Prof. Bakır: Kentsel Dönüşümde Tek Beden Gömlek Uyar Mantığı Yanlış

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Üyesi Prof.

Prof. Bakır: Kentsel Dönüşümde Tek Beden Gömlek Uyar Mantığı Yanlış
Dr. Pelin Gündeş Bakır, Türkiye’de acilen kentsel dönüşümün uygulanmasının önemine işaret etti.
Türkiye’de depremde en riskli ilin İstanbul olduğunu aktaran Bakır, “Biran önce bütün şehirlerimizdeki semtlerin kentsel dönüşümü yapılmalıdır. Ancak bu uygulamada, illerin özellikleri dikkate alınmalı ve herkese tek beden gömlek uyar mantığı ile yaklaşılmamalıdır.” dedi.
Yüksek Mimar Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp de Türkiye’nin terörde 40 bin, depremlerde ise 100 bin insanını kaybettiğini anlatarak, “Her ikisi de milli meseledir. Bu mesele, partiler üstü ve biran önce çözülmesi gereken sorundur.” diye konuştu.
Türkiye Makine Mühendisleri Odası Birliği (TMMOB) Jeoloji Mühendisler Odası Kayseri Şubesi ile Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından `Deprem, İnsan ve Yapı` konulu panel düzenlendi. AK Parti Kayseri Milletvekili ve İnşaat Yüksek Mühendisi Prof. Bakır, paneldeki konuşmasına, Van’daki depremde hayatını kaybedenler için başsağlığı dileğinde bulunarak başladı.
Bakır, 1999 Kocaeli ve Düzce depremlerinden bu yana geçen 12 yılda AK parti hükümetlerince çok önemli çalışmalar olduğunu açıkladı. Prof. Bakır, ancak Türkiye’deki mevcut yapı stokunun rehabilitasyonu doğrultusunda atılması gereken cesur ve kararlı adımların hala kendilerini beklediğini anlattı. “Artık sözün bittiği yerdeyiz” diyen Bakır, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ben kentsel dönüşüm, yapı denetimi ve Van depremi sonrasında tartışılan hasar tespiti konusunda kamuoyunu, bir inşaat mühendisliği profesörü olarak aydınlatmam gerekiyor. Deprem ülkesi olan Türkiye’de şehirlerimizin geleceğini tehdit eden en önemli husus çarpık yapılaşmadır. Kentsel dönüşüm de bu bağlamda ilk akla gelen iki kelime olarak medyada ortaya çıktı. Kentsel dönüşüm yaparken bazı prensiplerin dikkate alınması önemlidir. Kentsel dönüşüm olarak bir alanı ilan edebilme adına en çok miktarda hazine ve belediye mülkü olan bölgenin tespit edilmesiyle işe başlanmalıdır. Temel prensip olmalıdır. Her şehrimiz için ilk yapılacak proje örnek olacağı için çok önemlidir. Bölgenin seçiminde azami gayret gösterilmelidir. Mevcut durum önemlidir. İşgalci, tapu tahsisli tapulu vatandaşlarımızın sayısının kesin tespiti önemlidir. Tapu sahibi, tapu tahsisli tamamen belgesiz vatandaşlarımıza ayrı ayrı çözümler getirilmelidir. Kentsel dönüşümde herkese tek beden gömlek uyar mantığı ile yaklaşmak doğru değil. Bir ilin her ilçesi kendine özgü ve farklı problemleri vardır. Bunlara uygulanacak reçete de farklı olmalıdır.”
Türkiye’de depremde en riskli şehrin İstanbul olduğunu belirten Bakır, şu uyarılarda bulundu: “İstanbul’dan örnek verilecekse Fatih, Eminönü ve Suriçi gibi tarihi semtlerde uygulanacak kentsel dönüşüm çözümleri ile Kadıköy, Bağdat Caddesi, Yeşilköy, Ulus gibi Kayseri’deki Alpaslan Mahallesi`nde planlı semtlerde uygulanacak çözümler birbirinden ayrı olmalıdır. Planlı bölgelerde fazla imar hakkı tanınması suretiyle kesin kentsel dönüşüm teşvik edilmelidir. Böylece olası bir depremde can kaybı en aza indirilebilir. Kat mülkiyeti kanununda değişiklik yapılarak depremde göçme tehlikesi olan binaların yıkılabilmesi için çoğunluğun reyi esas alınmalıdır. Şehircilik Bakanlığımızın da bu konuda çalışmaları var.”
Bakır, uygulanacak kentsel dönüşümde yapılacakları anlatarak, çarpık gelişmiş ve daha düşük profilli semtlerde parsel bazında değil ada bazında kentsel dönüşüm olması gerektiğini ifade etti. Bakır, “Bu bağlamda transfer binaların öncelikli bitirilmesi esastır. Bunun için de kentsel dönüşüm ilan edilecek alanlarda transfer binaların yapılabileceği kamu ya da hazine arazisi olması önemlidir. Yıkılacak binalarda yaşayan insanlarımızın yeni binaları bitene kadar taşınacakları binaların stoku önemlidir. Yeni binalarda estetik görünüm adına Türk Osmanlı mimarisi yansıtılmalıdır. Estetik kaygılar göz ardı edilmelidir. Bir bölge kentsel dönüşüm ilan edildikten sonra bir sene geriye dönük olmak üzere anlaşma sağlanıp 10 yıl boyunca tapu mülkiyet değişimine müsaade edilmemelidir. Yoksa belediyeler orijinal yapı sahipleri ile değil konutları onlardan satın alan profesyonel emlak simsarlarıyla pazarlığa oturmak zorunda kalır.” diye konuştu.
Depreme dayanıksız ve yıkım kararı alınan binaların mülki amirlerce yapılmasının şart olduğunu aktaran Prof. Bakır, “İmar Kanunu, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan binaların mühürleneceği ve düzeltme olmazsa belediye tarafından yıkılacağını belirtiyor. Ancak belediyelerimizin bu tür yıkımları yapma gücü, ekipmanı ve kaynağı yoktur. Yıkım işini yapması gereken belediyelerimiz seçimle işbaşına geliyor. Oy baskısı altındadır. Yapılacak bildirime rağmen göçme riski olan binaların yıkım işleri tahliye edilmezse ideal olarak mülki amirlerce yapılmalıdır.” ifadeleriyle konuşmasını tamamladı.

"DÜNYANIN BAŞINA BELA OLACAK 20 MEGA KENTTEN BİRİSİ İSTANBUL"
Yüksek Mimar Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp ise çağımızın en çok akılda kalan iki olayı olduğunu belirterek, “Biri teknolojik gelişme, diğeri kentlere olan göç. Birleşmiş Milletler (BM) teşkilatı bu konuda çalışmalar yapıyor. 20 büyük mega kentin dünyanın başına bela olacağını bize haber veriyor. Ne yazık ki İstanbul da bunlardan birisidir.” dedi.
Türkiye’nin birçok alanda ilerlediğini ve büyük hamleler gerçekleştirdiğini ifade eden Alp, “Ne yazık ki kentleşme ve yapılaşma adına geri kalmış durumdayız. Ben de tabi bu tablodan üzüntü duyuyorum bu ülkenin hocası olarak. Demek ki biz de görevimizi iyi yapamadık. İyi mimarlar, mühendisler, yöneticiler, karar vericiler yetiştiremedik. Çünkü ülkenin yüzde 50’si birinci derece deprem kuşağında yer alırken, yine ülkemin yüzde 50 insanı çarpık, çürük ve illegal yapılarda yaşamaktadır. Bu, ülkemiz adına büyük ayıptır. Bu yaramızı sarmalıyız. İstatistik olarak bakarsak teröre 40 bin kayıp verdik. Depreme 100 bin kayıp verdik. Bu iki sorun milli sorunumuzdur. Partiler üzerinde yaklaşım olmalıdır.” şeklinde konuştu.
İmarlaşmaya karşı, İstanbul Boğaziçi’nin üç ayrı yasa ile korunduğunu anımsatan Alp; bunların, İmar Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu ve Turgut Özal’ın döneminde çıkan Boğaziçi Yasası olduğunu söyledi. Alp, buna rağmen 30 bin yapının bulunduğu semtte 10 bin yapının kaçak, 3’te bir yapının kaçak olduğunu ifade etti.
Prof. Alp, 3 yasa ile korunan bir beldenin Türkiye’nin gözbebeği olduğunu dile getirerek, “Bu 10 bin yapının 3 bini için kesin yıkım kararı var. 15-20 yıldır uygulanmıyor. Uygulanamıyor. Gücümüz yetmiyor. Bunların bin tanesi de 10 milyon dolar, 10 milyon Euro mertebesinde fiyat biçilen köşkler. Eski solcular gibi konuşuyorum ama. Sayın Başbakanımız bu medya kralları, armatörlerin, holding patronlarının oturduğu bu boğazdaki kaçak villayı yıkabilecek mi? Bir ara formül bulunabilir. Uç bir örnek verdik. Aslında konuyu abartıyoruz. Ama yöneticilerimizi uyarma adınadır. Zaman hızla akıyor. Deprem her gün daha da yaklaşıyor.” dedi.

Alp, konuşması sırasında, bir şehirde yapılan binanın balkonu içinde kalan aydınlatma lambası direğinin içinde kalması, bir başka yapıda da kesilen ayağın dalının direk olarak kullanılıp binanın inşa edilmesi fotoğraflarını paylaştı.
Panel, diğer konuşmacıların deprem ve yapılarla ilgili sunumlar yapması ve katılımcı jeoloji mühendislerinin soruları cevaplamasıyla sona erdi.