Ordunun en uzun günü (ve gecesi)
Siyasiler askerle daha önce de sert biçimlerde karşı karşıya gelmişlerdi.Demirel, 1969'da 'iyi işler yapmıyor' dediği Genelkurmay Başkanı Cemal Tural'ı, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın desteğiyle görevden almıştı.
Siyasiler askerle daha önce de sert biçimlerde karşı karşıya gelmişlerdi.
Demirel, 1969’da ‘iyi işler yapmıyor’ dediği Genelkurmay Başkanı Cemal Tural’ı, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın desteğiyle görevden almıştı. Tural’ın yerine Memduh Tağmaç geldi ve 12 Mart 1971’de Demirel’i koltuktan çekilmeye zorlayan darbeyi yönetti.
Yine Demirel, 1977’de darbe yapacaklarından şüphelendiği 1.,2. ve 3. ordu komutanlarını bir gecede emekli etmişti. Bir yıl sonra Bülent Ecevit ile ‘zarar gelmez’ diye üzerinde anlaştıkları Ege Ordu Komutanı Kenan Evren’i Genelkurmay Başkanı yaptı.
Turgut Özal 1987’de, yerine Necdet Öztorun’u bırakmak isteyen Necdet Üruğ’u, Evren’in onayıyla Öztorun’la birlikte tasfiye edip, yerine Necip Torumtay’ı getirdi. Torumtay, Aralık 1990’da Türkiye’yi Irak savaşına sokmak isteyen Özal’ı istifasıyla durdurdu.
Tansu Çiller 1993’te Doğan Güreş’in görev süresini yasayla bir yıl uzattı. Faili meçhullerden 28 Şubat sürecine giden yolun başlangıcında o meşum 1993 vardı.
Bu defa durum farklıydı. Yüksek Askeri Şûra’ya bir hafta kala İstanbul 10’uncu Ağır ceza aralarında Şûra’da dosyaları görüşülecekler dahil 102 görevde ve emekli subay hakkında Balyoz davası çerçevesinde yakalama kararı verdi.
Amacın, 2003 yılında 1’inci orduda o dönem Çetin Doğan komutasında yapılan plan tatbikatında AK Parti hükümetine karşı tertip yapıldığı iddiasında adı geçen hiçbir subayın terfi etmemesini sağlamak olduğu izlenimi doğdu.
Şûra’nın başlaması ardından ise Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz, 1’inci Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız’ı ifade almaya çağırdı. Iğsız’ın bir önceki görevi, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başğbuğ’un yardımcılığı idi ve o Genelkurmay İkinci Başkanı iken Balyoz iddiaları Taraf gazetesinde ‘AK Parti ve Fethullah Gülen’i bitirme planı’ başlığı altında patlamıştı.
Şura’nın ilk günü, Balyoz için hakkında yakalama kararı alınan subayların terfi işlemlerinin seneye bırakılması üzerinde mutabık kalındığı anlaşılıyor.
Ancak Iğsız konusunun hükümetin askere siyasi otoritesini kabul ettirme mücadelesinde -buzdağının görünen uzu misali- bir çatışma alanı olarak ilk günden itibaren kaldığı da anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Şûra’nın üçüncü günü Başbakan Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Başbuğ’u Çankaya’ya çağırarak konuşması sırasında ‘Iğsız’ın Kara Kuvvetleri’ne atmak istemediğini’ münasip lisanla Başbuğ’a söylemiş olabilir. Başbuğ da Gül ve Erdoğan’a o zaman o makama telkih edeceği başka isim olmadığını münasip lisanla söylemiş olabilir.
Neticede Erdoğan, Adalet Bakanı Sadullah Ergin başta olmak üzere partili hukukçularla yaptığı bir seri toplantı sonunda, dün akşam saatlerinde Cumhurbaşkanı Gül’ün onayına Iğsız’ın içinde olmadığı bir kararname gönderdi.
Kararname öncesinde Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve Orgeneral Başbuğ’un Köşk’te Gül ile bir toplantı daha yaptığı da biliniyordu.
Kararnamedeki sürpriz, Başbuğ’dan yaş haddi nedeniyle boşalacak Genelkurmay Başkanlığı için beklenen ismin olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner’in de ismi yoktu. Yalnızca Iğsız’dan boşalan göreve ve Jandarma Komutanlığı’na yapılan atamaların tetiklediği (Erzurum’daki soruşturmada ifadesi alınmak istenen Üçüncü Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk dahil) bir dizi atama, uzun ve yoğun bir trafikle geçen saatler sonra açıklandı.
Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Ege Ordu Komutanı, Harp Akademileri Komutanı, Genelkurmay İkinci Başkanı’nın bulunmadığı listeler basınla paylaşıldı.
Bugün bu isimlerin belli olacağı söyleniyor.
Şûra krizi ordunun en uzun günü ve gecesinde aşılamadı, bugüne ertelendi. Ama krizin aşılmak için 30 Ağustos’a kadar yolu var ve bu çekişme hükümetin istediği şekilde sonuçlanacak. Ordu, 27 Nisan 2007’deki gibi bir değerlendirme hatası daha yaptı ve kaybetme riski yüksek bir çatışmaya girdi; bunun sonuçlarına katlanacak gibi görünüyor.
Neticede hükümet ve Cumhurbaşkanı Anayasa ve yasaların kendilerine verdiği yetkiyi kullanıyorlar. Askerler ne kadar rahatsız olsalar da, yasalar ve Anayasa içinde kalındıkça siyasi otoritenin uygun gördüğünü yapmak durumunda kalacak; neticede bir tarafta ‘teamüller’ diğer tarafta yasalar var.