'Seçimler, İran'ın Suriye Politikasını Değiştirmeyecek'

Omran Stratejik Araştırmalar Merkezinden Ortadoğu uzmanı Keskin: 'Seçimlerden sonra İran’ın Suriye politikasında bir değişiklik olacağını beklememek lazım. Dış politikayı belirleyen dini liderdir. Zaten dini lider de İran'ın Suriye politikasını destekliyor' 'İran seçimleri, ülkedeki azınlıklar için, özellikle Sünni Kürt, Beluci ve Türkmenler için bir değişiklik yaratmayacak' 'Anayasa Koruyucular Konseyi'nin onaylamadığı hiç kimse aday olamaz. İran’da demokratik bir seçim yok'

EMİN İLERİ - Omran Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden Ortadoğu uzmanı Arif Keskin, parlamento ve Uzmanlar Meclisi seçimlerinin ardından İran'ın Suriye politikasında bir değişiklik olmasını beklememek gerektiğini belirterek, 'Dış politikayı belirleyen dini liderdir. Zaten dini lider de İran'ın Suriye politikasını destekliyor' dedi.

İran'da 26 Şubat'ta gerçekleşen seçimler ve olası sonuçlarını AA muhabirine değerlendiren Keskin, Rusya'nın Suriye'ye girmesiyle ülkedeki durumun İran'ın lehine değiştiğini söyledi.

Keskin, şartların tümünün İran'ın menfaatine olduğunu, bu sebeple Suriye politikasını değiştirmesi için bir neden bulunmadığını ifade ederek, şöyle konuştu:

'Seçimlerden sonra İran'ın Suriye politikasında bir değişiklik olacağını beklememek lazım. Dış politikayı belirleyen dini liderdir, cumhurbaşkanı değil. Dini liderin onayından geçmeden bir şey yapılamaz dış politikada. Zaten mevcut dini lider de İran'ın Suriye politikasını destekliyor, İran'da bu politikanın değiştirilmesine izin vermek istemiyor. İkincisi, mevcut durum, İran'ın Suriye politikasını değiştirmesi için bir neden vermiyor. Rusya'nın da Suriye'ye girmesiyle Suriye'deki durum İran'ın lehine değişti. Üçüncüsü, DAEŞ'ten önce İran'ın Suriye politikası İran'da ciddi bir şekilde eleştiriliyordu ama DAEŞ'in ortaya çıkmasıyla bazı kesimler İran'ın Suriye politikasına hak veriyor. İran, Suriye'deki tüm muhalefeti iç kamuoyuna DAEŞ olarak sundu. Demokratik hak taleplerini 'mezhepçi bir savaş var' diye sundu. 'DAEŞ, Şiileri yok etmek istiyor', 'Suriye ve Irak'taki Şiilerin kutsal yerlerini yok etmek istiyor' dedi ve iç muhalefeti de böylece yanına çekti. Reformcu kesimden bile ciddi bir destek aldı.'

İran seçimlerinin en önemli motivasyonlarından birinin Suriye, Irak ve Libya'daki durum olduğunun altını çizen Keskin, 'İranlılar diyor ki 'Durumumuz ne kadar da iyi. İyi ki biz Iraklılar gibi, Suriye, Libya gibi değiliz ve istikrarlı, güvenli bir ülkemiz var'. Bu durum, İran’daki iktidara yani dini lidere de güç veriyor' dedi.

- 'Suriye ve Irak'ta ABD ile İran birlikte hareket ediyor'

İran'ın Suriye’deki gücünün, onun ABD ile olan ilişkilerine de güç verdiğini savunan Keskin, 'İran ve ABD, Suriye'de, Irak’ta birçok yerde birlikte hareket ediyor artık. Bu saatten sonra İran, dünyada ne kadar saygınlık, güç kazanırsa Beşşar Esed o kadar güç kazanır. İran'ın dünyada kazandığı saygınlık, Suriye'de Türkiye'nin aleyhine işliyor. Nükleer anlaşmayla birlikte İran özellikle Batı dünyasında daha saygın bir duruma geldi. İran, bu durumu Esed için kullanacak' değerlendirmesini yaptı.

- 'İran'ın anayasası, mezhepçi bir anayasa'

Seçimler sonrasında İran'daki azınlıklar için bir değişikliğin söz konusu olmayacağını ifade eden Keskin, 'İran'ın anayasası mezhepçi bir anayasa. Şii olmayanlar, dini lider, cumhurbaşkanı, yargı ve meclis başkanı gibi önemli görevlere gelemez; bakan, vali bile olamaz. Sünniler, İran anayasası nedeniyle zaten yapısal olarak iktidar hiyerarşisinde yükselemiyorlar' diye konuştu.

Ülkedeki dinsel, mezhepsel ve etnik azınlıkların sistematik bir dışlanma yaşadıklarını kaydeden Keskin, şunları söyledi:

'İran seçimleri, ülkedeki azınlıklar için, özellikle Sünni Kürt, Beluci ve Türkmenler için bir değişiklik yaratmayacak. Azınlıkların sorunları yapısal sorunlar. Anayasada bir değişiklik yapılmadığı takdirde farklı dine, mezhebe ve etnik gruba mensup olanlar haklarına kavuşamayacak. Mevcut anayasada bu azınlıklar ciddi bir sistematik dışlanma yaşıyorlar. Yok sayma söz konusu ve ben seçilmiş meclisin bu konuda bir değişiklikle dönüşüm yapacağını düşünmüyorum. Bu meclisin İran'ın yapısal sorunları bağlamında çok ciddi bir işlev göreceğini düşünmemek gerekiyor.'

'Anayasa Koruyucular Konseyi'nin onaylamadığı hiç kimse aday olamaz'

İran’da bir kişinin aday olması için İçişleri Bakanlığı ve Anayasa Koruyucular Konseyi filtresinden geçmesi gerektiğini söyleyen Keskin, 'İran'da herkesin seçme hakkı var ama seçilme hakkı yok. Seçilme hakkını Anayasa Koruyucular Konseyi veriyor. Aday başvurusunu önce İçişleri Bakanlığı inceliyor. İçişleri'nin filtresinden geçen, Anayasa Koruyucular Konseyi'ne gidiyor. Konsey adaylığınızı onaylarsa resmen aday olunuyor. İnsanlar seçilmek için iki filtreden geçiyor. Konseyin onaylamadığı hiç kimse aday olamaz. Konsey, 12 kişiden oluşur, 6'sı din adamı, 6'sı ise hukukçu. Bunlar da genellikle dini lider tarafından atanıyor. Bundan dolayı İran'da demokratik bir seçim yok' ifadelerini kullandı.

İran'daki seçime katılım oranı, seçim sistemi ve yarışan taraflar hakkında da bilgiler veren Keskin, 26 Şubat'taki seçimlere katılımın geçen seçimlere göre biraz daha düşük kaldığını aktardı. Keskin, yine de İran genelinde yüzde 60'lık katılımın anlamlı olduğunu söyledi.

- İran'daki solcular reformcu, sağcılar ise muhafazakar oldu

Keskin, İran Devrimi'nden sonra Humeyni ve çevresi arasında ihtilaf çıktığını, bu ihtilafın daha çok ekonomi üzerine olduğunu belirterek, bugünkü reformcu-muhafazakar blokuna nasıl gelindiğini şöyle anlattı:

'Bir grup, devletçi ekonomi modelini öneriyor, bir başka grup ise 'piyasa ekonomisini savunmalıyız' diyordu. 1979'un hemen ardından bu tartışmalar oluyor. Piyasa ekonomisini savunanlara sağ, devletçi ekonomiyi savunanlara ise sol deniyordu. Bunların hepsi aynı zamanda Humeyni’nin yakınları ve mollalar.Humeyni, 1989'a kadar iktidarı boyunca rejim içindeki sol grubu destekliyor. 89'da Humeyni öldüğünde anayasa değiştiriliyor, şu andaki mevcut İran dini lideri Hamaney lider, Haşimi Rafsancani ise cumhurbaşkanı oluyor. İkisi de sağda olduğu için rejim içindeki tüm solu tasfiye ediyor. 89'da tasfiye edilen solcular, 1997'de reformcu olarak karşımıza çıkıyor, sağcılar ise muhafazakar oluyor. İran'daki reformcu-muhafazakar terimleri bu tarihte ortaya çıkıyor.'

- 'Radikal muhafazakarlar siyaset dışında kaldı'

Bu seçimin en önemli özelliğinin, reformcularla ılımlı muhafazakarların radikal muhafazakarları siyaset dışına atması olduğuna işaret eden Keskin, '2004'ten günümüze üç dönem boyunca Milli Meclis, radikal muhafazakarların kontrolündeydi. Radikal muhafazakarların öncüleri hep Tahran'dan çıkıyordu. Reformcuların Tahran'da seçimi kazanması, radikal muhafazakarların tümünü meclis dışında bıraktı. Reformcular ile ılımlı muhafazakarlar, meclise giren iki grup oldu' değerlendirmesini yaptı.

Keskin, muhafazakarların temel tezini ise şu şekilde açıkladı:

'İran'ın dini lider tarafından yönetilmesi, din temelli bir devletin olması, bunun yanında ABD-Batı karşıtlığı, 'devrimci' bir politika izlenmesi, Yani ekonomiden siyasete, dış politikadan kültür-sanata din, hayatın tüm alanlarına hakim olmalı. Devletin sosyal alana müdahale etmesinden yanalar. İnsanların giyim kuşamını devletin belirlemesini savunuyorlar.'

Radikal muhafazakarların 1997'de İran'ın 5. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin reformcu kimliğine karşı olarak ortaya çıktığına değinen Keskin, şöyle devam etti:

'Bunlar, 'Genç Muhafazakar Kuşak' olarak da biliniyor. Yani bunlar, devrime, İran-Irak savaşına katılmış, devrimin bütün kurumlarında çalışmış kişiler. Bunlar, şunu savunuyorlar, 1979'dan sonra devrim yavaş yavaş kendi öz değerlerinden uzaklaşmış ve devrimin özüne dönüş yapması lazım. Kendi öz değerlerine dönmesinin en önemli şartı, bürokrasi ve diğerlerinin tasfiye edilmesi lazım. Söz ve yönetim sadece onların belirlediği devrimci mollalarda olmalı. Radikal muhafazakarların diğer isteği ise reformcuları siyasi sistemden temizlemek.'

Keskin, ılımlı muhafazakarlarınsa Batı'yla kavga istemeyen, toplumun refahını isteyen akım olduğunu dile getirerek, 'Bunlar, daha çok Haşimi Rafsancani çevresinde toplanmış. Şunu diyorlar, 'Biz, devrimi yaptık. Devrimden sonra görevimiz, toplumun ekonomik kalkınması, refahı, kültürel-siyasi huzurudur'. Onun için devletin önceliği bunlar olmalı. Bunların gerçekleşmesi içinse devletin bazı şeyleri yapması lazım. Öncelikle dünyayla, Batı'yla iyi ilişki kurmalı. Batı'yla kavga ederek ekonomik kalkınma mümkün değil. En önemlisi, toplum üzerinde uygulanan aşırı politikalardan vazgeçilmeli ve uzak durulmalı. Devletin sosyal hayata müdahale etmemesi lazım. Haşimi Rafsancani, Hasan Ruhani gibiler bunu savunuyor' ifadelerini kullandı.

Kaynak: AA