Chp Tbmm Grup Toplantısı
TBMM - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gezi Parkı olayları ile birlikte dünyanın, "Türkiye gerçeğini" öğrenmeye başladığını, ilk kez "neler oluyor bu ülkede" diye dediklerini ileri sürdü.
Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin zor bir süreçten geçtiğini, baskıcı yönetim anlayışının hakim olduğunu ancak CHP var olduğu sürece kimsenin demokrasinin önünde engel teşkil edemeyeceğini söyledi.
Kemal Kılıçdaroğlu, 2010 referandumuyla başlayan ve 2011 KHK'larıyla devam eden süreçte, yargının iktidar tarafından takip altına alındığını, parlamentonun bir tarafa itilerek KHK'lar çıkarıldığını ifade etti.
Bu süre içinde CHP'nin uyarısına rağmen, iktidarın, "Ben bildiğimi okurum" anlayışını egemen kılmaya çalıştığını öne süren Kılıçdaroğlu, "Yandaş sendikalar oluşturmaya çalıştılar, yargıyı siyasallaştırdılar, özel yetkili mahkemelerle kendilerine karşı duranların tamamını hapislere attılar, toplumu susturmak istediler, baskı kurdular" dedi.
İktidarın, batı ülkelerinde, "Biz demokrasiyi, özgürlüğü getirmek istiyoruz. Yargıda reform yapıyoruz. Demokrasiyi getireceğiz önümüzde CHP engeli var" dediğini, takiyye kültürünü bilmeyen bu ülkelerin de söylenenlere inandığını belirtti.
Ancak Taksim Gezi Parkı eylemlerinin bardağı taşıran damla olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, "Kentlerine sahip çıkmak isteyen gencecik çocuklara, devletin acımasız yüzünü gösterdiler. Biber gazıyla, coplarla, TOMA'larla, sopalarla üzerlerine yürüdüler. Sonra Türkiye ayağı kalktı" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, iktidarın yargıyı kuşattığını, sivil toplum kuruluşlarını yok ettiğini, medyayı perişan ettiğini, yazarlara sansür uyguladığını ve son olarak sokaktaki vatandaşa doğrudan müdahale etmeye başladığını iddia etti.
-"TOMA'lara molotof atan, polisler..."
Kılıçdaroğlu, şöyle şunları söyledi:
"Ülkenin Başbakanı öyle noktaya geldi ki Türkiye'de kadınların kaç çocuk doğuracağına ve bu çocukları nasıl doğuracağına karar verecek noktaya geldi. Bunun üzerine toplum patladı. Baskıya dayanamıyor artık, nefes alamıyor. Gezi Parkı'nda küçük alanda nefes almaya başladı.
İlk kez dünyanın gözü açıldı; 'ne oluyor bu ülkede?' dediler. Dünya Türkiye gerçeğini öğrenmeye başladı.
Bu süre içinde CHP olarak, CHP milletvekileri olarak olayların içinde olmadık. Bu halk hareketiydi. Biz halk hareketine destek olmaya çalıştık.
'Bu gencecik çocukları dinleyin' dedik. Bu çocukların bir derdi var bir şeyler anlatmaya çalışyorlar. 'Ben dinlemem' diyor. Dinleyeceksin arkadaş. Nitekim onu, dinleyen noktaya getirdiler. Ama bu süre içinde bizim uyarılarımız oldu. 'Provokasyonlara gelmeyin' dedik. En büyük provokatör bu ülkenin Başbakanı.
Miletvekilerimiz göstericilerle polis arasına girdi, 'bir olay çkmasın' dediler. Valiyle, Bakanlarla, Emniyet Genel Müdürü ile konuştular: 'Demokratik eylemi orantısız güçle sonlandırmayın. Türkiye'yi dünyaya rezil edersiniz' dediler. Eski bir miletvekilimiz bir provokatörle kavga etme noktasına geldi. Öyle mizansen düzenlediler ki TOMA'lara molotof kokteyl atan polisler çıktı ortaya. Sivil giyimli.
Geldiğimiz nokta iç açıcı değil. Ölenler, yaralananlar, sakat kalanlar oldu. Bunlar bizim insanlarımız. İstanbul'da gözünü kaybeden gencecik bir kızımızı ziyaret ettim. Çöp bidonunun arkasında saklanmış. 'Annemi arıyordum. Taksim'e gezmeye gelmiştik. Gözümü kaybettim' diyor. Yazık günah değil mi? O gencecik çocuğun hayalleri, umudu vardı. Bunun hesabını kim verecek? Halkımızın bu gibi olaylarda söylediği güzel bir söz vardır: Zalime, 'zulmün artsın' derler. 'Zulmün artsın ki bir an önce gidici olasın.'
Gencecik çocukları perişan etti, şimdi fişlemeye kalkıyor. Hani demokrattın? İstediğin kadar fişle, onların tamamını yırtıp çöp sepetine atacağız CHP iktidarında. Öyle bir ülke tablosu oluşturdun ki herkes herkesle kavga ediyor. 'Komşularla sıfır sorun' diye başladın, barış içinde olduğumuz komşumuz kalmadı. Dışarıda yarattığı tabloyu yurt içine ithal ediyor. Öyle bir noktaya geldi ki kendi ülkesini savaş alanına çevirdi. Polis takviyesi yapılıyor ha bire. Şimdi 'asker de indirebiliriz' diyorlar. İster polisinle, ister askerinle, ister yandaşınla gel..."
Gezi Parkı eylemlerin de esnafın da zarar gördüğünü belirten Kılıçdaroğlu, "Yazık, günah değil mi? O esnaf kardeşime sormak istiyorum: Taksim'deki olaya hiç müdahale edilmeseydi, 'Tamam kardeşim haklısınız, bu parkı koruyacağız' deselerdi, bu olaylar olacak mıydı? Çıkıp deseydi ki 'polis orantısız güç kulandı.' Bunu sayın Cumhurbaşkanı söyledi, Sayın Arınç söyledi.
Sen de söyledin. 'Sizden özür diliyoruz' deseydin. Olayı kışkırtan, bu noktaya getiren, esnafı perişan eden kim? Siz de biliyorsunuz ben de biliyorum" diye konuştu.
-"Bu ülkenin birinci sınıf demokrasiye ihtiyacı var"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Reyhanlı'da hayatını kaybeden vatandaşlar için, "52 Sunni kardeşim şehit oldu" dediğini belirten Kılıçdaroğlu, "İnsanda biraz vicdan, ahlak olur. Ölen bizim insanımız. Onun mezhebi, inancı, kimliği sorulmaz. O Alah'ın yarattığı en değerli varlık. Gerçekten merak ediyorum, bir insanda, Başbakanlık koltuğunda oturan bir insanda biraz ahlak, erdem, insani duygular, insan sevgisi olur. Vahşi bir bir siyasal anlayışla olayları gözlemek nedir? İnsanlar inançlarına göre mezarlarında da bölünür mü? Yazık günah değil mi bu topluma?" dedi.
Ülkenin bölünmeye değil beraber olmaya ihtiyacı olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Bizim bir görüşümüz vardır. Kimliği, inancı, derisinin rengi, giyimi kuşamı ne olursa olsun bütün insanlar bizim kardeşimizdir. Öyle bir noktaya geldi ki kendisine oy vermeyenleri mili irade saymıyor. Mili irade, kendilisen oy verenler. Kendisine oy vermeyenler ise çapulcu.
Mili irade, halkın iradesidir. Sandığa yansıdığı zaman bütün yurttaşları kapsar. Hangi partiye oy vermiş olurlarsa olsunlar, bütün vatandaşlarımız değerlidir. Bütün vatandaşlarımızı kucaklamak zorundayız. Siyasal tercihlerine saygı göstermeliyiz. Mili iradenin özünde bu yatar. 'Benim oyum yüzde 49, benim söylediğim geçerli...' Senin oyun gerçekte yüzde 49 ama parlamentoda yüzde 49 değilsin sen. Sen oy hırsızlığından yararlanıyorsun.
İnsanlar seni zaten demokrat bir siyasetçi olarak görmüyorlar. Böyle bir beklentileri de yok insanların. İnsanlar bir parça ahlak kırıntısı bekliyorlar. 'Dicle kenarında kaybolan koyunun hesabını benden sorarlar' inancı var insanların yüreklerinde. Sende o ahlak kırıntısı dahi kalmamış.
11 yıldır iktidardasın. 11 yılın sonunda bir diktatörümüz var artık. Oysa bu ülkenin birinci sınıf demokrasiye ihtiyacı var. İtibar kaybeden bir Başbakan var. Türkiye'nin itibarıyla, Recep Tayyip Erdoğan'ın itibarı, ilk kez dünyada ayrıştı. Türkiye'nin itibarı arttı. Küresel gençlik artırdı bunu. Umudumuz olan gençlik artırdı. Demokrasi haykırıyorlar, özgürlük haykırıyorlar.
Türkiye, 20 gün içinde farklı bir noktada artık. Dünya yeni Türkiye'yi gördü. Yeni Türkiye, artık demokrasi ve özgürlük taleplerini korkmadan meydanlardan haykıran bir Türkiye. Korkanlar kimler? Polis gücüyle, asker gücüyle, TOMA'larıyla, silahlarıyla, sopalarıyla, o gencecik çocukların üzerine gidenler. Onlar, bu ülkenin korkaklarıdır."
Kaynak: AA
Kemal Kılıçdaroğlu, 2010 referandumuyla başlayan ve 2011 KHK'larıyla devam eden süreçte, yargının iktidar tarafından takip altına alındığını, parlamentonun bir tarafa itilerek KHK'lar çıkarıldığını ifade etti.
Bu süre içinde CHP'nin uyarısına rağmen, iktidarın, "Ben bildiğimi okurum" anlayışını egemen kılmaya çalıştığını öne süren Kılıçdaroğlu, "Yandaş sendikalar oluşturmaya çalıştılar, yargıyı siyasallaştırdılar, özel yetkili mahkemelerle kendilerine karşı duranların tamamını hapislere attılar, toplumu susturmak istediler, baskı kurdular" dedi.
İktidarın, batı ülkelerinde, "Biz demokrasiyi, özgürlüğü getirmek istiyoruz. Yargıda reform yapıyoruz. Demokrasiyi getireceğiz önümüzde CHP engeli var" dediğini, takiyye kültürünü bilmeyen bu ülkelerin de söylenenlere inandığını belirtti.
Ancak Taksim Gezi Parkı eylemlerinin bardağı taşıran damla olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, "Kentlerine sahip çıkmak isteyen gencecik çocuklara, devletin acımasız yüzünü gösterdiler. Biber gazıyla, coplarla, TOMA'larla, sopalarla üzerlerine yürüdüler. Sonra Türkiye ayağı kalktı" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, iktidarın yargıyı kuşattığını, sivil toplum kuruluşlarını yok ettiğini, medyayı perişan ettiğini, yazarlara sansür uyguladığını ve son olarak sokaktaki vatandaşa doğrudan müdahale etmeye başladığını iddia etti.
-"TOMA'lara molotof atan, polisler..."
Kılıçdaroğlu, şöyle şunları söyledi:
"Ülkenin Başbakanı öyle noktaya geldi ki Türkiye'de kadınların kaç çocuk doğuracağına ve bu çocukları nasıl doğuracağına karar verecek noktaya geldi. Bunun üzerine toplum patladı. Baskıya dayanamıyor artık, nefes alamıyor. Gezi Parkı'nda küçük alanda nefes almaya başladı.
İlk kez dünyanın gözü açıldı; 'ne oluyor bu ülkede?' dediler. Dünya Türkiye gerçeğini öğrenmeye başladı.
Bu süre içinde CHP olarak, CHP milletvekileri olarak olayların içinde olmadık. Bu halk hareketiydi. Biz halk hareketine destek olmaya çalıştık.
'Bu gencecik çocukları dinleyin' dedik. Bu çocukların bir derdi var bir şeyler anlatmaya çalışyorlar. 'Ben dinlemem' diyor. Dinleyeceksin arkadaş. Nitekim onu, dinleyen noktaya getirdiler. Ama bu süre içinde bizim uyarılarımız oldu. 'Provokasyonlara gelmeyin' dedik. En büyük provokatör bu ülkenin Başbakanı.
Miletvekilerimiz göstericilerle polis arasına girdi, 'bir olay çkmasın' dediler. Valiyle, Bakanlarla, Emniyet Genel Müdürü ile konuştular: 'Demokratik eylemi orantısız güçle sonlandırmayın. Türkiye'yi dünyaya rezil edersiniz' dediler. Eski bir miletvekilimiz bir provokatörle kavga etme noktasına geldi. Öyle mizansen düzenlediler ki TOMA'lara molotof kokteyl atan polisler çıktı ortaya. Sivil giyimli.
Geldiğimiz nokta iç açıcı değil. Ölenler, yaralananlar, sakat kalanlar oldu. Bunlar bizim insanlarımız. İstanbul'da gözünü kaybeden gencecik bir kızımızı ziyaret ettim. Çöp bidonunun arkasında saklanmış. 'Annemi arıyordum. Taksim'e gezmeye gelmiştik. Gözümü kaybettim' diyor. Yazık günah değil mi? O gencecik çocuğun hayalleri, umudu vardı. Bunun hesabını kim verecek? Halkımızın bu gibi olaylarda söylediği güzel bir söz vardır: Zalime, 'zulmün artsın' derler. 'Zulmün artsın ki bir an önce gidici olasın.'
Gencecik çocukları perişan etti, şimdi fişlemeye kalkıyor. Hani demokrattın? İstediğin kadar fişle, onların tamamını yırtıp çöp sepetine atacağız CHP iktidarında. Öyle bir ülke tablosu oluşturdun ki herkes herkesle kavga ediyor. 'Komşularla sıfır sorun' diye başladın, barış içinde olduğumuz komşumuz kalmadı. Dışarıda yarattığı tabloyu yurt içine ithal ediyor. Öyle bir noktaya geldi ki kendi ülkesini savaş alanına çevirdi. Polis takviyesi yapılıyor ha bire. Şimdi 'asker de indirebiliriz' diyorlar. İster polisinle, ister askerinle, ister yandaşınla gel..."
Gezi Parkı eylemlerin de esnafın da zarar gördüğünü belirten Kılıçdaroğlu, "Yazık, günah değil mi? O esnaf kardeşime sormak istiyorum: Taksim'deki olaya hiç müdahale edilmeseydi, 'Tamam kardeşim haklısınız, bu parkı koruyacağız' deselerdi, bu olaylar olacak mıydı? Çıkıp deseydi ki 'polis orantısız güç kulandı.' Bunu sayın Cumhurbaşkanı söyledi, Sayın Arınç söyledi.
Sen de söyledin. 'Sizden özür diliyoruz' deseydin. Olayı kışkırtan, bu noktaya getiren, esnafı perişan eden kim? Siz de biliyorsunuz ben de biliyorum" diye konuştu.
-"Bu ülkenin birinci sınıf demokrasiye ihtiyacı var"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Reyhanlı'da hayatını kaybeden vatandaşlar için, "52 Sunni kardeşim şehit oldu" dediğini belirten Kılıçdaroğlu, "İnsanda biraz vicdan, ahlak olur. Ölen bizim insanımız. Onun mezhebi, inancı, kimliği sorulmaz. O Alah'ın yarattığı en değerli varlık. Gerçekten merak ediyorum, bir insanda, Başbakanlık koltuğunda oturan bir insanda biraz ahlak, erdem, insani duygular, insan sevgisi olur. Vahşi bir bir siyasal anlayışla olayları gözlemek nedir? İnsanlar inançlarına göre mezarlarında da bölünür mü? Yazık günah değil mi bu topluma?" dedi.
Ülkenin bölünmeye değil beraber olmaya ihtiyacı olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Bizim bir görüşümüz vardır. Kimliği, inancı, derisinin rengi, giyimi kuşamı ne olursa olsun bütün insanlar bizim kardeşimizdir. Öyle bir noktaya geldi ki kendisine oy vermeyenleri mili irade saymıyor. Mili irade, kendilisen oy verenler. Kendisine oy vermeyenler ise çapulcu.
Mili irade, halkın iradesidir. Sandığa yansıdığı zaman bütün yurttaşları kapsar. Hangi partiye oy vermiş olurlarsa olsunlar, bütün vatandaşlarımız değerlidir. Bütün vatandaşlarımızı kucaklamak zorundayız. Siyasal tercihlerine saygı göstermeliyiz. Mili iradenin özünde bu yatar. 'Benim oyum yüzde 49, benim söylediğim geçerli...' Senin oyun gerçekte yüzde 49 ama parlamentoda yüzde 49 değilsin sen. Sen oy hırsızlığından yararlanıyorsun.
İnsanlar seni zaten demokrat bir siyasetçi olarak görmüyorlar. Böyle bir beklentileri de yok insanların. İnsanlar bir parça ahlak kırıntısı bekliyorlar. 'Dicle kenarında kaybolan koyunun hesabını benden sorarlar' inancı var insanların yüreklerinde. Sende o ahlak kırıntısı dahi kalmamış.
11 yıldır iktidardasın. 11 yılın sonunda bir diktatörümüz var artık. Oysa bu ülkenin birinci sınıf demokrasiye ihtiyacı var. İtibar kaybeden bir Başbakan var. Türkiye'nin itibarıyla, Recep Tayyip Erdoğan'ın itibarı, ilk kez dünyada ayrıştı. Türkiye'nin itibarı arttı. Küresel gençlik artırdı bunu. Umudumuz olan gençlik artırdı. Demokrasi haykırıyorlar, özgürlük haykırıyorlar.
Türkiye, 20 gün içinde farklı bir noktada artık. Dünya yeni Türkiye'yi gördü. Yeni Türkiye, artık demokrasi ve özgürlük taleplerini korkmadan meydanlardan haykıran bir Türkiye. Korkanlar kimler? Polis gücüyle, asker gücüyle, TOMA'larıyla, silahlarıyla, sopalarıyla, o gencecik çocukların üzerine gidenler. Onlar, bu ülkenin korkaklarıdır."
