Demir Demirkan, projelerine bir yenisini daha ekliyor
Müzisyen Demir Demirkan, etnik ve inançsal bütünleşmeyi anlatmak istediği 'Biriz' projesini İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı desteğiyle hayata geçiriyor
Proje kapsamında, Medeniyetler Korosu ile birlikte Sertab Erener, Aynur ve Ayşenur Kolivar aynı sahneyi paylaşacak. "Sahneye Hıristiyan, Musevi, Kürt, Türk olarak çıkacağız" diyen Demirkan’la sevgilisi Sertab Erener konuştu.
■ Herkesin çocukluğu ile ilgili komik hikâyeleri vardır ama annenin bana anlattığı birkaç şey var ki onları bizimle paylaşman lazım. Lütfen şu ‘Bir’ olmak, ‘Bütünlüğün bozulması’ takıntını anlatsana... Sen anlat, sonra ben nereye varmak istediğimi söyleyeceğim. İpuçları veriyorum, kıyafet değiştirme ve yemek masasındaki el bezi...
Adana’da ve Ankara’da geçti çocukluğum. Gençlik de İzmir’de. Hatırlıyorum, sokakta üstüme kir, toz, çamur falan geldiğinde fena sinirlenirdim. Mesele; kirlenmiş olmak değil üstümdekinin bütünlüğünün bozulmuş olması. Mesela annem paçalarımı veya kazak kollarımı kıvırınca, aynı kalınlıkta olması gerekiyordu yoksa fena kavga çıkarıyordum. El bezi meselesi ise çok komik (gülüyor). Sofrada, benim ayrı bir el bezim olmalıydı. Sabunlanmış ve tam sıkılmış! Bazen misafirlikte bilenler bana el bezi verirlerdi, ama tam sıkmazlardı, yine bir yaygara tabii. Ben, bir el beziyle kuruyana kadar oynayabilirdim. Bir sürü şekiller yapardım. Kimseye de vermezdim.
■ Bütünlüğün bozulması endişen, onca yıl sonra ‘Biriz’ projesini ortaya çıkarmış olabilir mi?
Bu tarafından hiç düşünmemiştim ama birlik ve bütünlük hissi kanınızda varsa, bunun olmadığı her ortam aşırı rahatsız edici oluyor. Her kurgu bir makinedir aslında. Toplumsal hayat kurgusu da bir makinedir. Formunun doğru olması lazım ki işlevini yerine getirsin. Doğru form da ancak amaç bütünlüğü sağlandığında ortaya çıkıyor.
■ Konseri biraz anlatır mısın?
Lütfi Kırdar Kongre Salonu’nda, 6 Kasım’da olacak. Yalnız bu biraz farklı bir konser, sahnede alışık olmadığımız bir kadro göreceğiz. Konserin merkezinde Antakya Medeniyetler Korosu bulunuyor. Koronun dışında Aynur, Ayşenur Kolivar, ben ve bir de bizzat kendin olacaksın, Sertab’cığım. Antakya Medeniyetler Korosu üç semavi dine ait altı inançta ilahiler söylüyor. Bunu da bütün koro bölünmeden yapıyor, yani çoğunluğu profesyonel müzisyenlerden oluşmayan bu karma koro her ilahiyi birlikte seslendiriyor. Aynı zamanda koroda rahipler, hahamlar, rahibeler ve imamlar var. Biz birçok temel inançta insan topluluklarının bir arada, barış içinde yaşama fikrine hiç uzak değiliz toplum olarak. Bu, yüzyıllardır bu toprağın üstünde yaşanan bir hal. Farklı olanla savaşma, farklı olanı yok etme veya aynılaştırma da aslında çok eski bir oyun. Bu oyuna daha önce gelmiyorduk, hatırlayalım. Şimdi ben diyorum ki birbirimizi kazanalım. “Biriz” diyelim. 6 Kasım’da sahneye, Müslüman, Hıristiyan, Musevi, Alevi, Sünni, Ermeni, Ortodoks, Türk, Kürt ve Laz olarak çıkacağız. Bu birliktelik müzikte olabiliyorsa dünya üzerinde de olabilir.
■ Ben her şeyi biliyorum ama röportaj yapıyoruz ve soruyorum Sayın Demir Demirkan! Kaç aydır bu proje üstünde çalışıyorsun?
Sayın Sertab’cığım, canım sevgilim, biliyorsun 6-7 aydır çalışıyorum... Biliyorsun nasıl bir tempo olduğunu ve diğer projelerle çakıştığı için birlikte geçiremediğimiz zamanın da nasıl bir kayıp olduğunu biliyorum. İkimizi ihmal ediyorum biraz belki ama sabır... Söz, ocakta tatil yapacağız.
■ Şarkıları nasıl seçtin?
Ben her solistin bir hızlı, bir yavaş parça seslendirmesini istiyordum. Parçaları o yönde değerlendirdik. Ayşenur Kolivar, Kardeş Türküler ile sahne alan ve şimdilerde de kendi albümünü kaydeden bir sanatçı. Lazca şarkı söyleyen bir kadın arıyordum ve Hasan Saltık’a danıştım. Hasan Türkiye’de ne kadar bu toprağa ait müzik, müzisyen varsa bilir, kaydeder, arşivler. Bana Ayşenur’u önerdi ve telefonunu verdi. Ayşenur ‘Sonbahar’ adlı filmde ‘Daim Yusuf Orti’ diye bir ağıt seslendiriyor ve inanın hayatınızda, kayıp acısını bu kadar derin hissettiren bir ağıt duymamışsınızdır.
CEM YILMAZ KARİZMAMI ÇİZDİ
■ BİRİZ’den ilk konserine geçelim... Hatırlıyor musun, bir gün Şebnem Ferah, Cem Yılmaz, ben ve sen gözümüzden yaşlar gelerek, senin ilk konser görüntülerini izlemiştik. Acayip gitar çaldığını zannettiğin o konseri anlatsana...
Ne var bunda, ne güzel çalıyordum işte... Yıl 1987, Çamlaraltı Lise’nin konferans salonunda, ilk konserimi çalıyorum ve ilk şarkı Deep Purple’dan Smoke On The Water. Müzikteki ‘at kendini, toplar’ yasasını işletiyorduk. Ben o zamanlar fena 1950 Rock’n Roll modasına uyuyorum ve deli gibi ‘Grease’in müziklerini ezberliyorum. Saçlarım John Travolta gibi... Görüntü var ama arada sırada da Smoke On The Water’ı andıran sesler geliyor. Ve en acısı bu videoyu seyrederken yanımızda Cem Yılmaz var! Partideki herkese seyrettirdi tabii; benim o havalı halimi yerden yere çalma pahasına... Bir de o aralar Şebnem’in albümlerini, senin albümlerini yapıyorum, gel gelelim star prodüktörümüzün kirli geçmişi gözler önünde ve Cem’in yorumuyla (gülüyor).
DAHA BİRBİRİMİZDEN SIKILMADIK
■ Beş kardeşsiniz ve en küçük sensin. Bu arada senin dışında hiç bir kardeşin Türkiye’de yaşamıyor. Sen Los Angeles’tan döndüğünde biz tanıştık ve çok âşık olduk birbirimize. 14 yıldır buradasın ve uzun yıllardır birlikteyiz. Ben hiç sıkılmadım, ya sen?
Ben daha sıkılmadım... Dur daha yeni başladık, yeni ısınıyoruz (gülüyor). Ben aslında Los Angeles’a geri dönecektim. Geldiğimde Tarkan Gözübüyük ve İskender Paydaş, Şebnem Ferah’ın ilk albümünü yapıyorlardı. Katılmak isteyip istemediğimi sordular, ben de haliyle istediğimi söyledim. Sonra da sen çıktın karşıma; neye niyet, neye kısmet... Sana rastlamama sebep olan herkese ve her şeye tüm hayat gücümle teşekkür ediyorum buradan...
■ Canım sevgilim benim, ben de hayata ve sana her şeyimle teşekkür ederim.
.
■ Herkesin çocukluğu ile ilgili komik hikâyeleri vardır ama annenin bana anlattığı birkaç şey var ki onları bizimle paylaşman lazım. Lütfen şu ‘Bir’ olmak, ‘Bütünlüğün bozulması’ takıntını anlatsana... Sen anlat, sonra ben nereye varmak istediğimi söyleyeceğim. İpuçları veriyorum, kıyafet değiştirme ve yemek masasındaki el bezi...
Adana’da ve Ankara’da geçti çocukluğum. Gençlik de İzmir’de. Hatırlıyorum, sokakta üstüme kir, toz, çamur falan geldiğinde fena sinirlenirdim. Mesele; kirlenmiş olmak değil üstümdekinin bütünlüğünün bozulmuş olması. Mesela annem paçalarımı veya kazak kollarımı kıvırınca, aynı kalınlıkta olması gerekiyordu yoksa fena kavga çıkarıyordum. El bezi meselesi ise çok komik (gülüyor). Sofrada, benim ayrı bir el bezim olmalıydı. Sabunlanmış ve tam sıkılmış! Bazen misafirlikte bilenler bana el bezi verirlerdi, ama tam sıkmazlardı, yine bir yaygara tabii. Ben, bir el beziyle kuruyana kadar oynayabilirdim. Bir sürü şekiller yapardım. Kimseye de vermezdim.
■ Bütünlüğün bozulması endişen, onca yıl sonra ‘Biriz’ projesini ortaya çıkarmış olabilir mi?
Bu tarafından hiç düşünmemiştim ama birlik ve bütünlük hissi kanınızda varsa, bunun olmadığı her ortam aşırı rahatsız edici oluyor. Her kurgu bir makinedir aslında. Toplumsal hayat kurgusu da bir makinedir. Formunun doğru olması lazım ki işlevini yerine getirsin. Doğru form da ancak amaç bütünlüğü sağlandığında ortaya çıkıyor.
■ Konseri biraz anlatır mısın?
Lütfi Kırdar Kongre Salonu’nda, 6 Kasım’da olacak. Yalnız bu biraz farklı bir konser, sahnede alışık olmadığımız bir kadro göreceğiz. Konserin merkezinde Antakya Medeniyetler Korosu bulunuyor. Koronun dışında Aynur, Ayşenur Kolivar, ben ve bir de bizzat kendin olacaksın, Sertab’cığım. Antakya Medeniyetler Korosu üç semavi dine ait altı inançta ilahiler söylüyor. Bunu da bütün koro bölünmeden yapıyor, yani çoğunluğu profesyonel müzisyenlerden oluşmayan bu karma koro her ilahiyi birlikte seslendiriyor. Aynı zamanda koroda rahipler, hahamlar, rahibeler ve imamlar var. Biz birçok temel inançta insan topluluklarının bir arada, barış içinde yaşama fikrine hiç uzak değiliz toplum olarak. Bu, yüzyıllardır bu toprağın üstünde yaşanan bir hal. Farklı olanla savaşma, farklı olanı yok etme veya aynılaştırma da aslında çok eski bir oyun. Bu oyuna daha önce gelmiyorduk, hatırlayalım. Şimdi ben diyorum ki birbirimizi kazanalım. “Biriz” diyelim. 6 Kasım’da sahneye, Müslüman, Hıristiyan, Musevi, Alevi, Sünni, Ermeni, Ortodoks, Türk, Kürt ve Laz olarak çıkacağız. Bu birliktelik müzikte olabiliyorsa dünya üzerinde de olabilir.
■ Ben her şeyi biliyorum ama röportaj yapıyoruz ve soruyorum Sayın Demir Demirkan! Kaç aydır bu proje üstünde çalışıyorsun?
Sayın Sertab’cığım, canım sevgilim, biliyorsun 6-7 aydır çalışıyorum... Biliyorsun nasıl bir tempo olduğunu ve diğer projelerle çakıştığı için birlikte geçiremediğimiz zamanın da nasıl bir kayıp olduğunu biliyorum. İkimizi ihmal ediyorum biraz belki ama sabır... Söz, ocakta tatil yapacağız.
■ Şarkıları nasıl seçtin?
Ben her solistin bir hızlı, bir yavaş parça seslendirmesini istiyordum. Parçaları o yönde değerlendirdik. Ayşenur Kolivar, Kardeş Türküler ile sahne alan ve şimdilerde de kendi albümünü kaydeden bir sanatçı. Lazca şarkı söyleyen bir kadın arıyordum ve Hasan Saltık’a danıştım. Hasan Türkiye’de ne kadar bu toprağa ait müzik, müzisyen varsa bilir, kaydeder, arşivler. Bana Ayşenur’u önerdi ve telefonunu verdi. Ayşenur ‘Sonbahar’ adlı filmde ‘Daim Yusuf Orti’ diye bir ağıt seslendiriyor ve inanın hayatınızda, kayıp acısını bu kadar derin hissettiren bir ağıt duymamışsınızdır.
CEM YILMAZ KARİZMAMI ÇİZDİ
■ BİRİZ’den ilk konserine geçelim... Hatırlıyor musun, bir gün Şebnem Ferah, Cem Yılmaz, ben ve sen gözümüzden yaşlar gelerek, senin ilk konser görüntülerini izlemiştik. Acayip gitar çaldığını zannettiğin o konseri anlatsana...
Ne var bunda, ne güzel çalıyordum işte... Yıl 1987, Çamlaraltı Lise’nin konferans salonunda, ilk konserimi çalıyorum ve ilk şarkı Deep Purple’dan Smoke On The Water. Müzikteki ‘at kendini, toplar’ yasasını işletiyorduk. Ben o zamanlar fena 1950 Rock’n Roll modasına uyuyorum ve deli gibi ‘Grease’in müziklerini ezberliyorum. Saçlarım John Travolta gibi... Görüntü var ama arada sırada da Smoke On The Water’ı andıran sesler geliyor. Ve en acısı bu videoyu seyrederken yanımızda Cem Yılmaz var! Partideki herkese seyrettirdi tabii; benim o havalı halimi yerden yere çalma pahasına... Bir de o aralar Şebnem’in albümlerini, senin albümlerini yapıyorum, gel gelelim star prodüktörümüzün kirli geçmişi gözler önünde ve Cem’in yorumuyla (gülüyor).
DAHA BİRBİRİMİZDEN SIKILMADIK
■ Beş kardeşsiniz ve en küçük sensin. Bu arada senin dışında hiç bir kardeşin Türkiye’de yaşamıyor. Sen Los Angeles’tan döndüğünde biz tanıştık ve çok âşık olduk birbirimize. 14 yıldır buradasın ve uzun yıllardır birlikteyiz. Ben hiç sıkılmadım, ya sen?
Ben daha sıkılmadım... Dur daha yeni başladık, yeni ısınıyoruz (gülüyor). Ben aslında Los Angeles’a geri dönecektim. Geldiğimde Tarkan Gözübüyük ve İskender Paydaş, Şebnem Ferah’ın ilk albümünü yapıyorlardı. Katılmak isteyip istemediğimi sordular, ben de haliyle istediğimi söyledim. Sonra da sen çıktın karşıma; neye niyet, neye kısmet... Sana rastlamama sebep olan herkese ve her şeye tüm hayat gücümle teşekkür ediyorum buradan...
■ Canım sevgilim benim, ben de hayata ve sana her şeyimle teşekkür ederim.
.