GÖRÜŞ - 2018 Yılında Dış Politika Beklentileri

2018 yılında TürkiyeABD ilişkilerini temel iki unsurun belirlemesi öngörülüyor: İkili ilişkilerde çözülemeyen sorunların “Sarraf davası” süreciyle beraber ağırlaşarak devam ediyor olması ve ilişkilerin kurumsal altyapısının daha zayıf hale gelmesi 2018 yılında Almanya’da kurulacak olan hükümetin yapısı ve Türkiye ile ilişkilere yaklaşımı, TürkiyeAB ilişkisinde önemli bir rol oynayacak. Beklenen olumlu adımların atılması sayesinde, en azından gümrük birliğinin kapsamlı modernizasyonu müzakerelerinde yol alınabileceğini söyleyebiliriz TürkiyeRusya ikili ilişkileri, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi, 2018’de de ekonomik ve ticari ilişkiler etrafında şekillenecek. Özellikle “Türk Akımı” doğalgaz boru hattı ve Akkuyu nükleer enerji santrali projeleri öncelikli gündemler olarak karşımıza çıkacak

İSTANBUL -SİNAN ÜLGEN- 2018 yılı Türkiye’nin belki de son on yılda karşılaştığı en zorlu dış politika atmosferini beraberinde getiriyor. Bunun bir nedeni, Türkiye’nin yakın çevresinde gittikçe artan istikrarsızlık ise diğeri de Ankara’nın ABD başta olmak üzere birlikte hareket ettiği Batı dünyasındaki geleneksel ortaklarıyla gittikçe ayrışan iç ve dış öncelikleridir.

- ABD ilişkileri

2018 yılında Türkiye-ABD ilişkilerini temel iki unsurun belirlemesi öngörülüyor: İkili ilişkilerde çözülemeyen sorunların “Sarraf davası” süreciyle beraber ağırlaşarak devam ediyor olması ve ilişkilerin kurumsal altyapısının daha zayıf hale gelmesi. Dava sonucunda Türkiye’nin karşısına çıkacak muhtemel sonuçların da ilişkileri olumlu yönde etkileyebileceğini beklemek makul görünmüyor. Ayrıca, Türkiye’nin Rusya’dan alacağı balistik füze savunma sistemi S-400, ABD’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımları ağırlaştırması durumunda ticari ilişki içinde bulunulması sebebiyle Türkiye’ye de yaptırım uygulanmasının önünü açabilir.

2018’in Türk-Amerikan ilişkilerinin zorlanacağı bir yıl olmasının bir diğer nedeni ise ilişkilerin oturduğu kurumsal zemine dair yaşanan güçlükler. Türkiye ABD’nin siyasi ve idari sistemi dahilinde geleneksel olarak kendisine destek olmuş kurum ve kişilerin desteğini kaybetmiş görünüyor. Kongre ve Pentagon ile yaşanan zorluklar bu saptamayı doğrular nitelikte. Türkiye’nin stratejik önemini müdrik Dışişleri Bakanlığı ise Trump döneminde yönetim içinde ağırlığını kaybetmiş durumda. Dışişleri Bakanı Tillerson’ın ABD Başkanı ile sorunlu ilişkisinin yanı sıra, sergilediği yönetimsel zafiyetler nedeniyle bakanlığının kurumsal işleyişi zarar görmekte.

Son olarak, Kongre ve yönetimde etkili olan askeri kanadın aksine, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile bir diyalog kurmaya muvaffak olan Başkan Trump’ın da 2018 yılı içinde iç siyasette daha da zorlanacağı bir yıl olacağını söylemek gerekir. Bir yandan başta Michael Flynn olmak üzere, 2016 başkanlık seçimlerinde Trump’ın yakın çevresinin Rusya ile iş birliğinde bulunduğuna dair iddiaların soruşturması ilerlerken, diğer yandan Cumhuriyetçi Parti Kasım ayında yapılacak ara seçimlerde Senato’daki çoğunluğunu kaybetme riskiyle karşı karşıya. Dolayısıyla Trump’ın yaklaşan ara seçimler öncesinde kendi tabanını konsolide etmeye yönelik açılımlar arayışında olacağı ve bunun aynen Kudüs örneğinde olduğu gibi dış politika tercihlerine de yansıyacağını söylemek mümkün.

- Avrupa Birliği

2018 yılında Almanya’da kurulacak olan hükümetin yapısı ve Türkiye ile ilişkilere yaklaşımı, Türkiye-AB ilişkisinde önemli bir rol oynayacak. Geçtiğimiz yıl yaşanan gerginliklerin başlıca kaynağı olan hapisteki gazeteci ve akademisyenlerin durumu, Türkiye’de demokrasi ve hukukun üstünlüğüne ilişkin gelişmelerin “endişe ile izlenmesine” yol açmıştı. Bu konuda atılacak demokratik adımların ve OHAL’in kaldırılmasının ilişkilerin olumlu bir ivme kazanmasına son derece önemli katkıda bulunacağı söylenebilir. Fakat Almanya ile ilişkiler düzelse ve söz konusu adımlar atılsa dahi, müzakere sürecinin önünde engel teşkil eden Kıbrıs sorunu çözülmedikçe, 2018’de bir ilerleme sağlanması da beklenmiyor. Üstelik AB ülkelerindeki aşırı sağ siyasi atmosferin, kamuoyu nezdinde Türkiye karşıtlığını beslediği de göz önüne alındığında, beklentilerin düşük tutulması gerektiğini de belirtmek gerekiyor. Yine de beklenen olumlu adımların atılması sayesinde, en azından gümrük birliğinin kapsamlı modernizasyonu müzakerelerinde yol alınabileceğini söyleyebiliriz.

- Rusya

Türkiye-Rusya ikili ilişkileri, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi, 2018’de de ekonomik ve ticari ilişkiler etrafında şekillenecek. Fakat 2018’de beklenen en olumlu ticari senaryoların gerçekleşmesi durumunda bile, ilişkilerdeki asimetrinin Türkiye aleyhine işlemekte olduğunu belirtmek gerekiyor. Dolayısıyla, 2018’de Türk dış politikasının bu asimetriyi gidermek üzere, örneğin Türk iş adamları için vize muafiyeti rejimine geri dönmek gibi, hususlara ağırlık vereceğini öngörebiliriz. Enerji alanındaki işbirliği ise ikili ilişkilerin stratejik boyutunu belirlemesi açısından, iki ülke arasındaki diplomatik her görüşmenin temel unsurunu oluşturacaktır. Özellikle “Türk Akımı” doğalgaz boru hattı ve Akkuyu nükleer enerji santrali projeleri öncelikli gündemler olarak karşımıza çıkacak. Diğer taraftan, ikili siyasal ilişkilerin bölgesel politikaların etkisi altında ilerlemesini bekleyebiliriz. Başta Suriye olmak üzere, Kırım ve Ukrayna’yı da ele alarak, Rusya’nın faal bölgesel politikalarından Türkiye’nin doğrudan etkilendiğini ve bu durumun 2018’de de devam edeceğini söylemek yanlış olmaz. İki ülke arasındaki askeri ve savunma sanayi işbirliğinin daha tartışmalı bir ortam yaratacağı ve Türkiye’nin NATO’daki konumunun da dolaylı olarak sorgulanacağı düşünülürse, 2018’de Türkiye-Rusya ilişkilerinin yalnızca ikili seviyede bir dış politika gündemine bağlı kalmayacağını açıkça ifade edebiliriz.

- Ortadoğu

2018 Türkiye’nin Ortadoğu’da gittikçe ivme kazanan istikrarsızlık girdabından mümkün olduğunca uzak durmaya çaba sarf etmesi gereken bir yıl olacak diyebiliriz. En kısa vadede etkilerini görebileceğimiz ve güvenlik bakımından bölgesel politikaları da doğrudan değiştirebileceğini gördüğümüz gelişmeler arasında İran’ın nükleer anlaşmadan çekilerek tekrar ABD ile bir gerginlik yaşaması var. Böyle bir atmosferin Türkiye-ABD ilişkileri için de yeni bir sorun alanı yaratacağını belirtmek gerekiyor. Türkiye 3 milyonu aşkın Suriyeli göçmene ev sahipliği yapan bir ülke olarak Suriye’de normalleşme sürecinin sekteye uğramasını istemeyecektir. Bu bağlamda, ABD ile İran arasındaki gerilimin bir yansıması olarak Suriye’de çatışmasızlığın sona ermesi, Türkiye’ye yönelecek yeni göç dalgalarına sebep olabilir. Öte yandan, istikrarsızlığı kalıcı hale getiren bu gerginliklerin ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve Mısır’dan oluşan bir eksenle İran ve bir ölçüde Katar’dan oluşan bir diğer eksen arasındaki mücadeleden besleneceğini vurgulayabiliriz.

- Suriye

2018 yılında Suriye iç savaşında beklenen gelişmelerden biri, İsrail-İran çekişmesinin yoğun biçimde bu ülkeye taşınması. Bu projeksiyonu destekleyen temel husus, Moskova'nın aksine, Tahran’ın Suriye'deki askeri varlığını sürdürmesi için gerekli uluslararası hukuki alt yapıdan mahrum olması ve bu yöndeki fiili girişimlerinin İsrail güvenlik çevrelerinde büyük bir panik oluşturması. Buna ek olarak, 2018 yılının İdlib bölgesinde kapsamlı bir taarruzî harekat ve askeri hareketliliği beraberinde getireceği öngörülüyor. Bu noktada sorulması gereken, Afrin bölgesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin YPG’ye karşı bir harekata girişip girişmeyeceğidir. Her ne kadar böyle bir durumda siyasi olarak ABD veya Rusya’dan istediği desteği bulması güç görünse de, Türkiye’nin Afrin ajandası imkansız sayılamaz. Zira 2018 yılında Rusya ve Suriye rejiminin yaklaşan İdlib operasyonlarının derinleşmesi ve bu esnada bazı zorluklarla karşılaşması, İdlib operasyonlarına daha çok destek karşılığında Afrin’e yönelik (sınırlı da olsa) askeri bir harekat için Türkiye’ye diplomatik pazarlık marjı sağlayabilir. Burada vurgulanması gereken Afrin’e yönelik olası bir operasyonun, Türk güvenlik güçlerinin terörle mücadele kapsamında yürüttüğü iç güvenlik harekatı gibi düşük yoğunluklu bir çatışma değil, tıpkı Fırat Kalkanı harekatında müşahede edildiği gibi hibrit bir harp vakası olacağı gerçeğidir.

- DEAŞ

2018’e girerken DEAŞ ile savaşın hangi alana evirileceği sorularıyla karşı karşıyayız. DEAŞ’a karşı askeri bir zafer ilan edilse dahi, bölgesel ideolojisine karşı bir zaferden bahsedilmesinin mümkün olup olmadığı tartışılan konular arasında. Bu bağlamda, savaşın üç ana alana evirileceği söylenebilir. Öncelikle DEAŞ’tan geri alınan bölgelerde yürütülecek altyapı ve kalkınma politikalarının sürdürülebilirliğinin önemli bir sorun olarak karşımıza çıkacağını belirtmek gerekiyor. İkincisi ise mezhep çatışmalarının bir boyutu olarak, İran’ın desteklediği Şii milislerin Sünni muhalifleri etkileyeceği ve bu çatışmaların bölgede yeni bir kalıcı aktör çıkaracağı öngörülebilir. Son olarak ise, DEAŞ’tan kopan Sünni milislerin kendi güvenlik örgütlerini oluşturmaya başlamaları riski, DEAŞ’ın 2018’de karşımıza farklı bir isimle veyahut ittifak değişikliğiyle yeniden çıkabileceğini gösteriyor. Dolayısıyla, DEAŞ’ın nasıl bir yol izleyeceğini görmeden bir zaferden bahsedilmesi henüz mümkün görünmüyor.

- Kamuoyu ve dış politika

2018 yılında Türkiye kamuoyunun dış politikaya dair görüşlerinin, Türkiye’nin ikili çatışmalardaki tutumundan doğan “karamsar” ruh halinin bir fonksiyonu olarak ortaya çıkacağı öngörülebilir. Konuya yön verecek temel hususlardan biri de 2018 ve 2019 yıllarının uzun ve yoğun bir seçim dönemine işaret etmesi. Seçimlerin bu denli önemsendiği bir dönemde, her konunun, özellikle dış politika konularının iç politika meselesi haline gelmesi beklenebilir. Farklı bölgeleri ele alacak olursak, Suriyelilerin ülkelerine dönmelerine yönelik atılacak her adımın, özellikle de iktidar partisi tarafından desteklendiği durumlarda, kamuoyunda kuvvetli karşılık bulacağını söylemek mümkün. Kürt siyasal girişimleri söz konusu olduğunda, hükümetin özellikle askeri cenahtaki adımlarının milliyetçi çoğunluk tarafından destekleneceği öngörülebilir. 2018’de devam edeceği düşünülen Türkiye-AB çatışmasının ülkede muhafazakar/milliyetçi konsensüsü pekiştireceği, Amerika ile yaşanacak herhangi bir krizin ise farklı kesimleri birleştireceği şimdiden söylenebilir.

[Sinan Ülgen İstanbul merkezli bir düşünce kuruluşu olan Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi’nin (EDAM) başkanıdır]

“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak: AA