"Ak Parti Kürt Halkı İçin Siyasi Çözüm Üretmeyi Unuttu"
Avrupa Parlamentosu (AP) eski Yeşil Sol üyesi ve Türkiye-AB Parlamenterler heyeti ortak başkanı olarak görev yapan Joost Lagendijk, Türkiye'deki Kürt sorununda asıl meselenin yerel yönetimler olduğunu savuncu.
Hollanda'da katıldığı bir konferansta konuşan Lagendijk, “Bildiğiniz gibi su anda sokakta açıkça Kürtçe konuşulabiliyor, Kürt müzikleri çalınıp dinlenebiliyor. Ve Kürt televizyonları var. Aynı zamanda Kürt parlamenterlerde bir parti bünyesinde mecliste bulunabiliyorlar. Türkiye 'de bu meseleler aşılmış gibi gözüküyor. Fakat bundan farklı bir problem ise yerel yönetimler. Kürt partiler ve parlamenterler ısrarla bir yerel özerklik istemektedirler. 'dedi. Bu gerçekten bütün Türkiye için büyük bir problem olduğu kadar Kürtler içinde bir problem olduğunu söyleyen Lagendijk, 'Kanaatimce AK Parti bu hususta ülkenin orta doğusunda yaşayan Kürt halkı için bir siyasi çözüm üretmeyi unuttu. ' dedi.
Bir grup akademisyen tarafından Hollanda 'nın Başkenti Amsterdam 'da kurulan ve ülke genelinde faaliyet gösteren Peritus Network, 'Türkiye'de Demokratikleşme Süreci ' konulu konferans düzenledi. Düzenlenen programa Türkiye 'den Gazeteci-Yazar Mustafa Akyol ve Avrupa Parlamentosu (AP) eski Yeşil Sol üyesi ve Türkiye-AB Parlamenterler heyeti ortak başkanı olarak görev yapan Joost Lagendijk konuşmacı olarak katıldı.
Başkent Amsterdam Vrij Universiteit konferans salonunda düzenlenen programa, Hollanda 'nın değişik şehirlerinden, Hollandalı ve Türk siyasetçi, akademisyen, işadamı ve sivil toplum temsilcilerinden oluşan çok sayıda kişi de iştirak etti.
“ÖNEMLİ OLAN LAİK BİR SİSTEMİN DEMOKRASİYE HİZMET EDİYOR OLABİLMESİ”
Gazeteci- Yazar Mustafa Akyol, buradaki konuşmasında günümüzde bir demokrasi ve bir de liberal demokrasi olduğunu söyledi. Akyol “Ve biliyorum ki bazı Batılı politikacıların, örneğin Geert Willders ya da Ayaan Hirsi Ali gibi, bunların kanaati demokrasinin Müslümanlara karşı kötü olduğunu savunurlar. Aslında Müslümanlara demokrasi vermememiz gerekir derler. Bunun yerine laik bir sistem verelim, anlayışı vardır. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Ben aslında devletin laik olması taraftarıyım. Çünkü bu sistem toplumda ki herkese karşı aynı mesafede duran bir sistemdir. Seküler demek bu şekilde liberal demokrat olma anlamına gelmiyor.” dedi.
“Benim için önemli olan laik bir sistemin demokrasiye hizmet ediyor olabilmesidir.” ifadelerini kullanan Akyol, 20 'nci yüzyıla kadar Ermeniler, Kürtler vesair milletlerin asırlar boyunca Osmanlı ile beraber yaşadıklarını vurguladı. Bu unsurların beraber yaşarken ciddi bir problemle karşılaşmadıklarını ve Türkiye 'de haddizatında hala beraber yaşamalarında bir problem olmadığını belirten Akyol, “Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra oldukça büyük modernizasyon süreçleri yaşandı. Ve Müslümanlarla birlikte tüm azınlıklar baskıcı bir rejim altında asimilasyon edilmeye çalışıldılar ve sistemden dışlandılar.” dedi.
BATILI ÜLKELER, UZUN YILLAR LAİK ARAP ÜLKE VE DİKTATÖRLERİ DESTEKLEDİR VE ALKIŞLADILAR
Batılı ülkelerin uzun yıllar laik Arap ülke ve diktatörlerini desteklediğini ve alkışladığını ifade eden Mustafa Akyol, “Oysa ki on yıllar boyunca, bütün Ortadoğu laik diktatör idareleri tarzı ile Müslüman ve etnik gruplarının sürekli baskı altında tutulması problemi ile karşı karşıyaydı ve halen karşı karşıyalar. Tekrar hatırlatmakta fayda var seküler demek liberal demokratik olma anlamına gelmiyor. İran 'da Şah 'ın babası Türkiye 'ye gelip Atatürk 'ü model almıştı. Ancak onlar bir adım daha ileri gitmişler. Örneğin başörtüsünü büsbütün yasaklamışlardı.” diye ekledi.
Türkiye 'nin bu noktada şanslı bir ülke olduğunu söyleyen Akyol, şöyle devam etti:
“Özellikle 1950 'lerden sonra, Adnan Menderes 'in Demokratik Partinin (DP) gelmesiyle. Bir ilke imza atarak, bu parti Kürt asıllı milletvekillerini parlamentoya getirmişti. Bununla yetinmeyip hususiyetle ekonomik reformlar ve yeniliklerin gayreti içindelerdi. Maalesef bu fazla uzun sürmedi. 1960 'ta askeri bir ihtilalden sonra Kemalistler tarafından Adnan Menderes yargılanıp asılan ilk başbakan olmuştur. Türkiye 'de sürekli küçük bir grup ordunun desteğiyle, gücü elinde tutmuş ve idarede kalmışlardır. Şunu söylersek haksızlık etmiş oluruz ve dürüst olmayız; şu anda bir Kürt sorunu var ve Kürt sorunun çözülemiyor olması, sadece bugünkü mevcut idareden kaynaklanmıyor. Bu problem Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana var olan ve etnik azınlıklara baskıyı kolaylaştıran yasaların ve 80 yıldan bu yana var olan sistemin bir eksiğidir.”
LAGENDIJK: TÜRKİYE 'DE 3 KONU VE PROBLEM VAR
Avrupa Parlamentosu (AP) eski Yeşil Sol üyesi ve Türkiye-AB Parlamenterler heyeti ortak başkanı olarak görev yapan Joost Lagendijk ise konuşmasına AK Parti dönemini anlatarak devam etti. Lagendik, “Şahsen Türkiye 'de 3 konu ve problem var. Bir; ordunun gücü, İki; Kürt problemi ve üç; medya problemi. Öncelikle şunları söylemem gerekiyor. Hiçbir zaman aşırı ve radikal beyanlara kulak vermeyin ve inanmayın. Örneğin 'Her şey yolunda ve hiçbir problem yok ', ya da 'tüm problemler AK Parti tarafından oluşturulmuştur”
ASKERİ GÜÇTEKİ DENGELERİN DEĞİŞMESİNDE AVRUPA 'NIN İSTEĞİ VE TALEBİ VARDI
Ardından bu üç soruna ilişkin görüşlerini paylaşan Lagendijk, sözlerini şöy1e sürdürdü: “Askerin gücü Türkiye 'de her zaman ve her yerde vardı. Yaşadığım bir film festivalindeki olayı örnek olarak gösterebilirim. Seyirci olarak gelmiş olan generaller filmin içindeki bazı bölümlerin çıkarılmasını istemişler. Hiç tereddüt edilmeden film kesilmiş ve festival o şekilde devam etmişti. Askeri güçteki dengelerin değişmesinde Avrupa 'nın isteği ve talebi vardı. AB Türkiye 'den ordunun Türkiye 'de sadece milli güvenliğin sağlanması noktasında bir değişim beklemekteydi. AK Parti 'nin istediği de zaten buydu ve AB istediğini AK Parti 'de bulmuş oldu. AK Parti 'nin arkada bıraktığı dönemde ki bu gelinen noktada, ordunun görevleri ve yetkisi alenen tartışılabiliyor ve eleştirilebiliyor. Ayrıca halkta artık ordunun işlere karışmasını istemiyor. Çünkü AK Parti legal bir şekilde halk tarafından seçilmişti.”
AK PARTİ KÜRT HALKI İÇİN BİR SİYASİ ÇÖZÜM ÜRETMEYİ UNUTTU
İkinci sorun olarak bahsettiği Kürt problemine ilişkin görüşlerini de paylaşan Lagendijk, şu ifadeleri kullandı: “Bildiğiniz gibi su anda sokakta açıkça Kürtçe konuşulabiliyor, Kürt müzikleri çalınıp dinlenebiliyor. Ve Kürt televizyonları var. Aynı zamanda Kürt parlamenterlerde bir parti bünyesinde mecliste bulunabiliyorlar. Türkiye 'de bu meseleler aşılmış gibi gözüküyor. Fakat bundan farklı bir problem ise yerel yönetimler. Kürt partiler ve parlamenterler ısrarla bir yerel özerklik istemektedirler. Bu gerçekten bütün Türkiye için büyük bir problem olduğu kadar Kürtler içinde bir problem. Kanaatimce AK Parti bu hususta ülkenin orta doğusunda yaşayan Kürt halkı için bir siyasi çözüm üretmeyi unuttu.
Farklı bir problem olarak ise Türkiye 'de muhabirler ve basın mensupları arasında çok ciddi bir kutuplaşma olduğunu ifade eden Lagendijk, şöyle konuştu:
“Şu anda medyada hala problemler var. Normalde gazete, radyo ve televizyonların bir gerçek sahibi olur ve kişilerin işi ve hobileri bu olur. Ancak Türkiye 'de gazete, radyo ve televizyonların sahipleri arasında büyük ulusal veya uluslararası firmalar var. Zaman zaman hükümet bu tür medya kuruluşlarına hükümeti daha az eleştirmeleri noktasında talepte bulunuyor. Farklı bir problem ise Türkiye 'de muhabirler ve basın mensupları arasında çok ciddi bir kutuplaşma var ve hiçbir dayanışma yok. Bunun yanı sıra Türk basın kanununda öyle maddeler var ki basın mensuplarının işini daha da zorlaştırmakta. Şayet bir muhabir olarak derseniz ki 'özerklik yönetimi taraftarıyım ve eğitimin ana dilde olması taraftarıyım ' bundan dolayı tutuklanabilirsiniz. Çünkü bu PKK propagandası olarak görülebilir. Çünkü bunu da PKK da istiyor.”
Türkiye 'de tutuklu gazeteciler konusuna da değinen Lagendijk, “Bir de rakamlarda gerçekleri söylemek gerekir. Bir defa hapishanelerde yüzlerce tutuklu basın mensubu yok” dedi.
Başka bir problemin ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'ın, şahsına yönelik eleştirileri kaldıramaması olduğunu savunan Lagendijk, şöyle ekledi: “Keskin eleştiri yapan muhabirlere derhal dava açıp konuları şahsileştiriyor. Birde rakamlarla gerçekleri söylemek gerekir. Bir defa hapishanelerde yüzlerce tutuklu basın mensubu yok. Sadece 100 civarında basın mensubu var. Bunların yaklaşık yüzde 65 'i PKK 'nın yönlendirdiği yazıları yazdığı için içerideler. Bunun haricinden 15 kadar da sol kökenli muhabir tutuklu. Bir de ODATV mensupları ki bunlarda Ergenekon ve PKK ile irtibatta olduklarından dolayı içerdeler. Yanlış olan bir şey var ve yanlış olduğunu biliyoruz. Anlamakta güçlük çektiğimiz hususlardan birisi hala mahkemelerce yargılanmamış basın mensuplarının hapishanelerde tutuklu olmasıdır. Bunun sebebi anti-terörizm kanunudur ki öncelikle bu kanun değişmesi ve düzenlenmesi gerekir. AK Parti şuanda çok büyük güce ve yetkiye sahip. Bence şuurlu ve akıllı hareket etmesi gerekir. Böylesine zayıf bir muhalefet karşısında, geride kalan 10 yıl üzerine çalışmalarını inşa etmeli ve geleceğe odaklanmalıdırlar.”
Bir grup akademisyen tarafından Hollanda 'nın Başkenti Amsterdam 'da kurulan ve ülke genelinde faaliyet gösteren Peritus Network, 'Türkiye'de Demokratikleşme Süreci ' konulu konferans düzenledi. Düzenlenen programa Türkiye 'den Gazeteci-Yazar Mustafa Akyol ve Avrupa Parlamentosu (AP) eski Yeşil Sol üyesi ve Türkiye-AB Parlamenterler heyeti ortak başkanı olarak görev yapan Joost Lagendijk konuşmacı olarak katıldı.
Başkent Amsterdam Vrij Universiteit konferans salonunda düzenlenen programa, Hollanda 'nın değişik şehirlerinden, Hollandalı ve Türk siyasetçi, akademisyen, işadamı ve sivil toplum temsilcilerinden oluşan çok sayıda kişi de iştirak etti.
“ÖNEMLİ OLAN LAİK BİR SİSTEMİN DEMOKRASİYE HİZMET EDİYOR OLABİLMESİ”
Gazeteci- Yazar Mustafa Akyol, buradaki konuşmasında günümüzde bir demokrasi ve bir de liberal demokrasi olduğunu söyledi. Akyol “Ve biliyorum ki bazı Batılı politikacıların, örneğin Geert Willders ya da Ayaan Hirsi Ali gibi, bunların kanaati demokrasinin Müslümanlara karşı kötü olduğunu savunurlar. Aslında Müslümanlara demokrasi vermememiz gerekir derler. Bunun yerine laik bir sistem verelim, anlayışı vardır. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Ben aslında devletin laik olması taraftarıyım. Çünkü bu sistem toplumda ki herkese karşı aynı mesafede duran bir sistemdir. Seküler demek bu şekilde liberal demokrat olma anlamına gelmiyor.” dedi.
“Benim için önemli olan laik bir sistemin demokrasiye hizmet ediyor olabilmesidir.” ifadelerini kullanan Akyol, 20 'nci yüzyıla kadar Ermeniler, Kürtler vesair milletlerin asırlar boyunca Osmanlı ile beraber yaşadıklarını vurguladı. Bu unsurların beraber yaşarken ciddi bir problemle karşılaşmadıklarını ve Türkiye 'de haddizatında hala beraber yaşamalarında bir problem olmadığını belirten Akyol, “Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra oldukça büyük modernizasyon süreçleri yaşandı. Ve Müslümanlarla birlikte tüm azınlıklar baskıcı bir rejim altında asimilasyon edilmeye çalışıldılar ve sistemden dışlandılar.” dedi.
BATILI ÜLKELER, UZUN YILLAR LAİK ARAP ÜLKE VE DİKTATÖRLERİ DESTEKLEDİR VE ALKIŞLADILAR
Batılı ülkelerin uzun yıllar laik Arap ülke ve diktatörlerini desteklediğini ve alkışladığını ifade eden Mustafa Akyol, “Oysa ki on yıllar boyunca, bütün Ortadoğu laik diktatör idareleri tarzı ile Müslüman ve etnik gruplarının sürekli baskı altında tutulması problemi ile karşı karşıyaydı ve halen karşı karşıyalar. Tekrar hatırlatmakta fayda var seküler demek liberal demokratik olma anlamına gelmiyor. İran 'da Şah 'ın babası Türkiye 'ye gelip Atatürk 'ü model almıştı. Ancak onlar bir adım daha ileri gitmişler. Örneğin başörtüsünü büsbütün yasaklamışlardı.” diye ekledi.
Türkiye 'nin bu noktada şanslı bir ülke olduğunu söyleyen Akyol, şöyle devam etti:
“Özellikle 1950 'lerden sonra, Adnan Menderes 'in Demokratik Partinin (DP) gelmesiyle. Bir ilke imza atarak, bu parti Kürt asıllı milletvekillerini parlamentoya getirmişti. Bununla yetinmeyip hususiyetle ekonomik reformlar ve yeniliklerin gayreti içindelerdi. Maalesef bu fazla uzun sürmedi. 1960 'ta askeri bir ihtilalden sonra Kemalistler tarafından Adnan Menderes yargılanıp asılan ilk başbakan olmuştur. Türkiye 'de sürekli küçük bir grup ordunun desteğiyle, gücü elinde tutmuş ve idarede kalmışlardır. Şunu söylersek haksızlık etmiş oluruz ve dürüst olmayız; şu anda bir Kürt sorunu var ve Kürt sorunun çözülemiyor olması, sadece bugünkü mevcut idareden kaynaklanmıyor. Bu problem Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana var olan ve etnik azınlıklara baskıyı kolaylaştıran yasaların ve 80 yıldan bu yana var olan sistemin bir eksiğidir.”
LAGENDIJK: TÜRKİYE 'DE 3 KONU VE PROBLEM VAR
Avrupa Parlamentosu (AP) eski Yeşil Sol üyesi ve Türkiye-AB Parlamenterler heyeti ortak başkanı olarak görev yapan Joost Lagendijk ise konuşmasına AK Parti dönemini anlatarak devam etti. Lagendik, “Şahsen Türkiye 'de 3 konu ve problem var. Bir; ordunun gücü, İki; Kürt problemi ve üç; medya problemi. Öncelikle şunları söylemem gerekiyor. Hiçbir zaman aşırı ve radikal beyanlara kulak vermeyin ve inanmayın. Örneğin 'Her şey yolunda ve hiçbir problem yok ', ya da 'tüm problemler AK Parti tarafından oluşturulmuştur”
ASKERİ GÜÇTEKİ DENGELERİN DEĞİŞMESİNDE AVRUPA 'NIN İSTEĞİ VE TALEBİ VARDI
Ardından bu üç soruna ilişkin görüşlerini paylaşan Lagendijk, sözlerini şöy1e sürdürdü: “Askerin gücü Türkiye 'de her zaman ve her yerde vardı. Yaşadığım bir film festivalindeki olayı örnek olarak gösterebilirim. Seyirci olarak gelmiş olan generaller filmin içindeki bazı bölümlerin çıkarılmasını istemişler. Hiç tereddüt edilmeden film kesilmiş ve festival o şekilde devam etmişti. Askeri güçteki dengelerin değişmesinde Avrupa 'nın isteği ve talebi vardı. AB Türkiye 'den ordunun Türkiye 'de sadece milli güvenliğin sağlanması noktasında bir değişim beklemekteydi. AK Parti 'nin istediği de zaten buydu ve AB istediğini AK Parti 'de bulmuş oldu. AK Parti 'nin arkada bıraktığı dönemde ki bu gelinen noktada, ordunun görevleri ve yetkisi alenen tartışılabiliyor ve eleştirilebiliyor. Ayrıca halkta artık ordunun işlere karışmasını istemiyor. Çünkü AK Parti legal bir şekilde halk tarafından seçilmişti.”
AK PARTİ KÜRT HALKI İÇİN BİR SİYASİ ÇÖZÜM ÜRETMEYİ UNUTTU
İkinci sorun olarak bahsettiği Kürt problemine ilişkin görüşlerini de paylaşan Lagendijk, şu ifadeleri kullandı: “Bildiğiniz gibi su anda sokakta açıkça Kürtçe konuşulabiliyor, Kürt müzikleri çalınıp dinlenebiliyor. Ve Kürt televizyonları var. Aynı zamanda Kürt parlamenterlerde bir parti bünyesinde mecliste bulunabiliyorlar. Türkiye 'de bu meseleler aşılmış gibi gözüküyor. Fakat bundan farklı bir problem ise yerel yönetimler. Kürt partiler ve parlamenterler ısrarla bir yerel özerklik istemektedirler. Bu gerçekten bütün Türkiye için büyük bir problem olduğu kadar Kürtler içinde bir problem. Kanaatimce AK Parti bu hususta ülkenin orta doğusunda yaşayan Kürt halkı için bir siyasi çözüm üretmeyi unuttu.
Farklı bir problem olarak ise Türkiye 'de muhabirler ve basın mensupları arasında çok ciddi bir kutuplaşma olduğunu ifade eden Lagendijk, şöyle konuştu:
“Şu anda medyada hala problemler var. Normalde gazete, radyo ve televizyonların bir gerçek sahibi olur ve kişilerin işi ve hobileri bu olur. Ancak Türkiye 'de gazete, radyo ve televizyonların sahipleri arasında büyük ulusal veya uluslararası firmalar var. Zaman zaman hükümet bu tür medya kuruluşlarına hükümeti daha az eleştirmeleri noktasında talepte bulunuyor. Farklı bir problem ise Türkiye 'de muhabirler ve basın mensupları arasında çok ciddi bir kutuplaşma var ve hiçbir dayanışma yok. Bunun yanı sıra Türk basın kanununda öyle maddeler var ki basın mensuplarının işini daha da zorlaştırmakta. Şayet bir muhabir olarak derseniz ki 'özerklik yönetimi taraftarıyım ve eğitimin ana dilde olması taraftarıyım ' bundan dolayı tutuklanabilirsiniz. Çünkü bu PKK propagandası olarak görülebilir. Çünkü bunu da PKK da istiyor.”
Türkiye 'de tutuklu gazeteciler konusuna da değinen Lagendijk, “Bir de rakamlarda gerçekleri söylemek gerekir. Bir defa hapishanelerde yüzlerce tutuklu basın mensubu yok” dedi.
Başka bir problemin ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'ın, şahsına yönelik eleştirileri kaldıramaması olduğunu savunan Lagendijk, şöyle ekledi: “Keskin eleştiri yapan muhabirlere derhal dava açıp konuları şahsileştiriyor. Birde rakamlarla gerçekleri söylemek gerekir. Bir defa hapishanelerde yüzlerce tutuklu basın mensubu yok. Sadece 100 civarında basın mensubu var. Bunların yaklaşık yüzde 65 'i PKK 'nın yönlendirdiği yazıları yazdığı için içerideler. Bunun haricinden 15 kadar da sol kökenli muhabir tutuklu. Bir de ODATV mensupları ki bunlarda Ergenekon ve PKK ile irtibatta olduklarından dolayı içerdeler. Yanlış olan bir şey var ve yanlış olduğunu biliyoruz. Anlamakta güçlük çektiğimiz hususlardan birisi hala mahkemelerce yargılanmamış basın mensuplarının hapishanelerde tutuklu olmasıdır. Bunun sebebi anti-terörizm kanunudur ki öncelikle bu kanun değişmesi ve düzenlenmesi gerekir. AK Parti şuanda çok büyük güce ve yetkiye sahip. Bence şuurlu ve akıllı hareket etmesi gerekir. Böylesine zayıf bir muhalefet karşısında, geride kalan 10 yıl üzerine çalışmalarını inşa etmeli ve geleceğe odaklanmalıdırlar.”