Kürt hareketi tek dille konuşmalı

Kürt siyasi hareketinin Kürt çoğunluklu bölgeler için özerklik talep ettiğini bilmiyorduk da, Diyarbakır'...


Kürt siyasi hareketinin Kürt çoğunluklu bölgeler için özerklik talep ettiğini bilmiyorduk da, Diyarbakır'da düzenlenen "Demokratik Özerklik Çalıştayı" sayesinde mi bundan ilk kez haberimiz oldu?
Ya da, Demokratik Toplum Kongresi'nin ev sahipliğinde düzenlenen bu çalıştayda Kürtler tek taraflı olarak özerklik ilan etti de, bizim mi haberimiz olmadı?
Öyleyse çok tuhaf, çünkü ben de katılımcı olarak oradaydım; her şey gözümün önünde cereyan ederken çok önemli bir gelişmeyi atlamış olmalıyım.
Her neyse, şaka bir yana; hem şu "Demokratik Özerklik Çalıştayı"nda yeni olanın ne olduğunu anlatmak, hem de efkâr-ı umumiyeyi aklıselime davet etmek gerekiyor. Çünkü aşırı milliyetçi refleksleri yüzünden bazı sözcükleri her duyduklarında kırmızı görmüş boğaya dönenlerin kaldırdığı yoğun toz bulutu, etrafta yine bir algı karmaşası doğurmuş bulunuyor.
Ne özerklik talebiyle, ne de "bayrak" ve "öz savunma güçleri" gibi ifadelerle ilk kez karşılaşıyoruz. Bana göre geçen hafta sonu Diyarbakır'da ilk kez karşılaştığımız durum, Kürt hareketinin özerklik talebi çerçevesinde bir "müzakere tatbikatı" yapmayı denemiş olmasıdır.
Bakın, "tatbikat" bile değil; "tatbikat denemesi" diyorum. Bir "müzakere simülasyonu" olarak da anlayabilirsiniz bunu.
Fırtınalar koparsa da Kürt hareketi açısından lafzı itibarı ile aslında bir bağlayıcılığı olmayan "Demokratik özerklik modeli taslağı", tabiri caizse "taslak taslağının taslağı"dır.
Yani bu pilav daha çok su kaldırır.
Adı bende saklı, önde gelen bir Diyarbakırlı bağımsız Kürt aydınının deyişiyle bu taslağın şimdilik sabit kalmaya namzet tek yönü, belki de sadece başlığındaki somut öneridir: Demokratik özerklik...
40 bin canın yitimine, muazzam bir toplumsal ve maddi yıkıma mal olan, bu ülkenin enerjisini, zamanını ve kaynaklarını heba eden Kürt sorununda, Türkiye sınırları içinde kalarak barışa ve uzlaşmaya varılması için Kürt hareketi tarafından getirilmiş, müzakereye açık, somut bir öneri var ortada...
Özerklik teklifine her zamanki gibi karşı çıkanların da bugüne kadar devlet tarafından denenmiş ve başarılı olamamış sözde "çözüm yöntemleri" dışında, varsa ne gibi bir barışçı alternatif ortaya koyabildiklerini bilmek kamuoyunun hakkıdır.
Diyarbakır'daki başka bir ilk de, bu "taslağın", vizyonu, kapsamı, siyasi ve toplumsal hedefleri bakımından bugüne kadar tartışmaya açılmış en ayrıntılı metin olmasıydı. Fırat'ın batısından gelerek Diyarbakır'da bu metnin sunumu dinleyen ve daha sonra onu açık sözle eleştirenler ise farklı siyasi eğilimlerden olsalar da Kürtlerle empati kurabilmiş, Kürt sorununun barışçı ve demokratik çözümünü savunan bir grup akademisyen, yazar ve gazeteciydi.
Bu grupta yer alanlar içinde söz alıp konuşanların, taslağın lafzı ve ruhu hakkındaki eleştirilerini dile getirmekten hiç sakınmadıklarını vurgulamakta yarar var.
Söz konusu 15 sayfalık metin kamuoyuyla paylaşılmıştır; bundan sonra elbette tartışılacak, üzerinde yazılıp çizilecek ve eleştirilecektir.
Eleştiri hususunda, bu sütunda kalan sınırlı yeri "dil meselesi"ne dikkat çekmek için kullanacağım. "Dil" derken Kürtçeyi değil metindeki Türkçeyi kastediyorum.
Amaç müzakere etmekse ki çalıştayda konuşan Kürt hareketinin genç mensupları sundukları modelin "devletle müzakere edileceğini" ummaktaydılar, Diyarbakır'da dağıtılan metnin içeriğinden önce dilinin müzakereciliği zorlaştırdığını belirtmeliyim.
Mesele, metne hâkim olan "İmralı jargonu"dur; katı, meydan okuyan örgüt lisanıdır.
Bu dili Kürt hareketinin yasal örgütlenmelerinde politika yapanların önde gelen çoğunluğu terk etti. Onlar Türk kamuoyunun da anlayabileceği diplomatik ve ortaklaştırıcı bir lisanı konuşmayı ziyadesiyle tercih ediyorlar.
Ben dâhil çalıştaya katılanların kültür ve tecrübeleri, bu içe dönük, kapalı dili anlamaya ve manasını yorumlamaya kifayet eder belki ama aynı denemeyi Türk kamuoyu ile yaparak başarılı olmanın imkânı yoktur.
Ve şu unutulmamalıdır: Kürt hareketi esas müzakereyi devletle değil, Türklerle, Türk kamuoyuyla yapacak, yapmak zorunda. Türklerin bölünme korkusunu ortadan kaldırmadan kendilerinin asimilasyona uğratılma endişelerini, kimlik ve statü taleplerinin haklılığını anlatmaları başka türlü nasıl mümkün olabilir?
Ve bu zorlu müzakere bu dille başarılabilir mi?
Dolayısıyla, dilden başlamak üzere her şeyi daha çok konuşmaya ve tartışmaya ihtiyacımız var.