Yrd.doç.dr.yüksel Göğebakan:

Malatya İnönü Üniversitesi (İ.Ü.) Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Yüksel Göğebakan, Türkiye’de müzecilik alanında en büyük eksikliğin, kentlerin dönemsel tarihlerini yansıtabilecek kent tarihi müzeleri ile bilim ve sanayi müzelerinin olmamasını gösterdi

Yrd.doç.dr.yüksel Göğebakan:
Göğebakan, İnönü Üniversitesi bünyesindeki Kampus Fm’de İnanç Kara Ölmeztoprak’ın hazırlayıp sunduğu canlı yayın Panorama Programına konuk oldu.

Programda kültür, tabiat varlıkları, müzeler, millet olma ve birlik beraberlik ruhu ile ilgili detaylı bilgiler veren Yrd. Doç. Dr. Göğebakan, sanatın, kültürün ve müzenin tanımının, dönemlere göre değişiklik gösterdiğini belirtti.

“Müze deyince, bizlerde yaygın kanı olarak, taş ve mermerden yapılan heykeller ve neolitik, kaotik, Eski Tunç Çağı gibi dönemlere ait kalıntılar anlaşılıyor” diyen Yrd. Doç. Dr. Göğebakan, esasen durumun çok farklı olduğunu, özellikle günümüz çağdaş müzecilik anlayışı kapsamında, uzaydan düşen bir taş parçasıyla birlikte doğadaki ağaç parçalarının, havyan kemiklerinin ya da on yıl öncesine ait yaşanmışlık kalıntılarının da müzelik eserler olabildiğini söyledi.

Türkiye’de müzecilik alanında en büyük eksikliği, kentlerin dönemsel tarihlerini yansıtabilecek kent tarihi müzeleri ile bilim ve sanayi müzelerinin olmamasına bağlayan Yrd. Doç. Dr. Göğebakan sözlerine şöyle devam etti: "70’lerin, 80’lerin, 90’ların dönemsel özelliklerini yansıtan, millet olma ve toplum bilincini pekiştiren müzelere ihtiyaç var. Türkiye’de köyden kente göç, farklılaşan kültür yapısı, dönemsel olaylar, Almanya’ya ve yurt dışına yoğun göçlerin yaşandığı süreçlerin görsellerle yansıtıldığı, o dönemlerin yer aldığı eşya ve mekanların olması gerekir. İletişim sektörüne, filmlere, dizilere konu olan dönemler, müze şeklinde de korunmalı ve yaşatılmalıdır. Son zamanlarda müzelerde arkeoloji, antropoloji, sanat tarihi, tarih gibi alanların dışında, iletişim, halkla ilişkiler gibi alanların yer almasının nedeni ise sağlamış olduğu bu kültürel etkileşimdir.’’ “Tarih tekerrür etmesin isteniyorsa müzecilik kültürü daha fazla gelişmelidir” diyen Yrd. Doç. Dr. Göğebakan, müzelerin hafıza boyutu, duygusal yanı ve ticari kazanımları hep birlikte düşünülmelidir” ifadelerini kullandı. Son zamanlarda ülkemizdeki üniversitelerin, müze kültürünün oluşması ve devamı noktasında çok iyi çalışmalar kaydettiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Göğebakan, İnönü Üniversitesi’nin de içinde barındırdığı iki müzesiyle bu misyonu en iyi şekilde taşıdığını belirtti.

Göğebakan, Malatyalı iki Cumhurbaşkanına olan vefa borcu noktasında da, üniversite bünyesinde kurulan Turgut Özal ve İsmet İnönü Müzeleri’nin örnek teşkil ettiğini ifade etti.

Tarihin her döneminde müzeler ile ilgili olarak farklı özelliklerin öne çıktığını belirten Yrd. Doç. Dr. Göğebakan sözlerine şöyle devam etti: "İlk dönemlerde müzecilik anlayışı koruma anlayışından ibaretken daha sonraları teşhir boyutu önem kazanmıştır. En son etapta ise her şey izleyici kitlesi üzerinde yoğunlaşmış, ziyaretçi odaklı, eğitimsel boyutu ön plana çıkmıştır. Hatta “insanlar müzeye gelmiyorsa biz müzeyi onlara götürürüz” diyen anlayışın sonunda, gezici Müzebüs’ler oluşmuştur.’’ Millet olarak tarihsel dokuya sahip çıkan, ecdada değer veren bir yapıya sahip olduğumuza dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Göğebakan, Türkiye’de ilk müzeciliğin Anadolu Selçukluları zamanında Konya Kalesi'nde oluşturulan mekanlarla ortaya çıktığını, Osmanlı Devleti’nde ise, İstanbul’un fethiyle Fatih Sultan Mehmet tarafından cephanelik olarak kullanılan Aya İrini Kilisesi’nin ilk müze mekanı olarak değerlendirildiğini belirtti

Göğebakan, Anadolu’nun kültürel miras anlamında çok zengin olduğunu vurgulayarak, bu zenginliği korumanın esas olduğunu belirtirken, konuşmasına şöyle devam etti: “Cumhuriyetle birlikte kültürel değerlerin sahiplenilmesi önem kazanmış, Atatürk konuya hassasiyetle yaklaşmıştır. Nitekim çok uzun süredir yurt dışına öğrenim için birçok alandan öğrenci gönderilirken, konunun önemine binaen, ilk defa Atatürk tarafından bizzat Arkeolog Ekrem Akurgal ve Sedat Alp yurt dışına arkeoloji-müzecilik alanında öğrenim görmeye gönderilmiştir. Bu olay daha sonradan müzecilik alanında yaşanacak olumlu gelişmelerin de göstergesi olarak değerlendirilebilir. Türk Tarih Kurumu, Halkevleri ve Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi gibi Cumhuriyet Dönemi’nin önemli kurumları, Çağdaş Türk Müzeciliğinin şekillenmesine kaynaklık etmişlerdir.” Son yıllarda müzecilik alanında her ne kadar olumlu birçok gelişme yaşansa da, hala yurt dışında dünyaca ünlü birçok müzeyi süsleyen eserlerimizin bulunduğunu ve bu eserlerin bir şekilde ülkemize getirilmesi gerektiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Göğebakan, Çanakkale’de çıkarılan ve şu an Rusya Puşkin Müzesi’nde sergilenen Truva Hazinesi’nin bu konuyla ilgili iyi bir örnek olduğunu belirtti.

Göğebakan, “Yapılan restorasyon çalışmalarında alanında uzman arkeolog, sanat tarihçi, mimar, kültür varlıklarını koruma ve onarım uzmanı, restoratör bulunmalıdır. Tarihsel ve kültürel geçmiş hakkında bilgi veren, günü anlama ve geleceği şekillendirmede rehber olma niteliği taşıyan kültürel varlığın ve dokunun devamlılığının sağlanması bir zorunluluk arz etmektedir. Bu noktada her kuruma ve en önemlisi de üniversitelerle yerel yönetimlere büyük görevler düşmektedir. Bir şehir yeniden inşa edilirken, şehrin tarihi dokusu, var olan medreseleri, şifahaneleri, hanları, geleneksel mimari yapısı korunmalı, kültürel değerlerin, varlığın kesinlikle devamlılığı sağlanmalıdır’’ifadelerini kullandı .
Kaynak: İHA