Chp’li Baydar Tbmm’de Ülke Gündemini Değerlendirdi

CHP Aydın Milletvekili Prof. Dr. Metin Lütfi Baydar, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada ülke gündemini değerlendirdi.

Chp’li Baydar Tbmm’de Ülke Gündemini Değerlendirdi
CHP Aydın Milletvekili Prof. Dr. Metin Lütfi Baydar, TBMM Genel Kurulu’nda gerçekleştirdiği konuşmandan bazı satır bazı satırbaşları şöyle: “1992 yılında Gülhane’de ortopedi ve travmatoloji uzmanı olarak görev yaptığım bir bahar gününde Güneydoğu’da çatışmada mayına basmış aslan gibi bir Mehmet’imizi getirdiler. Acil ameliyata alırken elinde şapkası ile Mehmet’imizin babası geldi. ‘Amca, sağ ayak diz altından itibaren parçalanmış, kangren başlamış. Hayatını kurtarmak için sağ ayağı diz altından ampute edip keseceğiz’ dedim. Amca ağlayarak boynuma sarıldı, ‘Doktor Bey, küçükken annesi etini kesmesin diye oğlumun tırnaklarını ben keserdim. O benim biricik oğlum, sen ‘Bacağını keseceğim diyorsun’ dedi.

Boğazım düğümlendi. O ameliyatı yaptım ama gözlerimdeki yaşlara engel olamadım. Ne zaman bir gazi görsem veya GATA’ya her gidişimde o sözler aklıma gelir, hüzünlenirim. 14 Mart 1827 yılında “Tıphane” adı altında eğitime başlayan askerî tıp eğitimi 1909 yılında sivil tıbbiyeye dönüşmüştür. 1990 darbesi sonrası kurulan Askerî Tıp Fakültesi ile de Türk Silahlı Kuvvetleri askerî doktor ihtiyacını kendi sağlamaya başlamıştır. 2000 yılına kadar GATA komutanıyla Askerî Tıp Fakültesi dekanı aynı kişi olur iken bu tarihten sonra çıkarılan bir kanun ile GATA komutanı, korgeneral veya tabip dışı sınıftan atanmıştır. Şimdi getirilen kanun teklifiyle GATA komutanı tümgeneralliğe düşürülecek ve yine tabip dışı sınıftan atanacaktır. Doğrusu, GATA komutanının tabip sınıfından atanmasıdır. Üniversitelerarası Kurulda yetkin temsil açısından da GATA komutanının aynı zamanda dekan değil, rektör olması daha uygun olacaktır. Askeri tıp fakültesinin yanı sıra diş hekimliği fakültesi, eczacılık fakültesi, sağlık bilimleri fakültesi, sağlık bilimleri enstitüsü ve sağlık hizmetleri meslek yüksek okulu da kurulmalıdır. Aslında günümüze uygun bir Gülhane için yapılacak en güzel düzenleme, Gülhane’nin sivil bir üniversite olarak düzenlenmesi ve Türk Silahlı Kuvvetleriyle yapacağı protokol sonucu Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı olan sağlık personelini de yetiştirmesidir.Gelin, Gülhane için gerçekten doğru bir şey yapacak isek, Gülhane’deki öğretim üyesi ve öğrenci kaçışının önüne geçecek isek Gülhane’yi sivil bir Gülhane sağlık bilimleri üniversitesine dönüştürelim. Osmanlı’dan bu yana Türkiye’de tıbbın gelişimine büyük katkılar sunan Gülhane ancak bu şekilde geleceği kucaklayabilir diye düşünüyorum”
Türkiye’de askerlerin göstermiş oldukları başarılardan dolayı Türk Silahlı Kuvvetleri Şeref Madalyası, Hizmet Övünç Madalyası, Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası, Üstün Hizmet Madalyası, Başarı Madalyası ve Liyakat Madalyası verildiği anımsatan Baydar, “Cumhuriyet tarihi boyunca TSK Şeref Madalyası 83 adet, Türk Silahlı Kuvvetleri Hizmet Övünç Madalyası 16 adet, Türk Silahlı Kuvvetleri Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası bin 163 adet, Türk Silahlı Kuvvetleri Üstün Hizmet Madalyası 200 adet, Türk Silahlı Kuvvetleri Başarı Madalyası 191 adet, Türk Silahlı Kuvvetleri Liyakat Madalyası 67 adet olmak üzere toplamda bin 720 adet madalya verilmiştir. Yürürlükten kaldırılan madalyaların sayısı ise 6 bin 020’dir. Tüm cumhuriyet tarihi boyunca toplamda 7 bin 740 adet madalya verilmiştir. 7 bin 740 kahramanımız, ülkemiz ve egemenliğimiz için hak ettikleri madalyalarını gururla taşımışlardır. Madalya alırken kan vermişler, can vermişler, uzuvlarını veya hayatlarını gözlerini kırpmadan seve seve feda etmişlerdir. Bunun için de devletten hiçbir şey istememişlerdir fakat tek istekleri vardır: Tam bağımsız ve ulus bütünlüğünü koruyan bir Türkiye’nin varlığıdır. Şu anki Genelkurmay Başkanımızda da yukarıda belirttiğim madalyalardan üç adet bulunmaktadır. Bunlar; Türk Silahlı Kuvvetleri şeref madalyası, üstün cesaret ve feragat madalyası ile üstün hizmet madalyalarıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri üstün cesaret ve feragat madalyasını 172’nci Zırhlı Tugay Komutanlığı görevinin icrası sırasında hak kazanmıştır. Peki, bu madalyanın başka bir özelliği var mıdır? Acaba, bu madalyayı alabilmek için, şu anda Ergenekon soruşturması dolayısıyla esir hâlde tutulan bir kahraman subayımızın iddia ettiği gibi, PKK’yla mücadele edebilmek için komutanından istediği tankların bir etkisi var mıdır? İddia edildiği gibi, Genelkurmay Başkanımız yalnızca operasyonda tankların kullanılmasına izin verdiğinden dolayı mı bu madalyayı almıştır? Bu madalyayı aldığı esnada Genelkurmay Başkanımızın bizzat katıldığı bir müsademe ya da çatışma olmuş mudur? Bu madalyanın nasıl alındığının ve hangi gerekçelerle verildiğinin açıklanmaya ihtiyacı vardır. Eğer böyle bir iddia var ise… Bunun doğru olduğunu söylemiyorum, sadece bir iddia olduğunu ifade ediyorum. Bunun detaylı olarak şahitleriyle birlikte kamuoyuna açıklanmaya ihtiyacı olduğunu ifade etmek istiyorum. Çünkü, cesaret ve feragat başkalarının üzerinden kazanılmaz” şeklinde konuştu.

Ülke yönetiminin sadece karşı görüşte olduğuna inanılan kişileri veya kurumları yıpratmak üzere kurulu olmaması gerektiğini ileri süren Baydar, konuşmasını şöyle tamamladı: “Ülke yönetiminin nasıl olması konusunda Gezi Parkı protestoları bizlere yeni bir bakış açısı sunmuştur. Hatırlayınız, Gezi Parkı protestoları sırasında, Taksim Meydanı’na bir piyano getirilmişti. Bu piyano, aslında ülkemizi simgelemekteydi. Tuşları görüşlerimizi, fikirlerimizi, âdetlerimizi, geleneklerimizi, göreneklerimizi, duygularımızı, düşüncelerimizi, algılarımızı; tuşların zıt renkleri de farklılıklarımızı temsil etmekteydi. Piyanonun başına geçen her birey, içindeki duyguları yansıtır. Duyguları yansıtanların piyanoda icra etmiş olduğu eserler ya iyidir ya da kötü. Buna, piyanoyu dinleyenler karar verir. İşte, ülkeyi yönetenler de piyanoyu çalan kişiler gibidir. Piyanodan çıkan sesler de yöneticinin başarısını gösterir. Tuşları doğru zamanda, doğru yerde kullanabilmek anın bir özelliği gibi görünse de aslında çalan kişinin geçmişiyle ilgilidir; kısaca, geçmişinin bir yansımasıdır. Geçmişinde her ne yaşamış olursa olsun bunu kendi kişiliğinin gelişimine veya hayata bakışına bir katkı olarak değerlendirenler başarıya ulaşabilirler fakat bu birikimi olumlu şekilde kullanamayarak hayatlarına devam edenler, mutlaka ama mutlaka, karşılaştıkları sorunlar karşısında herkesi suçlu görürler. Bu düşüncelerini de bir şekilde topluma yansıtırlar. İşte bu dönüşüm sonucunda, piyanodan çıkan tınılar şiddet içerikli ya da beğenilmeyen bir eserin icra edilmesine neden olabilmektedir. Hafızalarımıza daha iyi kazınabilmesi için, geçmişinizin etkisi, sizi, Yıldız Savaşları filmindeki gibi karanlık tarafı seçen karaktere kolaylıkla büründürebilir. Taksim Meydanı’nda kurulan o piyano, aslında bize bir ders vermiştir; bir yöneticinin nasıl olması gerektiğini, kendisine belirli bir süreyle verilen yetkiyi nasıl kullanırsa başarıya gideceğini anlatmıştır. Halkımızın içindeki yerimizi siyasetçiler olarak hiçbir zaman kaybetmememiz, toplumsal hafızanın iyi tarafında kalabilmemiz dileklerimle, bu ülkeye yürekten bağlı olan tüm yurttaşlarımızı ve yüce Meclisi sevgi ve saygıyla selamlıyorum”
Kaynak: İHA