'Yeni Korumacılık Ve Ticaret Savaşları'

SETA analizinde, dünyada artan yeni korumacılık önlemleri ele alındı.

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), "Yeni Korumacılık Ve Ticaret Savaşları" başlıklı analizde, Küresel Finans Krizi sonrası dünyada artan yeni korumacılık önlemlerini ele aldı.

SETA tarafından yayınlanan ve Sadık Ünay ile Şerif Dilek tarafından kaleme alınan çalışmada, küresel düzlemde ortaya çıkan siyasi ve ekonomik kriz ortamlarında gündemde kendine geniş yer bulan korumacılık uygulamalarının değişen trendini göz önünde bulundurarak yeni korumacılık eğilimleri değerlendiriliyor.

Sanayileşmiş ülkelerin kalkınma sürecinde merdivenin basamaklarını çıkarken hayata geçirdikleri korumacı politikalara dikkat çekilen analizde, gelişmiş ülkelerin başarı hikayelerinin kritik eşiklerinde korumacı ticaret politikaları uyguladığını, ABD Başkanı Donald Trump’ın kendi imalatçılarına zarar verdiği gerekçesiyle bazı ürünlerin ithalatına ekstra gümrük vergisi getirmesinin de korumacı politikaların ekonomi gündeminde daha fazla yer alacağı kaydedildi.

Yaşanan gelişmeler dolayısıyla ticaretin liberalleşmesinin yavaşladığı ve ülkelerin içine kapanarak daha fazla korumacı politikalara sebep olduğu sürecin değerlendirildiği analizde, dünya ekonomisinin genişleme dönemlerinde daha liberal ticari entegrasyon söylemlerinin, küçülme ve kriz anlarında ise daha çok regülasyon ve korumacılık taleplerinin öne çıktığı vurgulandı.

Analizde, şunlar kaydedildi:

"Bu kapsamda analiz, Küresel Finans Krizi sonrası dönemde yeni korumacılığın yükselişini, son dönemlerde uygulama örneklerini, ticaret ve kur savaşlarını değerlendiriyor; özellikle G20 ülkelerinde artan düzeyde bir korumacılık anlayışını ortaya koyuyor. Devletler arasında sanayi ve yeni teknoloji alanları üzerinden devam eden rekabetçilik yarışının özünde çok boyutlu ve küresel bir güç mücadelesinin ekonomik uzantısı olarak ele alıyor. Dolayısıyla, küresel ekonomik kriz sonrası dünya ekonomisinde serbest ticaret söyleminin olabildiğince aşındığı ve aşırı sağ hareketlerin güçlenmeye başladığı süreçte ekonomik milliyetçilik yaklaşımları ve yeni korumacılık politikaları uluslararası gündemde giderek daha fazla yer bulmaktadır. İngiltere’nin Brexit kararı ile AB dışında bir gelecek vizyonuna yönelmesi, Donald Trump’ın ABD’de başkan seçilerek çok daha sert bir dış politika ve ekonomik rekabet söylemi benimsemesi, Avrupa’da aşırı sağ hareketlerin giderek siyasetin merkezine oturması gerek siyasi gerekse ekonomik anlamda liberal değerlerin uluslararası rekabet öncelikleri bağlamında görece geri çekildiklerine işaret edilmektedir. "

Liberalizm ya da korumacılığa ideolojik gözlükle bakılmaması, milli çıkarlar gerektirdiğinde her türlü politika aracını dinamik biçimde kullanılabilecek temel yaklaşımların olması gerektiği belirtilen çalışmada, yeni süreçte uluslararası sistemde giderek konvansiyonel sert çatışma ve savaşların yerini ticaret, bilim, sanayi ve teknoloji savaşlarının aldığı vurgulandı.

Uluslararası güç projeksiyonunun ana noktasını sert güçten ziyade yumuşak ve sert gücün birlikte kullanıldığı akıllı güce kaydığı dikkat çekilen analizde, Türkiye'nin de sertleşen ticaret ve kur savaşlarında ayakta kalmasını sağlayacak yeni korumacılık stratejileri hazırlaması önerisinde bulunuldu.

- "İfade özgürlüğü ve Cumhurbaşkanına hakaret suçu"

SETA'nın, "İfade özgürlüğü ve itibarın korunması arasında Cumhurbaşkanına hakaret suçu" başlıklı analizinde de Türk Ceza Kanununun ilgili maddesi maddesi üzerinde duruldu.

SETA Vakfı Hukuk ve İnsan Hakları Direktörlüğü’nden Fatma Sümer tarafından kaleme alınan analizde Türk Ceza Kanununun 299. maddesi incelendi.

Seçilmiş liderlerin, insanların salt rasyonel sebeplerle değil aynı zamanda şahıslarına duydukları inançla da yanlarında durmayı tercih ettikleri kişiler olduklarının vurgulandığı analizde, bu sebeple liderlerin kendilerini desteklemeyen kişilerin isnatlarına karşı zaman zaman tepkisiz kalmalarının da siyasi konumlarının bir gereği olduğu belirtildi.

Ancak olumsuz görüşlerin ileri sürülmesi esnasında itibarın korunmasına ilişkin haklardan devlet başkanının da her birey gibi yararlanabilmesinin gerekliliği belirtildi. Bu yapılırken ifade özgürlüğünün zedelenmemesinin ve kamu yararı açısından tartışılması zaruri olan konuların ifade edilmesinin engellenmemesinin önemi üzerinde duruldu.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM), devlet başkanlarının onur ve şereflerini koruma bakımından ayrıcalık getiren hükümlerin Sözleşmenin ruhuyla bağdaşmadığı yönündeki yerleşik içtihadına yer verilen analizde, bu yaklaşıma rağmen Avrupa ülkelerinin bir kısmının ceza mevzuatlarında devlet başkanlarının saygınlık ve itibarının ayrıcalıklı olarak korunmaya devam edildiği belirtildi.

Ülkemizde de hakaret suçunun cumhurbaşkanına karşı işlenmesi halinde özel olarak cezalandırılmasının, bir Anayasa Mahkemesi kararında ceza siyaseti çerçevesinde açıklandığı, belirlilik ilkesi, eşitlik ilkesi ve ifade özgürlüğü açısından düzenlemede sorun görülmeyerek iptal başvurusunun oy birliği ile reddedildiği ifade edildi.
Kaynak: AA