Firmalar En Büyük Sorun Olarak Döviz Kurlarını Görüyor

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından düzenlenen beklenti anketi, firmaların en büyük sorun olarak döviz kurlarını gördüğünü ortaya koydu.

Firmalar En Büyük Sorun Olarak Döviz Kurlarını Görüyor
TİM tarafından en fazla ihracat yapan ilk bin firma ve ihracatçı birliklerinin yönetimlerinde bulunan firmalar arasından 313 firmaya yaptırılan 3'er aylık beklenti ve gerçekleşme anketi sonuçları ilk kez medya ile paylaşıldı. 3'er aylık dönemleri kapsayan anketin amacı ihracatçıların, ihracat ve ekonomik verilere yönelik beklentilerini ortaya koymak ve dönem sonundaki gerçekleşme oranını tespit etmek. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, ankete katılan firmaların en büyük sorun olarak döviz kurlarını gördüğünü
belirterek, "Biz yıllardır her ortamda bu problemi tabanımızdan gelen bir talep olarak dile getiriyorduk. Anket sonuçları haklılığımızı ortaya koydu" dedi.
İhracatçı birlikleri yönetiminde olan firmalar ve en fazla ihracat gerçekleştiren ilk bin firma arasından ankete katılmayı kabul eden 313 firmanın internet üzerinden değerlendirme yaptığı çalışmaya göre 2010 yılının ilk çeyreğindeki gelişmeler 2009'un aynı dönemi ile karşılaştırıldığında, yılın firmalar açısından olumlu başlamadığına işaret ediyor. Firmaların yüzde 75,4'ü girdi maliyetlerinin, yüzde 50,8'i ise hammadde birim ithalat fiyatlarının arttığına, yüzde 50,2'si ise genel karlılık ve ihracatta
karlılık düzeylerinin düştüğünü dile getiriyor. Bununla birlikte araştırmaya katılan firmaların yaklaşık yüzde 56'sı 2010'un ilk çeyreğinde üretimlerinin, yüzde 55'i ihracatlarının, yüzde 52'si ise kapasite kullanım oranlarının arttığını belirtiyor. Bu veriler, küresel ekonomik krizin etkilerinin yavaş yavaş sarılmaya başladığı ancak beklentilerin gerçekleşmesinin uzun yıllar sürebileceği genel algısının yerleşik olduğunu gösteriyor.
Firmaların 2010'un ikinci çeyreğinden beklentileri ise, ilk çeyrekteki gerçekleşmeler ile benzerlikler gösteriyor. Firmaların yarısı üretim ve ihracatlarının artmaya devam edeceği beklentisi içerisinde olduklarını dile getiriyor. Girdi maliyetlerinin yükseleceği, genel karlılık ve ihracatta karlılık düzeylerinin ise ilk çeyrekle aynı seviyede kalacağı eğilimlerinin hakimiyeti gözlemleniyor. Dolayısı ile 2. çeyrek içerisinde genel gidişatın devam etmesi, ekonomi ve bağlı olarak ticarette önemli
değişimlerin yaşanmayacağı öngörülüyor. Firmaların yüzde 67'si yılın ilk çeyreğinde hammadde birim ithalat maliyetlerinin artması ile doğru orantılı olarak ihracat pazarlamasında karşılaştıkları ilk iki sorun hakkında rekabetçi fiyat sunamama ve hedef ülkelerdeki ekonomik koşulları dile getiriyor. Öncelikli diğer sorunlar arasında finansman ve hedef ülkelerdeki bürokratik engeller yer alıyor.
TİM'in anketine göre ilk çeyrek sonuçları firmaların yüzde 42'sinin yeni pazarlara girebildiklerini ortaya koyuyor. Öte yandan ikinci çeyrekte girilmesi planlanan yeni pazarlar nezdinde, Orta Doğu ülkelerinin giderek önem kazandıkları dikkat çekiyor. Ankette, bu ülkelerin komşu ülkeler, özellikle İran, Suriye ve Irak olarak hedeflendiği belirtilerek şu ifadeler yer alıyor: "Hükümetin komşu ülkelerle 'sıfır sorun' politikası, ticaretin arttırılması, karşılıklı vize muafiyeti uygulamaları ve benzeri
politikaların iş dünyasının ilgisini öncelikle bu pazarlara yönlendirmede etkin rol oynadığı da düşünülebilir. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi olmaya hazırlanan Çin, sıralamada ortalarda yer almaktadır. Rusya ile bir süredir yürütülen sıcak ikili ilişkilerin kuzey komşumuzu ilk kez girilmesi hedeflenen ülkeler sıralamasında 4.'lüğe taşıdığı görülmektedir. Listede çok kutuplu yenidünya düzeni görüşünü savunan BRIC ülkeleri, hedeflenen yeni pazarlar açısından Rusya, Brezilya, Çin ve Hindistan önceliği ile
sıralanmaktadır." Yılın ilk çeyreği mevcut pazarlar açısından değerlendirildiğinde, firmaların yüzde 60'ının mevcut pazarlarda yeni müşterilerden sipariş aldıkları, buna mukabil yüzde 47'sininse mevcut pazarlarda müşteri kaybettikleri ortaya çıkıyor. Bu da, firmaların mutlak değer olarak bu çeyrekte daha çok sayıda firma ile çalıştıklarına işaret ediyor. Yılın ilk çeyreğinde her 3 firmadan yaklaşık 1'inin dış finansman talebi olduğunu ve bu ihtiyacın büyük ölçüde özel bankalar tarafından karşılandığını
belirten ankete göre bankacılık sisteminin bu anlamda iş dünyasının beklentilerini karşıladığı yorumu da yapılabilir. İkinci çeyrekte de yine aynı oranda firmanın dış finansman talebinde olacağı bulgusu ise ancak belirli oranda firmanın kredibilite ya da yeterlik açısından finansman yönetebildiği ya da firmaların borçlanmaya henüz sıcak bakmadıklarını ortaya koyuyor.

KREDİLER DÖVİZE ENDEKSLİ
Anket, kullanılan kredilerin yüzde 70'inin döviz ya da dövize endeksli olduğunu bildirerek, kredi kullanan firmaların yüzde 30'unun kredilerinin tümünün döviz ya da dövize endeksli olduğunu ifade ediyor. Döviz ya da dövize endeksli kredi kulanım ortalaması yüzde 44 olarak hesaplanırken, firmaların büyük çoğunluğunun kur risklerinden korunma amacıyla herhangi bir önlem almadıkları görülüyor. Kur risklerinden korunma amacıyla alınan önlemler arasında "forwarding" ve "vadeli işlemler" tercih sıralamasında
ön plana çıkıyor. Yılın 2. çeyreğinde kapatılması gereken kredilerin tüm krediler içerisindeki ortalamasının yüzde 18,5 oranında olduğunu belirten ankette bunun firmaların orta vadeli borçlanabilme imkanlarının olduğunu gösterdiği vurgulanıyor. Öte yandan ankette, TÜİK verilerinin yılın ilk çeyreğinde ülkenin en büyük sorunu olan işsizliğin artarak devam ettiğini ortaya koyduğu hatırlatılarak şöyle devam ediliyor: "Ocak-Mart 2010'da beyaz yakalı çalışan ortalama sayısı 25, mavi yakalı çalışan ortalama sayısı
130 ve AR-GE personeli ortalama sayısı ise 5 olarak hesaplanmaktadır. Firmaların yarısı bu dönem içerisinde yeni çalışan istihdam ettiklerini beyan etmiştir. İşe yeni alınan çalışan sayısı ise 10 olarak gerçekleşmiştir. Bu eğilim ikinci çeyrekteki ülke geneli işsizlik oranını az da olsa olumlu yönde etkileyeceğini göstermektedir. İstihdama yönelik ön plana çıkan bir diğer konu ise, firmalardaki AR-GE personelinin azlığıdır."
Ankete göre istihdam bulguları geçen yılın aynı dönemi ile karşılaştırıldığında, en yüksek artış mavi yakalı çalışan sayısında görülürken, en yüksek düşüş de yine mavi yakalılarda yaşanıyor. Bu da mavi yakalıların, işçilerin, sirkülasyonlarının yüksek olduğu ve firmaların yaşanan sıkıntılarda ilk önlem olarak işçileri işten çıkarttıklarının en temel göstergesi olarak öne çıkıyor. Her 4 firmadan ancak 1'i bu çeyrekte yeni çalışan istihdam etmeyi hedeflediğini belirtiyor. Yılsonuna kadar yeni çalışan
istihdam edeceklerini beyan eden firmalar genelin yüzde 46'sını temsil ederken, ortalama 20 kişinin işe alınacağı hesaplanıyor.
Firmaların yaklaşık yarısı yılın ilk çeyreğinde yurt içinde hiç yatırım yapmadıklarını beyan ediyor. Yurt dışında yatırım yapan firmalar ise genelin yaklaşık yüzde 20'sini temsil ediyor. Bu zaman zarfında yurt içinde yatırım yaptığını söyleyen firmaların modernizasyon, kapasite arttırımı ve yeni tesis kurmaya öncelik verdikleri görülüyor. 2010'un ikinci çeyreğinde de yurt içi yatırımların süreceği öngörülürken, bu çeyrekte yatırım alanlarında herhangi bir farklılık görülmüyor. Ankete göre küresel
ekonomik krizin firmaların en yüksek oranda satışlarına etki ettikleri ortaya çıkıyor. Satışlarda ilk sırayı ihracat alırken, ihracatı iç piyasa takip ediyor. Kapasite azaltılması ve yatırımların durdurulması ise krizin iş dünyasına diğer olumsuz etkileri arasında sayılıyor.
Öte yandan iş dünyasının yılsonu enflasyonunu yüzde 9,02, gecelik faiz oranını ise yüzde 8,55 olarak tahmin ettiğine dikkat çeken ankette şu bilgilere yer veriliyor: "Bu bağlamda, iş dünyası 2009'daki TÜFE yüzde 6,53, ÜFE yüzde 5,93'e göre, 2010 enflasyonunda büyük bir yükselme olacağına inanmaktadır. Nisan-Haziran 2010 döneminde TL'nin Amerikan Doları karşısında değer kazanacağı, yıl sonunda ise USD / TL kurunun 1,55 seviyesinde olması beklenmektedir. Euro bölgesinin halen içinde bulunduğu sıkıntıdan
kurtulması, Euro'nun TL karşısında yılın kalan kısmında değerlenip, yıl sonunda 2,08'e ulaşması öngörülmektedir. İş dünyası 2010 yılından genel anlamda umutludur. Özellikle mevcut durumun daha da kötüleşmeyeceğine yönelik genel kanı yaygındır. Bu da temkinli bir düzelmenin bir diğer bulgusu olarak yorumlanabilir. Ancak Avrupa ekonomisinin daha da kötüleşebileceği hakkındaki beklentilerin yüksekliği de dikkati çekmektedir."
(SB-SB-E)