Fatih Altaylı'yı şok eden teklif

Başbakan Erdoğan'ın Dolmabahçe'de düzenlediği kahvaltıda söz alan Yiğit Bulut'un önerisi Fatih Altaylı'nın kalbine indirecekti!

Fatih Altaylı'yı şok eden teklif

Kahvaltı
BAŞBAKAN Erdoğan, dün gazete ve televizyonların yayın yönetmenlerini ve medyanın grup başkanlarını Dolmabahçe'deki çalışma ofisine davet etti.
Başbakan bu davetleri zaman zaman yapıyor.
İyi de oluyor.
Gittik.
Başbakan'ın kürsüden yaptığı bir konuşmayla başladık.
Sonra sorular soruldu. Yanıtlar alındı.
Başbakan'ın konuşması, sanki Türkiye'nin bir "yumuşama" ve "karşılıklı anlaşma" sürecine girileceğini gösterir nitelikteydi.
Fiili durum bu mu olur, yoksa eskisi gibi gergin mi gider bilmiyorum.
Ancak Başbakan Erdoğan'ın sözlerine ve üslubuna bakarak sanki daha ılımlı bir döneme geçiyormuşuz hissine kapıldım.
"Eleştiriye karşı değiliz. Dost acı söyler. Mevlânâ 'İyi bir dostu olanın aynaya ihtiyacı yoktur' der" dedi. "Karşı olduğumuz hakarettir. İftiradır" diye devam etti.
Medyanın bir bölümünün 1994 yılından beri sistematik olarak kendisine karşı olmasından yakındı.
Yine de üslubu son dönemde alıştığımız sertlikten uzaktı.
Sonra soru-cevaplara geçildi.
Benim soru sorma niyetim yoktu ama dayanamadım sordum.
Dedim ki, "Sayın Başbakan, kahvaltı için teşekkür ederiz. Konuşmanızda dediniz ki, 1994'ten beri medya bana karşı. Ama medyanın karşıtlığına rağmen siz bu noktadasınız. Demek ki, medyanın karşıtlığı size bir zarar vermiyor. Tam aksine halk size destek veriyor. O zaman medyaya niye bu kadar
kızıyorsunuz? Belki de medyanın karşı olması size güç veriyor. Siz kızınca gazeteciler kendini kötü hissediyor. Kırılıyor, ürküyor, tedirgin oluyor".
Bu soruma verdiği yanıt şöyle oldu Başbakan'ın:
"Ben medyaya kızmıyorum. Eleştiriye kızmıyorum. Ama yalan, hakaret, iftira, gerçeği yansıtmayan şeyler yazılıyor. Ben buna kızıyorum. Ama bunun karşısında bir şey de yapmıyorum. Onlar beni eleştiriyor, bırakın ben de onları eleştireyim. Zaten çok ağırıma giderse dava açıyorum."
Bunun üzerine ben de "O zaman eleştiri serbest" dedim.
O da güldü ve "Atış serbest" dedi.
Kendimi Başbakan'ın yerine koyuyorum.
Siz iyi bir şeyler yaptığınızı, memleket için gecenizi gündüzünüze kattığınızı düşünüyorsunuz ama bir gazeteci çıkıp bunun tersini söylüyor.
Bozulur. Kim olsa bozulur. Kim olsa kızar.
Ama demokrasilerde böyle şeyler olur.
Hele Başbakan'ın yeni adlandırmasıyla "ileri demokrasilerde" olur.
Elbette hakaret etme hakkımız yok.
Ama aynı fikirde olmadığımızı her zaman söyleyebilmeliyiz.
Ne yazık ki, makam yükseldikçe eleştirenlerin sayısı ve hatta düzeyi düşer.
İleri demokrasilerde, seçilenler buna hoşgörü göstermek zorundadır.
Hakaret, iftira, yalan olmadıkça.
Sonuç olarak ben, Dolmabahçe'deki bu kahvaltıda Başbakan'ın 27 Temmuz gecesi balkonda yaptığı konuşmaya benzer bir tat aldım.
Umarım tadı damağımızda kalmaz.
İleri demokratik bir fikir
BAŞBAKAN'la gazetecilerin yaptığı sohbette benim kanımı donduran öneri ve soru Yiğit Bulut'tan geldi.
Bulut soru sormak için mikrofonu eline aldı ve "RTÜK benzeri bir üst kurulun" tüm medya için kurulmasını önerdi. Gazete ve internet sitelerini denetleyecek bir üst kurul talep etti.
Yiğit Bulut bunu daha önce de önermişti. Ben de "Sansürsüz diye program yapan biri böyle bir şey istememeli" diye kendisine söylemiştim.
Yiğit, Başbakan'ın karşısında bu önerisini tekrarlayınca gayri ihtiyari "Yok daha neler" dedim.
Demokrasilerde, hele hele "ileri demokrasilerde" böyle kurulun veya kurumun varlığı akla bile getirilemez.
Demokrasiler ve ileri demokrasiler "söz söyleme özgürlüğü" ve "fikir
hürriyeti" üzerine otururlar.
Bunun temelinde de basının söz söyleme ve fikir beyan etme hürriyeti gelir.
Eğer siz bir üst kurul benzeri yapıyla gazetelerin, giderek gelişen ve güçlenen internet medyasının önünü kesmeye, onları denetim altına almaya kalkışırsanız o zaman "ileri"yi bırakın, demokrasiden bile söz edemezsiniz.
Böyle bir kurul olsa olsa darbe dönemlerinde, cunta ile yönetilen ülkelerde ya da İkinci Dünya Savaşı öncesi Almanya'sında, İtalya'sında, İspanya'sında olabilir.
Allah'tan Başbakan, Yiğit Bulut'un bu önerisine gülüp geçti ve böyle bir şeyin olamayacağını söyledi de içimiz rahatladı.
Ya "Bu süper bir fikirmiş" deseydi halimiz nice olurdu!