2011-2012 Adli Yılı
Samsun Barosu Başkanı Av.
Necat Anıl, 2011-2012 Adli Yılı açılışı dolayısıyla yaptığı basın açıklamasında, yeni Anayasa`nın ve Yeni Avukatlık Kanunu`nun biran önce çıkarılması gerektiğini söyledi.
Samsun Adliye Binası`ndaki Baro Odası`nda basın açıklamasında bulunan Başkan Necat Anıl, adli yıl açılışlarının Türk yargı sisteminin gelmiş bulunduğu noktanın, mevcut sorunların ve dolayısıyla çözüm önerilerinin ele alındığı çok ama çok önemli platformlar olduğunu hatırlatarak, "Bu platformda sunulan görüşlerin ve yapılan eleştirilerin ulaşmak istediği tek bir hedef vardır. O da demokrasinin, insan haklarının, hukukun üstünlüğünün adil yargılanma hakkı ve hukuk devleti ilkelerinin bir an önce tam veeksiksiz olarak hayata geçirilmesidir" dedi. Yeni adli yılda yeni Anayasa ve terörün en önde yer aldığını gördüklerini ifade eden Anıl, "Anayasa değişikliği Türkiye`nin ve yeni kurulan meclisin muhakkak ki, gerçekleştirmesi gereken mühim bir meseledir. Devletin temel yapısını, vatandaşlar ile devlet ve devlet organlarının ilişkisini ve yetkilerini düzenleyen, belirleyen bu toplumsal mukavelenin yapılma usulünün en az içeriği kadar önem taşıdığı geçmişteki tecrübelerimizle sabit olmuştur. Bu açıdan, uzlaşma mantığı içinde her kesime kulak verenMeclis Başkanlığı çatısı altında milletvekillerinden, anayasa profesörlerinden oluşturulacak bir kurulun, partizanlığı bir tarafa bırakarak çalışmaları kararlılıkla yürütmesi ve bu çalışmaların meclis tarafından kısa sürede sonuçlandırılmasının yerinde olacağına inanmaktayız. Bu nedenle bütün kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum örgütlerinin katılımının sağlanması, daha da ileriye gidilerek tüm bireylerin meclis başkanlığına anayasa ile ilgili olarak fikirlerini gönderebilmesi ve tüm bunların kurultarafından değerlendirmeye tabi tutulması gerekir. Bu şekilde yapılan anayasalar halkın anayasası olacaktır. Hakların, özgürlüklerin güvence altına alınması ve kuvvetler ayrılığı ilkesi anayasanın olmazsa olmazıdır. Yine Türkiye Cumhuriyeti`nin kurucu değerleri olan demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti ilkeleri hiçbir şüphe oluşturmadan yeni anayasada yer almalıdır. Hukuk devleti, hukukun üstünlüğünü esas alan, eylem ve işlemleri yargı denetimine açık bulunan devlettir. Hukuk devletinde devlet,öncelikle kendi koyduğu kurallara kendisi uymak zorundadır. Hukuk devleti, kişinin hak ve özgürlüklerini koruyan, insana insan olduğu için değer veren devlettir. Hukuk devletinde yönetilenler gibi, yönetenler de hukuk kurallarına uymak zorundadır" diye konuştu. Yapılacak anayasa çalışması sırasında dünyanın en son anayasalarından olan Angola Anayasası`nın 193. maddesinde olduğu gibi, öteden beri dile getirdiğimiz savunmanın ve avukatlık mesleğinin `asli yargı kurumu` adıyla anayasanın `yargı` ile ilgili bölümünde yer almasının büyük önem taşıdığına dikkat çeken Anıl, "Böylece savunma anayasal bir kurum haline geleceği gibi, hak ettiği değere de kavuşmuş olacaktır. Sav, savunma, yargıç, yargılama faaliyetlerinin vazgeçilmez üç unsuru olmakla birlikte demokratikhukuk devletinde yargılama faaliyetinin merkezini savunma hakkı oluşturur. Yargılama faaliyetinin merkezine savunmayı yani avukatı koymadığımızda onun adı yargılama olmaz, yargısız infaz olur. Verilen karar ne kadar iyi olursa olsun içinde savunma yoksa karar adil değildir. Diğer yandan savunma mesleğini yürüten meslektaşlarımızın öteden beri ileri sürdüğümüz ciddi sorunları vardır ve bu sorunlar giderek artarak devam etmektedir. Avukatlık mesleğinin kalitesinin artırılması için meslek içi eğitimin zorunluhale getirilmesi, avukatlık sınavının hiç gecikmeye meydan verilmeden uygulamaya konulması, hukuk fakültelerinin sayısının ihtiyacın üzerinde olduğu dikkate alınarak, mevcut hukuk fakültelerinden gerek fiziki koşulları, gerekse akademisyen kadrosu yönünden yeterli ve standartlara uygun olmayanların standartlara uygun hale getirilmesi, yeni açılacak olanların sıkı standartlara tabi tutulması gerekir. Avukat stajyerlerine de yargıç stajyerlerine olduğu gibi ücret ödenmeli, sosyal güvenlik hakkı verilmelidir.Yürürlükteki Avukatlık Kanunu günün ihtiyaçlarını karşılamamakta, yeni bir Avukatlık Kanunu`nun hazırlanarak yürürlüğe konulması gerekir. Gelir Vergisi Kanunu ile Katma Değer Vergisi Kanunu arasındaki çelişkinin giderilmesi ve avukatların tahsil etmedikleri paranın katma değer vergisini ödemek yükünden kurtarılmaları. Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamındaki zorunlu müdafilik yapan avukatların ücretlerinin, avukatlık asgari ücret tarifesi düzeyine getirilmesi, yargının kurucu diğer iki unsuru olan yargıç vesavcılar gibi avukatların da yeşil pasaport hakkından yararlanmaları ve baroların protokoldeki yerlerinin yasada belirtildiği şekilde savcının yanında olması ve bu konudaki çelişkinin bir an önce giderilmesi, kamu avukatlarının mağduriyetlerinin giderilmesi gerekir. En önemli olarak gördüğümüz ve yargıç ve savcılarımızdan talebimiz ise, sadece Avukatlık Kanunu`nda yazılı olan `savunmanın yargının kurucu unsuru` olduğuna ilişkin hükmün benimsenmesidir. Bu yapılırsa gerisi kendiliğinden gelecektir. Buarada Türk Yargı Sistemi içinde reform niteliğinde sayılacak adımların atıldığını ve atılmaya da devam edildiğini görmekteyiz. Gelişen çağa ayak uydurmak, güvenilir, hızlı ve adil yargılamanın yapılması için teknik alt yapı ve fiziki yatırımların da çoğalarak arttığını gözlemlemekteyiz. Adalet Bakanlığının adalet hizmetinin verildiği bu alanları pek çok il ve ilçede yenilediği, yeterli alt yapıları hızla kurduğu bir gerçektir. Bakanlığın yine pilot olarak başlattığı `Mahkeme Yönetiminin GüçlendirilmesiProjesi` adliyelerin işletilme mantığını yeniden ele almaktadır. Bu uygulamalar ile hakim ve savcıların ve yargı çalışanlarının zamanı daha verimli kullanmaları ve zamandan tasarruf etme imkanı elde edilmeye çalışılmaktadır. Adliyeler bu uygulamalar ile üç alana ayrılmaktadır. Adliyelerde kurulacak ön bürolarda vatandaşın sorunu personel tarafından dinlenmekte ve ona göre yönlendirme yapılmaktadır. Bu uygulama her ne kadar doğru bir anlayış gibi görünmekte ise de vatandaş ile hakim ve kalem arasında başkabir yapı oluşturduğu anlaşılmaktadır. Diğer yandan bu sistem içinde avukatlarında güvenli kapılardan geçmesi, adliyelerde yargısal faaliyet içinde bulunan avukatların dahi giremeyeceği alanlar oluşturulmasının yerinde bir uygulama olmayacağı kanaatindeyiz. Bu ve benzeri uygulamaların bazı sorunları beraberinde getirmesi söz konusu olabilecektir diye düşünüyoruz. İlk projede Aydın, Konya, Mardin, Manavgat ve Rize Adliyeleri yer almıştır. Bu uygulamaya geçilen illerde sıkıntılar yaşandığını duymaktayız. Yakınzamanda pilot olarak belirlenen Bafra Adliyesi`nin de bu uygulamaya geçecek olması bizi endişelendirmektedir. En büyük endişemiz yasada belirtilen yargının kurucu unsurlarından biri olan savunmanın bu fonksiyonunu kaybetmesi olasılığıdır. Adil yargılama hakkının bir şekilde kısıtlanacak olmasından korkulmaktadır" şeklinde konuştu. Türkiye`deki son günlerde artan terör olaylarına da dikkat çeken Anıl, "Ülkemiz gündemindeki terörün tırmanışa geçmesi ve adeta çözümsüz görüntü vermesi oldukça üzüntü vericidir. Türk Silahlı Kuvvetleri`nin ve güvenlik güçlerinin bölücü terörle yaptığı mücadeleyi taviz vermeden yürütmesi mecburiyeti ortadadır. Silahlı kuvvetlerin terörle mücadele sırasında, hiçbir surette zafiyet göstermemesi, koordinasyon eksikliğinin yaşanmaması, kayıpların en aza indirilmesi için büyük önem taşımaktadır. Böyle birzafiyetin yaşandığının iddia edilmesi devlete, ülkeye ve millete yapılan ihanettir. Devlet, askeri ve polisi ile güçlüdür. Bütün bu sıkıntıların üstesinden gelebilecek konumdadır. Terör örgütündeki talimatların silahla mücadele içinde yön değiştirdiği ve Türkiye`nin batı bölgelerinde orman yangını çıkarmaya, doğal zenginliklere zarar vermeye vardığı, panik oluşturmaya çalışıldığı açıktır. Terör bu yolla, halk içinde korku ve yıldırma amacı gütmektedir. Bu vahşettir. Bunu şiddetle kınıyoruz. Türk milletininve devletin bu ve benzeri eylemler karşısında olumsuz düşüncelere kapılmayacağı ve kararlı şekilde bu eylemlerin karşısında duracağı açıktır. Bu tip olayların faillerinin gerektiği şekilde cezalandırılacağına inanıyoruz" dedi. Başkan Necat Anıl konuşmasını söyle tamamladı: "Kaldırılan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin yerine konulan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin de bir an önce kaldırılması gerekir. İhtisas mahkemesi niteliğinde olmayan bu mahkemeler, hem bu nedenle gereksizdir, hem de yeni Ceza Muhakemesi Kanunu ile getirilen insan odaklı yargılama modelinin amacına ve ruhuna aykırıdır. Öyle ki, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin tabi olduğu usulle, Ağır Ceza Mahkemelerinin tabi olduğu usul, gerek savunma hakkınınkullanılması, gerekse sanık haklarının güvence altına alınması ve gözaltı süreleri yönünden tamamen birbirlerinden farklıdır. O nedenle Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri ve bu mahkemelerin tabi olduğu usul, yargılama birliği ilkesine, kanun önünde eşitlik ilkesine ve adil yargılanma hakkına aykırıdır. Hak sahibine hakkını geciktirmeden en kısa sürede teslim edebilmenin verdiği iç huzuru, biz adalet mensuplarının tek hedefi ve yegane gayesi olmalıdır. Adaletten yoksun olan toplumlar sadece haklarınıkaybetmiş olmazlar. Hak kavramları yanında iyiye ve güzele olan inançlarını ve geleceğe dair tüm umutlarını da kaybederler. Adalet, Devletin temelidir. Bu özdeyiş, yaşanan gerçeği ifade etmektedir. Tarih boyunca adil bir yönetim sergileyen devletler, uzun süre yaşamışlardır. Adaletten uzaklaşan zorba yönetimlerin ömrü ise uzun olmamıştır. Adaletin güçlü olduğu yerde, Devlet de güçlüdür."
Kaynak: İHA
Samsun Adliye Binası`ndaki Baro Odası`nda basın açıklamasında bulunan Başkan Necat Anıl, adli yıl açılışlarının Türk yargı sisteminin gelmiş bulunduğu noktanın, mevcut sorunların ve dolayısıyla çözüm önerilerinin ele alındığı çok ama çok önemli platformlar olduğunu hatırlatarak, "Bu platformda sunulan görüşlerin ve yapılan eleştirilerin ulaşmak istediği tek bir hedef vardır. O da demokrasinin, insan haklarının, hukukun üstünlüğünün adil yargılanma hakkı ve hukuk devleti ilkelerinin bir an önce tam veeksiksiz olarak hayata geçirilmesidir" dedi. Yeni adli yılda yeni Anayasa ve terörün en önde yer aldığını gördüklerini ifade eden Anıl, "Anayasa değişikliği Türkiye`nin ve yeni kurulan meclisin muhakkak ki, gerçekleştirmesi gereken mühim bir meseledir. Devletin temel yapısını, vatandaşlar ile devlet ve devlet organlarının ilişkisini ve yetkilerini düzenleyen, belirleyen bu toplumsal mukavelenin yapılma usulünün en az içeriği kadar önem taşıdığı geçmişteki tecrübelerimizle sabit olmuştur. Bu açıdan, uzlaşma mantığı içinde her kesime kulak verenMeclis Başkanlığı çatısı altında milletvekillerinden, anayasa profesörlerinden oluşturulacak bir kurulun, partizanlığı bir tarafa bırakarak çalışmaları kararlılıkla yürütmesi ve bu çalışmaların meclis tarafından kısa sürede sonuçlandırılmasının yerinde olacağına inanmaktayız. Bu nedenle bütün kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum örgütlerinin katılımının sağlanması, daha da ileriye gidilerek tüm bireylerin meclis başkanlığına anayasa ile ilgili olarak fikirlerini gönderebilmesi ve tüm bunların kurultarafından değerlendirmeye tabi tutulması gerekir. Bu şekilde yapılan anayasalar halkın anayasası olacaktır. Hakların, özgürlüklerin güvence altına alınması ve kuvvetler ayrılığı ilkesi anayasanın olmazsa olmazıdır. Yine Türkiye Cumhuriyeti`nin kurucu değerleri olan demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti ilkeleri hiçbir şüphe oluşturmadan yeni anayasada yer almalıdır. Hukuk devleti, hukukun üstünlüğünü esas alan, eylem ve işlemleri yargı denetimine açık bulunan devlettir. Hukuk devletinde devlet,öncelikle kendi koyduğu kurallara kendisi uymak zorundadır. Hukuk devleti, kişinin hak ve özgürlüklerini koruyan, insana insan olduğu için değer veren devlettir. Hukuk devletinde yönetilenler gibi, yönetenler de hukuk kurallarına uymak zorundadır" diye konuştu. Yapılacak anayasa çalışması sırasında dünyanın en son anayasalarından olan Angola Anayasası`nın 193. maddesinde olduğu gibi, öteden beri dile getirdiğimiz savunmanın ve avukatlık mesleğinin `asli yargı kurumu` adıyla anayasanın `yargı` ile ilgili bölümünde yer almasının büyük önem taşıdığına dikkat çeken Anıl, "Böylece savunma anayasal bir kurum haline geleceği gibi, hak ettiği değere de kavuşmuş olacaktır. Sav, savunma, yargıç, yargılama faaliyetlerinin vazgeçilmez üç unsuru olmakla birlikte demokratikhukuk devletinde yargılama faaliyetinin merkezini savunma hakkı oluşturur. Yargılama faaliyetinin merkezine savunmayı yani avukatı koymadığımızda onun adı yargılama olmaz, yargısız infaz olur. Verilen karar ne kadar iyi olursa olsun içinde savunma yoksa karar adil değildir. Diğer yandan savunma mesleğini yürüten meslektaşlarımızın öteden beri ileri sürdüğümüz ciddi sorunları vardır ve bu sorunlar giderek artarak devam etmektedir. Avukatlık mesleğinin kalitesinin artırılması için meslek içi eğitimin zorunluhale getirilmesi, avukatlık sınavının hiç gecikmeye meydan verilmeden uygulamaya konulması, hukuk fakültelerinin sayısının ihtiyacın üzerinde olduğu dikkate alınarak, mevcut hukuk fakültelerinden gerek fiziki koşulları, gerekse akademisyen kadrosu yönünden yeterli ve standartlara uygun olmayanların standartlara uygun hale getirilmesi, yeni açılacak olanların sıkı standartlara tabi tutulması gerekir. Avukat stajyerlerine de yargıç stajyerlerine olduğu gibi ücret ödenmeli, sosyal güvenlik hakkı verilmelidir.Yürürlükteki Avukatlık Kanunu günün ihtiyaçlarını karşılamamakta, yeni bir Avukatlık Kanunu`nun hazırlanarak yürürlüğe konulması gerekir. Gelir Vergisi Kanunu ile Katma Değer Vergisi Kanunu arasındaki çelişkinin giderilmesi ve avukatların tahsil etmedikleri paranın katma değer vergisini ödemek yükünden kurtarılmaları. Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamındaki zorunlu müdafilik yapan avukatların ücretlerinin, avukatlık asgari ücret tarifesi düzeyine getirilmesi, yargının kurucu diğer iki unsuru olan yargıç vesavcılar gibi avukatların da yeşil pasaport hakkından yararlanmaları ve baroların protokoldeki yerlerinin yasada belirtildiği şekilde savcının yanında olması ve bu konudaki çelişkinin bir an önce giderilmesi, kamu avukatlarının mağduriyetlerinin giderilmesi gerekir. En önemli olarak gördüğümüz ve yargıç ve savcılarımızdan talebimiz ise, sadece Avukatlık Kanunu`nda yazılı olan `savunmanın yargının kurucu unsuru` olduğuna ilişkin hükmün benimsenmesidir. Bu yapılırsa gerisi kendiliğinden gelecektir. Buarada Türk Yargı Sistemi içinde reform niteliğinde sayılacak adımların atıldığını ve atılmaya da devam edildiğini görmekteyiz. Gelişen çağa ayak uydurmak, güvenilir, hızlı ve adil yargılamanın yapılması için teknik alt yapı ve fiziki yatırımların da çoğalarak arttığını gözlemlemekteyiz. Adalet Bakanlığının adalet hizmetinin verildiği bu alanları pek çok il ve ilçede yenilediği, yeterli alt yapıları hızla kurduğu bir gerçektir. Bakanlığın yine pilot olarak başlattığı `Mahkeme Yönetiminin GüçlendirilmesiProjesi` adliyelerin işletilme mantığını yeniden ele almaktadır. Bu uygulamalar ile hakim ve savcıların ve yargı çalışanlarının zamanı daha verimli kullanmaları ve zamandan tasarruf etme imkanı elde edilmeye çalışılmaktadır. Adliyeler bu uygulamalar ile üç alana ayrılmaktadır. Adliyelerde kurulacak ön bürolarda vatandaşın sorunu personel tarafından dinlenmekte ve ona göre yönlendirme yapılmaktadır. Bu uygulama her ne kadar doğru bir anlayış gibi görünmekte ise de vatandaş ile hakim ve kalem arasında başkabir yapı oluşturduğu anlaşılmaktadır. Diğer yandan bu sistem içinde avukatlarında güvenli kapılardan geçmesi, adliyelerde yargısal faaliyet içinde bulunan avukatların dahi giremeyeceği alanlar oluşturulmasının yerinde bir uygulama olmayacağı kanaatindeyiz. Bu ve benzeri uygulamaların bazı sorunları beraberinde getirmesi söz konusu olabilecektir diye düşünüyoruz. İlk projede Aydın, Konya, Mardin, Manavgat ve Rize Adliyeleri yer almıştır. Bu uygulamaya geçilen illerde sıkıntılar yaşandığını duymaktayız. Yakınzamanda pilot olarak belirlenen Bafra Adliyesi`nin de bu uygulamaya geçecek olması bizi endişelendirmektedir. En büyük endişemiz yasada belirtilen yargının kurucu unsurlarından biri olan savunmanın bu fonksiyonunu kaybetmesi olasılığıdır. Adil yargılama hakkının bir şekilde kısıtlanacak olmasından korkulmaktadır" şeklinde konuştu. Türkiye`deki son günlerde artan terör olaylarına da dikkat çeken Anıl, "Ülkemiz gündemindeki terörün tırmanışa geçmesi ve adeta çözümsüz görüntü vermesi oldukça üzüntü vericidir. Türk Silahlı Kuvvetleri`nin ve güvenlik güçlerinin bölücü terörle yaptığı mücadeleyi taviz vermeden yürütmesi mecburiyeti ortadadır. Silahlı kuvvetlerin terörle mücadele sırasında, hiçbir surette zafiyet göstermemesi, koordinasyon eksikliğinin yaşanmaması, kayıpların en aza indirilmesi için büyük önem taşımaktadır. Böyle birzafiyetin yaşandığının iddia edilmesi devlete, ülkeye ve millete yapılan ihanettir. Devlet, askeri ve polisi ile güçlüdür. Bütün bu sıkıntıların üstesinden gelebilecek konumdadır. Terör örgütündeki talimatların silahla mücadele içinde yön değiştirdiği ve Türkiye`nin batı bölgelerinde orman yangını çıkarmaya, doğal zenginliklere zarar vermeye vardığı, panik oluşturmaya çalışıldığı açıktır. Terör bu yolla, halk içinde korku ve yıldırma amacı gütmektedir. Bu vahşettir. Bunu şiddetle kınıyoruz. Türk milletininve devletin bu ve benzeri eylemler karşısında olumsuz düşüncelere kapılmayacağı ve kararlı şekilde bu eylemlerin karşısında duracağı açıktır. Bu tip olayların faillerinin gerektiği şekilde cezalandırılacağına inanıyoruz" dedi. Başkan Necat Anıl konuşmasını söyle tamamladı: "Kaldırılan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin yerine konulan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin de bir an önce kaldırılması gerekir. İhtisas mahkemesi niteliğinde olmayan bu mahkemeler, hem bu nedenle gereksizdir, hem de yeni Ceza Muhakemesi Kanunu ile getirilen insan odaklı yargılama modelinin amacına ve ruhuna aykırıdır. Öyle ki, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin tabi olduğu usulle, Ağır Ceza Mahkemelerinin tabi olduğu usul, gerek savunma hakkınınkullanılması, gerekse sanık haklarının güvence altına alınması ve gözaltı süreleri yönünden tamamen birbirlerinden farklıdır. O nedenle Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri ve bu mahkemelerin tabi olduğu usul, yargılama birliği ilkesine, kanun önünde eşitlik ilkesine ve adil yargılanma hakkına aykırıdır. Hak sahibine hakkını geciktirmeden en kısa sürede teslim edebilmenin verdiği iç huzuru, biz adalet mensuplarının tek hedefi ve yegane gayesi olmalıdır. Adaletten yoksun olan toplumlar sadece haklarınıkaybetmiş olmazlar. Hak kavramları yanında iyiye ve güzele olan inançlarını ve geleceğe dair tüm umutlarını da kaybederler. Adalet, Devletin temelidir. Bu özdeyiş, yaşanan gerçeği ifade etmektedir. Tarih boyunca adil bir yönetim sergileyen devletler, uzun süre yaşamışlardır. Adaletten uzaklaşan zorba yönetimlerin ömrü ise uzun olmamıştır. Adaletin güçlü olduğu yerde, Devlet de güçlüdür."