Fransa'nın Çöküşü 'İslam Saplantısı'nı Körüklüyor

Fatih Karakaya, Fransa’nın önde gelen siyaset bilimcilerinden eğitimci ve yazar Thomas Guénolé’yle gerçekleştirdiği görüşmeyi ve son kitabı ‘İslam Saplantısı’nı Anadolu Ajansı için kaleme aldı İslam saplantısının Fransa'yı çöküşe sürükleyeceğini iddia eden Guénolé, kitabıyla İslam, göçmenler ve entegrasyon konusunda öteden beri aşırı sağcı kesimler tarafından dile getirilen klişelerin hiçbir bilimsel dayağının olmadığını ortaya koyuyor.

FATİH KARAKAYA - Fransa’nın önde gelen siyaset bilimcilerinden eğitimci ve yazar Thomas Guénolé’nin, bir zamanlar aranılan isim olduğu ve sık sık görüşlerine başvurulduğu ana akım medya tarafından dışlanıp sansürlenmesi, ülkede İslam ve göçmenler odağındaki tartışmaların ne kadar sağlıksız bir zeminde yürütüldüğünün göstergesi.

RMC adlı radyoda günlük yorumlar yaparken, Fransız hükümetinin güvenlik politikalarını eleştirdiği için dönemim içişleri bakanının baskılarına maruz kalan ve programına son verilen Guénolé, uğradığı baskıları “soğuk terler döktüren” kelimeleriyle tarif ediyor.

Guénolé’ye yönelik medya boykotunun sebeplerinden biri de son yazdığı kitap. Fayard Yayınları’ndan çıkan kitabın adı ise ‘İslam saplantısı’ (Islamopsychose). Guénolé ‘İslam saplantısını’, “Fransız toplumunun topluca ve akıl almaz bir şekilde gerçeği çarpıtarak Müslüman azınlık hakkında oluşturduğu yanlış algı” olarak tanımlıyor. Ona göre, bu saplantıya kapılan kesimde yaygın olan anlayış “Müslüman kökenli Fransızlar uyum sağlamıyor ve sağlamak istemiyor, üstelik toplumda çoğunluğu oluşturmuş durumdalar” şeklinde.

Kitapta yer alan bilgiler, İslam, göçmenler ve entegrasyon konusunda, öteden beri aşırı sağcı kesimler tarafından dile getirilen ve son dönemde merkez partiler tarafından da benimsenen klişelerin hiçbir bilimsel dayağının olmadığını ortaya koyar nitelikte: Birçok bilimsel araştırma, Fransa'da yaşayan Müslümanların yüzde 75'inin ya asimile ya da tamamen entegre olduğunu gösteriyor. Hatta yine bu araştırmalara göre Müslümanların sadece yüzde 2'si dini bir derneğe üye olduğunu belirtiyor. Guénolé’ye göre bu sonuçlar, Müslümanların kendi aralarında dinsel bütünlük oluşturduğu tezini boşa çıkarıyor.

Fransız siyaset bilimciye göre, hemen her terör saldırısından sonra yapılan “Müslümanlar bu saldırılarla dayanışma içinde olmadıklarını söylemek zorundalar” çağrılarının da aynı saplantılı anlayışın bir tezahürü. Guénolé, Müslümanları adeta masumiyetlerini ispatlamak gibi bir sorumluluğun altına iten bu çağrıları, “Düşünebiliyor musunuz? Bu çağrılar şu manaya geliyor: ‘Bütün Müslümanlar aksini söylemedikçe saldırganlara sempati duyuyor.’ Böyle çarpık bir anlayış var Fransız toplumunda” sözleriyle değerlendiriyor.

Ülkedeki Müslümanlar ve göçmenlere ilişkin, Fransız toplumunda oluşan algının hafife alınmaması gerektiğini söyleyen Guénolé, “Fransızlara göre, Fransız halkının yüzde 30'u Müslüman! Kafalarında ‘işgal edildik’ fikri var. Hâlbuki Müslümanların sayısı aslında bunun beşte biri” diyor.

Guénolé’nin verdiği başka bir araştırma sonucu ise Fransızların yüzde 20'sinin “İslam’ın Cumhuriyet ile savaş halinde olduğu” kanaati taşıdıklarını gösteriyor. Yine aynı oranda Fransız, Müslümanların entegre olmadığına ve bunun da onların kendi suçu olduğuna inanıyor. Fransızların yarıdan fazlası ise çocuklarının bir Müslüman ile evlenmesi durumunda hoş karşılamayacaklarını belirtiyor.

Thomas Guénolé Müslümanların yüzde 10'unun sözlü tacize veya hakarete uğradığını, yüzde 13'ünün ise dini inançlarından dolayı fiziksel şiddete maruz kaldığını söylüyor. Ünlü siyasetçinin kullandığı dil, Fransız toplumunun pek de alışık olduğu bir dil değil. Çünkü genelde medya İslamofobiyi körükleyen dil kullanmasıyla dikkat çekiyor.

Guénolé’ye göre, Fransız ihtilalinden beri Fransa'nın iki yüzü var: “Bir yüzünde sadece küçük bir Müslüman azınlığının uyum sağlamadığına inanalar varken, diğer yüzünde çoğunluğun entegre olamadığını düşünenler var. Yine bir yüzünde insanların eşit olduğuna inanalar ve diğer yüzünde eşit olmadığımıza inananlar var. Bir tarafta diline, dinine, rengine ve ırkına duyarsız kalanlar ve diğer tarafta bunları üstünlük, aşağılık ya da tehlikelilik göstergesi olarak görenler var. Evrensel cumhuriyet değerlerine karşı, ırkçı ve kimlikçiler var. Kısacası kardeşlik taraftarı Fransa'ya karşı, kinci partizanlar var.” Guénolé bu kitabı yazmasındaki amacı da zaten “Bu tehlikeye dikkat çekmek ve cumhuriyetçi Fransa'nın, nefretçi Fransa'ya karşı boynunu bükmek, köşe bucak kaçmak yerine, dik durmasını sağlamak” diye özetliyor.

Konu medyanın sorumluluğuna geldiğinde, Guénolé tereddüt etmeden onaylıyor: “Ben bir tarafta pasif, diğer tarafta etkin sorumluğu ayırt ediyorum.” Görsel ve yazılı basının haberleri işleyiş şekliyle pasif saplantıyı beslediğini iddia ediyor. Medyanın, sansasyonel manşetlerde kullandığı görsellerle İslami ‘canavar’ olarak gösterdiğini anlatıyor. Örnek olarak, L'Obs dergisinin, cihatçılardan bahsederken resim olarak Müslümanların ortak sembolü olan ‘tevhid bayrağı’nı kullanmasını gösteriyor. Diğer taraftan BFMTV gibi kanalların her saldırı sonrası aynı görüntüleri saatlerce tekrarlamasını eleştiren Guénolé “Artık bakmaya dayanamadığınız bu görüntüler, haberden çok korku filmine benziyor. Sonuç olarak da bu saplantıyı besliyor” diyor.

Aynı şekilde, sadece biri öldürüldüğünde ya da kendi kendini imam tayin edenler saçmaladığında, İslam'dan bahsetmeme yönetimiyle de İslam saplantısını körüklediklerini iddia ediyor: “Yani sürekli bazı şeyleri görmezden gelip bazı şeyleri abartmaları da oyunun bir parçası”. “Hâlbuki” diyor Guénolé, “Her saldırıdan sonra yüzbinlerce Müslüman, başta sosyal medya olmak üzere ‘Benim adıma değil’ ya da ‘Benim İslam'ım değil’ tarzı mesajlar yayınlıyor”.

Yine kitabında verdiği bilgilere göre, Müslümanların yüzde 80'i kadın-erkek eşitliği ve laiklikten yana. Ama merkez medyanın bunlardan bahsetmemesinden şikâyetçi. Ona göre bunun nedeni ise “Müslüman kökenli Fransız halkından olumlu bahsetmenin reyting artırmaması”.

Bu pasif besleme karşısında bir de etkin olanından bahseden Guénolé, “Bu tamamen farklı bir şey” diyor. Bir takım medyanın açık bir şekilde Müslüman azınlığa kin beslediğini ve tespih çeker gibi bütün gün, Müslümanların kötü olduğunu, asla topluma uyum sağlamadıklarını, değerlerinin Fransız değerleriyle çatışma halinde olduğunu, dış görünüşlerinin bile sorun teşkil ettiğini ve hatta Fransa'yı içten fethedip yaşam tarzlarına müdahale edeceklerini tekrarlayıp durduğunu söylüyor.

Kitabında, Valeurs Actuelles gibi medya kuruluşlarının Müslümanlara karşı kullandığı dille 19. asır sonlarında yayın yapan Yahudi düşmanı gazeteler arasında paralellik kuran Guénolé, “Azınlıklar farklı olsa da hedef aynı” diyor.

Kitabının ana temasını ‘nefret teorisi’ üzerine kurduğunu anlatan Guénolé, Fransa'nın tarih boyunca, her zaman kendi azınlıklarına karşı üç aşamalı bir davranış şekli uyguladığını savunuyor: Kabul etme, sonra aşağılama ve en sonunda zulmetme dönemleri. Aşağılama ya da zulmetme sürecine geçmesinin ise iki ana nedeni olduğunu söylüyor Guénolé: “Birincisi, Fransız toplumunda toplumsal huzurun konumu, diğeri ise Fransa'nın ülke olarak yaşadığı güç çöküşü”. Örnek olarak I. François’nın savaşı kaybedince hıncını Protestanlardan aldığını hatırlatan Guénolé, Fransa'nın 1870'de Rusya'ya yenilmesinden sonra Yahudi düşmanlığının devlet politikası haline geldiğini iddia ediyor.

Bugünlerde ise 'mutsuz küreselleşme' dediği sistemin sosyal ve ekonomik adaletsizliği arttırdığını ve bunun da toplumsal huzuru bozduğunu söylüyor. Guénolé’nin diğer bir iddiası ise bazı demografik ve jeo-politik nedenlerden dolayı Fransa'nın ülke olarak hızla çökmesi. Bu durumu kendi teorisini uyguladığında, artık “Müslümanları aşağılama aşamasına gelmiş oluyoruz” diyen Guénolé, aynı durumun şu an ABD'de yaşandığını söylüyor.

Böyle nefret dolu bir ortamın her an çatışmaya sebep olma tehlikesi taşıdığını söyleyen Guénolé’ye göre “Bu risk her zaman var. Toplumda pek tartışılmasa da, mesela camilere saldırılar her geçen gün artıyor. Duvara yazılan nefret söylemlerinden, daha ciddi olan yakma teşebbüslerine kadar olaylar gelişebilir”.

Her ne kadar bu durumdan doğrudan Müslümanlar sorumlu olmasa da ‘Cihat adına yapılan saldırıların’ çok zarar verdiğini söyleyen Guénolé, bu saldırıların Fransızların Müslüman yurttaşlara karşı daha temkinli, hatta daha saldırgan olmalarını tetiklediğini anlatıyor.

Peki bu saplantıya son vermenin bir yolu yok mu? Ömür boyu böyle mi devam edecek, yoksa gidişatı değiştirmenin bir yolu var mı diye sorduğumuzda, Guénolé’nin umutlu olduğunu görüyoruz: “Ben cumhuriyet kardeşliğinden yanayım. Müslümanların kendi aralarında, Fransız toplumundan kopuk yaşamasına karşıyım ki tekrar hatırlatayım bunlar azınlık halde. Aynı zamanda aşırı sağın, azınlıkların Fransız kimliğini yok ettiğini gerekçe göstererek nefret dolu bir toplum yaratmasına da karşıyım” diyor. Özellikle “Laikliğin gerçek anlamının aksine hareket ederek onu Müslüman karşıtlığına dönüştürmeye çalışan sözde laiklere” karşı çok tepkili Guénolé. Bu üç gruba karşı ‘cumhuriyet ideallerini’ savunan Guénolé bu idealleri “görev ve haklarda yurttaşların kardeşliği” olarak tanımlıyor. Beklentisini “Bu ideali taşıyan milyonlarca Fransız yurttaşın başını dik tutup nefret yanlılarına karşı duvar örmesi” şeklinde ifade eden Guénolé, ancak bu durumda “İslam saplantısının tarihin çöplüğündeki yerini” alacağını söylüyor.
Kaynak: AA