28 Şubat Davası Mütalaasında Darbenin Medya Ayağına İşaret Edildi

Ankara’da görülen 28 Şubat davasında esas hakkındaki mütalaasını açıklayan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Hanifi Yıldırım, 28 Şubat darbesinin medya ayağına dikkat çekti. Yıldırım, Genelkurmay tarafından organize edilen bilgilendirme toplantıları ve brifinglere medyadaki genel yayın yönetmenlerinin katıldığını, brifinglerinin amacının gazete ve dergilerin yayın politikasını etkilemeye yönelik olduğunu vurguladı.

28 Şubat darbesine ilişkin aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir, emekli Orgeneral Çetin Doğan, emekli Korgeneral Engin Alan’ın da bulunduğu 103 sanığın yargılandığı dava görüldü.

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince görülen davaya sanıklar, taraf avukatları ve o dönemde mağdur olan çok sayıda vatandaş katıldı.

Kimlik tespitlerinin yapılmasının ardından söz hakkı verilen Cumhuriyet Savcısı Mehmet Hanifi Yıldırım, esas hakkındaki mütalaasını açıkladı.

Yıldırım, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından devletin tüm yasal organları üzerinde askeri vesayetin en üst seviyeye ulaştığını belirterek, Turgut Özal’ın başbakan olmasından itibaren devam eden süreçte bu durumda sürekli azalma eğilimi gösterdiğini kaydetti.

1994 yılında yapılan mahalli idareler seçimlerinde İstanbul, Ankara, Konya ve Kayseri Büyükşehir Belediyeleri dahil olmak üzere pek çok belediyede Refah Partili adayların belediye başkanı seçilmesinden sonra TSK içinde bir grubun askeri müdahalede bulunmak için harekete geçtiğini vurgulayan Yıldırım, bu kapsamda sanıkların askeri müdahaleye karşı çıkabilecek TSK personelinin ordudan ilişiğinin kesilmesini sağlamak amacıyla faaliyetlerde bulunduklarını belirtti.

Yıldırım, 25 Aralık 1995 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimlerinde Refah Partisi’nin en çok oyu alıp TBMM’de en fazla milletvekili ile temsil edilmesi ve kurulacak muhtemel koalisyon hükümetinin büyük ortağı olacağının anlaşılması üzerine askeri müdahale düşüncesine sahip olan bu yapılanmanın aktif biçimde her türlü argümanı kullanarak Refah Partisi’ne ve halka karşı açıkça psikolojik harekat yürüttüğünü ifade etti.

Gayri resmi olarak hangi tarihte oluşturulduğu tespit edilemeyen ve faaliyetlerini “Batı Çalışma Grubu” adı altında yürüten bu yapılanmanın 28 Şubat kararlarının alınmasını sağladığının altını çizen Yıldırım, Batı Çalışma Grubu’nun 10 Nisan 1997 tarihine kadar hiçbir resmi belgede izine rastlanılmadığını, 10 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu oluşturulması konulu belgede daha önce oluşturulan bir yapılanmadan bahsedildiğini, 28 Şubat 1997 tarihinden çok önce Batı Çalışma Grubu adı altında bir yapılanmanın bulunduğunun tüm kovuşturma dosyası kapsamından anlaşıldığını dile getirdi.

"Hükümete bir ön uyarı, kamuoyu oluşturma ve manipülasyon aracı"

Kamuoyunun yönlendirilmesi amacıyla söz konusu dönemde yazılı ve görsel basında sıkça kullanılan Fadime Şahin, Ali Kalkancı ve Müslüm Gündüz olaylarının psikolojik harp unsurları olarak kullanıldığını vurgulayan Yıldırım, "Genelkurmay tarafından organize edilen ’bilgilendirme toplantıları’ ve ’brifingler’ çeşitli konular üzerinde hükümete bir ön uyarı, kamuoyu oluşturma ve manipülasyon aracı olarak kullanılmaktadır. Basın yayın organlarına yönelik olarak yayımlanan ’basın açıklamaları’ da aynı kategoridendir. 28 Şubat sürecinde Genelkurmay tarafından düzenlenen ’irtica brifingleri’ gazetecilerin yanı sıra yargı mensuplarına da verilmişti" ifadelerini kullandı.

"TSK’nın gövde gösterisi"

Savcı Yıldırım, mütalaasında şunları söyledi:

"Genelkurmay tarafından organize edilen ’bilgilendirme toplantıları’ ve ’brifingler’e çağrılan katılımcıların genellikle medyadaki genel yayın yönetmenleri ve Ankara temsilcileri olmasından hareketle brifinglerin amacının gazete ve dergilerin yayın politikasını direkt olarak etkilemek olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür. Genelkurmay Başkanlığının yaptığı brifinglere medya temsilcilerini çağırmakla asıl amacının ’medyanın insanların ve toplumun düşünce ve algı çerçevesini belirleme gücünden’ ve ’yaşanılan her olay ve her durumdan medyanın tutumunun ve duruşunun çok önemli ve çoğu zaman da hayati oluşundan’ ötürü birlikte hareket edebilmeyi gerçekleştirmektir. Yukarıda belirtilen yöntemler dışında askeri güvenlik bürokrasisi siyaseti etkilemek için kullandığı bir yöntemde gücünü göstermek ve yapabileceklerini hatırlatmaktır. Nitekim 4 Şubat 1997 tarihinde Sincan’dan geçen tanklar gazetelerde ’TSK’nın gövde gösterisi’ olarak yer bulmuştur. Refahyol koalisyonu döneminde Ankara’nın Sincan ilçesinde düzenlenen Kudüs Gecesi’nde sahnelenen bir oyunun şeriat propagandasına dönüştüğü iddialarının basında yer alması üzerine Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığına bağlı tanklar Sincan caddelerinden geçmişlerdir. Genelkurmay bu tank geçişlerini altı ayda bir yapılan normal eğitim faaliyeti olarak açıklamışsa da gazetelerin ve yazarların görüşü bunun bir gövde gösterisi olduğudur."

60 sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis istemi

Savcı Yıldırım, mütalaasında aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir, emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın da bulunduğu 60 sanığın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasını talep etti. Yıldırım, ayrıca 39 sanığın beraatini, sanıklar Teoman Koman, Eser Şahan, Salih Eryiğit ve Tevfik Özkılıç’ın vefat etmesinden dolayı haklarında açılan davanın düşürülmesini istedi.

Savcı mütalaasının ardından ara kararını veren mahkeme, sanıklar ve avukatlarının esas hakkındaki savunmalarını hazırlamaları için duruşmayı 8-9-10 Ocak 2018’e erteledi.
Kaynak: İHA