Su uyur, para uyumaz...
Oliver Stone, 1987 tarihli 'Wall Street'in devamı niteliğindeki 'Para Asla Uyumaz'da yeni Gordon Gekko'ların peşine düşüyor. Film, ilkinde olduğu gibi bir kez daha kapitalist işleyiş üzerine eleştiriye soyunurken arada da 'parçalanmış aile' temasına göz kırpıyor
Oliver Stone, 1987 tarihli 'Wall Street'in devamı niteliğindeki 'Para Asla Uyumaz'da yeni Gordon Gekko'ların peşine düşüyor. Film, ilkinde olduğu gibi bir kez daha kapitalist işleyiş üzerine eleştiriye soyunurken arada da 'parçalanmış aile' temasına göz kırpıyor
FİLMİN FRAGMANI VE FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN
VİZYONDAKİ DİĞER FİLMLERİ GÖRMEK İÇİN TIKLAYIN
Malumunuz üzre Oliver Stone, geriye dönerek sandıktan naftalin kokan karakterlerini çıkarıp yeniden piyasaya süren yönetmenlerden olmadı asla. Ne var ki para uyumadıkça, Gordon Gekko’ların varlığına hepimiz gibi o da inanıyor. Tecrübeli yönetmen o unutulmaz ‘şeytanî’ karakterini hem hatırlamak hem de hatırlatmak amacıyla ‘Borsa: Para Asla Uyumaz’ı (Wall Street: Money Never Sleeps) çekmişti son olarak. İlk kez bu yılki Cannes’da boy gösteren yapım, bugünden itibaren bizde de gösterimde.
Yeni başlayanlar için Borsa
23 yıl sonra aynı sularda yüzen Stone’un bu son adımında, bütün dünyayı saran ekonomik krizin izlerini sürüyoruz. 1987 tarihli ‘Wall Street’inde, kapitalizmin o çok klişe deyimiyle ‘acımasız çarklarında’ at oynatmayı bilen spekülatör Gekko ve sistemle tanıştırdığı çaylak Bud Fox’ın serüvenlerini izlemiştik. Film, bir anlamda bütün bir ‘borsa’ sisteminin kısa ve herkesin anlayabileceği türden bir özetiydi. Amerikan ölçülerine göre kendisini solda tanımlayan Stone için de, sistem eleştirisiydi. ‘Para Asla Uyumaz’ ise, şimdiki zamanın Gekko’larının peşine düşüyor. Aradan geçen sürede hapishanenin yolunu tutan ve burada kendisiyle yüzleşme fırsatı bulan Gordon Gekko, cezasını tamamlıyor ve tahliye oluyor. Hapishane çıkışı bir bekleyeni olmaması, durumu yeterince net ve sarih bir biçimde ifade ediyor.
İki çocuğundan biri, uyuşturucu müptelası oğlu Rudy o içerideyken intihar etmiş, bu olay sonucu kızı Winnie de, babasıyla bütün ilişkisini kesmeye karar vermiştir. Lakin ortada çelişkinin daniskası vardır, babasından ve onun mesleğinden nefret eden Winnie, nedense genç bir broker olan Jacop’la yaşamaktadır ve iki genç evliliğe giden yolda ilerlemektedirler. Jacop’ın çalıştığı şirketin patronu Louis Zabel, iflas noktasına gelince adeta bizim eski işadamı prototipimiz Hulusi Kentmen’vari bir ‘gururla’ intiharı seçer. Bu üzücü olayın sorumlusu bellidir: Zamanında Gekko’yu da ispiyonlayıp hapse atılmasına neden olan Bretton James... Jacop bu ortamda hem yeni bir hayat kurmak, hem de Zabel’in intikamını almak için çabalarken yolu ‘müstakbel’ kayınpederiyle kesişir. Bu da Winnie’yle olan ilişkisine yansır...
Kriz ki, ‘teğet’ geçer bize...
İlk ‘Wall Street’, herkes için heyecan verici bir yapımdı. Filmde, önündeki o meşhur boğa heykeliyle bilinen dünya para trafiğinin merkezinin son derece iyi çekilmiş bir fotoğrafı önümüze atılıyordu. Bu fotoğrafın bizim coğrafyamızdaki yansıması ise, ‘Özal’lı yıllar’ını yaşayan bir toplumun, ne türden bir sistemin içine entegre edilmek istendiğini az buçuk anlatır gibi oluyordu. Şimdi ise daha globalleşmiş bir dünyanın üyesiyiz ve artık ekonomiye daha bir vâkıfız (üstelik artık onca gazetemiz, te-levizyon kanalımız, uzmanımız var). Ayrıca krizler bizi ‘teğet’ bile geçebiliyor.
‘Wall Street: Para Asla Uyumaz’ ise, Oliver Stone’un kendince aydın tavrıyla, kendi halkını yeniden uyarmaya soyunduğu bir hikâyenin görsel ifadesi. Gekko elbette hâlâ eski Gekko ama piyasa daha da acımasızların eline geçmiş. Mesela Bretton James, kötülükte ve bir virüs gibi bütün bir sistemi ele geçirmekte öyle bir yetenek ki, 20 yıl öncesinin ‘şeytan’ı onun yanında adeta melek kalıyor. Öte yandan Stone, senaristleri Allan Loeb ve Stephen Schiff’le öyküye bir de parçalanmış ailenin yeniden bir araya getirilmesi trüğü yerleştirmiş; dolayısıyla film hem ekonomik krizin kıvrımlarında dolaşırken aynı zamanda Amerikan kitle sinemasına uygun olarak bir baba-kız dramını ve dahi, birbirine güvenle ihtisas edilen bir aşkın panoramasını çizmeye soyunuyor.
Nostaljik bir deneme
Uzun lafın kısası ‘Para Asla Uyumaz’, zorlama bir hikâye olmuş. Evet, ilkinin işlevsel bir yanı da vardı ama bu sistemin eleştirisi, ‘Satıcının Ölümü’ ve türevleriyle zaten defalarca yapıldı. Yine 18 yıl öncesinin filmi ‘Glangarry Glen Ross’da yönetmen James Foley, ünlü oyun yazarı David Mamet’ın yapıtını sinemaya taşırken tüm zamanların en etkileyici kapitalizm eleştirilerden birini önümüze atıyordu. Stone’un kendi bildik sularına geri dönmesi ise nostaljik bir denemeden öteye gidememiş.
Her devrin Gekko’su
Filmin, ‘Zamanında Gekko’lara dikkat demiştik, şimdi de türevlerini dikkat diyoruz’ türünden gayet didaktik bir tavrı var. Üstelik hikâye, Bretton James’lerin ortadan kaldırılması ve mutluluk görüntüleriyle sona ererken, ‘Bu sırada Kulver Kale’de’ demeye pek soyunmuyor; sahi artık dünyanın her tarafında bolca gördüğümüz Gekko türevleri ne olacak? Zaten kişisel olarak Oliver Stone’a ‘JFK’deki temel sorusundan dolayı hep mesafeli yaklaşmışımdır. O dönemlerin sinema yazarı İbrahim Altınsay, Aktüel’deki köşesinde malum filme ilişkin, sık sık “Onun öldüğü güne lânet olsun” diyen savcı Jim Garrison’a (Kevin Costner canlandırıyordu) “İyi de ya diğer günler?” diye seslenerek, meseleyi bir güzel özetlemişti. Naçizane kanaatim Stone, ya o günü dert ederek ya da sadece o karakterin durumu çözerek sorunu halledebileceğini düşünen yönetmenlerdendir. Onca kayda değer filmine karşın böyle bir yanı da vardır ve bu yan, ‘Para Asla Uyumaz’da tekrar kıyıya vuruyor.
‘Yıkılmadım ayaktayım’
Oyunculuklara gelince; ‘Wall Street’in yanı sıra ‘Öldüren Cazibe’ ve ‘Temel İçgüdü’yle birçok unutulmaz karakteri sinemasal dimağımıza armağan eden, bir zamanların ‘San Francisco Sokakları’ müdavimi Michael Douglas, ‘Para Asla Uyumaz’da ‘Yıkılmadım ayaktayım’ mesajını gayet güzel veriyor. Bu öykünün çaylağı konumundaki Shia LaBeouf da (Gekko’nun müstakbel damadı Jacob’ı canlandırıyor), ‘Transformers’ âleminden daha bir insani ortamlarda boy gösteriyor.
‘An Education’la parlayan İngiliz genç yetenek Carey Mulligan ise, Winnie rolüyle, çarçabuk Hollywood’a adapte olduğunu kanıtlıyor. ‘İhtiyarlara Yer Yok’, ‘American Gangster’, ‘Milk’ gibi filmlerin dikkat çekici ismi, son olarak da yine bir Oliver Stone filmi ‘W’de, George W. Bush’u canlandıran Josh Brolin’e gelince; Bretton James rolünde ne yazık ki çok karikatürize duruyor ve bence son dönemlerdeki en az inandırıcı ve en klişe performanslarından birine imza atıyor. Öykünün en hoş karakteri konumundaki Zabel’e hayat veren Frank Langella ise filmde ‘kısa ama gerçek’ bir esinti sunuyor. İlk filmin çaylağı Charlie Sheen de ‘hommage’ kabilinden şöyle bir görünüyor. Keza Oliver Stone da filmde küçük bir rolle karşımıza geliyor.
“Başta işletme öğrencileri ve kendilerine yazmak için yeni konular arayan ekonomi ‘köşelemecileri’ olmak üzere ‘Borsa’da parası olan herkese tavsiye ederim” diyerek son noktayı koyayım...
FİLMİN FRAGMANI VE FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN
VİZYONDAKİ DİĞER FİLMLERİ GÖRMEK İÇİN TIKLAYIN
Malumunuz üzre Oliver Stone, geriye dönerek sandıktan naftalin kokan karakterlerini çıkarıp yeniden piyasaya süren yönetmenlerden olmadı asla. Ne var ki para uyumadıkça, Gordon Gekko’ların varlığına hepimiz gibi o da inanıyor. Tecrübeli yönetmen o unutulmaz ‘şeytanî’ karakterini hem hatırlamak hem de hatırlatmak amacıyla ‘Borsa: Para Asla Uyumaz’ı (Wall Street: Money Never Sleeps) çekmişti son olarak. İlk kez bu yılki Cannes’da boy gösteren yapım, bugünden itibaren bizde de gösterimde.
Yeni başlayanlar için Borsa
23 yıl sonra aynı sularda yüzen Stone’un bu son adımında, bütün dünyayı saran ekonomik krizin izlerini sürüyoruz. 1987 tarihli ‘Wall Street’inde, kapitalizmin o çok klişe deyimiyle ‘acımasız çarklarında’ at oynatmayı bilen spekülatör Gekko ve sistemle tanıştırdığı çaylak Bud Fox’ın serüvenlerini izlemiştik. Film, bir anlamda bütün bir ‘borsa’ sisteminin kısa ve herkesin anlayabileceği türden bir özetiydi. Amerikan ölçülerine göre kendisini solda tanımlayan Stone için de, sistem eleştirisiydi. ‘Para Asla Uyumaz’ ise, şimdiki zamanın Gekko’larının peşine düşüyor. Aradan geçen sürede hapishanenin yolunu tutan ve burada kendisiyle yüzleşme fırsatı bulan Gordon Gekko, cezasını tamamlıyor ve tahliye oluyor. Hapishane çıkışı bir bekleyeni olmaması, durumu yeterince net ve sarih bir biçimde ifade ediyor.
İki çocuğundan biri, uyuşturucu müptelası oğlu Rudy o içerideyken intihar etmiş, bu olay sonucu kızı Winnie de, babasıyla bütün ilişkisini kesmeye karar vermiştir. Lakin ortada çelişkinin daniskası vardır, babasından ve onun mesleğinden nefret eden Winnie, nedense genç bir broker olan Jacop’la yaşamaktadır ve iki genç evliliğe giden yolda ilerlemektedirler. Jacop’ın çalıştığı şirketin patronu Louis Zabel, iflas noktasına gelince adeta bizim eski işadamı prototipimiz Hulusi Kentmen’vari bir ‘gururla’ intiharı seçer. Bu üzücü olayın sorumlusu bellidir: Zamanında Gekko’yu da ispiyonlayıp hapse atılmasına neden olan Bretton James... Jacop bu ortamda hem yeni bir hayat kurmak, hem de Zabel’in intikamını almak için çabalarken yolu ‘müstakbel’ kayınpederiyle kesişir. Bu da Winnie’yle olan ilişkisine yansır...
Kriz ki, ‘teğet’ geçer bize...
İlk ‘Wall Street’, herkes için heyecan verici bir yapımdı. Filmde, önündeki o meşhur boğa heykeliyle bilinen dünya para trafiğinin merkezinin son derece iyi çekilmiş bir fotoğrafı önümüze atılıyordu. Bu fotoğrafın bizim coğrafyamızdaki yansıması ise, ‘Özal’lı yıllar’ını yaşayan bir toplumun, ne türden bir sistemin içine entegre edilmek istendiğini az buçuk anlatır gibi oluyordu. Şimdi ise daha globalleşmiş bir dünyanın üyesiyiz ve artık ekonomiye daha bir vâkıfız (üstelik artık onca gazetemiz, te-levizyon kanalımız, uzmanımız var). Ayrıca krizler bizi ‘teğet’ bile geçebiliyor.
‘Wall Street: Para Asla Uyumaz’ ise, Oliver Stone’un kendince aydın tavrıyla, kendi halkını yeniden uyarmaya soyunduğu bir hikâyenin görsel ifadesi. Gekko elbette hâlâ eski Gekko ama piyasa daha da acımasızların eline geçmiş. Mesela Bretton James, kötülükte ve bir virüs gibi bütün bir sistemi ele geçirmekte öyle bir yetenek ki, 20 yıl öncesinin ‘şeytan’ı onun yanında adeta melek kalıyor. Öte yandan Stone, senaristleri Allan Loeb ve Stephen Schiff’le öyküye bir de parçalanmış ailenin yeniden bir araya getirilmesi trüğü yerleştirmiş; dolayısıyla film hem ekonomik krizin kıvrımlarında dolaşırken aynı zamanda Amerikan kitle sinemasına uygun olarak bir baba-kız dramını ve dahi, birbirine güvenle ihtisas edilen bir aşkın panoramasını çizmeye soyunuyor.
Nostaljik bir deneme
Uzun lafın kısası ‘Para Asla Uyumaz’, zorlama bir hikâye olmuş. Evet, ilkinin işlevsel bir yanı da vardı ama bu sistemin eleştirisi, ‘Satıcının Ölümü’ ve türevleriyle zaten defalarca yapıldı. Yine 18 yıl öncesinin filmi ‘Glangarry Glen Ross’da yönetmen James Foley, ünlü oyun yazarı David Mamet’ın yapıtını sinemaya taşırken tüm zamanların en etkileyici kapitalizm eleştirilerden birini önümüze atıyordu. Stone’un kendi bildik sularına geri dönmesi ise nostaljik bir denemeden öteye gidememiş.
Her devrin Gekko’su
Filmin, ‘Zamanında Gekko’lara dikkat demiştik, şimdi de türevlerini dikkat diyoruz’ türünden gayet didaktik bir tavrı var. Üstelik hikâye, Bretton James’lerin ortadan kaldırılması ve mutluluk görüntüleriyle sona ererken, ‘Bu sırada Kulver Kale’de’ demeye pek soyunmuyor; sahi artık dünyanın her tarafında bolca gördüğümüz Gekko türevleri ne olacak? Zaten kişisel olarak Oliver Stone’a ‘JFK’deki temel sorusundan dolayı hep mesafeli yaklaşmışımdır. O dönemlerin sinema yazarı İbrahim Altınsay, Aktüel’deki köşesinde malum filme ilişkin, sık sık “Onun öldüğü güne lânet olsun” diyen savcı Jim Garrison’a (Kevin Costner canlandırıyordu) “İyi de ya diğer günler?” diye seslenerek, meseleyi bir güzel özetlemişti. Naçizane kanaatim Stone, ya o günü dert ederek ya da sadece o karakterin durumu çözerek sorunu halledebileceğini düşünen yönetmenlerdendir. Onca kayda değer filmine karşın böyle bir yanı da vardır ve bu yan, ‘Para Asla Uyumaz’da tekrar kıyıya vuruyor.
‘Yıkılmadım ayaktayım’
Oyunculuklara gelince; ‘Wall Street’in yanı sıra ‘Öldüren Cazibe’ ve ‘Temel İçgüdü’yle birçok unutulmaz karakteri sinemasal dimağımıza armağan eden, bir zamanların ‘San Francisco Sokakları’ müdavimi Michael Douglas, ‘Para Asla Uyumaz’da ‘Yıkılmadım ayaktayım’ mesajını gayet güzel veriyor. Bu öykünün çaylağı konumundaki Shia LaBeouf da (Gekko’nun müstakbel damadı Jacob’ı canlandırıyor), ‘Transformers’ âleminden daha bir insani ortamlarda boy gösteriyor.
‘An Education’la parlayan İngiliz genç yetenek Carey Mulligan ise, Winnie rolüyle, çarçabuk Hollywood’a adapte olduğunu kanıtlıyor. ‘İhtiyarlara Yer Yok’, ‘American Gangster’, ‘Milk’ gibi filmlerin dikkat çekici ismi, son olarak da yine bir Oliver Stone filmi ‘W’de, George W. Bush’u canlandıran Josh Brolin’e gelince; Bretton James rolünde ne yazık ki çok karikatürize duruyor ve bence son dönemlerdeki en az inandırıcı ve en klişe performanslarından birine imza atıyor. Öykünün en hoş karakteri konumundaki Zabel’e hayat veren Frank Langella ise filmde ‘kısa ama gerçek’ bir esinti sunuyor. İlk filmin çaylağı Charlie Sheen de ‘hommage’ kabilinden şöyle bir görünüyor. Keza Oliver Stone da filmde küçük bir rolle karşımıza geliyor.
“Başta işletme öğrencileri ve kendilerine yazmak için yeni konular arayan ekonomi ‘köşelemecileri’ olmak üzere ‘Borsa’da parası olan herkese tavsiye ederim” diyerek son noktayı koyayım...