Açılıma darbe vuran 2 fotoğraf
Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır, köşe yazısında açılıma darbe vuran 2 fotoğrafa yer verdi.
İşte Çakır'ın yazısı
Habur’da, PKK’lılara görkemli karşılama tepki çekmişti.
BDP’li başkanlara kelepçe de ‘açılıma’ darbe vurmuştu.
Dün TBMM’nin en dikkat çekici olayı, hiç kuşkusuz, eski DTP’li milletvekillerinin, Ufuk Uras’ın da aralarına katılmasıyla Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) çatısı altında ilk grup toplantılarını yapmasıydı. Siyasi yasaklı Ahmet Türk’ün bir nevi “onur konuğu” olduğu toplantıyı çok sayıda partili ve KESK Başkanı Sami Evren, sanatçı Ferhat Tunç, Prof. Mithat Sancar ve EMEP’in bazı yöneticileri başta olmak üzere, dikkat çekici ölçüde az sayıda, partili olmayan şahsiyet izledi.
BDP’li milletvekilleri önce Başbakan Erdoğan’ın Meclis’teki çalışma ofisine “plastik kelepçeler” bıraktılar. Ardından son KCK operasyonunda, ellerinde plastik kelepçe, başlarında birer polisle toplama kampına götürülürcesine adliyeye götürülen belediye başkanı, siyasetçi ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin fotoğraflarını grup toplantı salonuna taşıdılar. Grup Başkanı Nuri Yaman da ilk konuşmasında defalarca bu kelepçe olayına değindi.
Yaman’ın, “Batı’da demokratikleşme, Fırat’ın doğusunda otoriter uygulamalar” tespitinin yerinde olduğunu düşünüyorum. Bu bakımdan Erdoğan’a yönelik “o kelepçeleri biz taktırmadık diyemez. O kelepçeler AKP patentlidir” sözleri de anlaşılabilir. Ancak bütün bunlardan hareketle AKP’nin başlatmış olduğu ve an itibariyle iyice tıkanmış olduğu aşikâr olan açılımdan “sahte açılım” olarak söz etmesi, bütün bunların “Kürt sorununu siyasallaştıranların tasfiyesi” ne yönelik bir operasyon olarak tasvir etmesini abartılı buluyorum. Ne var ki benim bu değerlendirmem bir yerden sonra fazla bir anlam ifade etmiyor, zira görebildiğim kadarıyla BDP’liler, her ne kadar “Meclis’e dönüşümüz ikinci bir fırsat” deseler de AKP’nin yeterince samimi ve gerektiğince cesur olmadığını, olamayacağını düşünüyorlar. Yani son KCK operasyonları zaten zayıf olan bağları iyice koparmışa benziyor.
Meclis’te sohbet ettiğim AKP milletvekili bir dostum da, hükümetin açılım konusundaki tutukluğunu esas olarak Habur’daki görüntülere bağladı. Ona göre ülkeye dönen PKK militanlarının askeri kıyafetleriyle binlerce kişi tarafından karşılanmış olması ciddi travmalara yol açmıştı ve hükümet bu yüzden frene basma ihtiyacı hissetmişti. Bu değerlendirmenin büyük ölçüde isabetli olduğunu; Habur’daki görüntülerin “yoksa ülke bölünüyor mu?” endişesini pekiştirdiğini biliyoruz.
Fakat tıpkı hükümetin kelepçe olayında “tamamen bilinçli” hareket ettiğini ileri süren BDP’liler gibi, Habur’daki görüntülerin, yine hükümetin onay ve hatta teşvikiyle yaşandığını iddia edenlerin de yanıldığını düşünüyorum. Her iki olayda da bana göre “bilinçli bir kötülük”ten ziyade “kötü bir bilinçsizlik, hazırlıksızlık, beceriksizlik” söz konusu.
Kürt sorunu gibi yılların kangrenleştirdiği bir sorununun semboller üzerinden yürüdüğünü bu iki fotoğrafın doğurduğu tepkiler ve kopuşlar bir kez daha sert bir şekilde kanıtladı. Buradan hareketle hükümetin, açılımın hem hazırlığı, hem yürütülmesinde çok hayati hata ve eksikleri olduğu net olarak ortaya çıktı. Bu kadar kısa bir süre içerisinde birbirine zıt iki kamuoyunu birden açılımın dışına, hatta karşısına sürüklemenin ağır bir bedeli var ve bunu kimlerin nasıl ödeyeceğini çok merak ediyorum.
Açılımı savunacağız ama...
Dün Deniz Baykal’a “Açılım ne durumda?” diye sordum. “Senden başka açılımı savunan kalmadı” cevabını verdi. Ve açılımın nasıl birleştirmek yerine ayrıştırıcı bir rol oynadığına örnek olarak Ahmet Türk’ün ev sorununu gösterdi.
Evet üst üste çok kötü olaylar yaşadık, daha da yaşayacağa benzeriz. Yine de umut var: Dün Meclis lokantısında Sırrı Sakık ve Akın Birdal ile birlikte yemek yedik. Diğer partilerden çok sayıda milletvekili kendilerini yeniden aralarında görmekten memnun olduklarını söylediler. Umarım BDP’lilerin Meclis ve Türkiye için bir şans olduğunu görüp ona göre hareket ederler.
BDP’ye gelince: Nuri Yaman’ın Grup Başkanı olması genel olarak olumlu karşılandı. 1 Şubat’taki kongreden de “ılımlı” isimlerin ön plana çıkacağı yolunda söylenti ve temenniler var. Ama yine de temkinli olmakta yarar var.
Son olarak “açılımı destekleme” konusuna değinmek isterim: Desteklemesine destekleyeceğim ama “kelepçeli siyasetçiler”, “taş atan çocuklar” olaylarında olduğu gibi yanlış ve geri adımlardan başka bir şey yok ki ortada!
Habur’da, PKK’lılara görkemli karşılama tepki çekmişti.
BDP’li başkanlara kelepçe de ‘açılıma’ darbe vurmuştu.
Dün TBMM’nin en dikkat çekici olayı, hiç kuşkusuz, eski DTP’li milletvekillerinin, Ufuk Uras’ın da aralarına katılmasıyla Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) çatısı altında ilk grup toplantılarını yapmasıydı. Siyasi yasaklı Ahmet Türk’ün bir nevi “onur konuğu” olduğu toplantıyı çok sayıda partili ve KESK Başkanı Sami Evren, sanatçı Ferhat Tunç, Prof. Mithat Sancar ve EMEP’in bazı yöneticileri başta olmak üzere, dikkat çekici ölçüde az sayıda, partili olmayan şahsiyet izledi.
BDP’li milletvekilleri önce Başbakan Erdoğan’ın Meclis’teki çalışma ofisine “plastik kelepçeler” bıraktılar. Ardından son KCK operasyonunda, ellerinde plastik kelepçe, başlarında birer polisle toplama kampına götürülürcesine adliyeye götürülen belediye başkanı, siyasetçi ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin fotoğraflarını grup toplantı salonuna taşıdılar. Grup Başkanı Nuri Yaman da ilk konuşmasında defalarca bu kelepçe olayına değindi.
Yaman’ın, “Batı’da demokratikleşme, Fırat’ın doğusunda otoriter uygulamalar” tespitinin yerinde olduğunu düşünüyorum. Bu bakımdan Erdoğan’a yönelik “o kelepçeleri biz taktırmadık diyemez. O kelepçeler AKP patentlidir” sözleri de anlaşılabilir. Ancak bütün bunlardan hareketle AKP’nin başlatmış olduğu ve an itibariyle iyice tıkanmış olduğu aşikâr olan açılımdan “sahte açılım” olarak söz etmesi, bütün bunların “Kürt sorununu siyasallaştıranların tasfiyesi” ne yönelik bir operasyon olarak tasvir etmesini abartılı buluyorum. Ne var ki benim bu değerlendirmem bir yerden sonra fazla bir anlam ifade etmiyor, zira görebildiğim kadarıyla BDP’liler, her ne kadar “Meclis’e dönüşümüz ikinci bir fırsat” deseler de AKP’nin yeterince samimi ve gerektiğince cesur olmadığını, olamayacağını düşünüyorlar. Yani son KCK operasyonları zaten zayıf olan bağları iyice koparmışa benziyor.
Meclis’te sohbet ettiğim AKP milletvekili bir dostum da, hükümetin açılım konusundaki tutukluğunu esas olarak Habur’daki görüntülere bağladı. Ona göre ülkeye dönen PKK militanlarının askeri kıyafetleriyle binlerce kişi tarafından karşılanmış olması ciddi travmalara yol açmıştı ve hükümet bu yüzden frene basma ihtiyacı hissetmişti. Bu değerlendirmenin büyük ölçüde isabetli olduğunu; Habur’daki görüntülerin “yoksa ülke bölünüyor mu?” endişesini pekiştirdiğini biliyoruz.
Fakat tıpkı hükümetin kelepçe olayında “tamamen bilinçli” hareket ettiğini ileri süren BDP’liler gibi, Habur’daki görüntülerin, yine hükümetin onay ve hatta teşvikiyle yaşandığını iddia edenlerin de yanıldığını düşünüyorum. Her iki olayda da bana göre “bilinçli bir kötülük”ten ziyade “kötü bir bilinçsizlik, hazırlıksızlık, beceriksizlik” söz konusu.
Kürt sorunu gibi yılların kangrenleştirdiği bir sorununun semboller üzerinden yürüdüğünü bu iki fotoğrafın doğurduğu tepkiler ve kopuşlar bir kez daha sert bir şekilde kanıtladı. Buradan hareketle hükümetin, açılımın hem hazırlığı, hem yürütülmesinde çok hayati hata ve eksikleri olduğu net olarak ortaya çıktı. Bu kadar kısa bir süre içerisinde birbirine zıt iki kamuoyunu birden açılımın dışına, hatta karşısına sürüklemenin ağır bir bedeli var ve bunu kimlerin nasıl ödeyeceğini çok merak ediyorum.
Açılımı savunacağız ama...
Dün Deniz Baykal’a “Açılım ne durumda?” diye sordum. “Senden başka açılımı savunan kalmadı” cevabını verdi. Ve açılımın nasıl birleştirmek yerine ayrıştırıcı bir rol oynadığına örnek olarak Ahmet Türk’ün ev sorununu gösterdi.
Evet üst üste çok kötü olaylar yaşadık, daha da yaşayacağa benzeriz. Yine de umut var: Dün Meclis lokantısında Sırrı Sakık ve Akın Birdal ile birlikte yemek yedik. Diğer partilerden çok sayıda milletvekili kendilerini yeniden aralarında görmekten memnun olduklarını söylediler. Umarım BDP’lilerin Meclis ve Türkiye için bir şans olduğunu görüp ona göre hareket ederler.
BDP’ye gelince: Nuri Yaman’ın Grup Başkanı olması genel olarak olumlu karşılandı. 1 Şubat’taki kongreden de “ılımlı” isimlerin ön plana çıkacağı yolunda söylenti ve temenniler var. Ama yine de temkinli olmakta yarar var.
Son olarak “açılımı destekleme” konusuna değinmek isterim: Desteklemesine destekleyeceğim ama “kelepçeli siyasetçiler”, “taş atan çocuklar” olaylarında olduğu gibi yanlış ve geri adımlardan başka bir şey yok ki ortada!