28 Şubat Mağduru Avukat, Ergenekon Davası Cezalarını Az Buldu

28 Şubat mağdurlarından, Ceza Hukukçusu Avukat Mustafa Remzi Toprak, Ergenekon Davası sanıklarına verilen cezaları genel olarak az bulduğunu açıkladı.

28 Şubat Mağduru Avukat, Ergenekon Davası Cezalarını Az Buldu
"Sonu ölüme varacak şekilde ikmal edilen eylemleri de içeren iddialardan yola çıkılarak yapılan yargılamada, iştirak edenlerle birlikte asıl suçlulara hiçbir indirim uygulanmadan ceza verilmesi gerekirdi" diye hatırlatmada bulunan Av. Mustafa Remzi Toprak, "Bir iddianame mahkeme basılıp hâkimlerin kurşun yağmuruna tutulup öldürülmesini ve yaralanmasını içeriyorsa ve bu iddianame mahkumiyetle sonuçlanıyorsa iddia edilen örgüt ele başlarıyla iştirak edenlerin cezaları arasında uçurum olmamalıydı. Karar kesinleşmiş değil. Yerel yargı süreci sonlandığı için bu aşamada yargılamayı etkileme diye bir durum da artık mümkün değil. Dolayısıyla, Türkiye tarihi için ciddi öneme haiz olan, örnek teşkil edecek, neticeleri etkili olacak bir yargılama sonucunda verilen karar çok önemlidir. Bu dava 12 Eylül yargılaması ile karıştırılmamalıdır. Ömür boyu hapis cezası şeklinde infaz sonucu doğuracak cezalar tatmin edici olsa da basına intikal eden kısa karara genel olarak bakıldığında mahkemenin çok iyimser davrandığı görülmektedir. 28 Şubat sürecinde, fikir suçundan cezaevlerine doldurulanlar, kitap yazmaktan başka somut eylemi olmadığı halde adı sanı belli olmayan örgüt iddialarıyla yaftalanıp ağırlaştırılmış ömür boyu hapse mahkum edilenlerle kıyaslandığında cezalar gerçek anlamda azdır" dedi.

Sırf kaos olsun laik-Müslüman, İslami manada örtünenlerle ile İslami manada örtünmeyenler arasında kitlesel çatışma çıksın diye Danıştay gibi üst düzeyde korunan bir kurumun basılıp müzakere esnasındaki hakimler kurşun yağmuruna tutulup Danıştay 2. Dairesi Başkanı Mustafa Yücel Özbilgin'in makamında şehit edilmesi olayı bile örgütün acımasızlığını ve kararlılığını gösterdiğini belirten Av. Toprak, "Bireylerin siyasi, felsefi, dini, ırki, ahlaki eğilim, cinsel yaşam, sağlık durumu, sendikal bağlantılarına göre fişlendiği, başlatılan soruşturmaya misilleme olarak başbakana kadar suikast planlamalarının yapıldığı, ülkede dini ve etnik olarak karşıt kutuplar oluşturulmaya ve aralarında kan davası oluşturacak çatışma zeminleri oluşturmaya dönük çalışmalar yapıldığı iddiaları gerçek anlamda vahim iddialardır. Bu iddialar sübut bulmuşsa yasaların öngördüğü en ağır cezaların verilmesi gerekir. Aynı şekilde dava sürecinde sanıkların en doğal hakkı olan savunma konusunda zaaflar doğduğu ve iddiaların mesnetsiz delillere dayandırıldığı iddia edilmiş ise de mahkeme netice itibarıyla mahkumiyet vermişse suçun oluştuğu kanaatine sahip olmuş demektir. Bu durumda artık teşebbüs aşamasındaki bir suçtan bahsetmek de mümkün değildir. Kaldı ki, darbeye teşebbüs suçunun işlenmesi de mümkün değildir. Çünkü darbe suçu işlendiğinde hukuk nizamı ortadan kalkacağından tekrar hukuk nizamı tesis edilene kadar darbe suç olmaktan çıkacaktır. Aynı şekilde bir yayınevinde kafası kesilen insanlar, bir kilisede öldürülen papaz veya gazeteci gibi toplumda gerçek anlamda infial doğuran cinayetler darbe sürecinin ne kadar acımasızca geçtiğini göstermektedir. Aynı süreçte gerçek anlamda hakkıyla, emeğiyle bir yerlere gelme, iş güç sahibi olma, ticaret yapma veya devlet kademelerinde bulunarak hizmet etme duygu ve düşüncesiyle hareket edip mağdur edilen insanların, üniversitelerde, bürokraside önü kesilen insanların bu mağduriyetleri artık hiç bir zaman telafi edilemeyeceğinden, haleti ruhiyelerindeki acı ve ıstırabın maddi ve manevi olarak giderilmesi de mümkün olamayacaktır" diye konuştu.

Kaynak: İHA