Dış politikada füze kalkanı ve CHP

Türkiye'nin Batı'yla ilişkilerinde stratejik gelişme füze kalkanı ise taktik gelişme de yeni CHP'dir.


Türkiye bu hafta sonu dış politika tercihlerinde önemli bir dönüm noktasına doğru ilerliyor.
Bazı açılardan Türkiye’nin Batı’yla ilişkileri bakımından 1950’de Kore’ye asker göndermesi kadar önemli olan bu dönüm noktası, 19-20 Kasım tarihlerinde Lizbon’da yapılacak NATO Zirvesi.
Aslında 11 Eylül 2001’de ABD’ye El Kaide saldırıları sonrası başlayan ‘Küresel Gerilla Savaşı’ koşullarına göre NATO’nun kendi işlevini üye ülke sınırları dışında da tanımlayacak yeni ‘Savunma Doktrini’ni içine füze kalkanı projesinin alınıp-alınmayacağı en önemli konu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Türkiye’yi temsil edeceği bu önemli toplantının Türkiye açısından özel önem taşıması ve tercih sayılması da yine füze kalkanı projesinden kaynaklanıyor. 

Türkiye’nin koşulu
Türkiye, füzesavar füzelerin değil, ama erken uyarı ve izleme radar sisteminin topraklarına yerleştirilmesinin söz konusu olduğu projenin bir ABD projesi değil, bir NATO projesi olarak kabul edilmesi kaydıyla fikre destek veriyor. Bunun nedeni, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da vurguladığı gibi, sistemin kullanılmasında NATO’daki veto yetkisi münasebetiyle söz sahibi olmak.
Projenin NATO tarafından benimsenmesi, Türkiye’nin en önemli talebinin kabulü anlamına gelecek. Çünkü bu yolla, bir süre sonra işlevi sona erecek olan İzmir’deki NATO Avrupa Güney Kanat Komutanlığı’nı sürdürmek de (radar sisteminin buradan kontrolünün kabul ettirilmesi sağlanırsa) mümkün olacak. 

Tehditlerin ismi
Türkiye bu yolla ayrıca kendisine ilk kez ciddi bir hava savunma sistemi kurmak istiyor. NATO projesi, Türkiye’nin bir kaç yıl önce üzerinde çalışmaya başladığı ‘Ulusal Füze Savunma’ sistemiyle ilişkilendirmeye çalışıyor. Tabii bunu yaparken, tehdit kaynağı olarak İran ve Suriye gibi komşularının ismen anılmasını da istemiyor. Kolay bir denklem değil, ama başarılırsa Türkiye ABD ve Avrupa ile ilişkilerini yine NATO üzerinden yeniden düzenleme fırsatı bulabilir. Gerçi Ankara Lizbon’da uzlaşma umuyor, ama olmazsa, Türkiye’nin ve özellikle Türk hükümetinin Batı’yla ilişkilerinde yeni riskler, yine NATO üzerinden ortaya çıkabilir. Dolayısıyla füze kalkanı, Türkiye’nin bundan sonraki süreçte batıyla ilişkilerinin seyrinde stratejik bir dönüm noktası oluşturuyor.
Türkiye’nin batıyla ve aslında bölgesiyle de ilişkilerde bir de taktik önemde gelişme var: O da CHP’nin dışarıdan Türkiye’de bir dış politika aktörü olarak görülmeye başlaması.
CHP son yıllarda, 1 Mart 2003’te Irak tezkeresinin reddedilmesindeki önemli payı dışında, sesi soluğu çıkmayan bir konumdaydı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun mayıs ayında Deniz Baykal’ın boşalttığı koltuğa oturmasından bu yana CHP önce Avrupa Birliği ile teması derinleştirdi. Yıllardır açıkça küs oldukları Alman Sosyaldemokrat Partisi ile barıştı. Ankara’daki AB ülkeleri büyükelçileri, AK Parti’den sonra CHP’yi de sık sık ziyaret eder, CHP’yi de dinler oldular.
Deniz Baykal ve Onur Öymen de her Sosyalist Enternasyonal toplantısına katılırdı, ama Paris’te onu Türkiye’de her şeyin tozpembe olmadığının anlatıldığı bir siyaset sahnesine çeviren Kılıçdaroğlu oldu. Üstelik CHP’nin Türkiye’de bir siyaset alternatifi olarak görünürlüğü henüz ABD ile bir temas kurulmadan, yalnızca AB üzerinden başladı. 

Talabani’nin rahatsızlığı
Cengiz Çandar, dünkü Radikal’de, Kılıçdaroğlu’nun Paris’te Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ile görüşmesini, Talabani’nin Ankara’dan rahatsızlığının ifadesi olarak yorumladı. Çandar’ın bu tespiti, Irak’ta bir dönem daha Bağdat’ta cumhurbaşkanlığı yapacak Talabani’nin memleketi Süleymaniye’deki gözlemleri ardından yapması önemlidir. Bu tespit, AB bünyesinde olduğu gibi, Ortadoğu ilişkilerinde de belli başlı aktörlerin artık Türkiye’den yalnızca “Beğenseniz de beğenmeseniz de elimizde bu var” diyen tek bir ses duymaktan yorulduklarının göstergesidir.
Şimdi Kılıçdaroğlu’nun ‘yeni CHP’sinin ABD ve Rusya ile kuracağı temaslara da yakından bakmak gerekiyor. Bir de Ahmet Davutoğlu gibi bir aktörün karşısındaki gölge dışişleri bakanının kim olacağına...