Bir kâbus kasabasında yaşananlar...
Rasim Ozan Kütahyalı yarın sabah gazetesinde yayınlanacak olan “Bir kâbus kasabasında yaşananlar” isimli yazısını Dinamit’te açıkladı.
Gündeme dair çarpıcı açıklamalarıyla adıdan sıkça söz ettiren Sabah gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı Beyaz TV ekranlarında yayınlanan Dinamit'te yarın ki köşesinde “Bir kâbus kasabasında yaşananlar” isimli bir yazı kaleme alacağını söyledi.
Sabah gazetesinde yayınlanacak yazısı ile ilgili şu açıklamaları yaptı:
Ben Taraf gazetesinde 3 sene köşe yazarlığı yaptım. Oradan Sabah grubuna transfer oldum. Önce Takvim Sabah sonra Sabah 'ta yazdım. Yazıyorum hala yarında bu konuda bir yazı yazıyorum. Yarın Sabah gazetesinde insanlar korkunç bir kasabanın hikayesini izleyecekler. Bir kasabadan bahsediyorum orada. Bu korkunç kasabada kasabanın savcısı kasabanın belediye başkanını devirmek istiyor. Ve kasabanın yerel gazetesi ile iletişime giriyor. Sonra da o belediye başkanı kasabanın savcısına kendi aleyhindeki haberlerin soruşturulması için başvuruyor. Kime başvuruyor? Savcıya başvuruyor. Savcının eline bir suç duyurusu geliyor. Belediye başkanı hakkındaki haberler bide gazete var manşeti kendi atmış kasaba bu tabi Türkiye ile ilgisi yok. Ve o gazete de susturamazsınız diye manşet atıyor.
İşte o Yazı:
Bir kâbus kasabasında yaşananlar...
Bir uzak diyarda küçük bir kasaba varmış. O kasabanın savcısı belediye başkanını devirmeyi ve devirdikten sonra da içeri tıkmayı kafaya koymuş. Bu kafasındaki darbe operasyonu kapsamında kasabanın hâkimi de savcıyla ortakmış. Uyduruktan bir iddianame bile eline gelebilse yargıç hemen kararı verecekmiş. Bu amaçla savcı bürosundaki ekibine montajlayıp çarpıtarak belli dokümanlar hazırlatmış. Hedef önce kasaba basınında kamuoyu oluşturulması yani ortam hazırlanmasıymış. O dokümanlar seçilmiş Başkan'a darbe yapmanın vasıtasıymış. Savcı amacını açık açık söylemekten de çekinmiyormuş.
Kimi yakınları bu uyduruk dokümanlarla amaçladığı sonucun gerçekleşmeyeceğini bu laflara ancak zekâ özürlülerin inanacağını ona söylüyormuş ama savcının gözü dönmüş bir kere. Kasabanın savcısı belediye başkanına düzenli olarak saldırmaları için bu dokümanları kasabanın yerel gazetesine postalatmış. Sonra kasabanın yerel gazetesi de belediye başkanına ve ekibine tam gaz saldırmaya başlamış. Savcılık ofisi paslıyor, bu yerel gazete gömüyormuş. Kasabanın savcısı fiilen bu gazetenin manşetlerini atıyormuş. Bu gazetenin başında kafası az çalışan bir kadın varmış. Kendisinin süper gazetecilik yaptığını sanıyormuş. Gerçekleri sadece kendisinin ortaya koyduğunu zanneden bu kıt zekâlı piyon gazeteciye dair fıkralar savcılık ofisindeki başlıca gülme ve eğlenme malzemesiymiş.
Kasabanın belediye başkanı ve ekibi kendileriyle ilgili yayınlardan sonra bu gazete hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Başkanlık bu gazeteyi yönetenler hakkında dava açılmasını istiyormuş. Bu suç duyurusu savcılığın eline geldiği gün o yerel gazetenin manşeti de SUSTURAMAZSINIZ şeklindeymiş. Gazeteyi yöneten kıt zekâlı kişi de bir yazı döşenmiş. Kasabadaki gazetecileri susturma yani tutuklama yetkisine sahip olanların servisleriyle manşet atan gazete yöneticisi bir de utanmadan SUSTURAMAZSINIZ şeklinde manşet atıyormuş. SUSTURAMAZSINIZ diye hitap edilenler bizzat o kıt zekâlı kişiyi ve gazetesini KONUŞTURANLARMIŞ. Kasabanın savcısı ve hâkimiyle işbirliği içinde Belediye Başkanı'nı devirme ve içeri tıkma hırsından çıldıran bu gazeteci bir de basın kahramanı pozlarına bürünüp tutuklanmaktan korkmadığını yazmış. Bu gazete yöneticisinin hayatında en çok izlediği filmin adı VATAN KURTARAN ŞABAN'mış. Hep o Şaban'a özenen bir Şabaniye imiş.
Aynı gün aynı saatte kasaba savcısı bir yandan elinde Başkan'dan gelen suç duyurusuna bir yandan da SUSTURAMAZSINIZ manşetli gazeteye sırıtarak bakıyormuş. O sırada kasabanın hâkimi de savcının odasına girmiş. Savcı ve hâkim önce birbirlerine bakmışlar sonra da maskara ettikleri kadının halini düşünüp kahkahayı basmışlar.
Bu kasabanın savcısı ve şürekâsı bir yandan da kendi planlarını açığa çıkartma ihtimali olan diğer kasabalıları ve özellikle de gazetecileri ve Başkan'ın ekip arkadaşlarını SUSTURMA planları yapıyormuş. Ellerindeki bir timle önce bir şantaj ve tehdit fırtınası estiriyorlarmış. Tüm kasabaya ellerinde nerdeyse tüm ahalinin seks kasetleri olduğunu her türlü mahrem bilginin kendilerinde olduğunu yayıyorlarmış. Sonrasında savcılığa gelip bunu soranlara Asla böyle bir şeyi tasvip etmeyiz.Böyle kasetler çıkarsa şiddetle kınarız diyorlarmış savcının adamları. Kasabalıların iyice kafası karışıyor ve midesi bulanıyormuş.
Bu konularda daha ileri gidenlere ise savcı ve adamlarının uyguladığı taktik belliymiş. Fazla konuşanları önce kimi tetikçiler ayağından vuruyormuş. Sonra ayağından vurulan o şahıslara bizzat Savcı çiçek gönderiyor ve hastaneye ziyarete gidiyormuş. Yaralılarla yakından ilgileniyormuş bizzat onları kurşunlatan bu savcı.
Zannediyorum bu küçük kasabanın hikâyesini okurken içiniz daraldı. Adeta bir kâbus görüyormuş gibi hissettiniz. O yüzden sevgili okurlarım kendi kasabamıza şükredelim. Ne güzel gerçek bir demokratik hukuk devletinde yaşıyoruz. Asla şantajlar, kasetler, tehditler, sivil hükümeti devirmeye çalışan savcılar, hâkimler, gazeteciler ve tüm bu çirkin tezgâhlar yok bu ülkede çok şükür.
Sabah gazetesinde yayınlanacak yazısı ile ilgili şu açıklamaları yaptı:
Ben Taraf gazetesinde 3 sene köşe yazarlığı yaptım. Oradan Sabah grubuna transfer oldum. Önce Takvim Sabah sonra Sabah 'ta yazdım. Yazıyorum hala yarında bu konuda bir yazı yazıyorum. Yarın Sabah gazetesinde insanlar korkunç bir kasabanın hikayesini izleyecekler. Bir kasabadan bahsediyorum orada. Bu korkunç kasabada kasabanın savcısı kasabanın belediye başkanını devirmek istiyor. Ve kasabanın yerel gazetesi ile iletişime giriyor. Sonra da o belediye başkanı kasabanın savcısına kendi aleyhindeki haberlerin soruşturulması için başvuruyor. Kime başvuruyor? Savcıya başvuruyor. Savcının eline bir suç duyurusu geliyor. Belediye başkanı hakkındaki haberler bide gazete var manşeti kendi atmış kasaba bu tabi Türkiye ile ilgisi yok. Ve o gazete de susturamazsınız diye manşet atıyor.
İşte o Yazı:
Bir kâbus kasabasında yaşananlar...
Bir uzak diyarda küçük bir kasaba varmış. O kasabanın savcısı belediye başkanını devirmeyi ve devirdikten sonra da içeri tıkmayı kafaya koymuş. Bu kafasındaki darbe operasyonu kapsamında kasabanın hâkimi de savcıyla ortakmış. Uyduruktan bir iddianame bile eline gelebilse yargıç hemen kararı verecekmiş. Bu amaçla savcı bürosundaki ekibine montajlayıp çarpıtarak belli dokümanlar hazırlatmış. Hedef önce kasaba basınında kamuoyu oluşturulması yani ortam hazırlanmasıymış. O dokümanlar seçilmiş Başkan'a darbe yapmanın vasıtasıymış. Savcı amacını açık açık söylemekten de çekinmiyormuş.
Kimi yakınları bu uyduruk dokümanlarla amaçladığı sonucun gerçekleşmeyeceğini bu laflara ancak zekâ özürlülerin inanacağını ona söylüyormuş ama savcının gözü dönmüş bir kere. Kasabanın savcısı belediye başkanına düzenli olarak saldırmaları için bu dokümanları kasabanın yerel gazetesine postalatmış. Sonra kasabanın yerel gazetesi de belediye başkanına ve ekibine tam gaz saldırmaya başlamış. Savcılık ofisi paslıyor, bu yerel gazete gömüyormuş. Kasabanın savcısı fiilen bu gazetenin manşetlerini atıyormuş. Bu gazetenin başında kafası az çalışan bir kadın varmış. Kendisinin süper gazetecilik yaptığını sanıyormuş. Gerçekleri sadece kendisinin ortaya koyduğunu zanneden bu kıt zekâlı piyon gazeteciye dair fıkralar savcılık ofisindeki başlıca gülme ve eğlenme malzemesiymiş.
Kasabanın belediye başkanı ve ekibi kendileriyle ilgili yayınlardan sonra bu gazete hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Başkanlık bu gazeteyi yönetenler hakkında dava açılmasını istiyormuş. Bu suç duyurusu savcılığın eline geldiği gün o yerel gazetenin manşeti de SUSTURAMAZSINIZ şeklindeymiş. Gazeteyi yöneten kıt zekâlı kişi de bir yazı döşenmiş. Kasabadaki gazetecileri susturma yani tutuklama yetkisine sahip olanların servisleriyle manşet atan gazete yöneticisi bir de utanmadan SUSTURAMAZSINIZ şeklinde manşet atıyormuş. SUSTURAMAZSINIZ diye hitap edilenler bizzat o kıt zekâlı kişiyi ve gazetesini KONUŞTURANLARMIŞ. Kasabanın savcısı ve hâkimiyle işbirliği içinde Belediye Başkanı'nı devirme ve içeri tıkma hırsından çıldıran bu gazeteci bir de basın kahramanı pozlarına bürünüp tutuklanmaktan korkmadığını yazmış. Bu gazete yöneticisinin hayatında en çok izlediği filmin adı VATAN KURTARAN ŞABAN'mış. Hep o Şaban'a özenen bir Şabaniye imiş.
Aynı gün aynı saatte kasaba savcısı bir yandan elinde Başkan'dan gelen suç duyurusuna bir yandan da SUSTURAMAZSINIZ manşetli gazeteye sırıtarak bakıyormuş. O sırada kasabanın hâkimi de savcının odasına girmiş. Savcı ve hâkim önce birbirlerine bakmışlar sonra da maskara ettikleri kadının halini düşünüp kahkahayı basmışlar.
Bu kasabanın savcısı ve şürekâsı bir yandan da kendi planlarını açığa çıkartma ihtimali olan diğer kasabalıları ve özellikle de gazetecileri ve Başkan'ın ekip arkadaşlarını SUSTURMA planları yapıyormuş. Ellerindeki bir timle önce bir şantaj ve tehdit fırtınası estiriyorlarmış. Tüm kasabaya ellerinde nerdeyse tüm ahalinin seks kasetleri olduğunu her türlü mahrem bilginin kendilerinde olduğunu yayıyorlarmış. Sonrasında savcılığa gelip bunu soranlara Asla böyle bir şeyi tasvip etmeyiz.Böyle kasetler çıkarsa şiddetle kınarız diyorlarmış savcının adamları. Kasabalıların iyice kafası karışıyor ve midesi bulanıyormuş.
Bu konularda daha ileri gidenlere ise savcı ve adamlarının uyguladığı taktik belliymiş. Fazla konuşanları önce kimi tetikçiler ayağından vuruyormuş. Sonra ayağından vurulan o şahıslara bizzat Savcı çiçek gönderiyor ve hastaneye ziyarete gidiyormuş. Yaralılarla yakından ilgileniyormuş bizzat onları kurşunlatan bu savcı.
Zannediyorum bu küçük kasabanın hikâyesini okurken içiniz daraldı. Adeta bir kâbus görüyormuş gibi hissettiniz. O yüzden sevgili okurlarım kendi kasabamıza şükredelim. Ne güzel gerçek bir demokratik hukuk devletinde yaşıyoruz. Asla şantajlar, kasetler, tehditler, sivil hükümeti devirmeye çalışan savcılar, hâkimler, gazeteciler ve tüm bu çirkin tezgâhlar yok bu ülkede çok şükür.