İnönü bir diktatördür ama Hitler'e benzetmek haksızlık olur

Geçen haftanın en çok konuşulan başlıklarından biriydi Hitler polemiği. Baykal'ın başlattığı tartışmada Başbakan Erdoğan'ın, Milli Şef İnönü'yü Hitler'e benzetmesi konuyu a...



Geçen haftanın en çok konuşulan başlıklarından biriydi Hitler polemiği. Baykal'ın başlattığı tartışmada Başbakan Erdoğan'ın, Milli Şef İnönü'yü Hitler'e benzetmesi konuyu alevlendirdi.

Biz de dönemi en iyi bilen tarihçilerden olan Prof. Dr. Cemil Koçak'la tek parti rejimini ve İsmet İnönü'yü konuştuk.
Konuyla ilgili 2 ciltlik Milli Şef Dönemi ve geçtiğimiz haftalarda yayımlanan İkinci Parti kitapları bulunan Koçak, İnönü döneminin bir diktatörlük olduğunu belirtiyor. İnönü'nün Hitler'e benzetilmesini ise haksız buluyor.
Başbakan Erdoğan'ın, İsmet İnönü'yü Hitler'e benzetmesini nasıl karşıladınız?
Ünlü bir tarihçi diyor ki: "1945 sonrasındaki yakın tarih benzetmelere en yakın, en çok kullanılan tarihtir." Eğer bir benzetme ihtiyacı olunca insanlar giderler mutlaka yakın tarihten bir örnek bulurlar. O yüzden akademisyenlerin yakın tarihle yakından ilgilenmeleri gerekiyor. Şimdi Başbakan'ın benzetmesiyle ilgili olarak önce şunu söyleyeyim: "Diktatörler sakallı sakalsız, bıyıklı bıyıksız olabilirler. Diktatörler birbirlerine benzerler, örtüşen tarafları vardır. Fakat benzemeyen birçok yönleri de vardır. Attila İlhan der ki "bütün zenciler birbirine benzemez".
İnönü dönemi bir diktatörlüktü ama Hitler'e benzemez mi demek istiyorsunuz?
Milli Şef'lik dönemi tabiî ki bir diktatörlüktür. Ama diktatörlük Milli Şef'le başlamamıştır. Tek partili dönemin bütün faturasını İnönü'ye çıkarmak haksızlık olur. Eğer tek parti rejiminin diktatörlüğü kritik edilecek olursa bunu 1925'ten 1945'e kadar olan dönemde her siyasetçiye aynı oranda ağırlık vererek yapmak lazım. Fakat bu genellikle Türkiye'de böyle olmuyor. Tek partili rejim ve diktatörlük İnönü'ye fatura ediliyor. Ondan önceki dönem göz ardı ediliyor.
Bu bakış Atatürk tabusunun sonucu mu?
Evet, tamamen. Atatürk'ü Koruma Kanunu'ndan tutun, rejimin günümüzde de resmi ideolojisinin Atatürkçülük olmasının getirmiş olduğu sınırlamalar, kısıtlamalar ve hassasiyetler sebebiyle fatura hep İnönü'ye kesilmiştir. Ortada bir günah varsa İsmet İnönü ancak günahın yarısına sahiptir.
Atatürk'ün CHP'si ile İnönü'nün CHP'si arasında fark yok mudur?
Bence hiç fark yoktur. İki dönemi de yakından inceledim. Milli Şef kitabıma bakılabilir. Hiçbir fark bulamadım. Dolayısıyla Atatürk döneminde ne varsa İnönü zamanında aynen devam ediyor. İnönü'nün başarısı "Atatürk'ün dönemini olduğu gibi devam ettirmektir." diyebiliriz. Rejimde en küçük bir farklılaşma ve değişme olmamıştır. Asıl şef Atatürk'tür. İnönü sadece şefliği devam ettirdi. Eğer şef olmak kötü bir şeyse bütün şefleri eleştirmek gerekir. Merkez sağın yakın tarihe bu perspektiften bakması tutarsızdır.
Demokrat Parti'yle mi başlıyor bu bakış?
Celal Bayar ve arkadaşları İnönü'nün tek parti dönemini eleştirmişlerdir. Ondan önceki politikalara ilişkin bir eleştiri yoktur. Şöyle bir handikapları vardır. Çünkü Celal Bayar da Atatürk'ün başbakanı olarak bütün dönemin siyasi sorumluluğunu omuzunda taşımaktadır. Demokrat Parti muhalefetinin tek parti dönemini radikal, temelden eleştirebilecek bir siyasi pozisyonu yok. O yüzden ne yapıyorlar sadece İsmet İnönü'ye muhalefet söz konusu. O zaman Atatürk dönemi başkaydı, İsmet Paşa'nın dönemi başkadır ve olumsuzdur idelojik ekseni gelişiyor. Bu pozisyon bütün merkez sağın politik temelini oluşturur. Bugün AKP, merkez sağın temsilcisi ve devamı olmamakla birlikte bu ideolojik tortuyu taşıyor. Başbakan o yüzden bunu tekrar etmek ihtiyacını hissetti.
Hitler benzetmesinin benzer bir tarafı yok mudur?
İsmet İnönü'nün Hitler'le hiçbir alakası yok. Hitler'in kimseyle bir alakası yok.
Neden?
Atatürk dönemi ve İnönü dönemi faşizm olarak tanımlanamaz. Bütün diktatörlüklerin hepsi faşizm değildir. Siyaset bilimi literatüründe faşizmi ve nasyonal sosyalizmi ayırt eden birtakım faktörler vardır. Onları diğer diktatörlüklerden farklı kılan şeyler...
Nelerdir bunlar?
Bunlardan biri faşizmin esas itibarıyla bir devlet eksenli hareket değil; devletin dışında toplum eksenli bir hareket olmasıdır. Gerek İtalya gerek Almanya modellerinde faşist partilerin iktidara gelmesinde geniş kitle desteği vardır. Bunlar devletin dışında hem sivil hem kendi askeri teşkilatını oluşturmuş örgütlenmeler ve ideolojilerdir. Bu bakımdan bütün diğer diktatörlüklerden kalın çizgilerle ayrılırlar.
Bir de daha klasik diktatörlük dediğimiz modeller vardır.
İspanya'da Franco, Portekiz'de Salazar, Yunanistan'da Metakses diktatörlüğü gibi... Bunlar bize daha çok benzerler.
Bize benzeyen bu diktatörlüklerin faşist diktalardan farkı nedir?
Bunların kitle desteği oluşturmak ve kitlelere dayanmak ve kendilerini kitlelere kabul ettirmek gibi düşünce ve amaçları yok. Onun için faşizmden ve nasyonal sosyalizmden ayrılırlar. Bazıları militarizasyona önem verir, dış politikada saldırgandır. Agresiftir, revizyonisttir. Diktatörlükler birbirlerinden çok farklı davranış stillerine sahiptirler. Bunları detaylı bir şekilde analiz etmek ve birbirlerinden ayırt etmek gerekir. Başbakan'ın Hitler benzetmesi akademik olarak yanlıştır, siyaseten haksızlıktır. Çünkü İnönü'nün ideolojik olarak Hitler'e bir yakınlığı yoktur. Siyasetçilerin kolay benzetmelerden kaçınması lazım.
MERKEZ SAĞ'LA SOSYALİSTLERİN BULUŞTUĞU NOKTA!
Atatürk dönemini dışarıda tutup İnönü'yü eleştirmeyi sadece merkez sağ değil, sosyalistler de yapıyor...
Evet. 1960'tan sonra bugün sol Kemalist olarak tanımlayabileceğimiz Kemalizm'le ilişkisi derin olan sosyalist grupların büyük bir kısmı Atatürk'ü kendilerine ideolojik ve siyasi bir meşruluk kaynağı saydıkları için onu hiçbir zaman kritik etmediler, hatta çok övdüler. Tek partili rejimin getirmiş olduğu bütün sonuçları İnönü'ye yüklediler. Attila İlhan o yüzden Atatürk'le İnönü'yü ayırır. Atatürk; Gazi Paşa'dır, anti emperyalisttir, anti kapitalisttir.. Ama İsmet Paşa öyle değildir, o çok kötü davranmıştır. Merkez sağın söylediği ile sosyalistlerin söylediği burada örtüşüyor. İkisi de farklı amaçlarla söylüyor ve örtüşüyor. İkisi de yanlış. İkisi de kendi siyasi perspektifleri açısından pragmatik bir şekilde bunu böyle analiz etmeyi tercih ediyorlar.
İnönü dönemini günahsız saymak da mümkün değil. Dindar üzerinde bir baskı söz konusu, ezan Türkçe okutuluyor, camiler kapatılıyor...
Bunların çoğu Atatürk zamanında başlamış olan şeylerdir. Eğer devam etmesi olumsuz bir faktörse başlamış olması da olumsuz bir faktör olarak görülmesi gerekir. İnönü döneminde laiklikle ilgili olarak yeni bir şey yapılmamıştır.
İNÖNÜ'NÜN ELEŞTİRİLECEK PEK ÇOK NOKTASI VAR
Ya Varlık Vergisi?
Varlık Vergisi ve Köy Enstitüsü tamamen İnönü politikasıdır. Eğer İnönü yeni ne yaptı diye soracak olursak. Ekonomik alanda Varlık Vergisi, Toprak Mahsulleri Vergisi ve Milli Korunma Kanunu... Bunların getirmiş olduğu bütün sonuçlar İnönü'nün hanesine yazılır. Eğer eleştiri yapılacaksa buradan yapılmalıdır. Siyasi alanda ise İnönü'nün yapmış olduğu en önemli şey Atatürk döneminin bütün muhalifleriyle barışmak, onları rejimin içine sokmak olmuştur. Rauf Orbay'dan Kazım Karabekir'e, Refet Bele'den Cebesoy'a kadar.
İnönü'yü Hitler'e benzetmek yanlış ama ekmek karnesi, Varlık Vergisi gündeme getirilmemeli mi?
Evet getirilmeli. İnönü'nün eleştirilebilecek pek çok noktası vardır. Ben bunu kitabımda yaptım. Fakat eleştirinin bu şekilde olması yanlış. Böyle bir benzetmeyle eleştirmek çok mübalağa edilmiş bir yanlış olur. İnönü'nün başlatmadığı bir şeyi o başlatmış gibi eleştirmek yanlıştır. Ekmek karnesi, yüksek enflasyon, mal yokluğu... Bunlara eleştiri getirmek siyaseten doğru olan şeyler. Bunlar yaşandı. Ama karşı tarafın da bunu savunabileceği noktalar var. 1,5 milyon kişiyi askere alırsanız üretim düşer... Almanlar sınıra gelmiş tanklar çalışıyor. "Ne yapalım ekmek mi istiyorsunuz asker mi seçin." denmiş. Hangisini seçersen seç politikacılar bu işten yara alırlar.

ATATÜRK İLE İNÖNÜ ARASINDA İKTİDAR MÜCADELESİ VAR
Siz İnönü, Atatürk dönemini devam ettirdi diyorsunuz. Ama İnönü'nün kadrosu tamamen farklı değil mi?
Atatürk döneminde İnönü'yle geçinemeyen İnönü'ye muhalefet eden, İnönü'nün ayağını kaydırmaya çalışan onun başbakanlıktan ayrılmasından sonra politikaya dönmemesine imkan vermemek üzere hazırlık yapan bir kadro var. Atatürk'ün en yakın çekirdek kadrosu bunu yapan. İnönü bu ekibi cumhurbaşkanı olduktan sonra tamamen tasfiye etmiştir. Burada siyasi bir iktidar mücadelesi var.
Atatürk'ün de İnönü'yü sağlığında yanından uzaklaştırdığını biliyoruz...
Atatürk mizaç itibarıyla yetkilerini kimseyle paylaşmak istemeyen bir insan. Onun için birisi fazla yükselmeye başlayınca onun bu pozisyonundan rahatsız olur ve mümkün olduğu kadar onu kendisiyle rekabet edecek pozisyondan uzaklaştırır.
Atatürk'ün ölümünden sonra İnönü ittifak halinde seçiliyor. Bu nasıl oluyor peki?
Çünkü Meclis, Atatürk ve İnönü'nün onayından geçmiş isimlerden müteşekkil. Celal Bayar hükümeti yine İnönü hükümetinin aynısı. Sadece bir Refik Saydam görev almıyor. Bütün hükümet üyeleri aynı. Bürokraside herhangi bir değişiklik yapılmamış. İnönü'nün parti ve ordu üzerinde ağırlığı çok fazla. Atatürk'ün ölümünden sonra ittifakla karşısında aday belirmeksizin seçildi.
Atatürk'ün çevresinden uzaklaştırıldığında İnönü kendi kabuğuna mı çekilmişti?
Çekilmiş gibi görünüyor. Tıpkı Karabekir'in başına geldiği gibi Pembe Köşk'te oturuyor. Kimseyle görüşemiyor, herhangi bir insanla görüşürse rejim karşıtı gözüyle bakılıyor o kişiye. Atatürk'le nadiren de olsa görüşebiliyorlar. Atatürk'ü İstanbul'da ziyaret etmek istiyor fakat ortalıkta Atatürk'ün çekirdek kadrosunun İnönü'ye bir suikast yapacağı bir dedikodusu var. Bu İnönü'nün İstanbul'a gitmesini engelliyor. Suikast planı da büyük ihtimalle doğru.

MİLLİ ŞEF, ATATÜRK DÖNEMİNİN TARTIŞILMASINI ENGELLEDİ
İnönü cumhurbaşkanı olduğunda kendi resimlerinin olduğu para bastırıyor, heykellerini diktirmeye başlıyor. Atatürk'ün Nutku gibi kendi Nutuk'unu yazıyor... Bunlar ne anlama geliyor?
Her türlü şeflik ve diktatörlük rejiminin genel karakteristikleri bunlardır. Diktatörlük rejiminde liderin herhangi bir şey bağımlı ve bağlı olması düşünülemez. O her şeyi kendi ismiyle, kendi liderliğiyle meşrulaştırır. İnönü de öyle yaptı. Şef değişince; ebedi şef Atatürk'ün ideolojik yapılanması aynen devam etmekle birlikte ismi o kadar sık telaffuz edilmemeye başladı. Onun yerine İnönü'nün ismi sıklıkla geçmeye başladı. Madem ki cumhurbaşkanı olanın resmi paranın üstüne basılır, yeni cumhurbaşkanının resminin paranın üstünde olması gayet normal. Bir daha değişirse yine değişecek. İnönü döneminin esas noktalarından bir tanesi şudur. Rejimin yenilikleri hiçbir zaman Atatürk ideolojisi üzerinden meşrulaştırılmaz. Yani Atatürk bugün kullandığınız anlamda kullanılmaz.
Atatürk dönemi hiç tartışılmamış mıdır?
İnönü Atatürk dönemi üzerine sünger çekiyor. Atatürk döneminin tartışılmasını tamamen engelliyor. Atatürk dönemi muhaliflerini rejimin içine tekrar kazandırırken koymuş olduğu şart da "Atatürk dönemi hakkında en ufak bir tartışma açılmayacak"tır.
O dönemde Atatürk resmi ideolojinin adı değil midir?
Evet değil. Atatürkçülüğün başlama tarihi 1946'da Demokrat Parti kurulduğu zaman Celal Bayar ve arkadaşları dediler ki İnönü'nün başındaki Halk Partisi Atatürk'e ve Atatürkçülüğe ihanet etmiştir. Biz gerçek CHP'nin devamıyız ve gerçek Atatürkçüleriz. Halk Partisi ve Demokratlar arasında bir Atatürkçülük tartışması böyle doğdu. Kim daha çok Atatürkçü? İkisi de kendinde hak görüyordu. İkisi de Atatürk'ün başbakanlığını yapmış bir isim. m.tokay @zaman.com.tr


Zaman