirdiği, ardından yayına başladığı, RTÜK'ün 2008'de aldığı "yayınlarına ara veren radyoların tekrar yayına başlayamayacaklarına" ilişkin kararı gereğince radyonun yayınlarını durdurduğu belirtildi.

Başvurucunun RTÜK işleminin iptali talebiyle açtığı dava, İdare Mahkemesince reddedildi. Temyiz ve karar düzeltme aşamaları sonrasında karar kesinleşti.

- "İfade özgürlüğü ihlal edildi"

Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, radyonun kapatılması nedeniyle başvurucunun, Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan "ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine" oy birliğiyle karar verdi.

Mahkemenin kararında, Anayasa'ya göre basının, kitle iletişim araçlarından biri olduğu, ancak diğer kitle iletişim araçlarından ayrılarak korunduğu belirtildi.

Radyo ve televizyon gibi işitsel ve görsel kitle iletişim araçlarının, haber ve fikirlerin iletilmesinde basılıp çoğaltılabilen araçlara göre çok daha önemli bir role sahip olduğu ifade edilen kararda, özellikle mesajların ses ve görüntü ile iletilmesinden kaynaklanan gücü nedeniyle bu tür medya organlarının, basılı eserlerden çok daha hızlı ve güçlü etkiye sahip olduğu kaydedildi.

Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, "İfade özgürlüğü, yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil, iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır. Bu bağlamda basılıp çoğaltılabilen kitle iletişim araçlarından farklı ve daha etkin bir konumda bulunan radyo ve televizyon yayınlarının, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır" ifadesine yer verildi.

Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan "demokratik toplum" ölçütünün, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanması gerektiği vurgulanan kararda, Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca demokrasilerin, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanarak, güvence altına alındığı rejimler olduğuna işaret edildi.

- Hak ve özgürlüklere getirilecek sınırlamanın kriterleri

Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunarak, tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamaların, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamayacağı belirtilen kararda, şu tespitler yapıldı:

"Bu nedenle temel hak ve özgürlükler, istisnai olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilir. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada devreye girecek bir başka güvence Anayasanın 13. maddesinde ifade edilen 'ölçülülük ilkesi'dir. Ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak, bu amaca ulaşmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir.

Öte yandan, mevcut başvurudaki gibi radyo ve televizyon yayınlarının sınırlanmasında kamusal yetki kullanan makamların çok dar bir takdir aralığı olduğuna işaret etmek gerekir. Bu bağlamda, dava konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından demokratik toplumda gerekli ve ölçülülük ilkesine uygun olduğu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koymadığı olacaktır."

Kararda, dava sürecinde yargı mercilerinin, "başvurucunun, usulüne uygun başvuruya dayanarak yayın yaptığı ve bunun aksine izinsiz yayın yaptığının sabit olmadığını" tespit ettiği hatırlatılarak, buna karşın RTÜK işlemine karşı açılan davanın ilgili mahkemece reddedildiği belirtildi.

Radyonun, 1995 yılından itibaren yayın yaparken 2000-2002 yılları arasında yayınlarına ara verdiği, 2002'den 2009 yılına kadar da yayınlarına devam ettiği ifade edilen kararda, başvurucunun RTÜK ve derece mahkemesi kararlarında adı geçtiği gibi "izin almadan yayın yapan" değil, "yayınlarına ara veren" statüsünde bulunduğu kaydedildi.

Danıştayın ilgili kararlarında, bu iki statüye farklı hukuki sonuçlar bağlandığı anımsatılarak, bu konular dikkate alındığında, RTÜK ile derece mahkemelerinin kararlarında belirtilen gerekçelerin "ilgili ve yeterli" olmadığı, bu nedenle de başvurudaki müdahalenin "arzulanan hedeflere uygun" bulunmadığı sonucuna varıldığı vurgulandı.

Kararda, "Açıklanan gerekçelerle başvurucunun yayınlarının durdurulmasının arzulanan amaçlara uygun olmadığı, dolayısıyla demokratik bir toplumda gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu sebeplerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir" ifadesine yer verildi.

Kaynak: AA