'Irkçılık Yapanları Uzaya Götürmeliyiz Ki Hiçbir Sınırın Olmadığını Görsün'

Türkiye'de sığınmacı olarak yaşayan Suriye'nin ilk, Arap dünyasının ikinci astronotu Faris: 'Uzaydan yere baktığım zaman ülkeler arasında hiçbir sınır görünmüyordu, tüm insanlar kardeş gibi görünüyordu. Yer, insanların anasıdır. Bence dünyada ırkçılık yapanları, insanları ayıranları uzaya götürmeliyiz ki dışarıdan hiçbir sınırın olmadığını görsün' 'Biz toplum olarak Türkiye'ye göç ettik. Öğrencisiyle, öğretmeniyle, alimiyle, mühendisiyle, iyisiyle ve maalesef az da olsa kötüsüyle geldik buraya. Toplum olarak göç ettiğimiz için, Türkiye'ye göç eden 4 milyon içinde 10 bin insan kötü olabiliyor maalesef her toplumda olduğu gibi. Bizi kötü göstermek isteyenlere ben hep şunu diyorum, kalan milyonları da görün diyorum, iyi tarafından bakın diyorum'

Türkiye'de sığınmacı olarak yaşayan Suriye'nin ilk, Arap dünyasının ikinci astronotu Muhammed Faris, "Uzay'dan yere baktığım zaman ülkeler arasında hiçbir sınır görünmüyordu, tüm insanlar kardeş gibi görünüyordu. Yer, insanların anasıdır. Bence dünyada ırkçılık yapanları, insanları ayıranları uzaya götürmeliyiz ki dışarıdan hiçbir sınırın olmadığını görsün." dedi.

Uluslararası Mülteci Hakları Derneği ve İstanbul Üniversitesi (İÜ) Hukuk Fakültesi İdeal Hukuk Kulübü tarafından düzenlenen "Mülteci Okulu 4" Temel Eğitim Programı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde başladı.

1987 yılında uzaya çıkan ve şu an Türkiye'de sığınmacı olarak hayatını sürdüren Suriyeli astronot Muhammed Faris, mültecilik üzerine izlenimlerini aktardı. Suriye Hava Kuvvetlerinde albay iken 2 yıllık bir eğitimin ardından 1987'de 2 Rus kozmonot ile uzaya giden Faris, 7 gün 23 saat uzayda kaldığını anlattı.

Türkiye'de uzay üzerine dersler verdiğini, bilimsel alandaki deneyimlerini mümkün olan her mecrada paylaşmayı önemsediğini belirten Faris, 2013'te Halep'ten Kilis'e, ardından Gaziantep ve Ankara'ya gittiğini, son olarak İstanbul'a geldiğini söyledi.

Faris, insanın ülkesini sevmediği için değil, savaş koşulları sebebiyle mecburiyetten terkettiğini ifade ederek, şunları söyledi:

"Çocuklarımızı ve ailemizi daha güvende tutmak için iltica ettik Türkiye'ye. Ben ülkemden kaçmadım, muhalif olduğum için Suriye'den Türkiye'ye iltica ettim. Halep'te yaşıyorum. Sınıra geldiğimde ne çocuklarımın ne de eşimin gözyaşlarını unutabiliyorum. Türkiye'ye çok teşekkür ediyorum, dört milyona yakın Suriyeli kabul etti. Suriye ve Türkiye sonradan yapay sınırlarla ayrıldı. Türkiye ve Suriye bir ülkeydi, sadece Osmanlı zamanında değil Osmanlı öncesinde de bir ülkeydi. Buraya geldiğimizde sanki yabancı bir ülkeye değil de vatanımıza geldiğimizi hissettik. Biz toplum olarak Türkiye'ye göç ettik. Öğrencisiyle, öğretmeniyle, alimiyle, mühendisiyle, iyisiyle ve maalesef az da olsa kötüsüyle geldik buraya. Toplum olarak göç ettiğimiz için, Türkiye'ye göç eden 4 milyon içinde 10 bin insan kötü olabiliyor maalesef her toplumda olduğu gibi. Bizi kötü göstermek isteyenlere ben hep şunu diyorum; kalan milyonları da görün diyorum, iyi tarafından bakın diyorum."

Suriyeli sığınmacılar içerisinde yetişmiş insanların çoğunlukla Avrupa'ya gittiğini belirten Faris, "Avrupa ülkeleri bunları çok çabuk kabul etti. Maalesef Türkiye bunları çok geç farketti. Ben küçükken Lübnan ve diğer ülkelerden binlerce kişi ülkemize sığındı ama biz onları kamplara değil toplum içerisinde aldık. Gelenlerin içerisinde kötü insanlar olmasına rağmen." ifadelerini kullandı.

Muhammed Faris, uzaydaki deneyimlerin yola çıkarak sosyal meseleler hakkında ise şunları kaydetti:

"Uzaydan yere baktığım zaman ülkeler arasında hiçbir sınır görünmüyordu, tüm insanlar kardeş gibi görünüyordu. Yer, insanların anasıdır. Bence dünyada ırkçılık yapanları, insanları ayıranları uzaya götürmeliyiz ki dışarıdan hiçbir sınırın olmadığını görsün. Uzaydan yeryüzüne Kazakistan'a iniş yaptığımızda sanki annemin kucağına düşmüştüm. Kendi ülkemde olmadığımın farkına varmadım. Bir süre önce bir Türk yönetmenle İstanbul Üniversitesi Uzay Görüntüleme merkezinde bir çekim yaptık. Fim şu konuyu işliyordu, madem tüm ülkeler Suriyelileri kabul etmiyor, onların da bir astronotu olduğu için Suriyelileri toparlasın Mars'a götürsün, orada yaşasınlar. Film, İstanbul, Almanya, İtalya'ya ve Fransa'da vizyona girdi."

Sığınmacıların kötü şartlarda yaşadığı gerçeğinin unutulmaması gerektiğini vurgulayan Faris, "Bzi hepimiz kardeşiz. Biz Müslümanlar, 'elhamdulillahi rebil alemin' (Alemlerin rabbine hamdolsun) diyoruz. Sadece Müslümanların, Yahudilerin veya Hristiyanların değil tüm alemlerin Rabbi." diye konuştu.

- "Mülteci Tanımları ve Anayasal Hakları"

İÜ Hukuk Fakültesi Milletlerarası Özel Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Faruk Kerem Giray ise "Mülteci Tanımları ve Anayasal Hakları" ile ilgili sunum yaptı.

Giray, Türkiye'nin mültecilerle ilgili çok dağınık bir düzenlemesi olduğunu belirterek, "Çünkü buna ilişkin bir ihtiyacı yoktu Türkiye'nin. Bu kadar yoğun bir göç dalgasına Türkiye maruz kalmamıştı. Daha önce gelen göçler yok muydu? Evet vardı. Bulgaristan'dan asimilasyon sonucu Türkiye'ye göç etmek zorunda kalan Türk soydaşlar vardı. Bunun dışında Yuguslavya'daki iç savaştan sonra Bosna'da işlenen soykırım ve sonrasındaki göç dalgası. Bütün bunlar Türkiye'nin zaman içerisinde karşılaştığı sorunlardı. Tabii en büyüğü Suriye iç savaşından sonra Türkiye'ye gelen göç dalgası." dedi.

Türkiye'deki Suriyelilere mülteci değil göçmen veya sığınmacı denmesi gerektiğini belirten Giray, şöyle konuştu:

"Türk hukukunda göçmen kavramına baktığımız zaman şunları söyleyebiliriz. Vatansızlar; Türkiye vatansızlar hallerinin azaltılmasına ilişkin sözleşmeye taraftı. Ama Suriye meselesinden sonra Türkiye vatansız kişilerin hukuki statüsüne dair sözleşmeyi de imzalamıştır. Diğer bir düzenlememiz 'muhacirler'e yönelik. Bu istisnai bir düzenleme, iskan kanunuyla düzenleniyor. Bunlar daha imtiyazlı olan göçmenler. Kanun diyor ki, 'sen Türk soyundan geliyorsan, Türk kültürüne bağlıysan ve Türkiye'ye yerleşme niyetin varsa seni daha ayrı kategoride değerlendiriyorum ve muhacir olarak değerlendiriyorum.' Mülteci hukuki bir kavram. Mülteci dediğiniz kişi, yabancılar ve uluslararası koruma kanunu ile düzenlenir. İkinci dünya savaşı sebebiyle yaşanan göç dalgaları, mültecilerin hukuki statüsüne ilişkin düzenleme oluşturmasını zorladı. Birleşmiş Miletler (BM) tarafından yapılan bir düzenlemedir. Mültecilerin hukuki statüsüne dair sözleşmeye taraftı Türkiye. 1951!de imzalanan sözleşmeye Türkiye bir zaman ve mekan sınırlaması koydu. Türkiye, 'Avrupa'da meydana gelen olaylar sebebiyle gelen kişileri mülteci kabul ediyorum.' Niye Türkiye bu kadar hassas, çünkü siz mülteci dediğiniz zaman o hakları vermeniz lazım. Çünkü sözleşme onlara çok kuvvetli imkanlar tanıyor."

Giray, Türkiye'deki Suriyelilerin Geçici Koruma Statüsünde olduğunu belirterek sözlerini şöyle tamamladı:

"Diğer bir durum, 'Şartlı mülteci', yabancılar ve uluslararsı koruma kanunu düzenlendi. Buradaki fark şu, Avrupa dışında meydana gelen olaylarda ülkeme sığınanlara ben şartlı mülteci diyorum dedi. Bireysel başvurma hakkı var. Ailesiyle de başvurabilir. Başka durum ise Suriyelilerin durumu. Suriyeliler için mülteci kelimesini kullanırsanız yanlış. Türk hukuku açısından Suriyelilerin ismi, 'Geçici Koruma statüsündeki kişilerdir. Neden, Geçici Koruma statüsündeki kişilerdir çünkü burada kitlesel olarak yoğun bir göç var."

İstanbul Üniversitesi'nde gerçekleştirilecek programın yüzde 60’ına katılanlara sertifika verilecek.
Kaynak: AA