Topluluk Markası Ve Topluluk Tasarımı Sistemi Konferansı
Türk Patent Enstitüsü (TPE) Başkanı Habip Asan, enstitüye 2010 yılında 85 bini aşan marka başvurusu yapıldığını ve Türkiye‘nin, geçen yıl Fransa‘nın ardından Avrupa‘da en çok başvuru yapılan ikinci ülke olduğunu belirterek, "2011 yılının ilk beş ayındaki artışlar dikkate alındığında marka başvuru sayısının yılsonunda 100 bini aşmasını, 110 bine ulaşmasını bekliyoruz" dedi..
‘Topluluk Markası ve Topluluk Tasarımı Sistemi‘ konulu konferans, TPE Konferans Salonu‘nda gerçekleştirildi. Uluslararası konferansa, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Yavuz Cabbar, TPE Başkanı Habip Asan, Avrupa Birilği İç Pazar Uyum Ofisi (OHIM) Başkanı Antonio Campinos, Avrupa Adalet Divanı Nezdinde OHIM Sözcüsü Gregor Schneider ve çok sayıda katılımcı katıldı.
Konferansın açılış konuşmasını yapan TPE Başkanı Habip Asan, konferansın, Alman Uluslararası Hukuki İşbirliği Vakfı işbirliğiyle yürüttükleri ‘Sınai Mülkiyet Haklarının Yürütme ve Uygulamasının Güçlendirilmesi için Türkiye‘nin Desteklenmesi‘ konulu AB finanslı Eşleştirme Projesi kapsamında gerçekleştirdikleri 88. etkinlik olduğunu bildirdi.
Yenilikçilik olarak da tanımlanan inovasyonun, artık küresel bir boyut kazanan rekabet ortamında firmaların ayakta kalmalarının en temel ve vazgeçilemez araçlarından biri haline geldiğine işaret eden Asan, sınai mülkiyet haklarının da bu yenilik süreçlerini derinden etkileyen, sürdürülebilir bir ilerleme sağlayabilmek için etkin kullanımı şart olan bir araç olduğunu kaydetti. Ortaya konulan fikri çalışmaların ve bunun sonucunda ortaya çıkan yeni ürünlerin korunabilir hale gelmesinin de sınai mülkiyet
sistemlerinin ortaya çıkışıyla mümkün olduğunu kaydeden Asan, yeni fikirlerin, yeni buluşların, yeni ürünlerin ortaya konulması için gerekli motivasyon ve itici gücün, ancak bu yeniliklerin sahiplerinin ödüllendirilmesiyle sağlanabileceğini belirtti.
Teknolojinin günümüzdeki seviyeye ulaşmasında sınai mülkiyet sistemlerinin çok kritik bir rol oynadığını vurgulayan Asan, etkin işleyen bir mekanizma oluşturulduğunda ve rasyonel bir şekilde kullanıldığında sınai mülkiyet haklarının, sahiplerine önemli bir rekabet avantajı sağladığına dikkat çekti. Asan, sınai mülkiyet haklarının, yeniliğe yapılan yatırımların ve inovasyonun teşviki suretiyle ülkelerin kalkınmasında ve refah düzeyinin artmasında önemli bir rol üstlendiğini dile getirdi.
MARKA, TASARIM VE PATENT BAŞVURUSUNDA ARTIŞ
Türkiye‘nin dünyada ve bölgesinde her geçen gün artan önemine, Türkiye ekonomisinin son yıllarda kazandığı ivmeye paralel olarak, son yıllarda sınai mülkiyet başvurularında önemli artışlar yaşandığını bildiren Asan, şunları kaydetti:
"Enstitümüze 2010 yılında 85 bini aşan marka başvurusu yapılmıştır. Türkiye, geçtiğimiz yıl Fransa‘nın ardından Avrupa‘da en çok başvuru yapılan ikinci ülke konumundadır. 2011 yılının ilk beş ayındaki artışlar dikkate alındığında marka başvuru sayısının yılsonunda 100 bini aşmasını, 110 bine ulaşmasını bekliyoruz.
Son yıllarda tasarım başvurularında yaşanan artışla birlikte Türkiye, yılda 30 bin tasarım için başvuru yapılan bir ülke konumuna ulaştı. Bu konumuyla da Türkiye, Avrupa‘da ilk üç içerisinde yer almaktadır. Benzer şekilde, yerli patent başvurularında dünya ortalamasının üzerinde artışlar yaşanmaktadır. Yerli patent başvurularımız 2010 yılında bir önceki yıla göre yüzde 26 oranında artmıştır. 2011 yılının ilk beş ayında bu artışlar devam etmiş; yerli başvuru sayısı bir önceki yılın aynı dönemine oranla
yüzde 35 artmıştır. Yerli başvurulardaki artışa paralel olarak, Türkiye orijinli uluslararası patent ve marka başvurularında artışlar yaşanmaktadır."
"ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ ŞART"
Asan, günümüz küresel ekonomik yapısına ve bunun sonucunda ortaya çıkan uluslararası firma ve markalara rağmen, sınai mülkiyet sisteminin hala ülkesel karakterini büyük oranda koruduğunu belirterek, bunun da sınai mülkiyet araçlarının hedef pazarlarda ve ülkelerde ayrı ayrı korunması ihtiyacını gündeme getirdiğini söyledi. Asan, "Bu nedenledir ki, sınai mülkiyet haklarının küresel düzeyde etkin korunabilmesi ve bu araçlardan beklenen faydanın elde edilebilmesi için uluslararası işbirlikleri büyük önem
arz etmektedir. Bu noktada da, ülkelerin yanı sıra Dünya Fikri Mülkiyet teşkilatı (WIPO), Dünya Ticaret Örgütü, OHIM ve EPO gibi uluslararası ve bölgesel kuruluşlara önemli görevler düşmektedir. Biz TPE olarak, gerek ülkelerle gerekse uluslar arası ve bölgesel kuruluşlarla işbirliklerine büyük önem veriyoruz" diye konuştu.
Asan, WIPO işbirliğiyle Türkiye‘de fikri mülkiyet alanında uluslararası düzeyde yüksek lisans programı oluşturulması, yine TPE bünyesinde bir IP Akademi kurulması çalışmalarında önemli mesafeler katettiklerini bildirdi.
Marka ve tasarım alanında AB düzeyinde ve üye ülkelerde gerçekleşen gelişmelerin, OHIM ve Avrupa Adalet Divanı uygulamalarının yakından takibine ve Türkiye‘deki uygulamaların da paralel gelişmesine imkan sağladığını belirten Asan, "Bu noktada belirtmek isterim ki, Enstitümüz, ‘Marka ve Tasarım Uygulama Kılavuzlarının‘ güncellenmesinde Türk mahkeme kararlarının yanı sıra Avrupa Adalet Divanı ve OHIM uygulama ve yorumları da esas alınmış, biraz sonra tanıtımı yapılacak kriterlerlfdnda sınai mülkiyet
haklarde etkili olmuştur" dedi.
Türkiye‘nin Avrupa Birliği‘ne aday bir ülke olduğunu ve her alanda çok yakın bir işbirliği içerisinde olduğunu ifade eden Asan, ayrıca AB ülkelerinin Türkiye‘nin en yakın ticari ortakları olduğunu kaydetti. Asan, şöyle konuştu:
"Dolayısıyla, OHIM‘le olan bu yakın işbirliği de kaçınılmazdır. Hatta biz bununla yetinmiyor, bundan sonraki süreçte bu işbirliğini daha da geliştirmeyi arzuluyoruz. AB ile olan yakın ticari ilişkilerimiz ve 1 Ocak 1996‘da tamamlanan Gümrük Birliği, Türk firmaları için Topluluk Marka ve Tasarımının, AB Menşeli firmalar için ise Türk Marka ve Tasarımının önemini artırmaktadır. AB çapında koruma sağlayan Topluluk Marka ve Tasarımı, AB ülkelerinde faaliyet gösteren firmalarımıza önemli fırsatlar
sunmaktadır. Verilere baktığımızda, son yıllarda önemli artışlar gözlenmekle birlikte, ülkemizin potansiyelini dikkate aldığımızda bu fırsatın firmalarımızca yeterince değerlendirilmediğini söylemek durumundayız. Bunun gerekçelerini araştırıp, firmalarımıza Topluluk nezdinde tescilin önemini ve Topluluk Marka ve Tasarımının sunduğu fırsatları daha iyi anlatmamız gerektiğini düşünüyorum."
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Yavuz Cabbar da, rekabetin bu derece artığı bu çağda rekabeti devam ettirebilmek küresel rekabette yer alabilmek için ürünleri farklılaştırmak gerektiğini, bunu da hızla yapılması gerektiğini söyledi. Cabbar, bu farklılığın da yeterli olmadığını, farklılığın tüketiciye fark ettirilmesi gerekitğini de söyledi. Bu noktada marka ve tasarım tescilinin önemine işaret eden Cabbar, marka ve tasarımın küresel ölçekte korunmasının da çok önemli olduğunu vurguladı.
Marka ve tasarım başvurularının arttığına dikkat çeken Cabbar, üreticilerin artık küresel marka üretmeye çalıştıklarını belirterek, hükümetin de bu çabaları desteklediğini söyledi. Cabbar, özellikle yenilikçilik ve Ar-Ge konusunda desteklerin arttığını kaydetti.
AB İç Pazar Uyum Ofisi Başkanı Antonio Campinos ise, Türkiye‘nin kendileri izin önemli bir ortak olduğunu belirterek, Türkiye‘nin dinamik bir ekonomisi olduğunu, endüstriyel bir piyasası bulunduğunu belirterek, nüfusun oldukça fazla olduğunu ve özel sektörün de büyümeye devam ettiğini söyledi. Campinos, bu noktada da AB pazarına da tam erişim gerektiğini ve TPE‘nin de Avrupa‘daki ilgili tüm ofislerle irtibat halinde olduğunu söyledi. Uluslararası işbirliğinin önemine vurgu yapan Campinos, TPE ile
işbirliğini de önemli olduğunu ve bu küresel sistemde ilk olarak fikri mülkiyet ofiseri kurmak ve ortaklar oluşturmak gerektiğini söyledi. Campinos TPE ile yapılan ortak çalışmalar hakkında da detaylı bilgiler verdi.
Kaynak: İHA
Konferansın açılış konuşmasını yapan TPE Başkanı Habip Asan, konferansın, Alman Uluslararası Hukuki İşbirliği Vakfı işbirliğiyle yürüttükleri ‘Sınai Mülkiyet Haklarının Yürütme ve Uygulamasının Güçlendirilmesi için Türkiye‘nin Desteklenmesi‘ konulu AB finanslı Eşleştirme Projesi kapsamında gerçekleştirdikleri 88. etkinlik olduğunu bildirdi.
Yenilikçilik olarak da tanımlanan inovasyonun, artık küresel bir boyut kazanan rekabet ortamında firmaların ayakta kalmalarının en temel ve vazgeçilemez araçlarından biri haline geldiğine işaret eden Asan, sınai mülkiyet haklarının da bu yenilik süreçlerini derinden etkileyen, sürdürülebilir bir ilerleme sağlayabilmek için etkin kullanımı şart olan bir araç olduğunu kaydetti. Ortaya konulan fikri çalışmaların ve bunun sonucunda ortaya çıkan yeni ürünlerin korunabilir hale gelmesinin de sınai mülkiyet
sistemlerinin ortaya çıkışıyla mümkün olduğunu kaydeden Asan, yeni fikirlerin, yeni buluşların, yeni ürünlerin ortaya konulması için gerekli motivasyon ve itici gücün, ancak bu yeniliklerin sahiplerinin ödüllendirilmesiyle sağlanabileceğini belirtti.
Teknolojinin günümüzdeki seviyeye ulaşmasında sınai mülkiyet sistemlerinin çok kritik bir rol oynadığını vurgulayan Asan, etkin işleyen bir mekanizma oluşturulduğunda ve rasyonel bir şekilde kullanıldığında sınai mülkiyet haklarının, sahiplerine önemli bir rekabet avantajı sağladığına dikkat çekti. Asan, sınai mülkiyet haklarının, yeniliğe yapılan yatırımların ve inovasyonun teşviki suretiyle ülkelerin kalkınmasında ve refah düzeyinin artmasında önemli bir rol üstlendiğini dile getirdi.
MARKA, TASARIM VE PATENT BAŞVURUSUNDA ARTIŞ
Türkiye‘nin dünyada ve bölgesinde her geçen gün artan önemine, Türkiye ekonomisinin son yıllarda kazandığı ivmeye paralel olarak, son yıllarda sınai mülkiyet başvurularında önemli artışlar yaşandığını bildiren Asan, şunları kaydetti:
"Enstitümüze 2010 yılında 85 bini aşan marka başvurusu yapılmıştır. Türkiye, geçtiğimiz yıl Fransa‘nın ardından Avrupa‘da en çok başvuru yapılan ikinci ülke konumundadır. 2011 yılının ilk beş ayındaki artışlar dikkate alındığında marka başvuru sayısının yılsonunda 100 bini aşmasını, 110 bine ulaşmasını bekliyoruz.
Son yıllarda tasarım başvurularında yaşanan artışla birlikte Türkiye, yılda 30 bin tasarım için başvuru yapılan bir ülke konumuna ulaştı. Bu konumuyla da Türkiye, Avrupa‘da ilk üç içerisinde yer almaktadır. Benzer şekilde, yerli patent başvurularında dünya ortalamasının üzerinde artışlar yaşanmaktadır. Yerli patent başvurularımız 2010 yılında bir önceki yıla göre yüzde 26 oranında artmıştır. 2011 yılının ilk beş ayında bu artışlar devam etmiş; yerli başvuru sayısı bir önceki yılın aynı dönemine oranla
yüzde 35 artmıştır. Yerli başvurulardaki artışa paralel olarak, Türkiye orijinli uluslararası patent ve marka başvurularında artışlar yaşanmaktadır."
"ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ ŞART"
Asan, günümüz küresel ekonomik yapısına ve bunun sonucunda ortaya çıkan uluslararası firma ve markalara rağmen, sınai mülkiyet sisteminin hala ülkesel karakterini büyük oranda koruduğunu belirterek, bunun da sınai mülkiyet araçlarının hedef pazarlarda ve ülkelerde ayrı ayrı korunması ihtiyacını gündeme getirdiğini söyledi. Asan, "Bu nedenledir ki, sınai mülkiyet haklarının küresel düzeyde etkin korunabilmesi ve bu araçlardan beklenen faydanın elde edilebilmesi için uluslararası işbirlikleri büyük önem
arz etmektedir. Bu noktada da, ülkelerin yanı sıra Dünya Fikri Mülkiyet teşkilatı (WIPO), Dünya Ticaret Örgütü, OHIM ve EPO gibi uluslararası ve bölgesel kuruluşlara önemli görevler düşmektedir. Biz TPE olarak, gerek ülkelerle gerekse uluslar arası ve bölgesel kuruluşlarla işbirliklerine büyük önem veriyoruz" diye konuştu.
Asan, WIPO işbirliğiyle Türkiye‘de fikri mülkiyet alanında uluslararası düzeyde yüksek lisans programı oluşturulması, yine TPE bünyesinde bir IP Akademi kurulması çalışmalarında önemli mesafeler katettiklerini bildirdi.
Marka ve tasarım alanında AB düzeyinde ve üye ülkelerde gerçekleşen gelişmelerin, OHIM ve Avrupa Adalet Divanı uygulamalarının yakından takibine ve Türkiye‘deki uygulamaların da paralel gelişmesine imkan sağladığını belirten Asan, "Bu noktada belirtmek isterim ki, Enstitümüz, ‘Marka ve Tasarım Uygulama Kılavuzlarının‘ güncellenmesinde Türk mahkeme kararlarının yanı sıra Avrupa Adalet Divanı ve OHIM uygulama ve yorumları da esas alınmış, biraz sonra tanıtımı yapılacak kriterlerlfdnda sınai mülkiyet
haklarde etkili olmuştur" dedi.
Türkiye‘nin Avrupa Birliği‘ne aday bir ülke olduğunu ve her alanda çok yakın bir işbirliği içerisinde olduğunu ifade eden Asan, ayrıca AB ülkelerinin Türkiye‘nin en yakın ticari ortakları olduğunu kaydetti. Asan, şöyle konuştu:
"Dolayısıyla, OHIM‘le olan bu yakın işbirliği de kaçınılmazdır. Hatta biz bununla yetinmiyor, bundan sonraki süreçte bu işbirliğini daha da geliştirmeyi arzuluyoruz. AB ile olan yakın ticari ilişkilerimiz ve 1 Ocak 1996‘da tamamlanan Gümrük Birliği, Türk firmaları için Topluluk Marka ve Tasarımının, AB Menşeli firmalar için ise Türk Marka ve Tasarımının önemini artırmaktadır. AB çapında koruma sağlayan Topluluk Marka ve Tasarımı, AB ülkelerinde faaliyet gösteren firmalarımıza önemli fırsatlar
sunmaktadır. Verilere baktığımızda, son yıllarda önemli artışlar gözlenmekle birlikte, ülkemizin potansiyelini dikkate aldığımızda bu fırsatın firmalarımızca yeterince değerlendirilmediğini söylemek durumundayız. Bunun gerekçelerini araştırıp, firmalarımıza Topluluk nezdinde tescilin önemini ve Topluluk Marka ve Tasarımının sunduğu fırsatları daha iyi anlatmamız gerektiğini düşünüyorum."
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Yavuz Cabbar da, rekabetin bu derece artığı bu çağda rekabeti devam ettirebilmek küresel rekabette yer alabilmek için ürünleri farklılaştırmak gerektiğini, bunu da hızla yapılması gerektiğini söyledi. Cabbar, bu farklılığın da yeterli olmadığını, farklılığın tüketiciye fark ettirilmesi gerekitğini de söyledi. Bu noktada marka ve tasarım tescilinin önemine işaret eden Cabbar, marka ve tasarımın küresel ölçekte korunmasının da çok önemli olduğunu vurguladı.
Marka ve tasarım başvurularının arttığına dikkat çeken Cabbar, üreticilerin artık küresel marka üretmeye çalıştıklarını belirterek, hükümetin de bu çabaları desteklediğini söyledi. Cabbar, özellikle yenilikçilik ve Ar-Ge konusunda desteklerin arttığını kaydetti.
AB İç Pazar Uyum Ofisi Başkanı Antonio Campinos ise, Türkiye‘nin kendileri izin önemli bir ortak olduğunu belirterek, Türkiye‘nin dinamik bir ekonomisi olduğunu, endüstriyel bir piyasası bulunduğunu belirterek, nüfusun oldukça fazla olduğunu ve özel sektörün de büyümeye devam ettiğini söyledi. Campinos, bu noktada da AB pazarına da tam erişim gerektiğini ve TPE‘nin de Avrupa‘daki ilgili tüm ofislerle irtibat halinde olduğunu söyledi. Uluslararası işbirliğinin önemine vurgu yapan Campinos, TPE ile
işbirliğini de önemli olduğunu ve bu küresel sistemde ilk olarak fikri mülkiyet ofiseri kurmak ve ortaklar oluşturmak gerektiğini söyledi. Campinos TPE ile yapılan ortak çalışmalar hakkında da detaylı bilgiler verdi.
