Seçime doğru MHP'nin zor virajı

Siyasi yaşamı inişler ve çıkışlarla dolu, sürpriz sonuçlara imza atan MHP yeniden tartışmaların odağında. Referandumda 'kalelerinde yenildiği, tabanın eridiği' iddia edilen parti yine zorlu bir virajda.

Seçime doğru MHP'nin zor virajı
Çok değil 11 yıl once, 18 Nisan gecesi seçim yayınlarını televizyondan izleyenler şaşkınlık içindeydi. Efsanevi liderini yeni kaybetmiş, kavgalı kongrelerle bölünmüş, “artık toparlanamaz” denilen MHP, yüzde 18 oyla ikinci parti olmuştu. Kimse beklemiyordu, hatta MHP’liler bile.

Neden MHP?


O tarihten itibaren, kamuoyu MHP’nin siyasi denklemdeki yeriyle daha yakından ilgilenmeye başladı. 2002’de MHP meclis dışında kalınca, “Ülkücüler nereye gitti? MHP bitti mi?” soruları soruldu… “Siyasi aktörler artık değişiyor” denildi… Fakat, 2007 seçiminde 1999 koalisyonu partilerinden bir tek MHP meclise geri döndü.

Şimdi MHP yeniden tartışılıyor. 12 Eylül Anayasa referandumunda tabanını kontrol edemediği gerekçesiyle “kalelerinde yenildiği, tabanının eridiği” iddia ediliyor. Genel Başkanı, “okyanus ötesinde hazırlanan bir tasfiye operasyonu”na hedef olduklarını söylüyor. Başbakan referandumda "evet" diyen "bağımsız ülkücülere" teşekkür ediyor. CHP, "hayır"daki MHP katkısını sorguluyor. Pek çok kalem, MHP'ye "değişime uygun" yeni strateji öneriyor. Defalarca sorulan "bitti mi?" sorusu raftan bir kez daha indiriliyor.

Seçim sürecine girilirken. MHP'nin alacağı sonuçla bütün partiler yakından "ilgileniyor". Referandum travması ülkücülere ne hasar verdi? Çözümü nerede görüyorlar; "değişimde mi, öze dönüşte mi?" Sokağa dönecekler mi? MHP tasfiye mi ediliyor, daha önce de yaptığı gibi dirilişe mi hazırlanıyor? Oy coğrafyası değişiyor mu? Seçime hangi avantajlar ve risklerle gidiyor? Ülkücü Hareketin sacayağı; "Lider, Teşkilat ve Doktrin" nasıl tartışılıyor? Ve daha pek çok soru soruluyor...

Bunların asıl MHP'lilere, ülkücülere sorulması gerek diyerek yola çıktık. Altı bölgede 15 ile gittik, 15.000 kilometreden fazla yol yaptık. Merkez yöneticisinden teşkilattaki çaycıya, akademisyenden sempatizana 100’den fazla insanla konuştuk. "Ülkücüler, kendi dışlarında başlatılan tartışmaları nasıl algılıyor, ne cevaplar veriyor ve kendileri neyi tartışıyor?" diye sorduk...

Bugün başlayan bu yazı dizisinde, hergün bir sorunun cevabı verilecek, en yetkili ağızların görüşleri yer alacak. Rakamların dilinden, hafıza raflarından parçalar tabloyu tamamlayacak. İzlenimler, değerlendirmeler ve uzman görüşleri yeni pencereler açacak. Ayrıca, yine dizi boyunca bu konudaki okur görüşleri sayfalarımızda yer bulacak.

Dizimizin başlığı “Tasfiye mi, Diriliş mi?” Başlıktaki birinci kavram, referendum sonuçlarının erken okunmasından üretilmiş yorumlardan ve bizzat Bahçeli’nin ortaya attığı “operasyon” iddiasından geliyor.

İkincisi ise, MHP tarihinde defalarca yaşanan sürprizli çıkışlardan geliyor. MHP’nin sürpriz sonuçlara yatkınlığı, Ülkücü Hareketin yapısal özellikleri yanısıra, yelpazenin sağındaki seçmen bloğunun yatkınlıkları ve MHP’ye yüklediği işlevle de yakından ilgili. Sadece bu durum bile, MHP’ye her seçim öncesinde yakından bakmayı gerektiriyor.

BAZEN ANAHTAR BAZEN KİLİT

MHP, 1969'da kurulmuş ve 2011 seçimlerine 42 yaşında girecek bir parti. Yani CHP'den sonra en eski siyasi yapı. 70'li yıllarda MC hükümetlerindeki ortaklığıyla birlikte dönemin siyasi dengelerindeki yeri, sağladığı oy desteğinin hayli üzerindeydi. 2000'li yıllarda da, pek çok siyasi meselede başrolde oldu...

1999 18 Nisan Seçimlerinde MHP tarihi bir zaferle tanıştı. Yüzde18 oy ve 129 milletvekili, parti yönetiminin beklentisinin üstündeydi. Seçimin akabinde “FP ve DYP biraz dinlensin” diyen Bahçeli, olası bir sağ koalisyonun başbakanlığından feragat etti, DSP ve ANAP’la ortaklığın yolunu açtı.

2000 12 Ocak Liderler Zirvesi’nde Bahçeli yedibuçuk saat koalisyon ortakları ve bürakratlarca Öcalan’ın idamının ertelenmesi konusunda iknaya çalışıldı. Sonunda Bahçeli, “uluslararası taahhütlerden kaynaklanan süreç tamamlanana kadar” idam tezkeresinin bekletilmesine razı oldu.

2001MHP’ye en büyük darbeyi ekonomik kriz vurdu. IMF’yle kerhen anlaşma ve kriz sonrası koalisyonun dördüncü ortağı gibi hükümete giren Kemal Derviş’le yaşanan uyumsuzluklara rağmen koalisyon devam etti. Hatta MHP, Türk Telekom’un özelleştirmesi sürecine direnen Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ü bile feda etti.

2002 Tabanda büyük sıkıntı yaratan AB süreci ve DSP’de yaşanan bölünme Bahçeli’yi erken seçim kararını almaya zorladı. Parti içinden gelen muhalefete rağmen kararında direten MHP lideri, partisinin meclis dışında kalmasını engelleyemedi. Aynı seçimde DSP, DYP, ANAP bir daha meclise dönmemek üzere sahneden çekildiler.

2004 AKP’nin oylarını önemli ölçüde arttırmış olmasına rağmen, MHP il genel meclisi oylarında yüzde 10.5 oy oranına ulaştı. Merkez sağ partiler gerilemesini sürdürürken, MHP'nin tekrar direnç gösteriyor olması, AKP'nin sağ bloktaki hareket alanında tehdit oluşturdu.

2007 “367 Krizi”yle, anayasa referandumu sonrasında gidilen 2007 seçimlerinde yeniden parlamentoya dönen MHP’nin kucağındaki ilk sorun Cumhurbaşkanlığı seçimiydi. CHP’nin boykot etmesi üzerine gözlerin çevrildiği MHP, kesin bir dille“orada olacağı”nı açıkladı. MHP meclise girince Abdullah Gül'e Köşk yolu açıldı.

2008 Meclis açıldığında BDP'lilerle tokalaşarak herkesi şaşırtan Bahçeli, artan PKK saldırılarına karşı “kamplaşma ve kutuplaşmanın asla tarafı ve nedeni olunmayacak” diyerek teşkilatı, özellikle de ülkücü gençliği "sokağa çıkmaması" için uyardı. Medyada takdir toplayan Bahçeli, bazı ülkücüler tarafından "pasifizmle" suçlandı.

2009 MHP lideri, son üç yılının başat gündemi “Ergenekon” hakkında temkinli ve mesafeli tutumunu, 13 Nisan 2009’da operasyonların Mehmet Haberal, Türkan Saylan gibi isimlere yönelmesinden sonra değiştirdi ve “korku, baskı ve yıldırma silahına dönüşmesinden" endişe ettiklerini söyledi.

2010 Anayasa Referandumunu hükümete güvenoyu olarak gören Bahçeli, “hayır” cephesinde yerini aldı. "Bir oyun var" sloganı etrafında, referandumun "Kürt açılımı"nın bir parçası olduğu tezini savunan bir kampanya yürüten MHP'ye karşı AKP, "evetçi" "eski ülkücüleri" devreye soktu.

KUŞATMAYA KARŞI HURUÇ

Partimizi köşeye sıkıştırmak, siyasi anlamda güç kaybına uğradığı izlenimini yaygınlaştırmak için yıkım koalisyonu tam mesai faaliyete geçmiştir. Bu tehlikenin def edilmesi için tüm dava arkadaşlarımın tek başına iktidar hedefine kilitlenmesi artık tarihi bir zorunluluk ve 41 yıllık kutlu geçmişin yüklediği vazgeçilmez bir milli görevdir

“Milliyetçi Hareket Partisi’ne karşı başlatılan ve asıl amacı belli olan karalama kampanyasının hareket merkezi Adalet ve Kalkınma Partisidir ve kumanda odası okyanus ötesindedir.” MHP lideri Devlet Bahçeli, 16 Eylül tarihinde teşkilata gönderdiği genelgede böyle diyordu. Daha sonra 21 Eylül'deki basın toplantısında ve 25 Eylül'de yapılan MYK ve İl Başkanları toplantısında da, Bahçeli bu iddiaları sürdürdü. Ayrıntılandırmadı ve derinleştirmedi, sadece genel bir uyarı sınırında durdu ama bu kadarı bile iç kamuoyunda, gündemi değiştirmeye yetti.

Şimdilerde, MHP'lilerle her konuşmada söz ya bu operasyondan açılıyor, ya da konu oraya bağlanıyor. Rivayetler muhtelif... Kimilerine göre Başbakanlıkta, kimilerine göre AKP Genel Merkezi'nde, hatta bazılarına göre "başka devlet daireleri"nde özel bir ekip MHP'ye karşı operasyonu yürütüyor. Operasyonun başındaki isim konusunda da pek çok versiyon üretilmiş durumda. Seçimlere kadar bir grup ülkücünün AKP listelerinden aday gösterilmesinden, milliyetçileri-ülkücüleri toparlayacak yeni parti girişimine kadar pek çok senaryo konuşuluyor. Hatta MHP'yi "Ergenekon Davası" ile ilişkilendirme girişiminin sırada olduğunu söyleyen de var, "cemaat"in henüz aktive olmamış "turuva atlarından" bahseden de.

Operasyonun gerekçesi

Operasyon tartışmasına ülkücülerin yaklaşımı, olası siyasi pozisyonun kodlarını da veriyor. Kimileri, operasyonu "reel politika dahilinde" değerlendiriyor. Örneğin MHP İzmir İl Başkanı Musavat Dervişoğlu, " Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin yegane siyasi organizasyonu MHP’dir. Operasyonu, MHP’yi tasfiye ederek iki partili bir sistem yaratmaya dönük siyasi mühendislik çalışması olarak yorumluyoruz. Ayrıca 'din istismarı bataklığı'nın oluşturulması için çeşitli unsurlar kullanılıyor. Bunlardan biri 2007 seçimleri öncesindeki Cumhurbaşkanlığı meselesi diğeri yirmi yıldır sürmekte olan başörtüsü krizidir. Bu krizden iki Başbakan bir Cumhurbaşkanı çıktı" diyor.

İmkânlar ve tuzaklar

MHP'ye küresel bir siyasi rol biçerek, enerji koridorunu temizlemekten Ortadoğu'nun sınırlarının yeniden çizilmesine kadar geniş bir yelpazede daha karmaşık gerekçeler sıralayanlar da var. Halen MHP MYK üyesi olan ve bir süre öncesine kadar Devlet Bahçeli'nin danışmanlığını yapan Prof. Dr. Vedat Bilgin, bu algıyı şöyle tarif ediyor: "Milliyetçilik, Türkiye’nin bu coğrafyada yükselmesi, güçlü olması idealini içerdiği için bu coğrafyada iktidar ve nüfuz paylaşımı iddiasında olan uluslarararası güçlerin kendisine karşı olduğunu düşünür. Milliyetçilerin bu hassasiyeti, bir iç dayanışma ya da motivasyon yaratmaktan ziyade aynı zamanda bu ülkenin içinde yaşadığı siyasal ilişkilerin gerçeği olarak da düşünülebilir."
Aslında, "operasyonun gerekçesi ne olabilir?" sorusuna verilen cevaplar, eğer resmi açıklamalardan aynen tekrar edilmiyorsa, partinin nasıl bir yola evrilmesinin istendiğine ilişkin ipuçlarını içeriyor.

Örneğin görevdeki teşkilatların önemli bir ağırlığı meseleyi reel politik zeminde algılamaktan ve böyle çözüm üretmekten yana görünüyor. Muhalefet ise, ideolojik ve küresel çözümlemeye yatkın.

Bütün bu operasyon tartışmaları, MHP'ye hem bazı imkânlar sunuyor, hem de bazı tuzaklar açıyor aslında. Kayıt altındaki görüşmelerde operasyonun gerekçeleri konusuna bol bol yer verilirken, sonuçları konusuna pek girilmemesi, girilirse de "önemsizleştirilmesi" bu yüzden.
İmkânlardan başlarsak: Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı ve MHP MYK üyesi Atilla Kaya'nın "dışarıdan bir saldırı var algısı, bizim harekette dağınıklık değil öfkeyle kenetlenme yaratır. Hep öyle olmuştur" sözünden anlaşılacağı gibi, "operasyon tartışmaları" dikkati içeriden dışarıya çeviriyor. Yine MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ekici'nin söylediği "Hedefleri çok uzun zamandır Devlet Bey. Onun kimliği, kişiliği ve siyasal duruşuna saldırıyorlar" sözünde olduğu gibi, "lider" şemsiye altında. Saldırı adresinin işaret edilmesi, rakibe dönük konsantrasyonu ve mücadele azmini de tetikliyor.

Peki operasyon tartışmalarının yarattığı tuzaklar neler? Eğer operasyon ile referandum sonuçları arasında ilişki varsa, zımnen operasyonun etkili olduğu kabul ediliyor demek. Ve eğer, Prof. Özcan Yeniçeri'nin söylediği gibi, "AKP'nin, MHP’ye yönelik psikolojik operasyonunu MHP’yi marjinalleştirene kadar sürdüreceği beklenmeli ve seçim sürecinde MHP’lileri kriminal olgularla ilişkilendiren zorlama operasyonlar yapılabilir" ise, yine benzer sonuç alınabilir demek. Ayrıca, "tehdit algısı" iç kamuoyu" için motivasyon yaratabilir ama seçmen için "iktidar edebilirlik" algısını zayıflatabilir. Elbette en önemli tuzak, operasyon gerekçesinin "ne oldu?" sorusunu örtme riski.

CİHAN PAÇACI: BARAJ AKP’NİN PROBLEMİ OLUR


AKP siyaset sahnesinde CHP ile başbaşa kalmak böylece daima yenebileceği bir rakip istiyor...

İki partili sistem AKP’nin siyasi mühendisliğinde yürüyen bir proje. Çünkü AKP’nin sürekli iktidar olabilmesi için alternatif olabilecek siyasi partinin kendisinden daha az seçmene hitap eden bir parti olması gerek. Bunun adı CHP’dir. Yani Türkiye’de sol-sağ ayırımı pek kalmadı ama geleneksel yapı devam ediyor. Türkiye’deki sol seçmeni en fazla yüzde 40’a çıkarabilirsiniz. Daha üste taşıyamazsınız.

Eğer iki partili sistem olursa yüzde 40 artı 1 iktidar oluyor. AKP için en iyi rakip CHP. Çünkü kendi seçmeni oraya gitmez. Onun için en tehlikeli olan parti ona en yakın değerleri savunan partidir. Kendi seçmeninin yöneleceği ikinci siyasi parti tehdittir. O yüzden MHP hedef seçilmiş. Biliyorlar ki tek alternatif biziz ve başka alternatif yok.

Özellikle Türkiye üzerinde yürütülen sözde Kürt devleti kurulmasına yönelik projenin önündeki en büyük engel MHP. Eğer bu engel kaldırılırsa daha hızlı hedefe gidebilirler. Bu açıdan da MHP üzerinde siyasi mühendislik hesapları yapılıyor.

Benim fiilen 15 yıl, onun öncesinde de yakın ilgilendiğim siyasette gördüğüm bir şey var. AKP bir gün baraj problemi yaşayabilir ama MHP hiçbir zaman yaşamayacak. MHP'nin ideolojik parti geleneği var. CHP de öyle. Bundan sonra bu iki partinin bir daha hiç meclis dışı kalacağını düşünmüyorum. Baraj sorunları konjonktürel partilerde görülüyor. ANAP’ın yaşadığı şeyle AKP de karşı karşıya kalabilir. MHP’yi meclis dışında bırakma hesabı gerçekleşemez.

ATİLLA KAYA: BU OPERASYON HİÇ YENİ DEĞİL


PKK açılımının önündeki en önemli engel olarak gördükleri için MHP’yi devre dışı bırakmak istiyorlar...

Özellikle referandum öncesinde ve sonrasında MHP’ye yönelik bir operasyon izlenimi veren durum vardı. Eski ülkücüler adı verilen arkadaşlarımız belli medya gruplarında yer aldı. ‘MHP'nin duruşunda bir gedik açılabilir mi?’ diye bu arkadaşlarımızdan istifade edilmeye çalışıldı.

Eski ülkücüler yeni bir mesele değil. Bu Özal’la başladı. Ne zaman milliyetçiliğin siyasi organizasyonu önemli bir güç kazansa veya kritik bir pozisyon alsa, MHP’nin duruşunu çatlatan, hareketi bölmek için bu başvurulan bir yöntem. Birkaç eski ülkücü çıkarılarak MHP tezleri çürütülmeye çalışılıyor. Bu geçmişten beri kullanılan kozu AKP de denedi. Bu eskilerin çoğunu tanıyorum ve etkili değiller.

Referandum akşamındaysa bu referandumun mağlubunun MHP olduğu tezi işlenmeye başlandı. Önümüzdeki süreçte MHP’nin devredışı kalacağı bir parlamento öngörülüyor gibi. Devletin niteliklerinin tartışmaya açıldığı bir dönemde, Türk kimliğinin anayasadan çıkarılarak, PKK açılımının önünde engel olarak gördükleri MHP’yi devre dışı bırakma arayışı söz konusu.

Referandum sonuçlarının insanlarımızın üzerinde olumsuz etkisi olmuştur. AKP’nin önünün kesilmesini isteyen çevrelerde moralsizlik var. Bizim bölünme dediğimiz tehlike hususunu bazı bölgedeki insanlarımız görmüyor olabilirler ya da tam olarak anlatamamış olabiliriz. Ancak MHP tabanına yönelik bir operasyon asla sonuç vermez.

MEHMET EKİNCİ: FARKI BİLİYORUZ VE GÖSTERECEĞİZ


MHP üzerine yapılan uluslararası operasyonlar bu millet için önemimizi bugün çok daha iyi gösteriyor...

Emperyal siyasetler bir ülkeye nasıl girer, kiminle girer. Küreselleşme diye bir süreç yaşanıyor dünyada. Bu sürecin kullandığı argümanlar ne? Bu sürecin vasıtaları ne? Müthiş bir işbirlikçi güruh var. Yani 1850 deki işbirlikçinin insiyaki, refleksi ve yöntemleri neyse öyle. Bu işbirlikçi bazen gazeteci, bazen yazar, bazen din adamı, bazen milliyetçi görünüyor. Çok samimi müslüman işbirlikçi olmaz. Çok samimi milliyetçi işbirlikçi olamaz. Ama şimdi uluslararası siyasete hizmet eden böyle bir alan oluştu Türkiye'de.

Küreselleşmenin en önemli boyutu politikasıdır, ekonomisi değildir. Soros mantığına bak. Açık toplum Enstitüsü’nün faaliyetine bak. Önce devrim yapıyor "beyaz devrim" diyor, sonra politikasını oturtuyor. Önce bir politik süreç, arkasından o politik süreci güçlendirecek ve daim hale getirecek bir ekonomik sosyal süreç geliyor.

Bugün Türkiye'ye yaşatılmak istenen de bu değil mi? Hiç ekonomi konuşuyor muyuz? Hiç sosyal hayatımızdaki dalgalanmaları konuşuyor muyuz? Bütün konuştuğumuz siyaset.
Bizim varlığımızın hem demokratik toplum açısından, hem Türk devletinin ve milletinin geleceği açısından çok önemli olduğunu biz zaten biliyoruz. Fakat düşmanlarımız veya rakiplerimiz MHP üzerinde bu kadar çok operasyon yaparak bunu çok daha fazla hissettiriyorlar.

MHP çok önemli bir siyasi partidir. MHP'nin siyasette olmasının siyasete getireceği boyutlar var, siyaset dışı bırakılması halinde siyasetin alacağı boyutlar var. Bu farkı biz halka göstermek zorundayız ve göstereceğiz.

Cemaat boşluk bırakmıyor


Gülen Ülkücülerin sempatisini kaybediyor, gençlerin sempatisini ve alanı kazanıyor
“Asıl önemli olan muhafazakarlaşmanın son dönemde çok artması. Cemaatlerin asıl etkisi burada aranmalı”

“Cemaat ikballe, ideali ve istikbali birleştiriyor. İnsanlara hem bir ikbal sağlıyor. Hem de istikbale yönelik bir ideal sunuyor”

Anadolu’ya Yeniden Giriş


MHP Lideri Devlet Bahçeli, 1 Ekim’de Ani Harabeleri’nde cuma namazı kılarak seçim startını verdi. Ülkücülerin pek çok semboline göndermeler içeren etkinlik, MHP teşkilatları için “Anadolu’nun yeniden fethi” hedefini gösteriyordu. Akdamar ve Sümela ayinlerine tepkiyle islami damara, Ermeni sınırına giderek tarihi mirasa, Alparslan’ın yolu izlenerek “Türk Anadolu”ya selam verildi. Bölücülük ağırlıklı konuşmasının aşağıdaki bölümü, ikinci anlamıyla da bir yeniden diriliş çağrısıydı:

“Türkler, birlik içinde ve kardeşlik duygularıyla asırlarca son yurdunda tek yürek, tek bilek ve tek millet oldu. Fitneye geçit vermedi. Daha çok birbirine sarıldı. Saldırılara aldırmadı. Daha çok kenetlendi. Tahriklere kapılmadı. Ve Türk milleti, içine atılan ayrılık tohumlarına itibar etmedi. Bir oldu, birlikte oldu ve tarihi düşmanlıkların ilerlemesine fırsat vermedi. İnandığı yoldan dönmedi, doğrularından birileri istiyor diye taviz vermedi. Bunlar milletimizin gerçekleridir, muazzam özellikleridir.”