Bağımsız Diyarbakır Adayları Tanıtıldı
Barış ve Demokrasi Parti (BDP) tarafından desteklenen bağımsız Diyarbakır milletvekili adayları ve seçim bölgeleri düzenlenen törenle tanıtıldı.
Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti‘nde düzenlenen törende, adayların tanıtılmasının ardından gazetecilerin soruları yanıtlandı.
Leyla Zana, bir gazetecinin, adaylık başvurusu sırasında ‘‘sözde değil, özde bir barışın gelişmesi dileğiyle‘‘ sözü hatırlatılan ve bunun için yapılması gerekenlere ilişkin sorusunu yanıtladı. Zana, ‘‘Ön yargılardan arınmak gerekir. Bu, sadece Meclistekileri esas alarak değil, toplumlar arasındaki psikolojik kopmaları da ele alarak yapılması lazım. Toplumlar birbirine ön yargısız bir şekilde yaklaştığı zaman, çok daha gerçekçi, bilimsel bir şekilde irdelediğinde sorunların çözümü çok daha kolay olacaktır‘‘ dedi.
Kürt konusunu, bütün boyutuyla görerek, kabullenerek ve çözümü esas alarak yaklaşılması halinde barışçıl sürecin ve Türkiye demokrasisi açısından büyük bir sıçramanın yaşanacağını ifade eden Zana, şöyle devam etti:
‘‘Her gelen sözde Kürt realitesini, sözde Kürt sorununu, sözde Kürt çözümünü ele aldılar, ifade ettiler. Kamuoyunu yıllarca oyaladılar. Bu, hem insan kaybına, hem ekonomik kayba, hem zaman kaybına neden oldu. O nedenle özde kelimesini bilerek vurguladım. Özde yaklaşılmayan hiçbir yaklaşım kökleşmeyecek, zaman içerisinde çürüyüp gidecek. Sadece seçime gidildiği için bir takım vaatlerde bulunarak değil, gerçekliğini de esas alarak yaklaşmak gerekir. Bu sorun, birkaç oya kurban edilemeyecek veya bir partinin çıkarı esas alınamayacak kadar ciddi ve derindir. Umuyor ve diliyorum ki; bütün kesimler gerilimden uzak, centilmenlik yaklaşımı ile birbirlerine tahammül ederek bu seçim sürecini daha sağlıklı duyarlı ve sorumlu bir şekilde götürmelidir.‘‘
Zana, ‘‘Kürtçe diye bir dilin olmadığı‘‘ bir süreç yaşadıklarını, kendilerinin de bu dilin, bu halkın, bu tarihin, bu kültürün varlığını ısrarla savunduklarını ve bunun da bedellerinin olduğunu anlatarak, bedelsiz bir şeyin gerçekleşmeyeceği bilinci ile de hareket ettiklerini, bugün kırımızı, yeşil, sarı renkleri herkesin taşıdığını, parlamentodaki üyelerin de zaman zaman kravatlarında mendillerinde taşıdığını gördüklerini ifade etti.
-‘‘ÖZEL HAYATA MÜDAHALE OLARAK DEĞERLENDİRİLEMEZ‘‘-
Bağımsız adaylardan Şerafettin Elçi, BDP‘ye yönelik ‘‘bunlar sırtlarını PKK‘ya dayamışlar‘‘ şeklinde söylemler bulunduğunu anımsatarak, ‘‘Siz gerçekten sırtınızı PKK‘ya dayayarak mı siyaset yapıyorsunuz?‘‘ sorusunu yanıtladı. Elçi, şöyle dedi:
‘‘Aşırı milliyetçi bir anlayışla sadece Türk milliyetçiliğine hizmet etmeyen herkesi PKK ile bütünleştirmek, PKK‘lı gibi suçlamak son derece yanlıştır. Burada PKK‘ya da bize de güç veren Kürt halkıdır. Bizim desteğimiz, gücümüz Kürt halkının desteğidir, gücüdür bunun böyle anlaşılması lazım. Kürt duyarlılığı olan, Kürtlüğe sahip çıkan, Kürt halkının haklı meşru ve zorunlu olan haklarını savunan herkesi PKK‘lı diye suçlamak, tamamen bu sorunun çözümünü çözümsüzlüğe doğru iteler. Umarım Başbakanın bu söylemleri sadece bir seçim taktiği olmakla sınırlı kalır.‘‘
Altan Tan ise gazetecilerin, son günlerde yaşanan kaset olayıyla ilgili sorusunu yanıtladı.
‘‘Sayın Başbakan dikkat etsin bu kasetlere, kendi adamlarının, hatta eski birkaç bakanının kasetleri piyasaya düşerse 66 dizilik Hürrem Sultan dizisi çıkacak ortaya‘‘ diyen Tan, şöyle devam etti:
‘‘Gerekli yerlere talimat versin, aman bu kasetlere sahip olsun. İnsanların yaptıkları yanlışlıklar, tabii ki basit görülemez. Yani bu kasetler de sadece özel hayata müdahale olarak değerlendirilemez. Siyasetçilerin, topluma önderlik eden öne çıkmış insanların, üzerlerinde vebalı olan insanların hareketlerine dikkat etmeleri lazım ama burada tartıştığımız şu: Bunları kimler kasede alıyor, nasıl oluyor? Bir insanın eşi, kardeşi, kendi yakını, mahremi onun üzerinde hukuku olan insan, eğer bu kasetleri alıp da bir şekilde dışarı veriyorlarsa bu ayrı bir mevzu. Hukuken de ayrı bir mevzu ama birileri, çeteler, gruplar, örgütler, emniyet teşkilatı, insanların yatak odalarına kadar giriyorsa, hangi hakla giriyor, tartışılan da bu.‘‘
Kaynak: AA
Leyla Zana, bir gazetecinin, adaylık başvurusu sırasında ‘‘sözde değil, özde bir barışın gelişmesi dileğiyle‘‘ sözü hatırlatılan ve bunun için yapılması gerekenlere ilişkin sorusunu yanıtladı. Zana, ‘‘Ön yargılardan arınmak gerekir. Bu, sadece Meclistekileri esas alarak değil, toplumlar arasındaki psikolojik kopmaları da ele alarak yapılması lazım. Toplumlar birbirine ön yargısız bir şekilde yaklaştığı zaman, çok daha gerçekçi, bilimsel bir şekilde irdelediğinde sorunların çözümü çok daha kolay olacaktır‘‘ dedi.
Kürt konusunu, bütün boyutuyla görerek, kabullenerek ve çözümü esas alarak yaklaşılması halinde barışçıl sürecin ve Türkiye demokrasisi açısından büyük bir sıçramanın yaşanacağını ifade eden Zana, şöyle devam etti:
‘‘Her gelen sözde Kürt realitesini, sözde Kürt sorununu, sözde Kürt çözümünü ele aldılar, ifade ettiler. Kamuoyunu yıllarca oyaladılar. Bu, hem insan kaybına, hem ekonomik kayba, hem zaman kaybına neden oldu. O nedenle özde kelimesini bilerek vurguladım. Özde yaklaşılmayan hiçbir yaklaşım kökleşmeyecek, zaman içerisinde çürüyüp gidecek. Sadece seçime gidildiği için bir takım vaatlerde bulunarak değil, gerçekliğini de esas alarak yaklaşmak gerekir. Bu sorun, birkaç oya kurban edilemeyecek veya bir partinin çıkarı esas alınamayacak kadar ciddi ve derindir. Umuyor ve diliyorum ki; bütün kesimler gerilimden uzak, centilmenlik yaklaşımı ile birbirlerine tahammül ederek bu seçim sürecini daha sağlıklı duyarlı ve sorumlu bir şekilde götürmelidir.‘‘
Zana, ‘‘Kürtçe diye bir dilin olmadığı‘‘ bir süreç yaşadıklarını, kendilerinin de bu dilin, bu halkın, bu tarihin, bu kültürün varlığını ısrarla savunduklarını ve bunun da bedellerinin olduğunu anlatarak, bedelsiz bir şeyin gerçekleşmeyeceği bilinci ile de hareket ettiklerini, bugün kırımızı, yeşil, sarı renkleri herkesin taşıdığını, parlamentodaki üyelerin de zaman zaman kravatlarında mendillerinde taşıdığını gördüklerini ifade etti.
-‘‘ÖZEL HAYATA MÜDAHALE OLARAK DEĞERLENDİRİLEMEZ‘‘-
Bağımsız adaylardan Şerafettin Elçi, BDP‘ye yönelik ‘‘bunlar sırtlarını PKK‘ya dayamışlar‘‘ şeklinde söylemler bulunduğunu anımsatarak, ‘‘Siz gerçekten sırtınızı PKK‘ya dayayarak mı siyaset yapıyorsunuz?‘‘ sorusunu yanıtladı. Elçi, şöyle dedi:
‘‘Aşırı milliyetçi bir anlayışla sadece Türk milliyetçiliğine hizmet etmeyen herkesi PKK ile bütünleştirmek, PKK‘lı gibi suçlamak son derece yanlıştır. Burada PKK‘ya da bize de güç veren Kürt halkıdır. Bizim desteğimiz, gücümüz Kürt halkının desteğidir, gücüdür bunun böyle anlaşılması lazım. Kürt duyarlılığı olan, Kürtlüğe sahip çıkan, Kürt halkının haklı meşru ve zorunlu olan haklarını savunan herkesi PKK‘lı diye suçlamak, tamamen bu sorunun çözümünü çözümsüzlüğe doğru iteler. Umarım Başbakanın bu söylemleri sadece bir seçim taktiği olmakla sınırlı kalır.‘‘
Altan Tan ise gazetecilerin, son günlerde yaşanan kaset olayıyla ilgili sorusunu yanıtladı.
‘‘Sayın Başbakan dikkat etsin bu kasetlere, kendi adamlarının, hatta eski birkaç bakanının kasetleri piyasaya düşerse 66 dizilik Hürrem Sultan dizisi çıkacak ortaya‘‘ diyen Tan, şöyle devam etti:
‘‘Gerekli yerlere talimat versin, aman bu kasetlere sahip olsun. İnsanların yaptıkları yanlışlıklar, tabii ki basit görülemez. Yani bu kasetler de sadece özel hayata müdahale olarak değerlendirilemez. Siyasetçilerin, topluma önderlik eden öne çıkmış insanların, üzerlerinde vebalı olan insanların hareketlerine dikkat etmeleri lazım ama burada tartıştığımız şu: Bunları kimler kasede alıyor, nasıl oluyor? Bir insanın eşi, kardeşi, kendi yakını, mahremi onun üzerinde hukuku olan insan, eğer bu kasetleri alıp da bir şekilde dışarı veriyorlarsa bu ayrı bir mevzu. Hukuken de ayrı bir mevzu ama birileri, çeteler, gruplar, örgütler, emniyet teşkilatı, insanların yatak odalarına kadar giriyorsa, hangi hakla giriyor, tartışılan da bu.‘‘