Başbakan Yıldırım: Ankara depremden bihaber kalmıştır

Başbakan Binali Yıldırım, "Bu (1999) depremi İstanbul’da yaşamış biri olarak o dönemde Türkiye’nin yönetiminde olanları bırakın depreme yönelik tedbir almak, iki gün boyunca deprem hakkında fikirleri yoktu. Çünkü bütün iletişim ve ulaşım alt yapısı çökmüş, Ankara depremden bihaber kalmıştır" dedi.

Başbakan Yıldırım: Ankara depremden bihaber kalmıştır
Kocaeli'de 17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi'nin yıldönümünde “Uluslararası Deprem Gerçeği ve Kentleşme Çalıştayı” düzenlendi. Çalıştaya Başbakan Binali Yıldırım'ın yanı sıra Kocaeli Valisi Hüseyin Aksoy, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, Başbakan Yardımcısı Fikri Işık, Aile Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya katıldı.

1999 günü yaşanan depremin yürekleri derinden sarstığını hatırlatan Başbakan Yıldırım, “O gece yaşanan deprem yüreğimizi derinden sarstı. 7.4 şiddetinde gerçekleşen deprem 45 saniye sürdü. Bu depremde maalesef 17 bin 480 vatandaşımız hayatını kaybetti. 23 bin 781 vatandaşımız da yaralandı. 505 vatandaşımız sakat kaldı. 285 bin 211 konut, 42 bin 902 işyeri hasar gördü. Yaklaşık 16 milyon vatandaşımız depremden doğrudan ve dolaylı olarak etkilendi. Düzenlenen bu toplantı deprem konusundaki bilinçlenme ve depreme hazır olma anlamında büyük katkılar sağlayacaktır. Buna inanıyorum. Doğal afetlerin getireceği yıkım ve zarar, afet meydana geldikten sonra değil olmadan önce alınan tedbirlerle azaltılabilir. Deprem dünyanın gerçeğidir. Depremleri engelleme şansımız yok” dedi.

“O dönem Ankara depremden bihaber kalmıştır”
Deprem hareketlerinin Doğu'dan Batı'ya doğru ilerlediğini ifade eden Başbakan Yıldırım, bunun bilimsel bir tespit olduğuna da vurgu yaparak şöyle devam etti:

“Gelişimine baktığımız zaman son yüzyıl içerisinde 1939 Erzincan depremi ile beraber deprem hareketlerinin doğudan batıya doğru ilerlediğini görüyoruz. Bunun en son örneği 1999 depremidir. Demek ki bundan sonra olacak deprem de Batı bölgemizde olacaktır. Bu bilimsel bir tespittir. Bu gerçeği bilerek alt ve üst yapı tedbirlerini alarak deprem gerçeğiyle yaşamayı öğrenmek mecburiyetindeyiz. Şiddetli depremlerde bile can ve mal kayıplarını en aza indirecek ülke örneklerimiz var. Biz iktidara geldiğimiz 2002 yılından itibaren bu konu üzerinde titizlikle duruyoruz. Üzülerek ifade etmek isterim ki bu depremi İstanbul'da yaşamış biri olarak o dönemde Türkiye'nin yönetiminde olanları bırakın depreme yönelik tedbir almak, iki gün boyunca deprem hakkında fikirleri yoktu. Çünkü bütün iletişim ve ulaşım alt yapısı çökmüş, Ankara depremden bihaber kalmıştır. O dönemde İstanbul Belediyesi Deniz Otobüsleri Genel Müdürüydüm. Deprem olur olmaz Bostancı'dan iletişim kesik olduğu için Mudanya, Armutlu, Çınarcık, Yalova'da gemilerimiz vardı. Bu gemilerle telsiz irtibatı kurarak oradan ekipleri hemen sahaya çıkardık. Yarım saat içerisinde depremin ağır bilançosunu öğrenme imkanı bulduk. Ve o an belediye başkanımız, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı hemen arayarak acil bir eylem planı yaptık. Bu eylem planının esası şuydu. Bütün İDO'nun seferlerini iptal ettik. 20 civarındaki gemiyi doğrudan deprem bölgelerine yönlendirdik. O gün boyunca yaptığımız bu çalışmayla 2 bin 900'ün üzerinde yaralıyı hastanelere ulaştırdık. Ve onları hayata döndürme imkanı bulduk. Bu o anda verilen bir karar, yapılan bir çalışmadır. Daha sonra rahmetli Ecevit bu çalışmayı günlerce konuşmalarında anlattı.”

“O gün Türkiye'yi yönetenler kriz yönetiminde fevkalade başarısız oldu”
1999 depreminin yaşandığı dönemde Türkiye'yi yönetenlerin kriz yönetiminde başarısız olduğunu söyleyen Başbakan Binali Yıldırım, “Şimdi depreme hazır olmak, deprem olduktan sonra düşüneceğiniz karar vereceğiniz tedbirlerle olmaz. O deprem sonu zaten sağlıklı düşünce diye bir şey ortada kalmıyor. Panik havasıyla doğru yapacaklarınızı bile yapamaz hale düşüyorsunuz. O yüzden depremle yaşamanın yollarını en iyi şekilde öğrenmemiz, depreme hazırlıklı olmaktan geçiyor. Eğitim var, kentsel dönüşüm var, alt yapı var. Birçok yapılacak işler var. O gün Türkiye'yi yönetenler kriz yönetiminde fevkalade başarısız oldu. Ve bunun bedelini de Türkiye ödedi. Krizi yönetmek yerine onu daha da derinleştirmek suretiyle milletin acısı ikiye katlandı. İlk gün adeta bir can pazarı yaşandı. İnsanlar kendi gayretleriyle çevredekilerin yardımıyla enkazdan çıkmayı başardılar. Enkazdan da güç bela kurtulanların bazıları hastaneye varamadan maalesef hayatını kaybetti. Derin bir teessürle ifade ediyorum ki Marmara Depremi'nde büyük bir acziyetle karşı karşıya kaldık. Çıplak elle enkazı kaldırmaya çalışanlar, aile bireylerini, komşularını, yakınlarını aradılar. Manşetler devletin yetersizliğine, hükümetin acziyetine, deprem bölgesinin kaderine terk edildiğine yönelik başlıklarla doluydu. Benzer acıları, zor durumları yaşamamak için bu gün hükümet olarak bundan ders almış vaziyette çok ciddi çalışmalar yapıyoruz. 2002'den bu yana geride kalan 16 yıl içerisinde başta deprem olmak üzere doğal afetler konusunda kayıpları asgariye indirecek çalışmalar yapılıyor. Tedbirler alınıyor. Doğal afetler konusunda önceden hazırlanmış yasalar, mevzuat ve uygulamalar vardı. Bu birbirinden bağımsız durumlar çok başlılığa, yönetim güçlüğüne sebep oluyordu. Biz de bu durumun ortaya çıkardığı olumsuzlukları gidermek amacıyla afetle ilgili görev yapan çeşitli kuruluşları, bunların yetki sorumluluklarını bir elde topladık” diye konuştu.