Türkonfed 10. Kuruluş Yılı Zirvesi
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Haluk Dinçer, "Belli ki 2015 yılı çok zor bir yıl olacak. Yine de dünya ekonomisinin yüzde 3,5'lar civarında büyümesi mümkün. Gelişen piyasaların başı çekmesi, dünya ekonomik büyümesinin yaklaşık yarısını da karşılaması bekleniyor" dedi.
Dinçer, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu'nun (TÜRKONFED) 10. Kuruluş Yılı Zirvesi'nin açılışında yaptığı konuşmada, iş dünyası olarak kalkınma ve büyüme sürecini nasıl gördüklerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. TÜSİAD olarak büyüme konusunda artık bir paradigma değişiminden bahsetmek gerektiğine inandıklarını dile getiren Dinçer, şunları söyledi:
"2007 yılındaki kriz bir finansal entegrasyon eksikliği ya da finansal denetimsizlik olgusunun çok ötesinde bir büyüme döneminin artık tamamlanmış olduğu gerçeğini çok net gösteriyor. Geleneksel olarak bakarsak sürdürülebilir büyümeden anladığımız kavramsal çerçeve, üretkenliğin sürüklediği, bu üretkenliğin teknolojik atılımlarla beslendiği ve iş gücünün, demografinin, özellikle de yaşlanma olgusunun büyümeyi fazlaca sınırlamadığı bir büyümeyi işaret ediyor. Sanayileşmiş ülke grubunun, bu tür bir geleneksel büyüme dinamiğinden ayrıldığını görmek zor olmasa gerek."
Dinçer, gelişmekte olan ülke grubunun krize çok talihsiz bir aşamada yakalandığına dikkati çekerek, bu ülke grubunun piyasa ekonomisi normlarına yaklaşmak üzere önemli bir çaba gösterdiği dönemde bu büyük şoka maruz kaldığını anlattı. Büyümenin finansmanı konusuna yeniden bakılması gerektiğini anlatan Dinçer, daha yenilikçi büyüme politikalarına ihtiyaç olduğunu aktardı.
- "Dünya ekonomisinin yüzde 3,5'lar civarında büyümesi mümkün"
Dinçer, global ölçekte ülkelerde yaşanan son gelişmelere ilişkin ise "Belli ki 2015 yılı çok zor bir yıl olacak. Yine de dünya ekonomisinin yüzde 3,5'lar civarında büyümesi mümkün. Gelişen piyasaların başı çekmesi, dünya ekonomik büyümesinin yaklaşık yarısını da karşılaması bekleniyor" ifadelerini kullandı. Türkiye'ye ilişkin değerlendirmelerini de paylaşan Dinçer, şunları kaydetti:
"Ülkemiz büyümesi ilk defa arka arkaya düşük büyüme bandına girdi. Geçmişte bu tür büyüme oranları bir özel dönem, özel vakıa olarak görülürdü. Şimdi giderek düşük büyüme oranlarını kabullenmiş gibiyiz. Dün açıklanan büyüme rakamı da düşük durağan büyüme sürecinin bir göstergesi niteliğinde. Geçtiğimiz 15-20 yıl içinde çabalar kişi başına milli geliri 12 bin doların üzerine doğru taşıyabilmiş olsaydı, bugün belki küresel krizi salt makroekonomik tedbirlerle aşmak mümkün olabilirdi. 10 bin dolar kişi başı gelire takılıp kalmış durumdayız."
Dinçer, konuşmasında Çözüm Süreci'nin önemine dikkati çekerek, "Geçtiğimiz yıl yaptığımız bir çalışmaya göre, Çözüm Süreci'nin başarıyla sürdürülmesi, Türkiye'nin potansiyel büyümesine 1 puan kadar katkıda bulunabiliyor" dedi.
Eğitim ve büyüme arasındaki ilişkinin önemine işaret eden Dinçer, son yapılan Milli Eğitim Şurası'nda bilim, eğitim ve teknoloji ekseninde yapılan tartışmaların, beklentilerinin gerisinde kaldığını da savundu.
- "İş dünyasının ortak çarpanlar etrafında çok daha güçlü birlikteliklere ihtiyaç var"
Dinçer, iş dünyasının örgütlenme yapılarıyla ilgili de bilgi verdi. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler incelendiğinde, Türkiye'deki kadar dağınık iş dünyası temsil yapısıyla karşılaşılmadığına söyleyen Dinçer, "Elbette her alanda tek ses oluşması, farklı görüşlerin duyulamamasına neden olacak bir çatı örgütlenme modelinden bahsetmiyorum. Çatı kelimesi zaten zamanın ruhuyla çelişik bir durum yaratıyor ancak iş dünyasının örgütlenmesi açısından ortak çarpanlar etrafında çok daha güçlü birlikteliklere ihtiyaç var" diye konuştu.
Dinçer, dağınık yapının iş dünyasının gündem belirleme ve katılımcı gücünü sınırladığını vurgulayarak, bu dağınık yapının yarattığı boşluğun, sistemin diğer unsurları tarafından doldurulduğunu, katılımcılığın geri kaldığını, karar ve uygulamaların eksik karşılık bulduğunu dile getirdi. Son 15-20 yıldır Türkiye'de önemli bir değişim sürecinin yaşandığını belirten Dinçer, şunları da kaydetti:
"Bu değişimde AB süreci de önemli bir katalizör görevi gördü ve görmeye devam edecek. Bugün AB maalesef Gümrük Birliği, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı gibi alanlarla sınırlı bir tartışma platformuna indirgeniyor, biz bunu çok yanlış buluyoruz. Elbette bunlar gözden geçirilmeli ve geliştirilmeli ancak Kopenhag Kriterleri Türkiye demokrasisi açısından hala önemli bir çıpadır. Türkiye ile AB arasında uzaklaşma görüntüsü veren temelsiz her türlü tutum ile uğraşmaya çaba sarfettik ve bundan sonra da çaba sarf edeceğiz."
Kaynak: AA
"2007 yılındaki kriz bir finansal entegrasyon eksikliği ya da finansal denetimsizlik olgusunun çok ötesinde bir büyüme döneminin artık tamamlanmış olduğu gerçeğini çok net gösteriyor. Geleneksel olarak bakarsak sürdürülebilir büyümeden anladığımız kavramsal çerçeve, üretkenliğin sürüklediği, bu üretkenliğin teknolojik atılımlarla beslendiği ve iş gücünün, demografinin, özellikle de yaşlanma olgusunun büyümeyi fazlaca sınırlamadığı bir büyümeyi işaret ediyor. Sanayileşmiş ülke grubunun, bu tür bir geleneksel büyüme dinamiğinden ayrıldığını görmek zor olmasa gerek."
Dinçer, gelişmekte olan ülke grubunun krize çok talihsiz bir aşamada yakalandığına dikkati çekerek, bu ülke grubunun piyasa ekonomisi normlarına yaklaşmak üzere önemli bir çaba gösterdiği dönemde bu büyük şoka maruz kaldığını anlattı. Büyümenin finansmanı konusuna yeniden bakılması gerektiğini anlatan Dinçer, daha yenilikçi büyüme politikalarına ihtiyaç olduğunu aktardı.
- "Dünya ekonomisinin yüzde 3,5'lar civarında büyümesi mümkün"
Dinçer, global ölçekte ülkelerde yaşanan son gelişmelere ilişkin ise "Belli ki 2015 yılı çok zor bir yıl olacak. Yine de dünya ekonomisinin yüzde 3,5'lar civarında büyümesi mümkün. Gelişen piyasaların başı çekmesi, dünya ekonomik büyümesinin yaklaşık yarısını da karşılaması bekleniyor" ifadelerini kullandı. Türkiye'ye ilişkin değerlendirmelerini de paylaşan Dinçer, şunları kaydetti:
"Ülkemiz büyümesi ilk defa arka arkaya düşük büyüme bandına girdi. Geçmişte bu tür büyüme oranları bir özel dönem, özel vakıa olarak görülürdü. Şimdi giderek düşük büyüme oranlarını kabullenmiş gibiyiz. Dün açıklanan büyüme rakamı da düşük durağan büyüme sürecinin bir göstergesi niteliğinde. Geçtiğimiz 15-20 yıl içinde çabalar kişi başına milli geliri 12 bin doların üzerine doğru taşıyabilmiş olsaydı, bugün belki küresel krizi salt makroekonomik tedbirlerle aşmak mümkün olabilirdi. 10 bin dolar kişi başı gelire takılıp kalmış durumdayız."
Dinçer, konuşmasında Çözüm Süreci'nin önemine dikkati çekerek, "Geçtiğimiz yıl yaptığımız bir çalışmaya göre, Çözüm Süreci'nin başarıyla sürdürülmesi, Türkiye'nin potansiyel büyümesine 1 puan kadar katkıda bulunabiliyor" dedi.
Eğitim ve büyüme arasındaki ilişkinin önemine işaret eden Dinçer, son yapılan Milli Eğitim Şurası'nda bilim, eğitim ve teknoloji ekseninde yapılan tartışmaların, beklentilerinin gerisinde kaldığını da savundu.
- "İş dünyasının ortak çarpanlar etrafında çok daha güçlü birlikteliklere ihtiyaç var"
Dinçer, iş dünyasının örgütlenme yapılarıyla ilgili de bilgi verdi. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler incelendiğinde, Türkiye'deki kadar dağınık iş dünyası temsil yapısıyla karşılaşılmadığına söyleyen Dinçer, "Elbette her alanda tek ses oluşması, farklı görüşlerin duyulamamasına neden olacak bir çatı örgütlenme modelinden bahsetmiyorum. Çatı kelimesi zaten zamanın ruhuyla çelişik bir durum yaratıyor ancak iş dünyasının örgütlenmesi açısından ortak çarpanlar etrafında çok daha güçlü birlikteliklere ihtiyaç var" diye konuştu.
Dinçer, dağınık yapının iş dünyasının gündem belirleme ve katılımcı gücünü sınırladığını vurgulayarak, bu dağınık yapının yarattığı boşluğun, sistemin diğer unsurları tarafından doldurulduğunu, katılımcılığın geri kaldığını, karar ve uygulamaların eksik karşılık bulduğunu dile getirdi. Son 15-20 yıldır Türkiye'de önemli bir değişim sürecinin yaşandığını belirten Dinçer, şunları da kaydetti:
"Bu değişimde AB süreci de önemli bir katalizör görevi gördü ve görmeye devam edecek. Bugün AB maalesef Gümrük Birliği, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı gibi alanlarla sınırlı bir tartışma platformuna indirgeniyor, biz bunu çok yanlış buluyoruz. Elbette bunlar gözden geçirilmeli ve geliştirilmeli ancak Kopenhag Kriterleri Türkiye demokrasisi açısından hala önemli bir çıpadır. Türkiye ile AB arasında uzaklaşma görüntüsü veren temelsiz her türlü tutum ile uğraşmaya çaba sarfettik ve bundan sonra da çaba sarf edeceğiz."