Neonazilerin Cinayet Listesindeki 88 İsmin 68’i Türk

Almanya’da Türk esnaflara yönelik seri cinayetler işlediği ortaya çıkan Neonazi, Zwickau terör hücresinin evlerinde ele geçirilen ölüm listesindeki 88 isimden 68’inin Türk olduğu ortaya çıktı.

Neonazilerin Cinayet Listesindeki 88 İsmin 68’i Türk
Listede ismi bulunduğu bildirilen ATİB Genel Başkan Yardımcısı Mahmut Aşkar, IGMG Genel Sekreteri Üçüncü ve LAGA Başkanı Keltek, “Almanya Asıl aşırı sağ yükselişe göz yumarsa kendini yok eder” dedi.
Almanya’da, 2000 ile 2006 yılları arasında Türk esnafa yönelik olarak seri cinayetler işlediği tespit edilen Neonazi Zwickau terör hücresinin evlerinde ele geçirilen 88 kişilik ölüm listesindeki isimlerin 68’nin Türk olduğu ortaya çıktı. Söz konusu 68 ismin başta politika olmak özere, bir çok alanda seçkin, etkili Türklerden oluştuğu bildiriliyor. 88 kişilik listede 68 Türk’ün yanı sıra, göçmenlere yakın duranlar başta olmak üzere 11 Alman ve 9 da başka ülke kökenli yabancıların bulunduğu belirtiliyor.
Listedeki 68 kişi arasında, Türklerin yoğun olarak yaşadığı Kuzey Ren Vestfalya (KRV) eyaletinden İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü v Prof. Faruk Şen’in yanı sıra, Avrupa Türk İslam Birliği (ATİB) Genel Başkan Yardımcısı, yazar Mahmut Aşkar ve SPD Köln Yönetim Kurulu Üyesi ve KRV Eyalet Uyum Meclisi Başkanı Tayfun Keltek’in de isimlerinin bulunduğu bildiriliyor. Listede isimleri olan Aşkar, Üçüncü ve Keltek, bunu öğrenince neler hissettiklerini ve Almanya’dan taleplerini Cihan Haber Ajansı’na anlattı.
88 kişilik listede adı olduğu bildirilen ATİB Genel Başkan Yardımcısı ve yazar Mahmut Aşkar olayı nasıl öğrendiğini, neler hissettiğini Cihan’a anlattı. Ölüm listesinde isminin olduğunu öğrenmesinin kendisini ürküttüğünü bildiren Aşkar, “Sonuçta can taşıyorsunuz, korkuyor, ürküyorsunuz tabi. Hafta ortasında iki resmi kıyafetli polis ATİB Genel Merkezi’ne geldi. Ellerinde iki sayfalık bir yazılı metin vardı. Son gelişmelerle ilgili bilginiz olması açısından, bu yazıyı size elden vermek üzere görevlendirildik dediler. Yazıda Neonazilerle ilgili gelişmeler, ele geçen dokümanlar anlatıldıktan sonra, sizin şahsınızın ve kuruluşun da ismi geçiyor deniliyordu. Listede yer alanlar bazıları kuruluş ismidir, bazıları şahıstır benim anladığım” dedi.
Bu tür konuların kendilerine pek yabancı olmadığını hatırlatan Aşkar, “Müslüman ve Türk toplumunun ileri gelen kuruluş ve insanlarına zaman zaman mail ve posta vasıtasıyla hakaretler, tehditler dolu yazılar alıyorduk, ben de alıyordum. Köln polisinin bize gelmesinden iki gün sonra Remscheid polis teşkilatından beni cep telefonumdan aradılar. Remscheid polisi, bu terör listesinde sizin de isminiz var dedi. ATİB’in ileri gelenlerinden bir kaç kişinin listede yer aldığı anlaşılıyor. Polis, araştırma devam ediyor, ilerde somut bir şey olursa haber vereceğiz diyorlar” dedi.
Sistemli çalışmalarıyla bilinen Alman güvenlik birimlerinin bugüne kadar bu listeyi ortaya koyup kendilerini haberdar etmemiş olmalarının normal olmadığını bildiren Aşkar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Alman devleti Neonazilerin içerisinde istihbarattan insanlar görevlendiriyor ve anlaşılıyor ki; bu insanlar zaman içinde Neonazilerle birlikte hareket etmiş veya bilgi paylaşmış. İçişleri Bakanı’nın verdiği bilgilere göre de, bu olaylar zamanında deşifre edilebilirdi. Hakikaten anlamakta zorlandığımız hadise; Müslüman kuruluşları potansiyel terörist olarak gösterirken, Türk ve Müslüman düşmanlığını hayata geçirmiş olanları hafife aldılar. Almanya’nın imajı sarsılır diye düşünülmüş olabilir, ama neticede bir tesadüf eseri veya onlar intihar etmeseydi bunlar ortaya çıkmayacaktı. Yani Almanya biraz, kendi cephesinden gelen teröristlere gözünün birini kapamış, görememiş veya hafife almış. Almanya’da Müslüman-Türk düşmanlığına varan bir tutum var, inkarı mümkün değil. Siz 10 yıllardan beri yazan çizen, burada yaşayan toplumunun hakkını savunmaya çalışan insanlardansınız. Adınız, eşkâliniz, telefonunuz belli. En fazla risk altında olanlar buradaki İslam veya Türk toplumunun ileri gelenleridir. Ürküyor, korkuyorsunuz, korkmaz mısınız? Çevremdekiler daha çok paniğe kapıldı, trenle gitme, şunu yapma, bunu yapma”
Göçmenlere yeniden güven duygusu verilmesi için Almanya’nın yapması gerekenleri sıralayan Aşkar, “Bu ülkede yabancı düşmanlığını dile getirmek ülkeye düşmanlık değil, vatandaşlık görevidir. Almanya’nın yabancı politikasının iflas ettiği bilinen bir şey. Türkleri-Müslümanları karalayan Sarrazin’in meşhur kitabı 1.5-2 milyon satıyorsa, bu ülkede siz korkmalısınız. Alman devletinin özür dilemesi güzel bir şey, kurban yakınlarının Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmesi güzel. Ama uzun vadeli olarak, Müslüman azınlığın dışlanmaması, ayrımcılığa uğramaması gerekir. Alman toplumuna bunun anlatılması için ne yapılması gerekiyorsa o yapılmalı” diye ekledi.

BİZLERİ TAKİP ETMELERİ, NEONAZİ AĞININ BÜYÜKLÜĞÜNÜ GÖSTERİYOR
KRV Eyalet Uyum Meclisi Başkanı Tayfun Keltek ise, “88 kişilik listede isminin olduğu konusunda bana bir çok yerden telefon edildi. Ama bana şahsen her hangi bir tebligatta bulunulmadı. Bana Faruk Şen söyledi, senin de adın var, henüz hepsini açıklamıyorlar diye. Ayrıca kurucusu olduğum Türk-Alman Dostluk Derneği’ne, siz de listedesiniz diye mektup geldi. Fakat yarın eyalet İçişleri Bakanı ile konuşacağım” dedi.
Neonazi terör örgütünün sanılandan çok daha büyük bir ağ olabileceğine dikkat çeken Tayfun Keltek, şu değerlendirmede bulundu: “Kuzey Ren Vestfalya’da faaliyet göçmen kişilerin Türingen’deki bir grup tarafından ciddiye alınmasının arkasında, kendi bölgemizde bunların adamlarının olduğu kesin bir delil olarak ortaya çıkıyor. Türingen’deki bir kaç dazlağın Köln veya KRV’deki olayları bilmeleri çok zor. Mutlaka burada bir şey var. Şimdiye kadar Alman devletine güvenim vardı, bu güvenim sarsılıyor. Eğer bir toplumda yüzde 25-30 arasında ırkçı bir taban varsa, böyle bir parti çıkarsa oy vereceklerini araştırmalar ortaya koyuyorsa, bu yüzde 30 toplumun her kesiminde var. Öğretmeninde var, polisinde var, devletin ajanlarında, politikacılarda var. Devlete olan güvenin yeniden kazanılması için o teröristlerin yakalanması mutlaka gerekli. Alman devleti kendi güç ve güvenliğini kaybetmek istemiyorsa, bu işin temize çıkması lazım. Ama bu buzdağının görünen ucu. Esas mesele aşırı sağ tabanın zamanla yok edilmesi. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra düşman arayan batı toplumu İslam’ı keşfetti, Müslümanlara bakış açısı 11 Eylül’ün de etkisiyle değişti. Politika ve medya bu düşmanlığı ateşleyen bir tavır içerisinde. Dörtte biri emekli olan, yaşlanan bir ülke kendi göçmenlerine karşı tavrı değiştirmezse, onların temel unsurlardan olduğunu yerleşik halkına anlatmıyorsa kendine büyük zara veriyor demektir. Ben burda en önemli ‘Zihin kundakçılarını’ saymak istiyorum. Başta Thilo Sarrazin. Berlin/Neukölln Belediye Başkanı Buchkowsky(SPD) ki; göçmen gençlerin istisnai olaylarını genelleştirerek medyada isim yapan bir adam. İçişleri Komisyonu Başkanı Wolfgang Bosbach, Aile Bakanı Schröder (CDU) ki, devletin paralarını namus olaylarını araştırmaya harcıyor ve aşırı sağla mücadeleye harcanan paraları kısıyor. Bir de İçişleri Bakanı Friedrich (CSU). Almanya asıl aşırı sağ gelişmeye göz yumarak kendini yok ediyor. Bu insanlar 19. yüz yılın zihniyetiyle hareket ediyor, bu artık sökmüyor. Paralel toplum oluşmasının sebebi bu politikayı güdenlerdir, göçmenler değil. Artık göçmenleri kazanmak için çaba gösterilmeli”
Listede ismi olduğu bildirilen ve daha önce, bunu ilk olarak basından öğrenmesine tepki gösteren İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü ise, “Polis, 23.11.2011 tarihli resmi tebligatında, IGMG yöneticilerinin ve IGMG’nin kurum olarak Zwickau terör hücresinin listesinde bulunduğunu doğruladı. Bölge Polis Müdürlüğü, standart bir yazı ile soruşturmalar çerçevesinde, ‘kişiler ve kurumlarla ilgili kapsamlı bilgilerin’ ele geçirildiğini doğruladı. ‘Bunların arasında sizin kurumunuz hakkında da bilgiler yer alıyor’ ifadesinin yer aldığı tebligatta, ‘Bu bilgilerin ne zaman toplandığı ve hangi amaca hizmet ettiği, açıklığa kavuşmuş durumda değil’ deniliyor. Tebligatta ayrıca, ‘Federal Kriminal Dairesi’nin değerlendirmesine göre şu anda bu bilgilerin saldırı planları ile bağlantılı olduğuna dair bir belirti mevcut değil. Buna rağmen, durumun sizin için özel öneme sahip olduğuna emin olduğum için, sizi bugün durum hakkında bilgilendiriyorum’ ifadeleri yer alıyor” dedi.
Tebligatın yeni sorular akla getirdiğini vurgulayan Üçüncü, “Bu bilgiler şimdiye kadar ilgili kişilerden niçin gizlendi? Polisin de ifadelerinde yer aldığı üzere, durum bizim için özel öneme sahip ise, nasıl oluyor da basın, bizden iki gün önce isimlerden haberdar oluyor? Polis ‘kapsamlı bilgilerden’ söz ediyor. Resmi daireler bu belirtilenler dışında ilgili kişilere aktarmadıkları başka hangi bilgilere sahip? Anayasa Korumu Raporları’nda, 9500 şiddete hazır ırkçının serbest bir şekilde rahatça hareket ettiği belirtilirken, nasıl oluyor da Federal Kriminal Dairesi ilgili kişilerin saldırı planları kapsamında olmadıklarını ifade edebiliyor? Bu bilgiler ve değerlendirmeler ışığında bakıldığında, polisin söz konusu resmi tebligatı ilgilileri rahatlatmamış, aksine daha çok endişelenmelerine neden olmuştur. Bu nedenle güvenlik birimlerini ilgili kişileri ayrıntılı şekilde aydınlatmaya ve bilgilendirmeye davet ediyoruz. Alıcısının belirtilmediği, hitap kısmında bir ismin dahi yer almadığı bu standart yazı ile güvenlik birimleri yükümlülüklerini kesinlikle yerine getirmiş sayılmazlar” dedi.