Başbakan Yardımcısı Arınç Açıklaması
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Bugüne kadar yurt dışına asker gönderme tezkerelerine ne CHP ne de MHP karşı çıktı. Bunu bildikleri halde 'ne işimiz var bizim Afganistan'da' demelerini, kusura bakmasınlar sorumlu bir parlamentere, siyasetçiye yakıştıramıyorum'' dedi.
Arınç, Bursa merkezli yayın yapan ASTV'de katıldığı bir programda, terörle mücadelenin yeni olay olmadığını belirterek, Türkiye'nin bunu, 30-35 yıldan bu yana içinde yaşayarak gördüğünü söyledi.
Mücadelenin henüz sonuçlanmadığını vurgulayan Arınç, Hükümetin, bir taraftan terör ve teröristle kesin bir şekilde mücadeleyi devam ettirirken, bir de terörün bir sonuç olduğunu, bu sonuca yol açan pek çok sebeplerin olduğunu bildiğini ve bu sebepleri de yok etmeye çalıştığını bildirdi.
Arınç, 2009 Mayıs ayından bu yana ''demokratik açılım'' diye bilinen, daha sonra ''Milli Birlik Kardeşlik Projesi'' diye daha çok yerine oturtmaya çalıştıkları bir konseptlerinin olduğunu belirterek, ''Bu da devam ediyor. Bu bir proje değil. 'Başı ve sonu şu tarihlerde başlayacak, bitecek' dediğimiz bir süreç değil. Aksine her an yenilenebilen, daha bilimsel, daha sonuç alıcı yöntemlerle devam eden süreç. Burada da başarılı olduğumuzu söyleyebiliriz'' diye konuştu.
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulduğunu belirten Arınç, şöyle konuştu:
''3-4 yıl önce kuruldu, faaliyete geçmesi bir yıldan bu yana diyebiliriz. Operasyonel kurum değil, daha çok terörle mücadelenin ve dış politikada takip edeceğimiz konuların, ama özelde de iç güvenliğe yönelik pek çok hususun araştırılıp, tartışıldığı ve sonunda bir projeye, stratejiye bağlandığı bir kurum. Dolayısıyla son günlerde dışarıya yansıyan, terörle mücadelede yeni metotlar ve usuller şeklinde yazılan yazıların belki bu müsteşarlığın yaptığı çalışmalara yönelik olduğu söylenebilir. Hükümetiz tarafından terörle, teröristle mücadele, Cizre'den tutun Bitlis'e kadar, İstanbul'dan tutun her yerde, önce istihbaratla sonra bunu önlemekle, yakalamakla, etkisiz hale getirmekle devam eden bir süreç.''
-Uludere'de yaşananlar-
Arınç, özellikle Uludere'de yaşanan acı olaya kadar terör ve teröristle mücadelede çok önemli kazanımlar elde ettiklerini vurgulayarak, çok noktasal operasyonlar yapıldığını ve hepsinden olumlu sonuç alındığını söyledi.
Uludere'deki olayın, sanki bütün bu gelişmelerin üzerine ''kara bulut'' gibi çöktüğünü belirten Arınç, ''Onun da tesiri bugünlerde gitti. Yine çok güçlü istihbaratla, noktasal operasyonlarla ve bunun sağladığı imkanların, eylemlerin önlenmesine yönelmesiyle iyi noktaya geldik'' dedi.
Arınç, ülkede ''ben şu kimliğimle bilinmek ve tanınmak istiyorum'' diyenlerin, bunu rahatlıkla ifade edebilmesi gerektiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:
''Çok konuşulduğu için söylüyorum, 'ben Kürdüm' diyebilmeli bir insan. Bunu insanlık hakkı olarak düşünüyoruz. Geçmişte bu yoktu. Bu kimliği ifade etmek, bu kimliğin diliyle konuşmak, Türkiye'de yasaktı. Bu yasaktan çok kişi etkilendi. Belki de teröre yol açan örgütlenmeler, bu yasakların arkasından, cezaevlerinde yaşanan çok acı olayların sonucunda kuruldu. Bunu yasaklamak mümkün değil. Bir kişi, kimliğini farklı etnik kökenleriyle açıklayabilir. 'Ben Boşnakım, Lazım, Arap kökenliyim' de diyebilir. Bu suç değil. Bu kimliğin tanınması, bu kimliğin dilinin bilinmesi, öğrenilmesi, yaşanması ve kültürel kimliğine ait bütün hakların verilmesi bence önemlidir. Bunu yaparsanız o insanlarla birlik içinde yaşayabilirsiniz. Birbirinizi kabul etmiş olursunuz. Bütün bunlara rağmen şu ya da bu sebeplerle silaha, şiddete yönelmiş olanlar varsa onlarla da her türlü yöntemi kullanarak mücadele etmeliyiz. İkisini birbirinden ayırmamız lazım. Bu ayrıma çok dikkat ederek yolumuza devam ediyoruz.''
-''Şiddeti tercih edenlerin siyasette yeri yoktur''-
Arınç, ''Yeni konsept'' diye açıklanan konuların temelinde bunun yer aldığını ifade ederek, şunları söyledi:
''Biz halkla teröristi birbirinden mutlaka ayıran, halkı kucaklayan, ama teröriste karşı da yöntemlerimizi iyi kullanarak mücadele etmeye çalışıyoruz. Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilleri, o bölgeden oy olarak seçilmiş, gelen milletvekilleridir. Seçilip geldikleri için, parlamenter oldukları için ve TBMM çatısı altında siyaset yaptıkları için onlara saygı duymamız gerekir. Başkaları saygı duymayabilir, ama ben, benim partim bu saygıyı duyuyor. Milli egemenlik, millet iradesi dediğimiz şey budur.''
Bu seçilmiş milletvekillerinin nasıl siyaset takip edeceğinin önemli olduğunu vurgulayan Arınç, ''Siyaset dilini mi şiddet dilini mi kullanacaklar- Şiddeti tercih edenlerin siyasette yeri yoktur. Siyaset, baskıyı, şantajı tehdidi, 'benim söylediklerim olmazsa ben silaha başvurur, dağa çıkarım, şunu da şöyle yaparım' demeyi, hiçbir zaman içinde taşımaz'' dedi.
Arınç, BDP milletvekillerinin, bugüne kadar örgütle bağlantılı veya şiddeti yöntem olarak seçenlerle ilişkili tavırları, davranışları, sözleri olduğunu vurgulayarak, ''Zaman zaman bunun dışına çıktılar, biraz uzaklaştılar, ama tamamen siyaset dilini kullandıklarını söyleyemem. Seçilmiş milletvekilleri oldukları ve dolayısıyla 'Biz Kürt halkını da temsil ediyoruz' dedikleri için, meşru bir muhatap olarak, bu milletvekilleri ve onların partilerini bizim her zaman muhatap olarak ve saygıya değer bir parlamenter olarak, kendileriyle görüşmemiz, konuşmamız, yöntemler, yapılacak işler ve talepler konusunda onlarla bir araya gelmemiz elbette doğru olandır'' ifadesini kullandı.
-Türk askerlerinin Afganistan'da şehit düşmesi-
Başbakan Yardımcısı Arınç, programda, ''Afganistan'da şehitlerle birlikte muhalefetin sesi yükseldi. Siz de karşılık verdiniz'' şeklinde hatırlatma yapılması üzerine, dün bir şehit eşinin bu konudaki beyanatını okuduğunu söyledi.
Bir gazetede şehit eşi ve babasının ''bizim çocuğumuzun orada ne işi vardı-'' diye serzenişten bahsedildiğini anımsatan Arınç, şunları kaydetti:
''Onlar da açıklama yapıyorlar, 'biz şehidimizden gurur duyuyoruz. kesinlikle böyle söz sarf etmedik' diye. Bunu şunun için söylüyorum, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'nin buna yönelik sözleri, bir merhamet istismarından başka bir şey değildir. Sorumlu devlet adamları ve siyasetçiler bu sözün yanlış olduğunu bilirler. Biz Afganistan'a gittiğimiz gibi Lübnan'a da Bosna Hersek'e de Somali'ye de gidiyoruz. 30'dan fazla yerde Türk askeri, bazen BM kararıyla, bazen de ikili devlet ilişkileri içinde barışı korumak amacıyla bulunuyor. Bunları sayın genel başkanların bilmediğini düşünürsek bu da ayrı bir facia olur. Ölenlerin ahları, vahları, yasları varken böyle bir şeyden istifade etmek istiyorlar. Çok yanlıştır.''
Büyük devletlerin, kendi sınırları ve kabukları içinde yaşayan değil, dünyanın her yeriyle ilgilenen, etki alanlarını genişleten devletler olduğunu belirten Arınç, ''Biz oraya boşu boşuna gitmiyoruz. Giderken bunu kararla yapıyoruz. Hükümet, tezkere getiriyor, bunu parlamento kabul ediyor. Bugüne kadar yurt dışına asker gönderme tezkerelerine ne CHP ne de MHP karşı çıktı. Bunu bildikleri halde 'ne işimiz var bizim Afganistan'da' demelerini, kusura bakmasınlar sorumlu bir parlamentere, siyasetçiye yakıştıramıyorum'' dedi.
-''Cuma günü Konya'da yapmanız, ayrıca anlamlı olabilir''-
Arınç, ''CHP'nin Tandoğan'da grup toplantısı yapma kararıyla'' ilgili bir soruyu şöyle yanıtladı:
''Orada da yanıldılar. 'Biz Tandoğan'da grup toplantısı yapacağız' dediler. İlkokula giden çocuk, grup toplantılarının Meclis çalışması olduğunu bilir. Bu toplantının, sadece kendilerine ayrılan salonlarda, Meclis ana binası içinde yapılacağını da bilmesi gerekir. Önce BDP'liler, yemin etmeden önce, 'grup toplantısını Diyarbakır'da yapıyoruz' demişlerdi. Ben de 'sizin yaptığınız grup toplantısı olmaz, herhalde toplanıyorsunuz, çay içip dağılıyorsunuz' demiştim. Grup toplantısı dokunmazlık çerçevesinde... Anayasa'nın 83. maddesinde, orada yaptığınız konuşmalardan dolayı sorumlu değilsiniz. Bunu kahvehanede, meydanda yaparsanız, dokunulmazlık zırhı orada işlemez.''
Bir siyasi parti veya bir topluluğun, bir tertip heyeti kurup, valiliğe müracaat ederek, istediği yerde istediği saatte miting yapmak istediğini bir beyanname ile bildirebileceğini anlatan Arınç, CHP'nin de yaptığının ya da yapacağının bu olduğunu söyledi.
Arınç, ''Biz Tandoğan Meydanı'nda şu gün, şu saatte açık hava toplantısı yapacağız'' denilebileceğini ifade ederek, şunları kaydetti:
''Bunu yapabilirsiniz. Hatta o kadar yapabilirsiniz ki bunu sadece Tandoğan'da da yapmazsınız her gün kurultay yapacağınıza her gün miting yaparsınız. Bu bir siyasi parti için çok daha iyi olur. Mesela, Ankara'ya yakın olması bakımından Salı günü Tandoğan'da yapacaksanız, Çarşamba günü Çankırı'da, Perşembe günü Eskişehir'de ve Cuma günü Konya'da yapın. Cuma günü Konya'da yapmanız, ayrıca anlamlı olabilir. Meclis'e gelmeye gerek yok anladığım kadarıyla. Siz miting peşinde koşun, halkla ilişki kurun ve o zaman gerçek parti olduğunuzu da millete anlatmış olun. Bunu siyasetçi olarak söylüyorum. Her gün miting yapmalarına hiçbir engel yok, halk da mutlu olur. İsteyenler gider dinler, tasvip edenler alkışlar, onaylamayanlar da sırtını döner, gider.''
Kaynak: AA
Mücadelenin henüz sonuçlanmadığını vurgulayan Arınç, Hükümetin, bir taraftan terör ve teröristle kesin bir şekilde mücadeleyi devam ettirirken, bir de terörün bir sonuç olduğunu, bu sonuca yol açan pek çok sebeplerin olduğunu bildiğini ve bu sebepleri de yok etmeye çalıştığını bildirdi.
Arınç, 2009 Mayıs ayından bu yana ''demokratik açılım'' diye bilinen, daha sonra ''Milli Birlik Kardeşlik Projesi'' diye daha çok yerine oturtmaya çalıştıkları bir konseptlerinin olduğunu belirterek, ''Bu da devam ediyor. Bu bir proje değil. 'Başı ve sonu şu tarihlerde başlayacak, bitecek' dediğimiz bir süreç değil. Aksine her an yenilenebilen, daha bilimsel, daha sonuç alıcı yöntemlerle devam eden süreç. Burada da başarılı olduğumuzu söyleyebiliriz'' diye konuştu.
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulduğunu belirten Arınç, şöyle konuştu:
''3-4 yıl önce kuruldu, faaliyete geçmesi bir yıldan bu yana diyebiliriz. Operasyonel kurum değil, daha çok terörle mücadelenin ve dış politikada takip edeceğimiz konuların, ama özelde de iç güvenliğe yönelik pek çok hususun araştırılıp, tartışıldığı ve sonunda bir projeye, stratejiye bağlandığı bir kurum. Dolayısıyla son günlerde dışarıya yansıyan, terörle mücadelede yeni metotlar ve usuller şeklinde yazılan yazıların belki bu müsteşarlığın yaptığı çalışmalara yönelik olduğu söylenebilir. Hükümetiz tarafından terörle, teröristle mücadele, Cizre'den tutun Bitlis'e kadar, İstanbul'dan tutun her yerde, önce istihbaratla sonra bunu önlemekle, yakalamakla, etkisiz hale getirmekle devam eden bir süreç.''
-Uludere'de yaşananlar-
Arınç, özellikle Uludere'de yaşanan acı olaya kadar terör ve teröristle mücadelede çok önemli kazanımlar elde ettiklerini vurgulayarak, çok noktasal operasyonlar yapıldığını ve hepsinden olumlu sonuç alındığını söyledi.
Uludere'deki olayın, sanki bütün bu gelişmelerin üzerine ''kara bulut'' gibi çöktüğünü belirten Arınç, ''Onun da tesiri bugünlerde gitti. Yine çok güçlü istihbaratla, noktasal operasyonlarla ve bunun sağladığı imkanların, eylemlerin önlenmesine yönelmesiyle iyi noktaya geldik'' dedi.
Arınç, ülkede ''ben şu kimliğimle bilinmek ve tanınmak istiyorum'' diyenlerin, bunu rahatlıkla ifade edebilmesi gerektiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:
''Çok konuşulduğu için söylüyorum, 'ben Kürdüm' diyebilmeli bir insan. Bunu insanlık hakkı olarak düşünüyoruz. Geçmişte bu yoktu. Bu kimliği ifade etmek, bu kimliğin diliyle konuşmak, Türkiye'de yasaktı. Bu yasaktan çok kişi etkilendi. Belki de teröre yol açan örgütlenmeler, bu yasakların arkasından, cezaevlerinde yaşanan çok acı olayların sonucunda kuruldu. Bunu yasaklamak mümkün değil. Bir kişi, kimliğini farklı etnik kökenleriyle açıklayabilir. 'Ben Boşnakım, Lazım, Arap kökenliyim' de diyebilir. Bu suç değil. Bu kimliğin tanınması, bu kimliğin dilinin bilinmesi, öğrenilmesi, yaşanması ve kültürel kimliğine ait bütün hakların verilmesi bence önemlidir. Bunu yaparsanız o insanlarla birlik içinde yaşayabilirsiniz. Birbirinizi kabul etmiş olursunuz. Bütün bunlara rağmen şu ya da bu sebeplerle silaha, şiddete yönelmiş olanlar varsa onlarla da her türlü yöntemi kullanarak mücadele etmeliyiz. İkisini birbirinden ayırmamız lazım. Bu ayrıma çok dikkat ederek yolumuza devam ediyoruz.''
-''Şiddeti tercih edenlerin siyasette yeri yoktur''-
Arınç, ''Yeni konsept'' diye açıklanan konuların temelinde bunun yer aldığını ifade ederek, şunları söyledi:
''Biz halkla teröristi birbirinden mutlaka ayıran, halkı kucaklayan, ama teröriste karşı da yöntemlerimizi iyi kullanarak mücadele etmeye çalışıyoruz. Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilleri, o bölgeden oy olarak seçilmiş, gelen milletvekilleridir. Seçilip geldikleri için, parlamenter oldukları için ve TBMM çatısı altında siyaset yaptıkları için onlara saygı duymamız gerekir. Başkaları saygı duymayabilir, ama ben, benim partim bu saygıyı duyuyor. Milli egemenlik, millet iradesi dediğimiz şey budur.''
Bu seçilmiş milletvekillerinin nasıl siyaset takip edeceğinin önemli olduğunu vurgulayan Arınç, ''Siyaset dilini mi şiddet dilini mi kullanacaklar- Şiddeti tercih edenlerin siyasette yeri yoktur. Siyaset, baskıyı, şantajı tehdidi, 'benim söylediklerim olmazsa ben silaha başvurur, dağa çıkarım, şunu da şöyle yaparım' demeyi, hiçbir zaman içinde taşımaz'' dedi.
Arınç, BDP milletvekillerinin, bugüne kadar örgütle bağlantılı veya şiddeti yöntem olarak seçenlerle ilişkili tavırları, davranışları, sözleri olduğunu vurgulayarak, ''Zaman zaman bunun dışına çıktılar, biraz uzaklaştılar, ama tamamen siyaset dilini kullandıklarını söyleyemem. Seçilmiş milletvekilleri oldukları ve dolayısıyla 'Biz Kürt halkını da temsil ediyoruz' dedikleri için, meşru bir muhatap olarak, bu milletvekilleri ve onların partilerini bizim her zaman muhatap olarak ve saygıya değer bir parlamenter olarak, kendileriyle görüşmemiz, konuşmamız, yöntemler, yapılacak işler ve talepler konusunda onlarla bir araya gelmemiz elbette doğru olandır'' ifadesini kullandı.
-Türk askerlerinin Afganistan'da şehit düşmesi-
Başbakan Yardımcısı Arınç, programda, ''Afganistan'da şehitlerle birlikte muhalefetin sesi yükseldi. Siz de karşılık verdiniz'' şeklinde hatırlatma yapılması üzerine, dün bir şehit eşinin bu konudaki beyanatını okuduğunu söyledi.
Bir gazetede şehit eşi ve babasının ''bizim çocuğumuzun orada ne işi vardı-'' diye serzenişten bahsedildiğini anımsatan Arınç, şunları kaydetti:
''Onlar da açıklama yapıyorlar, 'biz şehidimizden gurur duyuyoruz. kesinlikle böyle söz sarf etmedik' diye. Bunu şunun için söylüyorum, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'nin buna yönelik sözleri, bir merhamet istismarından başka bir şey değildir. Sorumlu devlet adamları ve siyasetçiler bu sözün yanlış olduğunu bilirler. Biz Afganistan'a gittiğimiz gibi Lübnan'a da Bosna Hersek'e de Somali'ye de gidiyoruz. 30'dan fazla yerde Türk askeri, bazen BM kararıyla, bazen de ikili devlet ilişkileri içinde barışı korumak amacıyla bulunuyor. Bunları sayın genel başkanların bilmediğini düşünürsek bu da ayrı bir facia olur. Ölenlerin ahları, vahları, yasları varken böyle bir şeyden istifade etmek istiyorlar. Çok yanlıştır.''
Büyük devletlerin, kendi sınırları ve kabukları içinde yaşayan değil, dünyanın her yeriyle ilgilenen, etki alanlarını genişleten devletler olduğunu belirten Arınç, ''Biz oraya boşu boşuna gitmiyoruz. Giderken bunu kararla yapıyoruz. Hükümet, tezkere getiriyor, bunu parlamento kabul ediyor. Bugüne kadar yurt dışına asker gönderme tezkerelerine ne CHP ne de MHP karşı çıktı. Bunu bildikleri halde 'ne işimiz var bizim Afganistan'da' demelerini, kusura bakmasınlar sorumlu bir parlamentere, siyasetçiye yakıştıramıyorum'' dedi.
-''Cuma günü Konya'da yapmanız, ayrıca anlamlı olabilir''-
Arınç, ''CHP'nin Tandoğan'da grup toplantısı yapma kararıyla'' ilgili bir soruyu şöyle yanıtladı:
''Orada da yanıldılar. 'Biz Tandoğan'da grup toplantısı yapacağız' dediler. İlkokula giden çocuk, grup toplantılarının Meclis çalışması olduğunu bilir. Bu toplantının, sadece kendilerine ayrılan salonlarda, Meclis ana binası içinde yapılacağını da bilmesi gerekir. Önce BDP'liler, yemin etmeden önce, 'grup toplantısını Diyarbakır'da yapıyoruz' demişlerdi. Ben de 'sizin yaptığınız grup toplantısı olmaz, herhalde toplanıyorsunuz, çay içip dağılıyorsunuz' demiştim. Grup toplantısı dokunmazlık çerçevesinde... Anayasa'nın 83. maddesinde, orada yaptığınız konuşmalardan dolayı sorumlu değilsiniz. Bunu kahvehanede, meydanda yaparsanız, dokunulmazlık zırhı orada işlemez.''
Bir siyasi parti veya bir topluluğun, bir tertip heyeti kurup, valiliğe müracaat ederek, istediği yerde istediği saatte miting yapmak istediğini bir beyanname ile bildirebileceğini anlatan Arınç, CHP'nin de yaptığının ya da yapacağının bu olduğunu söyledi.
Arınç, ''Biz Tandoğan Meydanı'nda şu gün, şu saatte açık hava toplantısı yapacağız'' denilebileceğini ifade ederek, şunları kaydetti:
''Bunu yapabilirsiniz. Hatta o kadar yapabilirsiniz ki bunu sadece Tandoğan'da da yapmazsınız her gün kurultay yapacağınıza her gün miting yaparsınız. Bu bir siyasi parti için çok daha iyi olur. Mesela, Ankara'ya yakın olması bakımından Salı günü Tandoğan'da yapacaksanız, Çarşamba günü Çankırı'da, Perşembe günü Eskişehir'de ve Cuma günü Konya'da yapın. Cuma günü Konya'da yapmanız, ayrıca anlamlı olabilir. Meclis'e gelmeye gerek yok anladığım kadarıyla. Siz miting peşinde koşun, halkla ilişki kurun ve o zaman gerçek parti olduğunuzu da millete anlatmış olun. Bunu siyasetçi olarak söylüyorum. Her gün miting yapmalarına hiçbir engel yok, halk da mutlu olur. İsteyenler gider dinler, tasvip edenler alkışlar, onaylamayanlar da sırtını döner, gider.''