Turkish Robin Hood kim?
İngilizler, Bülent Ecevit'i Robin Hood'a benzetmiş.
İngiliz arşivlerinde 12 Eylül'ün ayak sesleri yazı dizisinin 4.bölümü yayınlandı.
Türkiye’yi daha iyi anlamak isteyen İngiliz Dışişleri, 1978’de Ankara’daki büyükelçilikten partilerin ve liderlerinin portrelerini hazırlamasını istedi. Raporda Başbakan Ecevit’e “Türk Robin Hood” deniyor ancak bu imajın zarar gördüğü vurgulanıyordu.
Türkiye’de darbenin ayak sesleri dış dünyada da yankılanmaya başladığında İngilizler askerin iktidarı ele almasını engellemek ve kendi tabirleriyle “Türkiye’de demokrasiyi kurtarmak” için kendilerine tek alternatif olarak Bülent Ecevit iktidarını görüyorlardı. Adalet Partisi lideri Süleyman Demirel’in yeniden iktidara gelmesi durumunda Türkiye’nin 1940’lardan beri Avrupa’da görülmemiş oranda büyük şiddet oranlarına sürükleneceğini ve Hitlervari bir faşizme sürükleneceğini bile raporlarında ileri sürmekten geri durmamışlardı. Ecevit ile ilgili hazırladıkları belgelerde CHP lideri için Türkiye’de kullanılan “Karaoğlan” tabiri parantez içinde verilirken İngilizler Başbakan’a “Turkish Robin Hood” benzetmesinde bulunuyordu. Ancak son dönemde yaşanan gelişmelerin Karaoğlan’ın imajını büyük ölçüde sekteye uğrattığının da farkındalardı.
Hayranlık duyulan şair
1973’de CHP’nin en yüksek oy oranını aldı ve Başbakan oldu. Milli Selamet Partisi ile birlikte koalisyon kuruldu. Bu koalisyon 1974 yılında yapılan Kıbrıs çıkarmasının emrini verdi. 1974 yılının eylül ayında bu koalisyonu bozdu. Milli Selamet Partisi’ni Demokratik Parti’yle değiştirmeyi umut ediyordu. Ancak Demirel’in 1975’deki başarısı nedeniyle bu hayalleri suya düştü. 1977 yılında yapılan seçimlerde CHP’nin oyları arttı ancak oy dağılımında o kadar başarılı olamadı. Ecevit’in hükümet kurma görevi Demirel’in oldu. Fakat hükümet kurulduktan sonra tarafların anlaşamaması yüzünden hem içişlerde hem de dışişlerde ülkenin sorunları aşılamadı. AP’den üyelerin ayrılmasıyla hükümet kurma görevi Ecevit’e geçti. Zayıf ve yağız bir görüntüsü var, bir sosyal demokratın Türkiye’deki izdüşümü gibi. İngiltere ve Avrupa’ya yaklaşımı ılımlı ve yakın ama Türkiye’de yabancıların bulunmasına (yatırım ve üs yoluyla) kuşkuyla bakıyor. Bir entelektüel olarak çevresinden saygı gören biri. Hayranlık duyuran bir şair. Kitleler kendisine “Karaoğlan” (Robin Hood) lakabı vererek idolleştirildi, ancak bu imaj son dönemde sekteye uğradı. Evli, eşi Rahşan iyi eğitim görmüş, harika İngilizce konuşan biri. Spotları Bülent Ecevit’e bırakmasına rağmen arka planda siyasi turları, organizasyonları düzenleyerek kocasının kariyerine destek sağlıyor.
Ecevit’in lakabı neden ‘Karaoğlan’dı?
Bülent Ecevit 1973 Genel seçim kampanyasında Kars’ta bulunurken Şehzade Şahin isimli yaşlı bir kadın konuşma alanına gelerek “Karaoğlan nerede, Karaoğlan’ı görmek istiyorum.” dedi. Karaoğlan lakabı önce CHP’liler ardından basın mensupları tarafından benimsendi. Parti propagandalarında “Umudumuz Karaoğlan” sloganı söylenmeye başladı. Şehzade Şahin, 2006 yılında Ecevit’in cenazesine katılmış, Kars’tan toprak getirmişti.
***
Köylü destekliyor
Süleyman Demirel: Liderlik ettiği AP, Menderes’in Demokrat Partisi’nin devamı olarak görülüyor. Politik ve ekonomik felsefesi olarak muhafazakar bir görüş benimsiyor ama değişime tamamen kapalı değil. Çiftçiler, köylü ve büyük işletmelerin desteğini aldı.
***
Feminizme karşı
Necmettin Erbakan: Anti-komünist ve İslam eksenli. Devlette dinin rolünü arttırmayı planlıyor. Politikaları antifeminizm ve düşük faiz oranları gibi İslam dininin öğretileriyle şekilleniyor. Avrupa Ekonomik Topluluğu’na karşı.
***
Oy patlaması yaşadı
Alpaslan Türkeş: Aşırı sağ kanatta ve 1960 cunda döneminde görevli bir eski albay. MHP, Çoğunluğu öğrenci olan sağ kanat sempatizanlarına “komando” adını veriyor ve organize hale getiriyor. Agresif bir biçimde sol kanada karşılar. Milliyetçi Cephe koalisyonundan sonra güç kazandılar ve 1977 yılında oy patlaması yaşadılar.
***
Mecliste etkisi az
Turhan Feyzioğlu: Liderlik ettiği CGP, CHP’de Ecevit’in sosyal demokratik politikalarınına karşı gelen muhafazakarlar tarafından 1967’de kuruldu. Şiddetli bir anti-komunist görüş hakim, karma ekonomiyi destekliyorlar. 1973 ve 77 seçimlerinde güç kaybettikten sonra şu anda parlamentodaki etkileri çok az.
***
Kürtler bağımsızlık istemiyor ama dilleriyle gurur duyuyor
İngiliz elçiliği, İngiliz Dışişleri’nin talimatıyla 1978 yılında Van, Hakkari ve Diyarbakır’da incelemelerde bulundu. Bu geziyi gerçekleştiren T.N. Young adlı diplomat izlenimlerini daha sonra rapor halinde Dışişleri’ne gönderdi
5 gün boyunca Van ve Hakkari’ye yaptığım ziyaretlerde edindiğim izlenimler. İran ve Irak sınırındaki Van ve Hakkari’de Kürt ailelerinde kaldım. Evsahiplerim arasında Van’a ailesiyle tatile gelen Ankara Üniversitesi mezunu birisi, Van-Hakkari sınırındaki bir köyün lideri ve köy köy dolaşıp peynir toplayan bir tüccar var. Otobüs ve kamyonla yolculuk ettim. Birçok Kürtle konuştum ayrıca asker-polis gibi Kürtçe bilmeyen kişilerin görüşlerini aldım.
IRK VE DİL: Kürtler Türkiye’deki ırk ve dillerinin farkındalar. Daha sonra öğrendim ki Perslere, Arap ve Türklerle olduğundan daha yakınlarmış. Buna rağmen eğitimli Kürt erkekleri bazen Kürt kökeni olmayanlarla evlenebiliyorlar. Sokaklarda konuşulan dil Kürtçe. Hakkari’deki mahkemede çalışan bir memur buraya gelen kişilerin yüzde 50 ile yüzde 60’a yakınının tek kelime Türkçe bilmeden geldiklerini belirtti. Bölgede Kürtçe bilmeyen tek kesim askerler ve Ankara’dan atanan üst düzey devlet görevlileri. Irklarının farkında olmalarına rağmen “Ben Kürt olduğum kadar Türk’üm de” diyorlar. Savunma hakkında soru sorduğum zaman İran ve Irak’tan olası saldırılara karşı bir savunma düzeneği oluşturulması gerektiğini belirtirlerken aynı zamanda Türkiye’deki diğer Kürt aşiretlerinden de tehdit gelebileceğini altını çizdiler. Ne kadar eğitimli olsalar da hepsi aşiretlerine sıkı sıkıya bağlılar.
SİYASET: Kürtlerin bağımsızlıklarını isteyip Kürdistan kurma isteklerine dair bir kanıt bulamadım. Barzani ve Talabani’nin gruplaşması pek destek görmüyor. Burada Türkiye’deki bütün partilerin seçmenlerine rastladım ama MHP’nin destekçisiyle karşılaşmadım. Genellikle MSP’ye oy verenlerle karşılaştım bölgede. Konuştuğum bir öğretmen Ecevit, Baykal, Deniz Gezmiş ve DİSK’e sadık olduğunu söyledi.
GÜVENLİK: Türk basını Haziran 1978’de Çukurca’da İran’dan gelen Talabaniler ile Irak’tan gelen Barzaniler arasında geçen çatışmayı ele aldı. 500 ile 1000 Kürt’ün dahil olduğu çatışmalarda Türk Kürtlerin işgalci Kürtlere destek sağlamak istemediği ve gerekli yardımı yapmadığı açıklandı. Bana gelen bilgiye göre ilk olarak Talabaniler girdi Türkiye’ye. Talabanilerin Türkiye sınırında farkedilmeden Suriye’ye gitme planları yapıldığını öğrendim. Rus yapımı silahlara Suriye’de kavuşacaklardı. Çatışmada Türklerin olaya yeteri kadar müdahale etmediği belirtildi. Bir asker bana Hakkari’de, kendi ülkesinde Türkçe konuşulmamasından memnuniyetsizliğini dile getirdi. Cilo ve Sat dağlarına giriş 1975’ten yasak. Türk yetkilileri özellikle yurtdışından gelen Kürt ağalarının dağlara çıkmasından ve köylülerin güvenliğine zarar vermesinden, aşiretlerin birbirine düşürülmesinden endişe ediyor. Kanun ve düzeni köylüler kendileri sağlıyor. Evinde kaldığım köyün ağası bana köyde 15 yasadışı silah bulunduğunu söyledi. “Ayılar ve kurtlar sürülere saldırabilir” dedi. Diğer aşiretler de saldırabilir. Kaçakçılıkla getirdiği kalaşnikofun fiyatının 20.000TL’den 35.000 TL’ye çıktığını söyledi. Türk yetkilileri sınırların korunması için endişe ediyor ancak sınır bölgelerinde yaşayan Kürt halkın yaşamı için birşey yapmıyorlar.
SONUÇ: Türk Kürtleri ırkları, dilleri ve dinleriyle gurur duyuyorlar. Genel seçimlerde oy hakları var ve büyük çoğunluğu bağımsız Kürdistan devleti istemiyor. Aşiret bağları ulusal sınırlar kadar önemli. Türk yetkilileri Kürtlerin kaçakçılık gibi geleneksel aktivitelerini görmezden geliyor. Yetkililer bazılarının tarımdan çok büyük gelir ettiği Kürtlerden vergileri almıyor. Türkiye hükümeti bölgeleri geliştirmeye sıcak bakmıyor çünkü gelişen ekonomi ile birlikte politik düşüncenin yayılmasından endişe ediliyor.
***
Türkler 40 yıl sonra Atatürk ilkelerine bağlı
İngiltere’nin Ankara Büyükelçiliği Türkiye’de Atatürkçülük ile ilgili bir raporu 1977 yılının sonlarında hazırlayarak İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na gönderdi. Raporda Türkler’in halen Atatürk prensiplerine bağlı olduğunun altı çiziliyor
İşte Atatürkçülük başlığıyla sunulan Mart 1977 tarihli rapor:
1. Sir H. Phillip’in 23 Şubat’ta yolladığı ve Bakanlık tarafından 21 Mart tarihinde teslim alınan gönderiyi bir cevap taslağıyla birlikte ibraz ediyorum.
2. Mr Fullerton’un katkılarının da tasdiklendiği gönderide Büyükelçi, modern Türkiye’de Atatürk’ün prensiplerinin nasıl bir etkiye sahip olduğunu inceliyor ve Cumhuriyetin ve Türkler’in genel olarak halen kurucusunun getirdiği temellere dayandığı sonucuna varıyor. Atatürk yalnızca kişiliğiyle değil, Türkiye için sahip olduğu vizyonuyla da benzersizdi. Osmanlı’nın çoğu fikir ve düşüncesini farklı bir biçimde ele aldı, bunları halka sattı ve Türkiye’nin geleceği için açık hedefler koydu.
Atatürkçü olmayan yer alamaz
3. İlginç bir şekilde, Batı etiği Atatürk’ün prensiplerinin temeli olurken, Batı ile ilişkiler böyle değildir: Bu ilişkilere pragmatik olarak ulaşıldı. Atatürkçülüğün kilit unsurlarından milliyetçilik Atatürkçülükten daha derin bir etkiye sahip ve NATO’dan uzaklaşılarak tarafsızlık ya da yeniden sıralanmaya doğru yapılacak olan bir düzenlemede Atatürkçü olmayan hiçbir şey yer almayacaktır. Sosyal, iç siyaset ya da dış politika gibi bu türden bir dinamik değişim, Atatürkçülüğün prensipleri içinde olacaktır. Atatürk’ün temel hedefi demokrasiydi ve Atatürk tarafından liberalleşme ile ilerlemenin önündeki en büyük engel olarak tanımlanan din henüz onun dilediği gibi çözülmemesine rağmen, bu hedef başarıyla yerine getirildi.
Türkiye’yi daha iyi anlamak isteyen İngiliz Dışişleri, 1978’de Ankara’daki büyükelçilikten partilerin ve liderlerinin portrelerini hazırlamasını istedi. Raporda Başbakan Ecevit’e “Türk Robin Hood” deniyor ancak bu imajın zarar gördüğü vurgulanıyordu.
Türkiye’de darbenin ayak sesleri dış dünyada da yankılanmaya başladığında İngilizler askerin iktidarı ele almasını engellemek ve kendi tabirleriyle “Türkiye’de demokrasiyi kurtarmak” için kendilerine tek alternatif olarak Bülent Ecevit iktidarını görüyorlardı. Adalet Partisi lideri Süleyman Demirel’in yeniden iktidara gelmesi durumunda Türkiye’nin 1940’lardan beri Avrupa’da görülmemiş oranda büyük şiddet oranlarına sürükleneceğini ve Hitlervari bir faşizme sürükleneceğini bile raporlarında ileri sürmekten geri durmamışlardı. Ecevit ile ilgili hazırladıkları belgelerde CHP lideri için Türkiye’de kullanılan “Karaoğlan” tabiri parantez içinde verilirken İngilizler Başbakan’a “Turkish Robin Hood” benzetmesinde bulunuyordu. Ancak son dönemde yaşanan gelişmelerin Karaoğlan’ın imajını büyük ölçüde sekteye uğrattığının da farkındalardı.
Hayranlık duyulan şair
1973’de CHP’nin en yüksek oy oranını aldı ve Başbakan oldu. Milli Selamet Partisi ile birlikte koalisyon kuruldu. Bu koalisyon 1974 yılında yapılan Kıbrıs çıkarmasının emrini verdi. 1974 yılının eylül ayında bu koalisyonu bozdu. Milli Selamet Partisi’ni Demokratik Parti’yle değiştirmeyi umut ediyordu. Ancak Demirel’in 1975’deki başarısı nedeniyle bu hayalleri suya düştü. 1977 yılında yapılan seçimlerde CHP’nin oyları arttı ancak oy dağılımında o kadar başarılı olamadı. Ecevit’in hükümet kurma görevi Demirel’in oldu. Fakat hükümet kurulduktan sonra tarafların anlaşamaması yüzünden hem içişlerde hem de dışişlerde ülkenin sorunları aşılamadı. AP’den üyelerin ayrılmasıyla hükümet kurma görevi Ecevit’e geçti. Zayıf ve yağız bir görüntüsü var, bir sosyal demokratın Türkiye’deki izdüşümü gibi. İngiltere ve Avrupa’ya yaklaşımı ılımlı ve yakın ama Türkiye’de yabancıların bulunmasına (yatırım ve üs yoluyla) kuşkuyla bakıyor. Bir entelektüel olarak çevresinden saygı gören biri. Hayranlık duyuran bir şair. Kitleler kendisine “Karaoğlan” (Robin Hood) lakabı vererek idolleştirildi, ancak bu imaj son dönemde sekteye uğradı. Evli, eşi Rahşan iyi eğitim görmüş, harika İngilizce konuşan biri. Spotları Bülent Ecevit’e bırakmasına rağmen arka planda siyasi turları, organizasyonları düzenleyerek kocasının kariyerine destek sağlıyor.
Ecevit’in lakabı neden ‘Karaoğlan’dı?
Bülent Ecevit 1973 Genel seçim kampanyasında Kars’ta bulunurken Şehzade Şahin isimli yaşlı bir kadın konuşma alanına gelerek “Karaoğlan nerede, Karaoğlan’ı görmek istiyorum.” dedi. Karaoğlan lakabı önce CHP’liler ardından basın mensupları tarafından benimsendi. Parti propagandalarında “Umudumuz Karaoğlan” sloganı söylenmeye başladı. Şehzade Şahin, 2006 yılında Ecevit’in cenazesine katılmış, Kars’tan toprak getirmişti.
***
Köylü destekliyor
Süleyman Demirel: Liderlik ettiği AP, Menderes’in Demokrat Partisi’nin devamı olarak görülüyor. Politik ve ekonomik felsefesi olarak muhafazakar bir görüş benimsiyor ama değişime tamamen kapalı değil. Çiftçiler, köylü ve büyük işletmelerin desteğini aldı.
***
Feminizme karşı
Necmettin Erbakan: Anti-komünist ve İslam eksenli. Devlette dinin rolünü arttırmayı planlıyor. Politikaları antifeminizm ve düşük faiz oranları gibi İslam dininin öğretileriyle şekilleniyor. Avrupa Ekonomik Topluluğu’na karşı.
***
Oy patlaması yaşadı
Alpaslan Türkeş: Aşırı sağ kanatta ve 1960 cunda döneminde görevli bir eski albay. MHP, Çoğunluğu öğrenci olan sağ kanat sempatizanlarına “komando” adını veriyor ve organize hale getiriyor. Agresif bir biçimde sol kanada karşılar. Milliyetçi Cephe koalisyonundan sonra güç kazandılar ve 1977 yılında oy patlaması yaşadılar.
***
Mecliste etkisi az
Turhan Feyzioğlu: Liderlik ettiği CGP, CHP’de Ecevit’in sosyal demokratik politikalarınına karşı gelen muhafazakarlar tarafından 1967’de kuruldu. Şiddetli bir anti-komunist görüş hakim, karma ekonomiyi destekliyorlar. 1973 ve 77 seçimlerinde güç kaybettikten sonra şu anda parlamentodaki etkileri çok az.
***
Kürtler bağımsızlık istemiyor ama dilleriyle gurur duyuyor
İngiliz elçiliği, İngiliz Dışişleri’nin talimatıyla 1978 yılında Van, Hakkari ve Diyarbakır’da incelemelerde bulundu. Bu geziyi gerçekleştiren T.N. Young adlı diplomat izlenimlerini daha sonra rapor halinde Dışişleri’ne gönderdi
5 gün boyunca Van ve Hakkari’ye yaptığım ziyaretlerde edindiğim izlenimler. İran ve Irak sınırındaki Van ve Hakkari’de Kürt ailelerinde kaldım. Evsahiplerim arasında Van’a ailesiyle tatile gelen Ankara Üniversitesi mezunu birisi, Van-Hakkari sınırındaki bir köyün lideri ve köy köy dolaşıp peynir toplayan bir tüccar var. Otobüs ve kamyonla yolculuk ettim. Birçok Kürtle konuştum ayrıca asker-polis gibi Kürtçe bilmeyen kişilerin görüşlerini aldım.
IRK VE DİL: Kürtler Türkiye’deki ırk ve dillerinin farkındalar. Daha sonra öğrendim ki Perslere, Arap ve Türklerle olduğundan daha yakınlarmış. Buna rağmen eğitimli Kürt erkekleri bazen Kürt kökeni olmayanlarla evlenebiliyorlar. Sokaklarda konuşulan dil Kürtçe. Hakkari’deki mahkemede çalışan bir memur buraya gelen kişilerin yüzde 50 ile yüzde 60’a yakınının tek kelime Türkçe bilmeden geldiklerini belirtti. Bölgede Kürtçe bilmeyen tek kesim askerler ve Ankara’dan atanan üst düzey devlet görevlileri. Irklarının farkında olmalarına rağmen “Ben Kürt olduğum kadar Türk’üm de” diyorlar. Savunma hakkında soru sorduğum zaman İran ve Irak’tan olası saldırılara karşı bir savunma düzeneği oluşturulması gerektiğini belirtirlerken aynı zamanda Türkiye’deki diğer Kürt aşiretlerinden de tehdit gelebileceğini altını çizdiler. Ne kadar eğitimli olsalar da hepsi aşiretlerine sıkı sıkıya bağlılar.
SİYASET: Kürtlerin bağımsızlıklarını isteyip Kürdistan kurma isteklerine dair bir kanıt bulamadım. Barzani ve Talabani’nin gruplaşması pek destek görmüyor. Burada Türkiye’deki bütün partilerin seçmenlerine rastladım ama MHP’nin destekçisiyle karşılaşmadım. Genellikle MSP’ye oy verenlerle karşılaştım bölgede. Konuştuğum bir öğretmen Ecevit, Baykal, Deniz Gezmiş ve DİSK’e sadık olduğunu söyledi.
GÜVENLİK: Türk basını Haziran 1978’de Çukurca’da İran’dan gelen Talabaniler ile Irak’tan gelen Barzaniler arasında geçen çatışmayı ele aldı. 500 ile 1000 Kürt’ün dahil olduğu çatışmalarda Türk Kürtlerin işgalci Kürtlere destek sağlamak istemediği ve gerekli yardımı yapmadığı açıklandı. Bana gelen bilgiye göre ilk olarak Talabaniler girdi Türkiye’ye. Talabanilerin Türkiye sınırında farkedilmeden Suriye’ye gitme planları yapıldığını öğrendim. Rus yapımı silahlara Suriye’de kavuşacaklardı. Çatışmada Türklerin olaya yeteri kadar müdahale etmediği belirtildi. Bir asker bana Hakkari’de, kendi ülkesinde Türkçe konuşulmamasından memnuniyetsizliğini dile getirdi. Cilo ve Sat dağlarına giriş 1975’ten yasak. Türk yetkilileri özellikle yurtdışından gelen Kürt ağalarının dağlara çıkmasından ve köylülerin güvenliğine zarar vermesinden, aşiretlerin birbirine düşürülmesinden endişe ediyor. Kanun ve düzeni köylüler kendileri sağlıyor. Evinde kaldığım köyün ağası bana köyde 15 yasadışı silah bulunduğunu söyledi. “Ayılar ve kurtlar sürülere saldırabilir” dedi. Diğer aşiretler de saldırabilir. Kaçakçılıkla getirdiği kalaşnikofun fiyatının 20.000TL’den 35.000 TL’ye çıktığını söyledi. Türk yetkilileri sınırların korunması için endişe ediyor ancak sınır bölgelerinde yaşayan Kürt halkın yaşamı için birşey yapmıyorlar.
SONUÇ: Türk Kürtleri ırkları, dilleri ve dinleriyle gurur duyuyorlar. Genel seçimlerde oy hakları var ve büyük çoğunluğu bağımsız Kürdistan devleti istemiyor. Aşiret bağları ulusal sınırlar kadar önemli. Türk yetkilileri Kürtlerin kaçakçılık gibi geleneksel aktivitelerini görmezden geliyor. Yetkililer bazılarının tarımdan çok büyük gelir ettiği Kürtlerden vergileri almıyor. Türkiye hükümeti bölgeleri geliştirmeye sıcak bakmıyor çünkü gelişen ekonomi ile birlikte politik düşüncenin yayılmasından endişe ediliyor.
***
Türkler 40 yıl sonra Atatürk ilkelerine bağlı
İngiltere’nin Ankara Büyükelçiliği Türkiye’de Atatürkçülük ile ilgili bir raporu 1977 yılının sonlarında hazırlayarak İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na gönderdi. Raporda Türkler’in halen Atatürk prensiplerine bağlı olduğunun altı çiziliyor
İşte Atatürkçülük başlığıyla sunulan Mart 1977 tarihli rapor:
1. Sir H. Phillip’in 23 Şubat’ta yolladığı ve Bakanlık tarafından 21 Mart tarihinde teslim alınan gönderiyi bir cevap taslağıyla birlikte ibraz ediyorum.
2. Mr Fullerton’un katkılarının da tasdiklendiği gönderide Büyükelçi, modern Türkiye’de Atatürk’ün prensiplerinin nasıl bir etkiye sahip olduğunu inceliyor ve Cumhuriyetin ve Türkler’in genel olarak halen kurucusunun getirdiği temellere dayandığı sonucuna varıyor. Atatürk yalnızca kişiliğiyle değil, Türkiye için sahip olduğu vizyonuyla da benzersizdi. Osmanlı’nın çoğu fikir ve düşüncesini farklı bir biçimde ele aldı, bunları halka sattı ve Türkiye’nin geleceği için açık hedefler koydu.
Atatürkçü olmayan yer alamaz
3. İlginç bir şekilde, Batı etiği Atatürk’ün prensiplerinin temeli olurken, Batı ile ilişkiler böyle değildir: Bu ilişkilere pragmatik olarak ulaşıldı. Atatürkçülüğün kilit unsurlarından milliyetçilik Atatürkçülükten daha derin bir etkiye sahip ve NATO’dan uzaklaşılarak tarafsızlık ya da yeniden sıralanmaya doğru yapılacak olan bir düzenlemede Atatürkçü olmayan hiçbir şey yer almayacaktır. Sosyal, iç siyaset ya da dış politika gibi bu türden bir dinamik değişim, Atatürkçülüğün prensipleri içinde olacaktır. Atatürk’ün temel hedefi demokrasiydi ve Atatürk tarafından liberalleşme ile ilerlemenin önündeki en büyük engel olarak tanımlanan din henüz onun dilediği gibi çözülmemesine rağmen, bu hedef başarıyla yerine getirildi.