'25 Aralık Kumpas' Soruşturması İddianamesi (10)

İSTANBUL - "Paralel Devlet Yapılanması'nın (PDY) 25 Aralık kumpas soruşturması" iddianamesinde, FETÖ üyesi olan örgüt üyelerinin "sadece bir defa değil, sürekli suç işlemek" azmi içerisinde oldukları belirtildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili İsmail Uçar tarafından hazırlanan 1453 sayfalık iddianamede, "PDY - FETÖ'nün 40 yıllık bir yapılanma olduğu, lideri Fetullah Gülen'in dini bir cemaat adı altında halkın dini duygularını sömürmek ve halkın teveccühünü kötüye kullanmak suretiyle halktan topladığı himmet paralarını, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak ve yok etme amacıyla kullandığı ifade edildi.

Yapının, bu amaçla diğer terör örgütlerinden farklı bir yöntem benimsediği savunulan iddianamede, iktidarı temsil eden güçlerle her daim iyi ilişkiler içerisinde olduğu, bu nedenle kamu otoriteleri tarafından dikkat çekmediği ve devletin içerisine sızdırdığı müritleriyle devletin işleyişini zamanı gelince kendi emir ve talimatlarıyla hareket eden bir mekanizmaya çevirme arzusunda oldukları anlatılan iddianamede, ''Kabul etmek gerekir ki çok başarılı olmuştur. Aileleri birbirinden ayırmış, akrabaları birbirine düşürmüş, aynı mesleği yapan meslektaşları cemaatçi olan-olmayan diye kamplaşmalarını sağlamış, Türk yargı sisteminin içine yüzde 45'ler gibi yüksek oranda provokatif ajan yerleştirmek suretiyle kuvvetler ayrılığında önemli bir köşe taşı olan yargı gücünü tamamıyla ele geçirme teşebbüsünde bulunmuştur'' denildi.

FETÖ'nün, üyelerini küçük yaşta devşirme usulüyle alıp, okul, dershane ve evlerinde Gülen’e biat etmek üzere yetiştirdiği dile getirilen iddianamede, memur alım, hakimlik-savcılık, komiser yardımcılığı girişi sınavlarında soruları çalarak, üyelerine vermek suretiyle kadrolara yerleşmelerini sağladığı için hiyerarşik yapılanmanın çok güçlü olduğu kaydedildi.

Emir ve komutanın, imamlar silsilesiyle Pensilvanya’ya kadar ulaştığı anlatılan iddianamede, emir-komuta zincirinin dışına çıkanın örgütten dışlandığı ve ''şefkat tokadı'' yiyeceği yönünde maddi ve manevi kayıplarla korkutulduğu, bu nedenle hiyerarşik yapının en sağlam olduğu örgüt yapısının FETÖ’de bulunduğu savunularak, bütün bu hukuksuzlukların bir emirle yerine getirildiği, "25 Aralık kumpas soruşturması"ndaki usulsüzlükleri ısrarla sürdüren şüphelilerin bir merkezden koordineli olduklarının anlaşıldığı belirtildi.

"FETÖ üyelerinin sadece bir suç işlemek amacıyla bir araya gelmedikleri, sürekli olarak suç işlemek azmi içerisinde oldukları" ifade edilen iddianamede, ''17 Aralık'ta hükümeti düşürmeye yönelik hamle yapmışlardır. Bu hamleyle hükümetin 4 bakanı değişmiştir. Ancak Başbakan halen görevinin başındadır. 25 Aralık hamlesiyle de Başbakanın oğlunu, damadını ve diğer aile fertlerini gözaltına alacaklardı. Hazırladıkları fezlekeyle Başbakan'ı tutuklayıp, ülkeyi hükümetsiz bırakacaklardı'' denildi.

Örgütün, daha önce de MİT Müsteşarına karşı tutuklama girişiminde bulunulduğu hatırlatılan iddianamede, örgütün düzenlediği "Selam-Tevhit" dosyası, "MİT tırları"nın durdurulması eylemleriyle de teröre destek ülke olarak gösterip, uluslararası arenada Türkiye’yi zayıf konuma düşürecekleri anlatıldı.

-''Talimat şüpheli Sinan Dursun'dan...''

İddianamede, 17 Aralık 2012 yılında şüpheli eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hamza Tosun’un, Fetullah Gülen’in yardımcısı ve 'Rumi Forum' üyesi Sinan Dursun'dan talimat aldığı belirtilerek, şüpheli Dursun'un aslında henüz yapılması teknik açıdan imkansız olan soruşturmanın (25 Aralık) sonlandırılması talimatını verdiği kaydedildi.

Gülen ile örgütün kuruluşunun da anlatıldığı iddianamede, şüpheli Gülen'in her durum ve şartta takiyye yapmaktan kaçınmadığı, tutuklandığı 1971 yılındaki 54 sanıklı "Nurculuk Davası"nda kendisi ve bağlısı birkaç kişi dışında yargılanan bütün sanıklar "Nurcu" olduklarını kabul ederken şüpheli Gülen'in bunu inkar ettiği anlatıldı.

-''Gülen'den 12 Eylül Askeri Darbesine destek...''

Şüpheli Gülen'in 12 Eylül askeri darbesi sonrasında Sızıntı dergisinin Ekim 1980 tarihli sayısında kaleme aldığı ‘'Son Karakol’' başlıklı yazısında "Ümidimizin tükendiği yerde Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duyuyoruz” ifadeleriyle darbeyi desteklediği aktarılan iddianamede, Gülen'in o dönemde de mevcut iktidarla iyi ilişkiler geliştirerek, rakibi gördüğü dini cemaatleri bastırıp onlardan kalan boşluğu doldurduğu, ''Bu şekilde gelişip büyüyerek ‘altın nesil’ olarak vurguladığı mensuplarının devleti ele geçirip paralel bir devlet mekanizması oluşturması için uygun bir ortam yaratmıştır'' denildi.

Fetullah Gülen'in örgüt içerisinde çok katı bir hiyerarşi sergilediği, halkın karşısında konuşurken mütevazı bir görüntü verdiği ancak ne kadar tevazu sahibi olduğunun ''Beddua seanslarıyla'' kendini gösterdiği kaydedildi.

- Örgütün yapısı

FETÖ/PDY örgütünün; ''coğrafi'', ''sektörel'' ya da ''kurumsal'' anlamda, "imam" diye ifade edilen sorumlulardan müteşekkil bir çalışma ve hiyerarşik düzene sahip olduğu belirtilen iddianamede, mensuplarınca "Kainat imamı" ve "Mehdi" kabul edilen Gülen'in liderliğini yaptığı örgütün, ''Danışman kadrosu, kıta imamları, ülke, bölge, il, ilçe, esnaf, semt ve ev imamları'' üzerinden örgütlendiği ve tabana yayıldığı anlatıldı.

''Kıta, ülke, bölge, şehir, ilçe, semt ve ışık evi'' sorumlularının yanı sıra kamuda ve özel sektörde faaliyet gösteren kurumların her birinin başına örgüt tarafından "imam" diye adlandırılan ilgili kurumların hiyerarşik yapısı dışında sorumluların atandığı vurgulanan iddianamede, mülkiye, emniyet, TSK, MİT ve yargı içerisinde faaliyet gösteren imamların ise ayrı bir yapılanma içerisinde yer aldığı, buradakilerin devletin hassas kurumlarında görev yapmaları nedeniyle takip edilmemek için diğer örgüt mensuplarına nazaran daha fazla önlem aldıkları ve teknolojinin iletişim konusunda sağladığı imkanlardan kontrollü seviyede istifade ettikleri belirtildi.

İmamların işin para kısmından ve maddi anlamda her şeyden sorumlu oldukları anlatılan iddianamede, örgütün kuruluşundaki yemin metnine yer verildi.

-''PDY, İsrail'den yana tavır aldı''

İddianamede, PDY'nin yurt dışında her zaman uluslararası güç dengelerini gözettiği ve gerektiğinde Türkiye’nin politikalarıyla ters düşmekten çekinmediği ifade edilerek, "Mavi Marmara olayında İsrail’den yana tavır aldıklarına" dikkat çekildi.

Örgütün nasıl insan kazandırdığı da detaylıca anlatılan iddianamede, PDY'nin kamu kurum kuruluşlarına yerleştirdiği personelin aile yaşamlarına dahi müdahale ederek, şahısların kiminle evleneceğine karar verdiğine değinilerek, mensuplarının örgütün önereceği ya da onayladığı kişiler arasında evlilik yapması gerektiği, özellikle erkeklerin PDY mensubu olmayan bayanlarla evlilik yapmasının engellendiği belirtildi.

İddianamede, diğer taraftan, hassas görevlerde bulunmakla birlikte PDY mensubu olmayan erkeklerin, PDY mensubu bayanlarla evlendirilmeleri suretiyle örgüte kazandırılmaları ya da örgüt lehine yapılan çalışmalara onay vermelerinin sağlandığı kaydedildi.

İddianamede, örgütün silahlı olduğuna dair, şu değerlendirme yapıldı:

''Yıllardır örgüt liderinin tabiriyle 'dantela' gibi devletin içine yerleşmişler ve görünen yüzleri olarak sempatik ve sosyal bir kişilik çizmişler, ancak karanlık yüzleri insanları fişleyen gizli toplantılara katılan, imamlardan talimatla devletin teamül ve uygulamalarına, yasa ve yönetmeliklere aykırı işlemler tesis eden, mahiyetlerinde polis, hakim, savcı ve çok sayıda kamu görevlisi barındıran bir yapıdır. Bu yapı içerisindeki polis gücü her ne kadar devletin memuru olarak görünse de oluşturulan paralel yapı gereği emir ve talimatları amirlerinden almak yerine imamlardan aldıkları, zati silahlarını gerektiğinde devlete karşı kullanabilecekleri anlaşılmakla, bu örgüt silahlı bir terör örgütüdür.''

İddianamede, örgütün silahlı olması aynı zamanda kamuoyunu yönlendirme yeteneğine sahip güçlü medya organlarına sahip olduğu, dolayısıyla hükümeti devirme yeterliliğine sahip bir yapı olduğunun anlaşıldığı kaydedildi.

Kaynak: AA