Galatasaray yine ilaç olur mu?
Fenerbahçe, travmatik bitirdiği bir sezonun ardından teknik direktörlük koltuğuna oturttuğu Aykut Kocaman'la kan değişikliğine gitti. Lakin iki hazırlık maçında alınan iki mağlubiyet ve kalede görülen yedi gol, taraftarı fazlasıyla üzdü. Şimdi bir kez daha morallerin düzeltilme aşamasında, geleneksel olduğu üzere karşılarında bir Galatasaray derbi
UĞUR VARDAN
Hikâyenin çıkan kısmını hepimiz biliyoruz. 16 Mayıs’ta Bursa’dan gelen acı haber, Saracoğlu’nda 1-1 biten Trabzonspor maçının ardından Sarı-Lacivertli camiaya dört yıl içinde ikinci travmasını yaşattı. Şampiyonluk, yine son 90 dakikada kaybedildi, yine atılacak bir golle koca bir sezonun bakiyesinde ‘kâr’ yazacakken rakip ağları bulmayan top, topyekûn ‘iflas’ı haykırdı. Takımdan herkesin kovulacağı gibi bir şey olamazdı, suç teknik direktör Christoph Daum’un üzerine kaldı.
Sarı-Lacivertli yönetim ‘inatçı Alman’la, zorlu geçen bir sinir harbinin ardından yollarını ‘resmen’ ayırdı. Sonuçta kulübe geçen sezonun ‘sportif direktörü’, takımın eski efsane golcüsü Aykut Kocaman’a teslim edildi. Kocaman, futbolumuz için çok özel bir değer. Duruşu, bakışı, yaklaşımı, geçmişi ve de her bir şeyiyle.
İlk ‘soğuk duşlar’ alındı
Yeni sezon başta Kocaman’ın aşıladığı taze kanla açıldı. Transferde ise her ne kadar Haziran ve Temmuz şampiyonlukları, Schuster ve Quaresma isimleri dolayısıyla ezeli rakip Beşiktaş’a kaptırılsa da, kadroya dahil edilen Slovak futbolcu Miroslav Stoch ismi itibarıyla, Kocaman’ın takımı ne yönde kuracağı hissedildi. Tecrübeli futbol adamı, fiziki mücadeleye dayalı, yıpratıcı, kuşkusuz zirveye oynayan, mümkün olduğunca lig, kupa ve Avrupa’dan müteşekkil her üç cephede, ulaşılabilecek en uç noktalara taşınan bir serüven vaat ediyordu. Bu vaatlerin kendini ifade alanı da kuşkusuz sonuçlardır, her zaman olduğu gibi.
‘Keçiler’ fena üzdü
Evet, hazırlık maçlarının hiçbir önemi yoktur, nihayetinde ‘gazozuna’dır her şey o karşılaşmalarda ama iş Fenerbahçe olunca her şeyin seyri değişir. Sarı-Lacivertliler, sezonun ilk soğuk duşlarını, katıldıkları ETL DOM Kupası’nda aldılar. İlk maçta, Zico döneminde UEFA Kupası’nda karşılaştıkları ve içeride 3-3, dışarıda da 2-2’lik sonuçlarla elendikleri Hollanda Eredivisie Ligi takımlarından AZ Alkmaar’la oynadılar. Kanarya, Köln’deki turnuvanın ilk maçından 2-0 mağlup ayrılınca, Anderlecht’e 1-0 yenilen ev sahibi ekiple ‘üçüncülük’ maçına çıktı önceki gün. ‘Keçiler’ lakaplı Bundesliga’nın köklü kulübü Köln, Aykut Kocaman’la yeni bir soluk kazanmaya çabalayan Kanarya’ya acımadı ve 5-2’lik sonuçla, bir hayli üzdü İstanbul’un büyüğünü. Tabii, bu farklı sonucu alan Kırmızı-Beyazlıları, iki sezon önce Christoph Daum’un çalıştırması ve yine iki sezon önce kaptanının, Ümit Özat’ın olması manidardı. Köln, sanki Fenerbahçe’yle yollarını ‘medenice’ ayırmakta zorlanan bu iki isim adına da almıştı galibiyetini. Hoş, durum böyle değildi ama futbol dünyasında her bir şeye anlam yüklemek kolaydır ve çoğu kez, bu anlamların karşılığı vardır.
Yerlerin gerçek sahipleri henüz yok
İki maça göz atılırsa, evet kadroda bazı yerlerin gerçek mümessilleri yok. Kalede Babacan vardı ama gercek sahip Demirel olanı Volkan’ların. Geride İlhan Eker’le Bekir İrtegün denendi ama o yerin gerçek tapusu Diego Lugano’nun üzerine. Dolayısıyla, iki maçta yenen yedi golden bir sonuç çıkarmak, aslında nafile ama sonraki maçların her birinde yara kabuk bağlayamadan kanamalar görülürse, Kocaman’ın o çok iyi bildiği cellatlar, silahlarını parlatmaya başlayacaklar.
‘Aykut’u çok severim ama...’
Bu noktada kötü senaryoları dillendirelim: Çarşamba günü oynanacak ‘Gurbet Kupası’nda, çok uzun bir süredir üzdüğü ezeli rakibi Galatasaray karşısında alınacak olası bir mağlubiyet, suyu bulandırdıkça bulandıracaktır. Sonrasında, elbette Şampiyonlar Ligi’nde son derece kolay bir viraj olan Young Boys eşiği geçilecektir ama bir sonraki turda, eşleşilecek olası bir zorlu rakip ve arkasından gelecek bir ‘elenme’, ‘Fenerbahçe ulema’sının kalemlerini bir kez daha sivriltecek, ‘Ama Aykut da...’ ya da ‘Aykut’u çok severim’, ‘Tamam efsanedir ama’ şeklinde başlayacak cümlelerin kuruluşuna ortam hazırlayacaktır. Önümüzdeki çarşamba çekilecek kura da, bu yolda mihenk taşlarından biri olacaktır. Mesela, ilk beş haftada zorlu bir seri, altıncı ya da yedinci haftada transferleriyle gazını almış bir Beşiktaş’la, İnönü’de oynanacak bir derbi, bu süreçteki alınabilecek ‘olası’ kötü sonuçlar, tarihin eski sayfalarına geri dönülmesine ve mesela Rıdvan Dilmen’li sezonun hatırlanmasına vesile olacaktır. Kanama bu noktalarda durdurulamazsa, başkan Aziz Yıldırım’ın, Yıldırım Demirören’leşmesi ve “Yönetim olarak Kocaman’ın arkasındayız” derken, hoca arayışlarına girmesi ve bunun gazete sayfalarına yansıması muhtemeldir.
‘Çarşamba’ya dikkat
Tabii ki buraya kadar hep senaryonun ‘boş tarafı’na baktık. Fenerbahçe, kendine has bir ülke olan Türkiye’nin, en kendine has kulübüdür. Çarşamba günü alınacak bir Galatasaray galibiyeti, ardından patlatılacak bir ya da iki ‘süper transfer’, sezonda geçen seneki ‘sekizde sekiz’lik seriyi hatırlatacak bir giriş, Saracoğlu’nda oynanacak derbiler ve evde alınacak zaferler, rüzgârın yönünü tamamen değiştirebilir.
Sabır ki en çok yakışandır herkese...
Benim ise bir futbolsever olarak tememnim şudur ki: Senaryo kötü de işlese, Fenerbahçe’nin yönetimi ve taraftarıyla, bu sefer bir keder sabrı denemesidir. Çok uzakta değil, Kadıköy’ü geçtikten sonra konuşlanan ezeli rakibi Galatasaray, bir zamanlar en çok bu vasfıyla bilinirdi. 14 yıl gelmeyen şampiyonluğun ardından gösterilen sabır, en sonunda meyvesini verdi ve Jupp Derwall’le birlikte futbolumuzun çehresi değişti. Yine Galatasaray’ın bir başka sabır gösterisi, Fatih Terim’li 1996-97 sezonunda oldu. Sami Yen’de Fenerbahçe’ye karşı alınan 4-0’lık hezimete rağmen Terim’e sabredildi, ilk olarak o sezonun nihayetinde ligde ‘mutlu rüya’ görüldü, ardından da sonu, 17 Mayıs 2000’de Kopenhag’ın Parken Stadı’nda doruğuna ulaşılan upuzun bir zafer yürüyüşüne tanıklık edildi. Yok Sarı-Lacivertli camia, ‘Biz kimselere benzemeyiz, sabır taşı da hiç değiliz’ derse, onu bilemem...
Radikal