Bale sahnesinin uçan kamburu
''Uçan Türk'' olarak tanınan altın madalyalı dansçı Serhat Güdül, ''Notre Dame'ın Kamburu'" sahnede.
''Her ne kadar nazik ve temiz kalpli biri olsa da onun suçunun cezası adeta doğuştan kesilmişti. Onun, yani sırtında kocaman bir kamburla doğan Quasimodo'nun... Bir gün kalbi, nadir bir güzelliğin etkisine kapıldı, Esmerelda'nın...
Korkak bir öfkenin kurbanı olan güzel, işlemediği bir suçla itham edildi ve cezası asılmaktı. Onu sadece bir kişi kurtarabilirdi. Quasimodo''... Orijinal ismi ''Notre Dame de Paris'' olan ölümsüz klasik ''Notre Dame'ın Kamburu'', Fransa'nın krallık döneminin karanlık günlerinde Victor Hugo tarafından kaleme alındı. Romanın başkahramanı olan ve çingeneler tarafından katedrale bırakılan Quasimodo'nun dramı, belki de işlenmesinin en zor olduğu mekanda, bale sahnesinde sanatçı Serhat Güdül tarafından canlandırılıyor. Vücut özürü nedeniyle yürümesi bile olanaksız olan Quasimodo'ya can veren sanatçı, yıllardır başarıyla sürdürdüğü ve dik bir duruş gerektiren bale sanatını bu kez her zamankinin aksine iki büklüm, sırtında dev kambur, yüzünde ağır bir makyaj ve yutkunmasını bile zorlaştıran takma dişlerle icra ediyor.
Ankara Devlet Opera ve Balesinin kapalı gişe sahnelediği eser için saatler süren ve tanınmaz hale geldiği makyajla sahneye çıkan sanatçının performansı ilk temsilden bu yana izleyici tarafından ayakta alkışlanıyor. Müziklerini Bujor Hoinic ile Cesare Pugni'nin hazırladığı yapıtın koreografisi ve metni Armağan Davran ile Volkan Ersoy'un imzasını taşıyor. Üç boyutlu dekorun kullanıldığı eserin en can alıcı sahnesi ise finalinde yer alıyor. Yapıt boyunca üstün performans gerektiren şartlarda dans eden Güdül, 6.5 metre yükseklikteki çan kulesinden kendini aşağı bırakıyor. Bu zor ve riskli sahne için Dağcılık Federasyonundan destek alındı.
''YA QUASIMODO OLSAYDIM''
''Uçan Türk'' olarak tanınan altın madalyalı dansçı Serhat Güdül, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, bugüne kadar kötü adam, soytarı gibi karakter rollerinde de izleyici karşısına çıktığını, ancak ''Notre Dame'ın Kamburu''nu sanat yaşamında bir dönüm noktası olarak gördüğünü söyledi.
Yüzüne bakılamayacak denli çirkinliğine karşın bu görüntüsünün tam aksine duygusal ve temiz kalpli olan Quasimodo ile arasında ''duygusal bir bağ kurduğunu'' ve bunu hissederek sahneye çıktığını anlatan Güdül, küçük yaşlarda izlediği ''Notre Dame'ın Kamburu''nun o dönemde de kendisini etkilediğini, rolü canlandıracağının belirlenmesinin ardından da eserin kitabını okuduğunu, sinema filmi, müzikal ve dans yorumlarını incelediğini ifade etti.
Eserleri incelerken buralardaki yorumlardan etkilenmemeye çalıştığını, çünkü aksi halde ancak onun ''bir taklidi'' olabileceğini dile getiren sanatçı, ''Sonunda da çirkin görüntüsüne rağmen insanların yakınlık duyduğu, hemen mutlu olabilen ve duyduğu bu mutlulukla da seyircinin gönlünü kazanan bir Quasimodo çıktı ortaya'' sözleriyle bale sahnesinde role kattığı yorumu özetledi. Quasimodo'nun duygusal yönünden etkilenirken kafasından başka fikirlerin de geçtiğini anlatan Güdül, ''İnsanların acıma duygusu hissettiği, asla yerinde olmak istemediği birini canlandırmak zor oldu. Ama bana olan katkısı da şu, düşündüm ki 'ya Quasimodo olsaydım'... Sağlıklı bir biçimde hayatta olduğumuz için çok şanslıyız'' dedi.
''YILLARCA DİK DURMAYA ÇALIŞIRKEN''
Balenin dik duruşu gerektiren bir sanat dalı olduğunu ve yıllarca gördükleri eğitimde bunun öğretildiğini aktaran Serhat Güdül, ''Ancak bu eserde dik duruş, birbirinden ayrık duran bacaklar, bale duruşları bir yana eciş bücüş, sekerek dans ettim ve bu çok zor. Baledeki klasik formu bir yana koyuyorsunuz ve bunu bir de sırtınızda dev bir kambur, ağır bir makyaj, yutkunmanızı bile zorlaştıran takma dişler ve çok terlemenize neden olan bir perukla yapıyorsunuz'' sözleriyle rolünün zorluğunu anlattı.
Final sahnesinde 6.5 metrelik çan kulesinden kendini bıraktığını, kilisenin çanında ipte sallanırken heyecan duyduğunu da ifade eden Güdül, ''Metrelerce yüksekten kendimi bıraktıktan sonra 1 metre kala da duruyorum. Bu sahne için özellikle çalıştık. Çok heyecan duyduğum bir sahne ve bu da benim için sahnede bir ilk. İlk kez bu kadar zorlu bir sahnede rol alıyorum'' dedi. Ağır makyajla önceden haberi olmayan hiç kimsenin kendisini tanıyamayacağını da belirten Güdül, ailesinin bu rolün heyecanını kendisiyle paylaştığını ifade etti. Bu denli değişmenin kendisini de şaşırttığını ifade eden sanatçı, ''Annem beni görünce çok şaşırdı ve görüntüme uzun süre alışamadı, sonra 'ama olsun gözlerin bu makyajın altında bile kaybolmamış, o duyguyu veriyor' diye ekledi. beni bu şekilde tanımak annem için bile çok zor'' diye konuştu.
ESMERALDA'NIN AŞKI UĞRUNA
Victor Hugo'nun ölümsüz eseri, Claude Frollo adlı papazın katedralin önünde bir bebek bulmasıyla başlıyor. Bugüne kadar çok sayıda müzikale de esin kaynağı olan eserin konusu şu şekilde gelişiyor: ''Papaz Frollo, bulduğu bebeğe çok çirkin olduğundan, Fransızca'da 'eksik, tamamlanmamış' anlamına gelen 'Quasimodo' ismini verir. Yaşı ilerledikçe Quasimodo katedralde zangoçluk görevini alır. Bir süre sonra zilin sesi nedeniyle sağır olur. Günün birinde Esmeralda adında çok güzel bir kızla tanışır. Kız küçükken çingeneler tarafından ailesinden kaçırılmış ve yerine Quasimodo bırakılmıştır. Quasimodo'nun ona aşık olmasıyla olaylar karışır. Çünkü Frollo da Esmeralda'ya bu tür duygular beslemektedir. Esmeralda ise özgür ruhlu ve çapkın bir şair olan Gringoire ile -onun hayatını kurtarmak için- evlenmiştir. Esmeralda'nın kalbini ise soylu ve zengin bir ailenin kızıyla nişanlı olan yakışıklı subay Phoebus çalmıştır. Frollo karşılıksız aşkı yüzünden duyduğu kini sonucu Esmeralda ve Phoenus'un buluştuğu bir gece Esmeralda'nın bıçağıyla onu yaralar ve suç kıza kalır. Başta Phoebus olmak üzere herkes büyücü olduğunu ve parada gözü olduğundan yaptığını düşünür. Çingene dostları ve Quasimodo tarafından hapsedildiği zindandan kaçırılan Esmeralda, Phoebus komutanlığındaki askerlerin çingenelerin sokağını basmasıyla yakalanır ve asılır. Her şeyi Frollo'nun kurduğunu anlayan Quasimodo ise Esmeralda'nın asılması üzerine Frollo'yu kilisenin merdivenlerinden iterek öldürür.
Korkak bir öfkenin kurbanı olan güzel, işlemediği bir suçla itham edildi ve cezası asılmaktı. Onu sadece bir kişi kurtarabilirdi. Quasimodo''... Orijinal ismi ''Notre Dame de Paris'' olan ölümsüz klasik ''Notre Dame'ın Kamburu'', Fransa'nın krallık döneminin karanlık günlerinde Victor Hugo tarafından kaleme alındı. Romanın başkahramanı olan ve çingeneler tarafından katedrale bırakılan Quasimodo'nun dramı, belki de işlenmesinin en zor olduğu mekanda, bale sahnesinde sanatçı Serhat Güdül tarafından canlandırılıyor. Vücut özürü nedeniyle yürümesi bile olanaksız olan Quasimodo'ya can veren sanatçı, yıllardır başarıyla sürdürdüğü ve dik bir duruş gerektiren bale sanatını bu kez her zamankinin aksine iki büklüm, sırtında dev kambur, yüzünde ağır bir makyaj ve yutkunmasını bile zorlaştıran takma dişlerle icra ediyor.
Ankara Devlet Opera ve Balesinin kapalı gişe sahnelediği eser için saatler süren ve tanınmaz hale geldiği makyajla sahneye çıkan sanatçının performansı ilk temsilden bu yana izleyici tarafından ayakta alkışlanıyor. Müziklerini Bujor Hoinic ile Cesare Pugni'nin hazırladığı yapıtın koreografisi ve metni Armağan Davran ile Volkan Ersoy'un imzasını taşıyor. Üç boyutlu dekorun kullanıldığı eserin en can alıcı sahnesi ise finalinde yer alıyor. Yapıt boyunca üstün performans gerektiren şartlarda dans eden Güdül, 6.5 metre yükseklikteki çan kulesinden kendini aşağı bırakıyor. Bu zor ve riskli sahne için Dağcılık Federasyonundan destek alındı.
''YA QUASIMODO OLSAYDIM''
''Uçan Türk'' olarak tanınan altın madalyalı dansçı Serhat Güdül, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, bugüne kadar kötü adam, soytarı gibi karakter rollerinde de izleyici karşısına çıktığını, ancak ''Notre Dame'ın Kamburu''nu sanat yaşamında bir dönüm noktası olarak gördüğünü söyledi.
Yüzüne bakılamayacak denli çirkinliğine karşın bu görüntüsünün tam aksine duygusal ve temiz kalpli olan Quasimodo ile arasında ''duygusal bir bağ kurduğunu'' ve bunu hissederek sahneye çıktığını anlatan Güdül, küçük yaşlarda izlediği ''Notre Dame'ın Kamburu''nun o dönemde de kendisini etkilediğini, rolü canlandıracağının belirlenmesinin ardından da eserin kitabını okuduğunu, sinema filmi, müzikal ve dans yorumlarını incelediğini ifade etti.
Eserleri incelerken buralardaki yorumlardan etkilenmemeye çalıştığını, çünkü aksi halde ancak onun ''bir taklidi'' olabileceğini dile getiren sanatçı, ''Sonunda da çirkin görüntüsüne rağmen insanların yakınlık duyduğu, hemen mutlu olabilen ve duyduğu bu mutlulukla da seyircinin gönlünü kazanan bir Quasimodo çıktı ortaya'' sözleriyle bale sahnesinde role kattığı yorumu özetledi. Quasimodo'nun duygusal yönünden etkilenirken kafasından başka fikirlerin de geçtiğini anlatan Güdül, ''İnsanların acıma duygusu hissettiği, asla yerinde olmak istemediği birini canlandırmak zor oldu. Ama bana olan katkısı da şu, düşündüm ki 'ya Quasimodo olsaydım'... Sağlıklı bir biçimde hayatta olduğumuz için çok şanslıyız'' dedi.
''YILLARCA DİK DURMAYA ÇALIŞIRKEN''
Balenin dik duruşu gerektiren bir sanat dalı olduğunu ve yıllarca gördükleri eğitimde bunun öğretildiğini aktaran Serhat Güdül, ''Ancak bu eserde dik duruş, birbirinden ayrık duran bacaklar, bale duruşları bir yana eciş bücüş, sekerek dans ettim ve bu çok zor. Baledeki klasik formu bir yana koyuyorsunuz ve bunu bir de sırtınızda dev bir kambur, ağır bir makyaj, yutkunmanızı bile zorlaştıran takma dişler ve çok terlemenize neden olan bir perukla yapıyorsunuz'' sözleriyle rolünün zorluğunu anlattı.
Final sahnesinde 6.5 metrelik çan kulesinden kendini bıraktığını, kilisenin çanında ipte sallanırken heyecan duyduğunu da ifade eden Güdül, ''Metrelerce yüksekten kendimi bıraktıktan sonra 1 metre kala da duruyorum. Bu sahne için özellikle çalıştık. Çok heyecan duyduğum bir sahne ve bu da benim için sahnede bir ilk. İlk kez bu kadar zorlu bir sahnede rol alıyorum'' dedi. Ağır makyajla önceden haberi olmayan hiç kimsenin kendisini tanıyamayacağını da belirten Güdül, ailesinin bu rolün heyecanını kendisiyle paylaştığını ifade etti. Bu denli değişmenin kendisini de şaşırttığını ifade eden sanatçı, ''Annem beni görünce çok şaşırdı ve görüntüme uzun süre alışamadı, sonra 'ama olsun gözlerin bu makyajın altında bile kaybolmamış, o duyguyu veriyor' diye ekledi. beni bu şekilde tanımak annem için bile çok zor'' diye konuştu.
ESMERALDA'NIN AŞKI UĞRUNA
Victor Hugo'nun ölümsüz eseri, Claude Frollo adlı papazın katedralin önünde bir bebek bulmasıyla başlıyor. Bugüne kadar çok sayıda müzikale de esin kaynağı olan eserin konusu şu şekilde gelişiyor: ''Papaz Frollo, bulduğu bebeğe çok çirkin olduğundan, Fransızca'da 'eksik, tamamlanmamış' anlamına gelen 'Quasimodo' ismini verir. Yaşı ilerledikçe Quasimodo katedralde zangoçluk görevini alır. Bir süre sonra zilin sesi nedeniyle sağır olur. Günün birinde Esmeralda adında çok güzel bir kızla tanışır. Kız küçükken çingeneler tarafından ailesinden kaçırılmış ve yerine Quasimodo bırakılmıştır. Quasimodo'nun ona aşık olmasıyla olaylar karışır. Çünkü Frollo da Esmeralda'ya bu tür duygular beslemektedir. Esmeralda ise özgür ruhlu ve çapkın bir şair olan Gringoire ile -onun hayatını kurtarmak için- evlenmiştir. Esmeralda'nın kalbini ise soylu ve zengin bir ailenin kızıyla nişanlı olan yakışıklı subay Phoebus çalmıştır. Frollo karşılıksız aşkı yüzünden duyduğu kini sonucu Esmeralda ve Phoenus'un buluştuğu bir gece Esmeralda'nın bıçağıyla onu yaralar ve suç kıza kalır. Başta Phoebus olmak üzere herkes büyücü olduğunu ve parada gözü olduğundan yaptığını düşünür. Çingene dostları ve Quasimodo tarafından hapsedildiği zindandan kaçırılan Esmeralda, Phoebus komutanlığındaki askerlerin çingenelerin sokağını basmasıyla yakalanır ve asılır. Her şeyi Frollo'nun kurduğunu anlayan Quasimodo ise Esmeralda'nın asılması üzerine Frollo'yu kilisenin merdivenlerinden iterek öldürür.