Amerikan ekonomisinde yapısal değişim

Devasa bütçe açıkları ve gevşek para politikasıyla iç piyasasını canlı tutarken...


Devasa bütçe açıkları ve gevşek para politikasıyla iç piyasasını canlı tutarken, yaptığı ithalatla global ekonomik büyümeye katkı veren Amerikan ekonomisinde yapısal değişim yaşanıyor. Değişimin anlamı, Amerikan dış ticaret istatistikleri ve liman kayıtlarında gizli. Geçtiğimiz yıllarda başta Çin ve Japonya olmak üzere Asya limanlarından dolu gelen konteynırlar bu ülkelere boş dönüyordu. 2010’daysa ortalama her ay 18 bin konteynır Amerikan mallarıyla dolu olarak dönüyor. Uzakdoğu otomobilleriyle bir türlü rekabet edemeyen Amerikan ekonomisi bu yılın ilk ayında sadece Çin’e 56 bin otomobil ihraç etti. Geçen yılın aynı döneminde bu rakam sadece 9 bindi. 

İhracat hedefi iddialı
Aslında bu gelişmelerin başlangıç noktası Obama yönetiminin 2010 başında koyduğu iddialı bir hedefte yatıyor: Beş yıl içerisinde ABD ihracatını iki katına çıkarmak. Hedef iddialı çünkü buna göre her yıl ihracatı yüzde 15’in üzerinde arttırmak gerekiyor, ki bu son 35 yılda yaşanmış bir durum değil. Ne var ki, ilk sonuçlar aslında hedefin hayal olmadığını ortaya koyuyor. Amerikan ihracatının 2009’un ilk 10 ayında 1 trilyon 150 milyar dolar düzeyindeyken, 1 trilyon 350 milyara tırmandığı görülüyor. Bu yüzde 18’lik bir artış demek. 

Son seçimi kaybetme sebebi
ABD’nin ihracatı arttırma hedefi doğru. Bu ülkenin genişletici para politikaları tüketimi uyararak hem ülke ekonomisini ayakta tutuyor hem de hemen her ülkedeki işletmeler için talep yaratıyordu. Ancak sürdürülebilir değildi. Yapay olarak şişirilen ekonomideki balonlar mortgage kriziyle 2008’de patladı. Birikimlerini büyük ölçüde hisse senedi ve gayrimenkul olarak değerlendiren Amerikalıların varlıklarının değeri azaldı. Üstelik işsizlik 30 yılın en yüksek düzeyine yerleşti. Krizi kontrol etmek için FED krize neden olan politikasını bir kez daha uyguladı -1929 buhranına benzer bir çöküşe yol açmamak için- kesenin ağzını açtı ve 2008’de neredeyse altı ay içerisinde aktif ve pasif büyüklüğünü neredeyse üç katına (900 milyar dolardan 2.3 trilyon dolara) çıkardı. Bu agresif müdahale krizin derinleşmesini önlese de canlanmaya başlanan ülke ekonomisinde yeterince iş yaratamadı. Krizde varlıkları değer kaybeden ve işsizlik kavramıyla tanışan Amarikalılar temkinli davranıyor. Alışveriş merkezlerinin eski canlılığı yok. Amerikan hanehalkının tasarruf ettiği miktar 2007’den 2009’a 180 milyar dolardan 600 milyar dolara çıktı. İşsizlik yüzde 9 düzeyinde ve part time çalışanlar da dahil edildiğinde bu rakam yüzde 17’lere çıkıyor. Zaten bu da Obama’nın bütün karizması ve Bush’un kötü mirasına rağmen neden Demokratların son kısmi seçimleri kaybettiğini açıklıyor.
İç tüketim sınırlı olunca büyümenin motoru olarak tek seçenek ihracat kalıyor. Gelecekte ABD ihracatını iki unsur sıçratabilir. Birincisi daha yenilikçi bir sanayi yapısı. İkincisi, Asya’nın yaşlanan nüfusu nedeniyle artan sağlık harcamalarıyla gelişmekte olan ülkelerin telekomünikasyon ve enerji yatırım malı talebi. Ancak bu gelişmeler için uzun süre beklemek gerekiyor, oysa başkanlık seçimine sadece iki yıl kaldı. 

Tek yol devalüasyon
O halde geriye tek yol kalıyor: ABD Doları’nı devalüe etmek. FED’in çok tartışılan 600 milyar dolarlık genişleme kararını bu çerçevede değerlendirmek gerek. FED bu kez piyasadan sorunlu finansal kâğıtları toplamayacak, hazine tahvili alıp piyasaya likitede enjekte edecek. Resmi beyanlarına göre amaçları uzun dönemli faizleri düşürüp tüketimi canlandırmak. Ancak asıl hedef Amerikan Doları’nın değerini düşürüp yukarıda ifade ettiğimiz ihracat hedefini gerçekleştirmek. Başkanlık seçimlerine iki yıl kala, kısa vadede ihracatı ve onun üzerinden istihdamı arttırmanın tek yolu bu.

(HAKTAN SEVSAY: Ekonomist, Demokrasi ve Saydamlık Enstitüsü)