Diyanet'in Yeni Başkanı Görmez'den 'Güncel' Değerlendirmeler
Değişen Diyanet Kanunu ile birlikte gündemin ilgi odağı haline gelen yeni Diyanet İşleri Başkanı Prof
Değişen Diyanet Kanunu ile birlikte gündemin ilgi odağı haline gelen yeni Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Ayşe Sucu olayına ilişkin olarak, "Kimse 'sorgulanamaz' değildir. Ancak Diyaneti haber yaparken medyanın daha dikkatli olması gerekiyor" dedi.
Görmez, bir haber kanalında gazeteci Taha Akyol'un konuğu oldu ve güncel konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Diyanet Vakfı Kadın Kolları Başkanı Ayşe Sucu'nun görevden alınmasıyla ilgili bir soru üzerine Görmez, konunun doğrudan Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilişkisinin bulunmadığını, tamamen Diyanet Vakfı'nın takdiri olduğu söylerken, son günlerde gündeme getirildiği şekliyle Diyanet'te bir 'depremin' kesinlikle söz konusu olmadığını belirtti. "Demokratik sivil yapılanmalarda görev
değişikliklerinin esas" olduğunu vurgulayan Görmez, 'her türlü eleştiriye açık olduklarını ve kimsenin sorgulanamaz' olmadığına da dikkat çekti. Sucu'nun vakıf hizmetlerine daha farklı bir ivme kazandırmak amacıyla görevinden alındığına işaret eden Görmez, bunun bir rejim meselesi gibi algılanmasının son derece yanlış olduğunun altını çizdi. Görmez, şunları kaydetti:
"Yaşanan 15 yılın ardından çalışmalar daha kuşatıcı olsun diye, hatta bu çalışmayı 16 büyük ile yaymak üzere bir istişarede bulunulmuş ve bir görev değişikliğine ihtiyaç duyulmuş. Diyanet Vakfı bir görev değişikliğinin faydalı olacağına inanmış ve bu hayata geçirilmiş. Bunun ne rejimle, ne Diyanet'le, ne Diyanet'in yeni vizyonuyla hiçbir ilgisi yok."
Bu konunun kimsenin yaşam tarzı ve kılık kıyafetiyle de bir bağlantısının olmadığına işaret eden Görmez, vakıftaki çalışmaların verimli bir şekilde devam ettiğini, bu nedenle bu konunun memleket meselesi haline getirilmesinin son derece üzücü olduğunu kaydetti.
"CUMHURİYETİN DİNLE OLAN İLİŞKİSİ VAROLUŞSAL BİR İLİŞKİDİR"
Diyanet'in Atatürk ve Cumhuriyet ile olan ilişkisine yönelik soru üzerine Görmez, Cumhuriyetin dinle olan ilişkisinin varoluşsal bir ilişki olduğunu, dikkat edilirse Cumhuriyeti kuran kadroların dindar insanlardan oluştuğunun görüleceğini vurguladı. Diyanet'in İslam'ın iki esası olan Kuran ve Hadis'i kaynak olarak aldığını belirten Görmez, Diyanet'in kuruluş felsefesini hakkında şunları söyledi:
"Biz Diyanet olarak rasyonalist değiliz ancak rasyonaliteyi aklın verilerini sonuna kadar kullanmayı Allah'ın emri biliriz. Biz bilimci pozitivist değiliz, ancak bilimin verilerini Allah'ın yeryüzündeki kanunlarının bir parçası olarak görürüz. Biz modernist değiliz ama modernizmin farkında olmayı, çağı okumayı aynı zamanda dindarlığımızı da bu asra taşınmanın bir yolu olarak görürüz. Dinin en küçük bir hakikatini asra, çağa uydurmak gibi bir yanlışın içine girmeyiz. Fakat asrın ruhunu, çağın idrakini
okumayı dini doğru okumanın da bir yolu olarak görürüz. Dini metinleri kanun metinleri gibi okuyan, onların hayatla ilişkisini kurmayan, onların özellikle maksadını ve gayesini kaybeden bir okuma çok farklı bir din anlayışını ortaya çıkarır."
"DİYANET'TE HERKES DEĞİŞİR"
Diyanet'te her türlü değişikliğin gerçekleşebileceğini, bununla beraber müdürlerin, vakıf görevlilerinin, kadın kolları başkanlarının ve hatta başkanların dahi rahatlıkla değişebileceğini ifade eden Görmez, Diyanet'in değişmeyecek tek özelliğinin 'siyaset üstü konumunun kurumsallaşması' olduğunu kaydetti. Diyanet'in 'kuşatıcılığına' da vurgu yapan Görmez, şöyle devam etti:
"Diyanet'in üzerine oturduğu bir başka önemli ilke, hoşgörü ve kuşatıcılığıdır. Otuz beş tane Osmanlı sultanına, 127 tane Şeyhül İslam düşüyor. İlk azlin sebebi Mevlana ve İbni Arabi'yi ağır bir şekilde eleştirmekten kaynaklanıyor. Böyle bir geleneğimiz var. Diyanet İşleri Başkanlığımız 72 milyonun diyanetidir. Diyanet İşleri Başkanlığı 72 milyona hizmet sunmak ve dini doğru anlatmak zorundadır."
"DİYANET'İN HİZMETLERİNİ SADECE CAMİ İLE SINIRLANDIRMAK DOĞRU DEĞİLDİR"
Diyanet'in yeniden yapılandırılmasıyla nelerin değişeceğinin sorulmasına cevap veren Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Görmez, araçlarda, özellikle dil ve üslup da değişime ihtiyaç olduğunu söylerken, ilkelerin oturduğunu bu ilkeler ışığında günümüz insanına dini hizmetlerin götürülmesi gerektiğini ifade etti. "Bu çağın insanına yeni bir dil ve üslupla yeni bir hizmet anlayışıyla Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hizmetlerini götürmek zorundayız" diyen Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bugün aralarında bir yaş olan iki kardeşin arasında sanki bir kuşak farkı var. Gerçekten bu ciddi bir sorun. Bu alanlarda ciddi değişikliklere ihtiyaç var. Bu çağın gençlerine bu çağın insanına o manevi boşlui yok."
Bu konunun kimsenin ğu doldurmak için toplumun o manevi hayatını yeni bir hikmetli bir üslup ile nasıl inşa ederiz biz daha çok bunun üzerinde yoğunlaşacağız."
Diyanet hizmetlerinin sadece cami hizmetleriyle sınırlandırılmasının yanlış olduğunu vurgulayan Görmez, yeni değişen Diyanet kanunuyla beraber yapısal olarak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın müsteşarlık seviyesine çıkartıldığını, ancak bunun protokol sıralamasında çok etkili bir değişime neden olmayacağını, bu yeni değişimin din görevlilerinin kalitesinin artmasına olumlu katkıları olacağına inandığını kaydetti.
DİYANET VE ALEVİLİK
Alevilik ile ilgili soruları da yanıtlayan Görmez, Alevilik ile ilgili var olan yanlışlar nedeniyle Aleviliğin Sünniliğin zıddıymışçasına algılanmasının son derece yanlış olduğunu söyledi. Ehli Beyt yolunun herkesin ortak yolu olarak görülmesi gerektiğini belirten Görmez, Alevilerin de Müslüman olduğunu, bunun ayrı bir dinmiş gibi algılanmasının mümkün olmadığını vurguladı. Alevilik açılımına ilişkin çalışmaların doğrudan bakanlık tarafından yürütüldüğünü hatırlatan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr.
Mehmet Görmez, Alevi vatandaşların sorunları konusunda Diyanet'in empati yaptığını ve bu çerçevede yapılması gerektiği halde yapılamayan üç şey tespit ettiklerini belirtirken şöyle devam etti:
"Alevi çalışmalarının çok önemli iki sonucu çıktı; birincisi Madımak otelinin kamulaştırılması. Madımak'ın bir kin ve öfke mekanı olarak kalması doğru değildir. Onun kamulaştırılması en azından bir takım yaraları sarmaya yardımcı olacaktır. Bu konuda biz Başkanlık olarak da destek verdik. Arkasından önemli bir neticesi de Din Bilgisi Ahlak Bilgisi derslerinin içerisine Alevilik öğretisi hakkında doğru bilgilerin konulmuş olması. Bunu da çok önemsiyorum. Çünkü yanyana oturan Alevi kardeşinin nasıl ve ne
tür öğretilere sahip olduğunu, inanış olarak öğrendiğinde ne kadar yakın olduğunu görecektir. Bunu da son derece önemsiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak Alevilik konusuna beş altı sene evvel empati yaparak yaklaştık. Şunu sorduk kendimize; Diyanet İşleri Başkanlığı mevcut vizyonuyla, yasasıyla Alevi vatandaşlarımıza, kardeşlerimize yönelik ne yapabilirdi de yapamadı. Bunu sorduk birbirimize. Ve yüksek sesle dedik ki 'üç şey yapabilirdik ama yapmadık. Bunu bir ihmal olarak görüyoruz. Yüz binin aşan
görevlimizi bu ülkenin, bu vatanın bir realitesi olarak beraber yaşadığımız Alevi kardeşlerimizin öğretileri hakkında doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayabilirdik. Hacı Bektaşı Veli kimdir, kırk makam nedir, Ehli Beyt, Kerbela, aşura, muharrem nedir ne değildir bunların ne kadarı camilerde anlatılanlarla ortaktır, cem nedir, cem ayini nedir, orada hangi ayet ile başlanır ve hangi ayet ile bitirilir. Bunu derhal başlattık.
İkinci olarak ne yapabilirdik; her cuma 15 ila 20 milyon kardeşimiz camilere geliyor. Bir parantez açarak ifade edeyim; Türkiye'de Sünnilik Aleviliğin karşıtı değildir. Herkes otursun Aleviliği tanımlasın. Aleviliğin karşısında bir Emevilik çıkar, o da tarihte kalmıştır. Anadolu'da Sünnilik hiçbir zaman Aleviliğin zıddı ve karşıtı olmamıştır. Çünkü Ehli Beyt yolu, Hazreti Ali, Hazreti Fatıma, Kerbela hepimizin ortak değerleridir. Bir takım yalan yanlış bilgileri biz caminin içinde düzeltebilirdik. Bunu
ihmal ettik. Öyleyse 'bunu ele almalıyız' dedik ve bunu ele aldık. Diyanet İşleri Başkanlığı kendi televizyon programlarıyla ilk defa Alevi büyüklerini çağırdı, aşurayı konuştu, Kerbela'yı konuştu.
Üçüncü bir şey daha var; referans kaybından kurtarabilirdik. Çünkü bir kültür şifai kültürle hayatiyetini devam ettiremez. Eğer yazılı kaynaklarını kaybetti ise referanslarını da kaybeder. Dolayısıyla bu referans kaybını da önleyebilirdik. Üzerinde ittifak edilen Alevilik öğretilerinin içinde yer aldığı temel Alevi Bektaşi kaynaklarını orijinal halleriyle ve Türkçeleriyle altlarındaki sadeleştirilmiş halleriyle yayınladık."
"İLAHİ VAHYİN RAHMET MESAJLARININ HERKESİN KENDİ ANLAYACAĞI ANA DİLİNE ÇEVRİLMESİ SARFI NAZAR EDİLEMEZ"
Son zamanlarda demokratik açılım çerçevesinde gündeme gelen Kürtçe meal konusuna da açıklık getiren Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, herkesin ilahi vahyin kendi anlayacağı ana dile çevrilmesini arzu etmesinde bir sakınca olmadığını, aksine bunun sarfı nazar edilemeyeceğini söyledi. Görmez, "Bir insan ilahi vahyin rahmet mesajını kendi ana dilinden okumak istiyorsa bunu tartışmak dahi zayid olur" ifadesini kullandı.
Toplumun ibadet ederken kullandığı dilin ortak değerler içerdiğine vurgu yapan Görmez, "Kuran-ı Kerim, Kürtçeye, Zazacaya, Arnavutçaya, Boşnakçaya tercüme edilebilir. Bizim açımızdan ilahi vahyin mesajının herkesin en doğru anlayabildiği kendi ana dilinde, en doğru koşabildiği dile çevrilmesi sarfı nazar edilemez. Böyle bir çalışma yapıldığında şu görülecektir; dinin temel bütün kavramlarının Türkiye içinde kullanılan bütün dillerde aynı olduğudur. Buradan hiç kimse bir ayrılık, gayrılık üretmeye
kalkışmasın. Biz aynı kelimelerle dua ediyoruz, Allah'a yalvarıyoruz. Orada ayniliğimiz ortaya çıkacaktır" diye konuştu.
"HAZRETİ PEYGAMBERİ ESKİ ÇAĞ İLE YENİ ÇAĞIN ORTASINDA BİR YERDE GÖRÜYORUZ"
Hadis ilmi konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yürüttüğü çalışmaların son aşamasında açıklayan Görmez, 4 yıl önce başlayan çalışmada, Hazreti Peygamberin hadislerinin bir hazine misali ortada durduğunu, ancak bazı metodolojik yanlışlıklar nedeniyle üzerinde hassaslıkla çalışılması gereken bir konu olduğunu kaydetti. Tekrarlarla beraber Hazreti Peygamber'in 200 bine yakın hadisi olduğunu belirten Görmez, tekrarların çıkartıldığında 20 - 30 bin civarında bir hadis olduğunu belirtti. Son zamanlarda
hadis çalışmalarıyla ilgili basında çıkan 'Diyanette reform yapılıyor' türünden açıklamaların gerçeği yansıtmadığına işaret eden Görmez, şunları kaydetti:
"Son zamanlarda hadis konusunda yaptığımız çalışmalar basın mensubu arkadaşlarımız tarafından 'diyanette reform' şeklinde aktarıldı. Bu yabancı basında yer aldı. İslam dünyasında yer aldı. Uzun süre bunu tekzip etmekle uğraştık. Biz Hazreti Peygamberi, Muhammed İkbal'in ifadesiyle eski çağ ile yeni çağın ortasında bir yerde görüyoruz. Mesajı kaynağı bakımından eski çağa aittir. Getirdiği mesajın ruhu bakımından ebedidir ve geleceğe aittir. Biz bu projeyle Resul-ü Ekrem'in mesajını anlamaya çalışıyoruz."
Son aşamaya gelen çalışmanın önümüzdeki Ramazan ayına yetiştirilmeye çalışıldığını belirten Görmez, yayınlanacak eserin sahasında önemli bir kaynak olduğunu ve bu sayede binlerce hadisin elektronik ortamda da konularına göre tasnif edildiğini söyledi. Görmez, ayrıca Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'ın tefsiri ile Babanzade'nin Tecdidi Sarih eserlerinin Diyanet Yayınları tarafından güncelleştirileceğini, bunun tarihi bir görev olduğunu kaydetti.
"FACEBOOK VE TWITTER İLE İLGİLİ SÖYLEMEDİĞİM SÖZLER BANA ATFEDİLDİ"
Göreve gelmesinin ardından Diyanet dergisinde yayınladığı mesajında hiç konu edilmemesine rağmen facebook ve twitter gibi sosyal paylaşım sitelerine 'zehirli aygıtlar' dediği eleştirilerine de yanıt veren Görmez, "Benim peygamberim 'selamı yayınız' buyurmuştur. Selamı, esenliği, güvenliği bütün dünyada yayınız demek bu. Bu araçlarla bütün insanlığa selamı yaymak kadar güzel bir şey olabilir mi? O konuda konuşmadığım halde çok ciddi şeyler yazıldı çizildi" diye konuştu.
İnsanların birbirlerini anlaması için yeni bir yüksek gönül dili geliştirilmesi gerektiğine dikkati çeken Görmez, sosyal medyanın olumsuz yönlerine de dikkat çekerek, "Ancak gençlerimizin sanal ortama mahkumiyetinin bütün yönleriyle doğru olduğu anlamına gelmez. Diyanet İşleri Başkanları, bilimadamları, psikologlar ve din adamları bu konuda konuşmaya devam edeceklerdir. Ancak Diyanet İşleri Başkanı olarak hiçbir konuda genelleme yapmadan Mevlana'nın 'kimseyi rencide etmeden akla kapıyı açmak' üslubunu
kullanmaya çalışıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
Görmez, bir haber kanalında gazeteci Taha Akyol'un konuğu oldu ve güncel konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Diyanet Vakfı Kadın Kolları Başkanı Ayşe Sucu'nun görevden alınmasıyla ilgili bir soru üzerine Görmez, konunun doğrudan Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilişkisinin bulunmadığını, tamamen Diyanet Vakfı'nın takdiri olduğu söylerken, son günlerde gündeme getirildiği şekliyle Diyanet'te bir 'depremin' kesinlikle söz konusu olmadığını belirtti. "Demokratik sivil yapılanmalarda görev
değişikliklerinin esas" olduğunu vurgulayan Görmez, 'her türlü eleştiriye açık olduklarını ve kimsenin sorgulanamaz' olmadığına da dikkat çekti. Sucu'nun vakıf hizmetlerine daha farklı bir ivme kazandırmak amacıyla görevinden alındığına işaret eden Görmez, bunun bir rejim meselesi gibi algılanmasının son derece yanlış olduğunun altını çizdi. Görmez, şunları kaydetti:
"Yaşanan 15 yılın ardından çalışmalar daha kuşatıcı olsun diye, hatta bu çalışmayı 16 büyük ile yaymak üzere bir istişarede bulunulmuş ve bir görev değişikliğine ihtiyaç duyulmuş. Diyanet Vakfı bir görev değişikliğinin faydalı olacağına inanmış ve bu hayata geçirilmiş. Bunun ne rejimle, ne Diyanet'le, ne Diyanet'in yeni vizyonuyla hiçbir ilgisi yok."
Bu konunun kimsenin yaşam tarzı ve kılık kıyafetiyle de bir bağlantısının olmadığına işaret eden Görmez, vakıftaki çalışmaların verimli bir şekilde devam ettiğini, bu nedenle bu konunun memleket meselesi haline getirilmesinin son derece üzücü olduğunu kaydetti.
"CUMHURİYETİN DİNLE OLAN İLİŞKİSİ VAROLUŞSAL BİR İLİŞKİDİR"
Diyanet'in Atatürk ve Cumhuriyet ile olan ilişkisine yönelik soru üzerine Görmez, Cumhuriyetin dinle olan ilişkisinin varoluşsal bir ilişki olduğunu, dikkat edilirse Cumhuriyeti kuran kadroların dindar insanlardan oluştuğunun görüleceğini vurguladı. Diyanet'in İslam'ın iki esası olan Kuran ve Hadis'i kaynak olarak aldığını belirten Görmez, Diyanet'in kuruluş felsefesini hakkında şunları söyledi:
"Biz Diyanet olarak rasyonalist değiliz ancak rasyonaliteyi aklın verilerini sonuna kadar kullanmayı Allah'ın emri biliriz. Biz bilimci pozitivist değiliz, ancak bilimin verilerini Allah'ın yeryüzündeki kanunlarının bir parçası olarak görürüz. Biz modernist değiliz ama modernizmin farkında olmayı, çağı okumayı aynı zamanda dindarlığımızı da bu asra taşınmanın bir yolu olarak görürüz. Dinin en küçük bir hakikatini asra, çağa uydurmak gibi bir yanlışın içine girmeyiz. Fakat asrın ruhunu, çağın idrakini
okumayı dini doğru okumanın da bir yolu olarak görürüz. Dini metinleri kanun metinleri gibi okuyan, onların hayatla ilişkisini kurmayan, onların özellikle maksadını ve gayesini kaybeden bir okuma çok farklı bir din anlayışını ortaya çıkarır."
"DİYANET'TE HERKES DEĞİŞİR"
Diyanet'te her türlü değişikliğin gerçekleşebileceğini, bununla beraber müdürlerin, vakıf görevlilerinin, kadın kolları başkanlarının ve hatta başkanların dahi rahatlıkla değişebileceğini ifade eden Görmez, Diyanet'in değişmeyecek tek özelliğinin 'siyaset üstü konumunun kurumsallaşması' olduğunu kaydetti. Diyanet'in 'kuşatıcılığına' da vurgu yapan Görmez, şöyle devam etti:
"Diyanet'in üzerine oturduğu bir başka önemli ilke, hoşgörü ve kuşatıcılığıdır. Otuz beş tane Osmanlı sultanına, 127 tane Şeyhül İslam düşüyor. İlk azlin sebebi Mevlana ve İbni Arabi'yi ağır bir şekilde eleştirmekten kaynaklanıyor. Böyle bir geleneğimiz var. Diyanet İşleri Başkanlığımız 72 milyonun diyanetidir. Diyanet İşleri Başkanlığı 72 milyona hizmet sunmak ve dini doğru anlatmak zorundadır."
"DİYANET'İN HİZMETLERİNİ SADECE CAMİ İLE SINIRLANDIRMAK DOĞRU DEĞİLDİR"
Diyanet'in yeniden yapılandırılmasıyla nelerin değişeceğinin sorulmasına cevap veren Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Görmez, araçlarda, özellikle dil ve üslup da değişime ihtiyaç olduğunu söylerken, ilkelerin oturduğunu bu ilkeler ışığında günümüz insanına dini hizmetlerin götürülmesi gerektiğini ifade etti. "Bu çağın insanına yeni bir dil ve üslupla yeni bir hizmet anlayışıyla Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hizmetlerini götürmek zorundayız" diyen Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bugün aralarında bir yaş olan iki kardeşin arasında sanki bir kuşak farkı var. Gerçekten bu ciddi bir sorun. Bu alanlarda ciddi değişikliklere ihtiyaç var. Bu çağın gençlerine bu çağın insanına o manevi boşlui yok."
Bu konunun kimsenin ğu doldurmak için toplumun o manevi hayatını yeni bir hikmetli bir üslup ile nasıl inşa ederiz biz daha çok bunun üzerinde yoğunlaşacağız."
Diyanet hizmetlerinin sadece cami hizmetleriyle sınırlandırılmasının yanlış olduğunu vurgulayan Görmez, yeni değişen Diyanet kanunuyla beraber yapısal olarak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın müsteşarlık seviyesine çıkartıldığını, ancak bunun protokol sıralamasında çok etkili bir değişime neden olmayacağını, bu yeni değişimin din görevlilerinin kalitesinin artmasına olumlu katkıları olacağına inandığını kaydetti.
DİYANET VE ALEVİLİK
Alevilik ile ilgili soruları da yanıtlayan Görmez, Alevilik ile ilgili var olan yanlışlar nedeniyle Aleviliğin Sünniliğin zıddıymışçasına algılanmasının son derece yanlış olduğunu söyledi. Ehli Beyt yolunun herkesin ortak yolu olarak görülmesi gerektiğini belirten Görmez, Alevilerin de Müslüman olduğunu, bunun ayrı bir dinmiş gibi algılanmasının mümkün olmadığını vurguladı. Alevilik açılımına ilişkin çalışmaların doğrudan bakanlık tarafından yürütüldüğünü hatırlatan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr.
Mehmet Görmez, Alevi vatandaşların sorunları konusunda Diyanet'in empati yaptığını ve bu çerçevede yapılması gerektiği halde yapılamayan üç şey tespit ettiklerini belirtirken şöyle devam etti:
"Alevi çalışmalarının çok önemli iki sonucu çıktı; birincisi Madımak otelinin kamulaştırılması. Madımak'ın bir kin ve öfke mekanı olarak kalması doğru değildir. Onun kamulaştırılması en azından bir takım yaraları sarmaya yardımcı olacaktır. Bu konuda biz Başkanlık olarak da destek verdik. Arkasından önemli bir neticesi de Din Bilgisi Ahlak Bilgisi derslerinin içerisine Alevilik öğretisi hakkında doğru bilgilerin konulmuş olması. Bunu da çok önemsiyorum. Çünkü yanyana oturan Alevi kardeşinin nasıl ve ne
tür öğretilere sahip olduğunu, inanış olarak öğrendiğinde ne kadar yakın olduğunu görecektir. Bunu da son derece önemsiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak Alevilik konusuna beş altı sene evvel empati yaparak yaklaştık. Şunu sorduk kendimize; Diyanet İşleri Başkanlığı mevcut vizyonuyla, yasasıyla Alevi vatandaşlarımıza, kardeşlerimize yönelik ne yapabilirdi de yapamadı. Bunu sorduk birbirimize. Ve yüksek sesle dedik ki 'üç şey yapabilirdik ama yapmadık. Bunu bir ihmal olarak görüyoruz. Yüz binin aşan
görevlimizi bu ülkenin, bu vatanın bir realitesi olarak beraber yaşadığımız Alevi kardeşlerimizin öğretileri hakkında doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayabilirdik. Hacı Bektaşı Veli kimdir, kırk makam nedir, Ehli Beyt, Kerbela, aşura, muharrem nedir ne değildir bunların ne kadarı camilerde anlatılanlarla ortaktır, cem nedir, cem ayini nedir, orada hangi ayet ile başlanır ve hangi ayet ile bitirilir. Bunu derhal başlattık.
İkinci olarak ne yapabilirdik; her cuma 15 ila 20 milyon kardeşimiz camilere geliyor. Bir parantez açarak ifade edeyim; Türkiye'de Sünnilik Aleviliğin karşıtı değildir. Herkes otursun Aleviliği tanımlasın. Aleviliğin karşısında bir Emevilik çıkar, o da tarihte kalmıştır. Anadolu'da Sünnilik hiçbir zaman Aleviliğin zıddı ve karşıtı olmamıştır. Çünkü Ehli Beyt yolu, Hazreti Ali, Hazreti Fatıma, Kerbela hepimizin ortak değerleridir. Bir takım yalan yanlış bilgileri biz caminin içinde düzeltebilirdik. Bunu
ihmal ettik. Öyleyse 'bunu ele almalıyız' dedik ve bunu ele aldık. Diyanet İşleri Başkanlığı kendi televizyon programlarıyla ilk defa Alevi büyüklerini çağırdı, aşurayı konuştu, Kerbela'yı konuştu.
Üçüncü bir şey daha var; referans kaybından kurtarabilirdik. Çünkü bir kültür şifai kültürle hayatiyetini devam ettiremez. Eğer yazılı kaynaklarını kaybetti ise referanslarını da kaybeder. Dolayısıyla bu referans kaybını da önleyebilirdik. Üzerinde ittifak edilen Alevilik öğretilerinin içinde yer aldığı temel Alevi Bektaşi kaynaklarını orijinal halleriyle ve Türkçeleriyle altlarındaki sadeleştirilmiş halleriyle yayınladık."
"İLAHİ VAHYİN RAHMET MESAJLARININ HERKESİN KENDİ ANLAYACAĞI ANA DİLİNE ÇEVRİLMESİ SARFI NAZAR EDİLEMEZ"
Son zamanlarda demokratik açılım çerçevesinde gündeme gelen Kürtçe meal konusuna da açıklık getiren Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, herkesin ilahi vahyin kendi anlayacağı ana dile çevrilmesini arzu etmesinde bir sakınca olmadığını, aksine bunun sarfı nazar edilemeyeceğini söyledi. Görmez, "Bir insan ilahi vahyin rahmet mesajını kendi ana dilinden okumak istiyorsa bunu tartışmak dahi zayid olur" ifadesini kullandı.
Toplumun ibadet ederken kullandığı dilin ortak değerler içerdiğine vurgu yapan Görmez, "Kuran-ı Kerim, Kürtçeye, Zazacaya, Arnavutçaya, Boşnakçaya tercüme edilebilir. Bizim açımızdan ilahi vahyin mesajının herkesin en doğru anlayabildiği kendi ana dilinde, en doğru koşabildiği dile çevrilmesi sarfı nazar edilemez. Böyle bir çalışma yapıldığında şu görülecektir; dinin temel bütün kavramlarının Türkiye içinde kullanılan bütün dillerde aynı olduğudur. Buradan hiç kimse bir ayrılık, gayrılık üretmeye
kalkışmasın. Biz aynı kelimelerle dua ediyoruz, Allah'a yalvarıyoruz. Orada ayniliğimiz ortaya çıkacaktır" diye konuştu.
"HAZRETİ PEYGAMBERİ ESKİ ÇAĞ İLE YENİ ÇAĞIN ORTASINDA BİR YERDE GÖRÜYORUZ"
Hadis ilmi konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yürüttüğü çalışmaların son aşamasında açıklayan Görmez, 4 yıl önce başlayan çalışmada, Hazreti Peygamberin hadislerinin bir hazine misali ortada durduğunu, ancak bazı metodolojik yanlışlıklar nedeniyle üzerinde hassaslıkla çalışılması gereken bir konu olduğunu kaydetti. Tekrarlarla beraber Hazreti Peygamber'in 200 bine yakın hadisi olduğunu belirten Görmez, tekrarların çıkartıldığında 20 - 30 bin civarında bir hadis olduğunu belirtti. Son zamanlarda
hadis çalışmalarıyla ilgili basında çıkan 'Diyanette reform yapılıyor' türünden açıklamaların gerçeği yansıtmadığına işaret eden Görmez, şunları kaydetti:
"Son zamanlarda hadis konusunda yaptığımız çalışmalar basın mensubu arkadaşlarımız tarafından 'diyanette reform' şeklinde aktarıldı. Bu yabancı basında yer aldı. İslam dünyasında yer aldı. Uzun süre bunu tekzip etmekle uğraştık. Biz Hazreti Peygamberi, Muhammed İkbal'in ifadesiyle eski çağ ile yeni çağın ortasında bir yerde görüyoruz. Mesajı kaynağı bakımından eski çağa aittir. Getirdiği mesajın ruhu bakımından ebedidir ve geleceğe aittir. Biz bu projeyle Resul-ü Ekrem'in mesajını anlamaya çalışıyoruz."
Son aşamaya gelen çalışmanın önümüzdeki Ramazan ayına yetiştirilmeye çalışıldığını belirten Görmez, yayınlanacak eserin sahasında önemli bir kaynak olduğunu ve bu sayede binlerce hadisin elektronik ortamda da konularına göre tasnif edildiğini söyledi. Görmez, ayrıca Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'ın tefsiri ile Babanzade'nin Tecdidi Sarih eserlerinin Diyanet Yayınları tarafından güncelleştirileceğini, bunun tarihi bir görev olduğunu kaydetti.
"FACEBOOK VE TWITTER İLE İLGİLİ SÖYLEMEDİĞİM SÖZLER BANA ATFEDİLDİ"
Göreve gelmesinin ardından Diyanet dergisinde yayınladığı mesajında hiç konu edilmemesine rağmen facebook ve twitter gibi sosyal paylaşım sitelerine 'zehirli aygıtlar' dediği eleştirilerine de yanıt veren Görmez, "Benim peygamberim 'selamı yayınız' buyurmuştur. Selamı, esenliği, güvenliği bütün dünyada yayınız demek bu. Bu araçlarla bütün insanlığa selamı yaymak kadar güzel bir şey olabilir mi? O konuda konuşmadığım halde çok ciddi şeyler yazıldı çizildi" diye konuştu.
İnsanların birbirlerini anlaması için yeni bir yüksek gönül dili geliştirilmesi gerektiğine dikkati çeken Görmez, sosyal medyanın olumsuz yönlerine de dikkat çekerek, "Ancak gençlerimizin sanal ortama mahkumiyetinin bütün yönleriyle doğru olduğu anlamına gelmez. Diyanet İşleri Başkanları, bilimadamları, psikologlar ve din adamları bu konuda konuşmaya devam edeceklerdir. Ancak Diyanet İşleri Başkanı olarak hiçbir konuda genelleme yapmadan Mevlana'nın 'kimseyi rencide etmeden akla kapıyı açmak' üslubunu
kullanmaya çalışıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.